Akdeniz'in doğusunda Levant diyarına açılan kapı

Mayıs ayındaki yazımda üç din için de büyük önem arz eden Cordoba Şehrini konu almıştım. Bu yazımda da bir adım daha giderek, Cordoba kadar büyük olmasa da dört din için büyük önem arz eden, tarihi 3500 yıldan daha eskiye dayanan, bir kentten bahsetmek istedim: Acco.

Nesim ŞALOM Perspektif
20 Temmuz 2022 Çarşamba

Acco kentin adına ilk olarak Antik Mısır Medeniyetinin meşhur ‘Ölüler Kitabı’nda rastlanır. Doğu Akdeniz kıyısında küçük bir liman kolonisi olarak kurulan bu kentin adının Ugarit dilinden geldiği sanılıyor. Firavun III. Tutmose (MÖ 1504-1450) zamanında Mısırlılar tarafından ele geçirilmiş, ancak yaklaşık yüz yıl sonra şehir kaybedilmiş. Set oğlu II. Ramses, kendi döneminde geri aldığında ise şehir MÖ.12 yüzyıla kadar Mısır egemenliğinde kalmıştı.

Hayfa’nın 20 kilometre kadar kuzeyinde bulunan antik kenti ilk kuranlar Kenaan Halkı. Sonrasında gelen İbraniler, bu kenti çok uygun bir yapıdaki doğal oluşumu sebebiyle, Akdeniz’e açılan bir liman olarak kullandı. Arkeolojik kaynaklara göre ise burada Tunç Çağı ve MÖ 1800 yıllarına kadar dayanan yerleşim izlerine rastlandı. Romalı Yahudi Tarihçi Flabius Josephus, günümüzde bilinen adıyla Acco’nun, Kral Davut zamanında İsrail kontrolünde olduğunu, sonrasında Kral Süleyman’ın, Celile’deki 20 kent ile beraber, buranın yönetimini de Sur Kralı Hiram’a verdiğini belirtir.

MÖ 374’te Mısır’ı ele geçiren Pers ordusu bu kente de sahip olmuştu. Mısır’ın parçalanarak dağılmasından sonra MÖ 4. yüzyılda, bölgede Ptolemy Hanedanı hüküm sürerken, buraya hükmeden Yunan kökenli Roma Tiranı Ptolemaios II Philadelphos tarafından kentte bir Atina ticaret kolonisi kuruldu ve adı Ptolemais olarak değiştirildi.

MÖ 4'te Roma Prokonsülü Publius Quinctilius Varus, Büyük Herod’un ölümünden sonra bölgede çıkan isyanları bastırmak için ordusunu burada topladı. Akdeniz’in doğusunda, bulunmaz bir doğal liman yapısındaki kent, dönemin tüm hükümdarlarının gözdesiydi. İlgi çekici kişiliği ile, kekeme bir hatip olan Demosthenes ve öğretmeni Isaios’a göre, kent MÖ 219’da Büyük İskender’in generallerinden Seleukos tarafından kurulan Helen Devletinin eline geçti. Bu zaferin sahibi olan Suriye’deki Seleukos Hanedanından kral Antiochus III, şehri Mısır Ptolemaik hanedanından aldıktan sonra buraya “Ptolemais'teki Antakya” adını verdi.

Fenike toprakları sayılan Acco / Ptolemais Liman kenti aynı zamanda, Ürdün Vadisi ve içerilerindeki yerleşimlere de çok uygun erişim sağlayan bir konumdaydı; Akdeniz’i de doğusundaki topraklara bağlayan ana kapılarından biriydi. Ptolemais, Yahudi ticaret kenti olan ve biraz daha içeride bulunan Celile'nin de limanı oldu. Romalılar bu liman kentinin önüne, günümüzde kalıntıları halen var olan bir dalgakıran inşa etti ve limanı genişlettiler. Liman aynı zamanda bu sahil şeridindeki diğer önemli liman kentleri olan Caesarea ile Jaffa’ya da bağlantılıydı ve bunlara bir alternatif olarak da kullanıldı

MÖ 1. yüzyılın başlarında Armenia Kralı Tigranes II (Dikran) tarafından kent zapt edildi. Aziz Paulus (Tarsuslu Şaul), üçüncü misyonerlik yolculuğunun sonunda bu şehri de ziyaret etti ve İmparator Claudius döneminde şehir koloni statüsüne yükseltildi.

MS 66'da, Yahudiyye'nin Romalı Valisi Gessius Florus, şehirde yaşayan Yahudilerin başlattığı isyanı bastırmak için bir katliam yaptı. Üç yıl sonrasında, Roma askeri komutanlığından gelen imparatorluğun varisi Titus Vespasianus Yahudi halkının sürgün başlangıcı olan Süleyman Mabedini yıkarak, birlikte bu kenti de zapt etti.

MS 130'da Ptolemais Limanı, Yahudi Bar-Kohba isyanını bastırmak için yola çıkan Roma lejyonları için bir üs olarak kullanıldı. Aelia Capitolina (Kudüs) ve Süleyman Tapınağının yıkılmasından sonra birçok Yahudi, Augustus döneminden beri bu şehre de yerleşmişti. MS 190 yılında şehirde Hıristiyanlık önem kazanmaya başladı. 3. yüzyıl sonunda Ptolemais Piskoposu Clarus’un Hristiyan Liderler Konseyine katılmasıyla, şehirde büyük bir Yahudi nüfusu olmasına rağmen bir Hristiyan şehri olarak kabul görmeye başladı. Bu gidişat MS 351'de bir Yahudi isyanı daha çıkmasına ve İmparatorluk Sezarı üyesi Constantius Gallus’un bunu da bir katliamla bastırmasına yol açtı.

Antiochus III’ün kendi adını verdiği şehrin önemi Bizans döneminde de devam etmiş ancak azalmaya başlamıştı. Kentin, MS 636’da Hz. Muhammed’in çağdaşı ve komutanı olan Amr İbn al-Aas tarafından ele geçirilmesi ile İslamiyet için önem kazandı. Yermük Savaşında Bizans ordusu komutanı Heraklius, Halife Halid İbn Velid’in Rashidun komutasındaki ordusuna yenildi ve 638 yılında tamamen Müslüman egemenliğine geçti. Ancak şehir kuruluş amacından pek bir şey yitirmedi ve 13. yüzyıla kadar Emevi ve Abbasi Halifelikleri kontrolünde bir Haçlı Limanı olarak hizmet vermeye devam etti.

1104’teki, I. Haçlı Seferi'nin ardından, dört yıl süren bir kuşatmadan sonra şehir, Kudüs’ün Kralı olan I. Baldwin'in güçlerine teslim oldu. Bu tarihten 1187’ye kadar, Haçlılar burasını Kudüs’teki krallıklarının ana limanına çevirdi. Şehir, paranın kokusunu aldıkları her yeri gözlerine kestiren Haçlı Templiyeleri’nin, Levant diyarına ilerlemeleri için de çok önemli bir bağlantı noktası oldu. Levant Diyarı olarak bilinen yerler, Lübnan, Lazkiye sahil kesimi ve içlerinden başlayıp Anadolu’da Antakya’ya kadar uzanan ve deniz ticareti ile zenginleşmiş halkların yaşadığı bölgelerdi.

1170 yılında, şehir Kudüs Haçlı Krallığı’nın Doğu Akdeniz'in ana limanı haline geldi. Templiyeler olarak bilinen Haçlı Krallığı çok zenginleşti. Kaynaklara göre, Haçlı tacına sahip olanlar, İngiltere kralının toplam gelirinden dahi daha fazlasını elde ediyordu. Bu dönemde şehir Acre adını aldı. Haçlı Seferleri ve Templiyelerin “kutsal” savaşlarını es geçerek devam edecek olursak, bir dönem bölgede Tolunoğulları hüküm sürdü. 1517'de Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'in fethinden itibaren 1918'e kadar şehir Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Fransa Kralı Napolyon, 1799'da Acco Kalesini kuşatmış, ancak Cezzar Ahmed Paşa'nın dillere destan direnişi karşısında başarısız olarak ordularını geri çekmek zorunda kalmıştı. Bugün gördüğümüz Acco'yu çevreleyen kalın savunma duvarları da bu amaçla Cezzar Ahmed Paşa tarafından inşa edilmişti.

Bütün bu anlatımla yazımın başında bahsettiğim Acco’ya önem atfeden dördüncü dine gelecek olursak; bu kent özellikle, Bahai Dini için en kutsal şehirdir. Bahai inancına mensup binlerce insan, hac ve kutsal ziyaretlerini gerçekleştirmek üzere her yıl bu şehre gelir. Acco Bahai inancında aziz olan Acre, Shoghi Efendi'nin doğum yeridir. Ayrıca, bir Bahai Konağının bulunduğu şehirde, Mírzá Muhammed Alí Abdul ile Baha arasında meydana gelen çatışmalar anılmaktadır.

2001’den beri UNESCO Dünya Mirası listesinde olan ve nüfusu 50 bin kişiye yakın olan kentte, günümüzde Müslümanlar, Dürziler, Levant Hristiyanlar, Bahailer ve Yahudiler birlikte yaşamakta. Dünyanın en lezzetli humusu da burada yenilebilir.

 

- Şehrin isim babası, Ptolemy II Philadelphus’un Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesinde bulunan büstü

 

- Şimdilerde gezinti alanı olan liman rıhtımı

 

- Şövalyeler Sarayı (Knight’s Hospitalier) avlusu.

 

- Osmanlı döneminde Cezzar Ahmed Paşa tarafından yaptırılmış şehre su taşıyan kemerler.

 

- Cezzar Ahmed Paşa Camii.

 

- Acco’daki Tunus Yahudileri Sinagogunun kubbesi.

 

- Acco’nun kuzey kesimindeki Bahai Konağı Bahçesinin genel görünümü.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün