Geçen haftanın önemli gelişmelerinden biri, ABD Başkanı Biden’ın ilk Ortadoğu gezisi oldu. Gezinin zamanlama açısından bir özelliği olduğunu sanmıyorum. Ama herhalde gündem içeriği ve ülke sıralaması açısından olduğu kadar, özellikle İran’a verilmek istenen mesajların büyük önemi var. İsrail’de başlaması Biden için bölgedeki en yakın ABD müttefikine olan desteği gösterdi. Kasımdaki seçim öncesinde ABD’deki seçmenin nabzını tutmak için de önemliydi. İsrail ziyaretinin en dikkat çeken ayrıntılarından biri, İHA’lara karşı İsrail’de kurulan yeni Demir Kubbe ve Demir Işın (Iron Dome and Iron Beam) hava savunma sistemlerinin tanıtımı ve ABD’nin buna katkısının vurgulanmasıydı. Trump döneminde başlayan komşularla ilişkilerin normalleşmesi süreci İsrail’in güvenliği için elzem. ABD’nin İran’a karşı kurulan Abraham ittifakına ayar vermesi de gezinin amacıydı. İsrail’de BAE ve Hindistan’ın da katılımı ile yapılan toplantıda küresel ısınma, gıda ve enerji güvenliği konularında bölgesel iş birliği konuşuldu. Belki Hindistan’a Rusya ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi için de bir fırsat verildi. Biden Filistin lideri Mahmud Abbas ile Beyt-ül Lahim’deki buluşmada iki devletli çözümden yana tutum gösterdi. Ama bunda yine barış ve İsrail’in güvenliği endişesi hâkimdi. Yeni yerleşme yerleri açılmaması ile ilgili olarak İsrail’i yarım ağız uyarabilirdi. Ama Filistin konusunda hassasiyetleri kifayetsiz Arap ülkelerini memnun etmek gibi bir derdi olmadığı için bunu yapmadı. Filistin’e 300 milyon dolar civarında maddi yardım vaadinde bulunması, Filistin yönetimi için yeterli oldu. Biden Gazze’de barışın sürmesine de değindi. Tabii sadece İsrail için değil, Mısır için de önemli. Muhatabı Hamas değildi. Lafı ortaya koydu. Etkisi de pek olmadı. Biden daha bölgeden ayrılmadan yine kızılca kıyamet koptu. Gazze’den İsrail’e füze, İsrail’den Gazze’ye saldırı ve tabii gölgede hissedilen İran etkisi.
Kudüs’te İran’a karşı ittifak. Çin’e mesaj yok mu?
Ziyaretin bir başka önemli anı, Biden ve Başbakan Yair Lapid’in İran’a asla nükleer güç olma fırsatı verilmeyeceğini ve bunun için tüm ulusal araçların seferber edileceğini bağlayıcı olmayan “Kudüs Müşterek Stratejik Ortaklığı” (JDJSP) bildirisi olarak dünyaya duyurmalarıydı. Trump’ın JCPOA, yani İran nükleer anlaşmasından ABD’yi tek taraflı olarak ayırmasını bir kez daha kınayan Biden, İsrail ile yaptığı anlaşmanın Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri için de bir güvence olduğunu belirtti. Açıklamanın bildiri metninden çok daha fazla önemi olduğunu düşünüyorum. Diplomasi yolları açık tutulurken, İran’a verilen gözdağı bakalım nasıl yankılanır! Bunun kokusu 19 Temmuz Tahran toplantısından sonra daha fazla çıkacaktır. Bu o toplantıya katılan Türkiye’nin yeni bir diplomasi stratejisi benimsemesini gerektirebilir.
Biden’ın İsrail gezisinde siyaset kadar, ticaretin de olması gerek. Hatırlarsak 1985 yılında yürürlüğe giren İsrail-ABD Serbest Ticaret Anlaşması, ABD için bir ilk olmaktan öte, iki ülke arasında ticareti, karşılıklı yatırımı düzenleyen, hatta nitelikli sanayi bölgeleri (QIZ) ile Ürdün ve Mısır’a kadar uzanan kapsamlı bir anlaşmaydı. Ayrıca başta hassas ürünler olmak üzere iki ülke arasındaki tarım ticaretini kurallara bağlıyordu. Bu anlaşma bugünkü şartlarda yenilenmesi gerekebilir. Çünkü 2021’de 31,5 milyar dolara ulaşan İsrail-ABD ticaret hacmi, her iki ülke için önemli. Durum böyleyken acaba Biden, Lapid’i yine geçen hafta ikincisi Beijing’de yapılan İsrail-Çin Serbest Ticaret Anlaşması konusunda uyarmış olabilir mi? Bunu artık zamanla ve sürecin hızından öğreniriz.
Muhammed bin Salman (MbS) ile Swap değil, ‘petrol için’ sevap buluşması
Cemal Kaşıkçı’nın Ekim 2018’de öldürülmesiyle Suudi Arabistan, ABD’nin gözünde insan hakları konusunda bir kez daha sınıfta kaldı. Biden bu nedenle 2019 yılı boyunca seçim meydanlarında ve uluslararası toplantılarda Suudi Arabistan’ın bir parya devlet olduğunu söyledi, durdu. Tabii 2019’da henüz Ukrayna-Rusya savaşı yoktu. Rusya’nın enerji tehdidi Avrupa’yı kasıp kavurmuyordu. Oysa Şubat 2022’den sonra işler sarpa sardı. Şimdi dünyanın karşısında hem gıda hem de enerji güvenliği tehdidi var. Biden Suudi Arabistan konusundaki U dönüşünü mazur göstermek için gezi öncesinde, “Amacım hiçbir zaman iki ülke arasındaki köprüleri atmak değil, ikili ilişkileri yeniden rayına oturtmaktı. Suudi Arabistan 80 yıllık stratejik ortağımız. Biz ayrılamayız” dedi. Ama insan hakları konusunun hiçbir zaman gündeminden düşmeyeceğini ekledi. Tabii Kaşıkçı’nın artık ruhuna Fatiha’dan başka bir şeye ihtiyacı yok. Oysa dünyanın petrol ihtiyacı büyük. Suudiler ve diğer Körfez ülkeleri muslukları açmalı ki piyasalar rahatlasın. 1981’den bu yana ilk defa yüzde 9,1 ile en yüksek tüketici enflasyonunu gören Amerikan halkının pompada ödediği fahiş fiyat düşmeli ki Cumhuriyetçi Partiye kasım ayında oy aksın. Bu da reel politiğin Suudi Arabistan ABD ilişkilerine katkısı. Biden yönetimi elbette MbS’in Swap Petro Dolarlarına muhtaç değil. Ama ABD’nin, dünyanın ve İsrail’in hayrı ve sıkışan petrol piyasalarının rahatlaması için genç prensi affetmek sevap. Zaten bunun da öncülüğünü yine Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmadı mı? Affetmenin sevabı: Swap için, petrol için veya her ikisi için.
Ben Gurion’dan Abdul Aziz’e uçmak
Biden İsrail’den Cidde’ye doğrudan uçmanın gururunu yaşadı. Havadan birleşen iki ülkeyi demir ağlarla da birleştirme tasarımı var. Ortadoğu çölde raylı sistemler istiyor. Olmadı yerin altından giden trenler. Tabii bu ikinci seçeneğin riski petrol damarlarına çatmak. Tarihi Hicaz demiryolunun yeniden iyileştirilerek inşası konusunda Biden’ın kulağına ne fısıldandı acaba? Yoksa eminim Çinliler MbS’nin ağzından girip, burnundan çıkıyordur. Şimdi Biden, Trump’ın mirasını aşmak ve Çin rekabetini bertaraf etmek için bunu da gündemine almalı. Biden Yemen’de barış yolunu açma konusunda Prens’in kararlılığını ve İran’a karşı İsrail ile tam bir güç birliği veya cephe oluşturulmasını istedi. JDJSP Cidde’de dikkatle izlenmiş olmalı. Cidde’de Körfez ülkeleri, Irak, Mısır ve Ürdün ile buluşma da İran’a verilen bir beraberlik mesajıydı. Mısır’ın 2016’da Tiran Boğazında Suudi Arabistan’a devrettiği Tiran ve Sanafir, ABD’ye göre İran’a karşı savunma sistemi konuşlandırılabilecek iki stratejik ada. Muhtemelen bu telkin Mısır’a zaten ABD’den gelmişti. Henüz MbS’nin buna tepkisi belli değil. Ama Veliaht Prens bölge güvenliğinin, iki adanın turizme açılmasından daha önemli olduğunu hızla kavrayacaktır. Zaten hava savunma sistemlerini sadece kendileri için değil, tüm Körfez için istediklerine göre, bu kabul edebilir bir öneri. Ayrıca Biden’dan İsrail’deki Demir Kubbe’nin Suudi Arabistan’a da yapılması isteniyor. Belki artık Suudilere bunu İsrail yapar. Aralarında güvenlik ve savunma iş birliği bir zamandır zaten gizli gizli devam ediyordu.
Ölen öldü, şimdi kalan sağları düşünme zamanı
Daha ilk temasta Biden MbS’yi Kaşıkçı cinayeti nedeni ile suçladığını söylemeden edemedi. Hoş önce suçlayıp, sonra affetmenin öncülüğünü de yine Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmamış mıydı? Neyse ki iyi niyet teatisi için ilk adım zaten atılmıştı. Suudiler İsrail uçaklarına, Suudi hava sahasını açtı. Bunun çok önemli ekonomik etkileri olacak. Turizm ve özellikle sağlık turizmi gelişecek. Bu arada Suudiler Yemenli Houtilerin ARAMCO petrol depolarını mart ayında havadan patlattığını hatırlatarak güvenli göklere olan ihtiyacı tekrarladı. Biden şimdi geçen sene Suudi Arabistan’dan çekilen Patriot füzesavarlarını iade etmeyi düşünecektir. Çünkü artık Suudi hava sahasında İsrail uçaklarının da korunması gerek. Bu arada bu konular eminim 19 Temmuz’da Tahran’da toplanan Türkiye, İran ve Rusya için de önemliydi. Çünkü ne de olsa Türkiye oraya aynı zamanda İran’a İHA satmak için gitti. O İHA’lar gün olur Suudi-İsrail hedeflerine uçar ve Demir Kubbeler tarafından yakalanır veya Rusya’ya reexport edilerek Ukrayna’yı vurur. Aklıma birden Demirel’e atfedilen bir deyiş geldi; “Silah satan barış ister mi?” İşte işin etrafında bir de “tavşana kaç; tazıya tut” var.