“Ne mutlu bana çok küçük yaşta hayattaki yerimi keşfettim ve asıl sahne üstünde yaşadığımı fark ettim… Benim esas evim burası, anlaşılan bir şeyler çağırıyor beni buraya. İşim de insanları mutlu etmek, moral vermek, ümit aşılamak, bir de insanlar tiyatroya geldiklerinde düşünmenin, eleştirmenin sorgulamanın tadını alsınlar, yalnız olmadıklarını, birlikte daha güçlü olduklarını görsünler.”
Bu sütunların okuyucuları tutkulu bir Genco Erkal hayranı olduğumu bilir. Tiyatromuzun Genç Oyuncular döneminden beri izleyicisi olduğum bu yaşayan efsanesine sadece 60 yılı aşkındır tiyatro adına birbirinden önemli işler yaptığı için değil, çıkar uğruna en saygın bildiğimiz insanların bile fırıldak gibi saf ve taraf değiştirdiği bu uzun yıllar boyunca, inançlarından, tiyatro sevgi ve saygısından, siyasal ve sanatsal görüşlerinden, devrimci tiyatro anlayışından hiç ödün vermediği, tün engellemelere, gözaltına alınmalara, durmaksızın açılan davalara karşın, hangi iktidar döneminde olursa olsun düşündüklerini sakınmadan söylediği, baskıcı yönetimlerle elinde sadece mizahın keskin kılıcıyla savaşmayı sürdürdüğü, hiç taviz vermeden hep dimdik ayakta kalabildiği için büyük saygı ve sevgi duyarım.
Aslında tiyatro izlenimlerimi paylaştığım bu sayfada bu kez Selçuk Metin’in yönettiği, görüntü yönetmenliğini Uğur İçbak’ın yaptığı, senaryosu Genco Erkal’a ait olan, ENKA Sanat’ın sponsorluğunda çekilmiş, Genco Erkal’ın tiyatroya adanmış yaşamına odaklanan ‘Genco’ adlı 2021 yapımı belgesel filmden söz etmek istiyorum.
İzleyicileri ıssız bir Beyoğlu’nun bomboş İstiklâl Caddesinde karşılayan Genco Erkal, adının nasıl konduğundan başlayarak, seyirciyle Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej yıllarını, tiyatro tutkusunu, buna karşı çıkan babasının ısrarıyla psikoloji okuyarak ‘bir diploma’ edinmesini, dinmeyen sahne aşkının peşinde giriştiği ilk amatör çalışmaları, 22 yaşında profesyonel olarak adım attığı sahnede, 84 yaşında bir delikanlı olarak hâlen sürdürdüğü tiyatro serüvenini paylaşır.
“Ustam, can yoldaşımdı” diye andığı Yıldız Kenter’le Kenter Tiyatrosundan, Gülriz Sururi Engin Cezzar Tiyatrosunda yönettiği ve oynadığı Haldun Taner’in epik başyapıtı ‘Keşanlı Ali Destanı’nın efsanevi yorumuna, bu iki çok önemli tiyatro kurumunda geçen yıllarından 1969’da kurmuş olduğu, halen faal Dostlar Tiyatrosuna, topluluğun sözünü sakınmayan siyasi tiyatro anlayışını 53 yıldır kesintisiz sürdürebilmesine, izleyicilere tüm sahne geçmişini aktarır.
Dostlar Tiyatrosunu yarım yüzyıldan da fazla kesintisiz sürdürmek tabii ki öyle kolay bir iş olmamış. Bütünüyle Nazım Hikmet’in şiirlerden oluşan ilk tiyatro oyunu ‘Kerem Gibi’ yasaklanmış, yargılanmış, beraat etmiş; oyunları, taşlı sopalı saldırılara, hatta molotof kokteyline maruz kalmış; bir toplantıda Nazım’dan şiir okuduğu için Genco kelepçelenerek Devlet Güvenlik Mahkemesine götürülmüş, ‘Asiye Nasıl Kurtulur’da aksesuar olarak kullanılan bir bıçak yüzünden gözaltına alınmış, pasaportuna el konduğundan yedi yıl yurt dışına çıkamamış, festivallere katılamamış, ABD bursu yanmış; hepsi bir yana, kızının yurt dışında yapılması gereken kalp ameliyatında yanında olamamış.
Basından derlediğim ya da belleğimde yer etmiş bu olayların dışında da hep çok sayıda baskı ve engellemeyle karşı karşıya kalmasına, en sonunda da, oyunlarını yıllarca sergilediği Muammer Karaca Tiyatrosunun tamirat bahanesiyle kapatılıp Dostlar Tiyatrosunun fiilen sokağa atılmasına karşın, bu yorulmaz sanat savaşçısı sarsılmaz inancıyla, oyunlarını sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin her tarafına turneye götürmüş, ayda hâlâ ortalama 20 kez sahneye çıkarak tiyatrosunu ayakta tutabilme mucizesini gerçekleştirmiş.
Erkal, izleyiciyi bir zamanlar tiyatronun kalbinin attığı, İstanbul’un Cadde-i Kebir’inde gezdirirken çağcıl Türk Tiyatrosunun ve Türkiye siyasetinin yakın tarihinin son 60 yılında da bir gezintiye çıkarır. Özgürlüğün simgesi olan sanattan korkan, nefret eden baskıcı güçlerin sistematik olarak sanattan ve özellikle tiyatrodan arındırmaya çalıştıkları İstiklal Caddesinde artık var olmayan Elhamra Tiyatrosu, Ümit Sahnesi ve Küçük Sahne ile, Ferhan Şensoy’un aramızdan ayrılışıyla durumu belirsizleşen Ses Tiyatrosunun önünden geçerek her birinde tiyatro adına yaşananları anımsar ve anımsatır.
Bu vesileyle Dostlar Tiyatrosu kapıya konduktan sonra, tamirat bir yana, bir tek çivi bile çakılmaksızın bilinçli olarak harabeye dönüşmesine göz yumulan, ancak ısrarla kentimizin tarihi binalarını ve kültür sanat merkezlerini restore ederek yeniden yaşatmak için çabalayan Ekrem İmamoğlu sayesinde yeni bir restorasyon ve yenileme sürecine giren Muammer Karaca Tiyatrosunu da geziyoruz.
60 YILLIK TARİHE TANIKLIK ETMEK
Hem eşsiz bir tiyatro adamının tutkusuna hem de yakın tarihimizin 60 yılına tanıklık eden, büyük keyif ve heyecanla izlenen, her sekansının, her sözcüğünün çok önemli bir arşiv değeri olduğu belgeselin sonunda Genco Erkal, bu serüveni sürdüreceğini, ömrü yettikçe ve sağlığı elverdikçe sahneden kopmayacağını belirtiyor.
80’i aşkın oyunda oynayan, sinema oyuncusu olarak festivallerde ödüller kazanan, 60’a yakın oyun yöneten, 25 oyun uyarlayan, tarihimizin kara lekelerinden 1993 Sivas katliamını tiyatro sahnesinde anlatan ve sorgulayan belgesel oyun ‘Sivas 93’ü yazan, can yoldaşlarının Nazım Hikmet, Bertolt Brecht ve Aziz Nesin olduğunu söyleyen Genco Erkal, oyunlarında Gorki, Steinbeck ve Can Yücel’e selam göndermiş, son olarak da edebiyatımızda doruk noktası olarak gördüğü Ahmed Arif’in ölümünün 30. yılında, kendi tarzına biraz yabancı da olsa, onun şiirlerini ‘Şahdamarım’ adıyla sahneye çıkarmıştır.
‘Genco’nun galasına İstanbul dışında olduğum için gidemediğimden, İKSV’nin 28 Mart 2022’deki özel gösterimini büyük heyecanla bekliyordum. Hem filmi çok merak ediyordum hem de geceye katılacak Genco Erkal’ın film sonrası söyleşisine katılmayı, pastasını kesip hep beraber 84. yaşını kutlamayı iple çekiyordum.
Bilir misiniz, onun herhangi bir oyununu bir ya da birkaç kez izlemek büyük bir keyiftir ama, oyun bittikten sonra tebrik etmek için kulisten çıkmasını beklemek, onunla iki laf edebilmek büyük bir olaydır. Az önce tüm ruhu ve bedeniyle sahnede dans etmiş, koşuşturmuş, fiilen tepelere tırmanmış bu dev oyuncu, hiç yorulmamışçasına, yüzünden hiç eksilmeyen o içten ve alçakgönüllü gülümsemesiyle, çoğu gencecik onlarca hayranıyla teker teker sohbet eder, tebriklere büyük nezaketle, neredeyse utanarak teşekkür eder ve nazlanmadan sayısız selfie çekimine katılır. O anlarda Genco onlar kadar, belki onların en gencinden bile daha gençtir…
Neyse dönelim sadece filmin heyecanıyla yetinmek zorunda kaldığımız o geceye. Genco, maalesef tatsız bir sağlık sorunu sebebiyle hem bizlerden hem de (sanırım 60 küsur yıldır ilk kez) birkaç haftalığına sahnelerden uzak kalmak zorundaydı. Neyse ki, koca çınar çabuk ayaklandı. Ömründe hiç kimseye hakaret etmemiş olan Erkal’ın cumhurbaşkanına hakaretten yargılandığı davadan beraat ettiği gün, suçlamalardan aklanmasına olduğu kadar, mahkeme salonuna sapasağlam gelmiş olmasına daha çok sevindik tabii ki.
Hâlen ülkenin tiyatro olabilecek mekânlarında oyun sahnelemek için koşturmaya devam eden Erkal’a doğum gününde ifade edemediğimiz temenniyi buradan yapalım: “Sevgili Genco, inandığımız ve de inanmadığımız bütün Tanrılar sana uzun, çok uzun yıllar boyunca sahne tozu yutma keyfini yaşatsın!!!”
‘Genco’ filmi henüz ticari gösterime girmedi. Henüz internette de bulunmuyor. Umarım MUBİ ya da onun gibi önemli bir çevrimiçi platform bu benzersiz belgeseli repertuarına katar. Benden söylemesi, araştırın, bulun ve mutlaka izleyin. Olur da sizden önce ulaşabilirsem mutlaka haber veririm.
Hepinize iyi seyirler...