Geçtiğimiz aylarda Columbia ve Harvard üniversitelerinin rektörleri önümüzdeki akademik yılın sonunda görevlerinden ayrılacaklarını açıkladı. İster istemez İsrail ve antisemitizmle ilişkili konularla ulusal ölçekte gündeme gelen ikili, böylece geçtiğimiz yıllarda Amerika’nın önde gelen üniversitelerindeki köklü kadro değişikliklerinin birer parçası olmuş oldular.
2018 yılında Harvard’ın 29. rektörü olarak göreve geçen ve bir Holokost kurtulanının oğlu olan Lawrence Bacow, böylesine bir pozisyondan ayrılmanın hiçbir zaman kolay olmayacağını, ancak önümüzdeki seneyi doğru bir zaman olarak nitelendirdiğini dile getirdi. Kendisi bu vesileyle beş senelik görev süresiyle Harvard tarihinde en kısa rektörlük yapan isimlerden biri olacak.
Bundan birkaç sene önce güncel üniversite fiyatları hakkındaki olumsuz düşüncelerini belirtmekten sakınmayan yenilikçi Bacow, görevi süresince pandemi nedeniyle üniversitede köklü değişikliklere imza atamadı. Buna rağmen, bu süreçte önemli kararlar aldı ve çeşitli projeler yürüttü. Bacow her zaman öğrencilerinin huzurunu ve güvenliğini ön plana koyarken, Trump hükümetinin pandemi sırasında yabancı öğrencilerin ülkeden gitmesi planına karşı çıktı.
Bunun yanı sıra, Bacow görevi süresince sıklıkla farklı mecralarda gündeme gelen antisemitizm ve İsrail konularından uzak durmak adına elinden geleni yaptı. Her ne kadar İsrail’e uygulanan boykotun yanında durmadığını belirtse de, ne olursa olsun kimsenin düşünce özgürlüğünü kısıtlamama taraftarıydı. Bu nedenle her zaman bu konuda radikal kararlar almaktan, yasak koymaktan uzak durdu. Okulun Crimson adlı gazetesi İsrail’e çeşitli yaptırımların uygulanmasının doğru olacağını öne süren bir yazı yayımlayınca, Bacow üniversite olarak bu tip eylemlerin yanında durmadıklarının, ancak öğrencilerin istediklerini yayımlamakta özgür olduklarının altını çizdi.
Diğer yandan, önceden Michigan Üniversitesi rektörlüğünü yapmış olan Lee Bollinger sıklıkla kampüsteki düşünce özgürlüğü ve antisemitizm konularıyla ilgili olarak gündemde oldu. Üniversitesi Columbia’da Iran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmadinecad ve Malezya eski Başbakanı Mahathir Mohamad gibi, antisemit görüşleriyle tanınan insanları ağırlamasıyla binlerce insanın tepkisine maruz kaldı. Bollinger tıpkı meslektaşı gibi seneye görevinden ayrılacağını nisan ayında açıkladı. Columbia Barnard Hilleli’nin başında olan Brian Cohen açıklamanın üzerine kendisiyle bazı anlaşmazlıkları olsa da Bollinger’in Yahudi öğrencilerle iyi bir ilişkisi olduğunu vurguladı. Kariyeri süresince farklı platformlarda defalarca Yahudilerin haklarını savunan, her fırsatta İsrail’e uygulanan boykotların karşısında duran Bollinger, 2020 yılında öğrenciler tarafından oylanan İsrail’i boykot kararının da önüne geçmişti. Cohen kampüs üyeleri olarak onu özleyeceklerini dile getirdi.
Geride bıraktığımız yıllarda bu iki rektörün yanı sıra, UPenn ve Northwestern gibi üniversitelerin de Yahudi rektörleri görevden ayrılırken, Yahudilikle ilişkili konuların son zamanlarda farklı kampüslerde gerilime yol açtığını söylemek yanlış olmaz. Farklı etnik kökenlerden gelen öğrenciler kendi aralarında fikir ayrılığına düşerken, görevliler ve öğrenciler arasındaki görüş farklılıkları da bu dinamik ortamlarda gerilime sebep olan nedenlerden bazılarıydı.
Üniversitelerine yıllar boyunca hizmet eden bu rektörlerin, Yahudilik ve antisemitizme her ne kadar farklı yaklaşımları olsa da, her zaman öğrencilerini savunan, adil bir yönetim sergiledikleri söylenebilir.
Kaynak: Times of Israel
Derleyen: Eytan Büyükbabani