“Son günlerde arkadaşlarla bir sohbet toplantısında cemaatimiz bünyesinde bir boşluğun farkına vardık: Musevi toplumu bünyesinde gençlerimizin, yüksek eğitim gençliğinin ve genelde entelektüellerin feyiz alabileceği bir kütüphanesinin eksikliği.”
Yukarıdaki sözler La Boz de Türkiye dergisinin 15 Ocak 1945 tarihli sayısında, kurucusu ve başyazarı Albert Kohen tarafından kaleme alınan ‘Por una Bibliotheca Comunala’ başlıklı makalesinin ilk satırlarıdır.
Albert Kohen, dernek ve kurumlarda düzensiz bulunan, çoğu kişinin evinde mevcut ve özellikle vefatlarından sonra mirasçıları tarafından ilgilenmeyerek yok pahasına sahaflara satılan veya terk edilen, değişik dillerde çok değerli kitapların Hahambaşılık bünyesinde merkezi bir kütüphanede toplanması ve kamunun hizmetine sunulması için yöneticilere çağrıda bulunuyordu.
Tarih 1 Haziran 1947. Prof. Abraham Galante ‘El menester de una biblioteca Comunala’ başlıklı uzun makalesinde, ilk çağrının üzerinden uzun bir zaman geçmesine rağmen tek bir adım dahi atılamamış olmasını üzüntüyle karşılıyor, savaştan büyük yaralar alarak çıkan Sofya ve Budapeşte Yahudi cemaatlerinin kütüphane kurma çalışmaları hakkında geniş izahat veriyordu. Konuyu gündeminde tutan dergi bu kez 15 Temmuz 1947 tarihli sayısında, henüz herhangi bir çalışma yapmayan Hahambaşılık müşavirlerine serzenişte bulunuyordu. Halk arasında olumlu akis bulan proje hususunda bireylerden çıtanın daha da yüksek tutularak hedefin Hahambaşılık bünyesinde bir kültür merkezi çapında düşünülmesi, kitap kiralama hizmeti kurulması gibi öneriler yağıyordu. Albert Kohen ‘La Luz de Türkiye’nin 15 Ağustos 1947 tarihli sayısında Hahambaşılık binasında bir alan tahsis edilerek kitapları toparlayıp tasnif edecek bir komisyonun acilen kurulması gereğini vurguluyordu.
Hahambaşılık müşavirlerinin bir kütüphane tesisini gerçekleştirme kararı aldıkları ve gerekli mekân ve bütçenin sağlandığı haberi derginin 1 Ekim 1948 tarihli sayısında ‘La Biblioteca Comunala del Gran Rabinato’ başlığı altında yayımlanıyorsa da fiilen uygulanmasına nedense bir türlü geçilemiyordu.
1980’li yılların sonunda, fahri danışmanlarından olduğum Sayın Hahambaşı David Asseo’nun onayıyla Hahambaşılık binasında mevcut kitapların listelenmesi için bir çalışmaya giriştim. Hasköy ve diğer mezarlıkların etüdü için yurdumuza gelen Prof. Minna Rozen’in hazırladığı İbranice eserler çizelgesine paralel olarak sevgili Ruti Meranda önderliğinde bir grup genç hanımın dört yılı aşan gönüllü çabalarıyla, çok kez kendim de fiilen katılarak, Hahambaşılık’taki kitapların envanteri ve gruplanması tamamlandı ve listesi Hahambaşılık Sekreterliğine teslim edildi. Bu vesileyle, İbranice çevirilerde Hazan ve Moel Avram Darsa’nın yardımını da belirtmem gerek.
Girişimin ilk perdesi tamamlandı diye sevinirken, yaklaşmakta olan 500. Yıl kutlamaları için Hahambaşılık binasının tazelenmesi amacıyla revizyondan geçirilmesi kararlaştırıldığında bina görevlilerince apar topar sandıklara doldurularak bir depoda emanete alınan kitaplar bina bir süre sonra yeniden hizmete girdiğinde vitrinli dolaplara gelişigüzel bir şekilde sıralanmakla yetinildi. Amaca yine varılmamıştı.
2001 yılında 500. Yıl Vakfı bünyesinde Zülfaris Sinagogunda açılan Türk Musevileri Müzesinin bir araştırma merkezi ile tamamlanması gereğini yıllarca savundum. Devamlı olarak Sevgili Silvyo Ovadya, zaman zaman Rubi Asa ve Albert Elvaşvili’yle de görüşerek o günlerde tahliye edilen Hasköy Mayor veya Hasköy Yeni Mahalle (Abudaram) Sinagoglarından birinin bu amaca tahsis edilerek düzenlenmesi tezimi devamlı gündemde tuttum.
Yahudi-İspanyolcasında “Kuando le vyene la buena ora / Eşref saati gelince” diye bir deyim vardır. Silvyo Ovadya 500. Yıl Vakfı’nın başkanlığını devraldığı andan itibaren bu gereksinmeyi gündemine alarak takipçisi oldu. Ve nihayet Neve Şalom Sinagogunun alt katından Şişli Sinagoguna taşınan Mikve’nin yeri ile üst katının, 500. Yıl Vakfı bünyesinde bir araştırma kütüphanesi olarak düzenlenmesine yeşil ışık yakıldı. Silvyo’nun bu merkezi mümkün olan en olumlu şekliyle donatacağına inanıyorum. Böylece Albert Kohen’in hayali 77 sene sonra gerçekleşecek.
Şüphesiz bu projenin amacı sadece Hahambaşılık binasındaki kitapların koruma altına alınması değildir. Hedef, her evde bulunabilen Yahudilik, Yahudi tarihi ve özellikle Türk Yahudileri tarihi ve kültürü konulu, zaman zaman sahaflara veya mezat salonlarına intikal edenlerden arta kalan birçok değerli eserin de bir çatı altında toplanarak araştırmacıların hizmetine sunulmasını sağlamaktır.
Şahsen, nezdimde mevcut bu tür kitap ve belgelerle fotoğrafları anılan kütüphaneye bağışlamayı kararlaştırdım. Umarım ki örneğimi onaylayacak çok kimse (veya varisleri) aynı yolu izleyecek ve Araştırma Kütüphanesi kamuya açık zengin bir tabana sahip olacaktır. Herkesi bu yolda hareket etmeye hararetle davet ediyorum.