Moris Levi
14 Temmuz 1948 gecesi, Fransa Bisiklet Turu için Fransa'da bulunan İtalyan takımının kaptanı Gino Bartali'nin otel odasındaki telefon çaldı. Bartali yorgundu, bu turu sürdürmek için artık yaşlı olduğunu hissediyordu. O güne kadarki etaplarda toplam 20 dakika gibi aşılmaz bir dereceyle geride olduğu için yarışı terk etmeye karar vermek üzereydi.
Arayan, dönemin İtalya Başbakanı Alcide De Gaspari idi. Hıristiyan Demokrat Partinin de lideri olan Başbakan endişeli bir sesle, "Sana ihtiyacımız var Gino" dedi. "Ne yapıp edip bu yarışı kazanmalısın. İtalya'nın geleceği sana bağlı. Dün gece Komünist Partisi lideri Togliatti suikasta uğradı. Komünist Partisi üyeleri devrim çığlıklarıyla örgütleniyor. Ülkede iç savaş çıkabilir. Bir yandan da bütün İtalya, herkes, hangi partiden olurlarsa olsunlar, seni izliyor. Kazanıp İtalyanları birleştirmelisin."
Gino kısa bir süre sustu ve "Başbakanım sana bütün tur için söz veremem ama yarınki etabı kazanacağım, emin olabilirsin" diye cevap verdi.
Yazıyı sürdürmek için ‘İtalya'da bisiklet sporu’, ‘İtalyan Komünist Partisi’ ve ‘Gino Bartali’yi kısaca anlatmak gerek.
Bisiklet sporu İtalya'da toplumun bütünü tarafından büyük ilgiyle izlenir. Ülkenin büyük kısmı dağlık olduğundan her yıl dağ geçişlerinde yarışlar yapılır ve bisikletçiler ülkede futbolcular kadar tanınır.
İtalyan Komünist Partisi ise savaştan sonra Soğuk Savaş yıllarında çok güçlüydü. ABD, Hıristiyan Demokrat Birliği seçimleri kaybetmesin diye hiç gizlemeden İtalya'ya para akıtıyor, koalisyonları teşvik ediyor, hükümetlerin hep kıl payı kurulmasını sağlıyordu. Suikasta uğrayan Togliatti bereket versin ölmemişti ama Komünist Parti tabanı öfke içerisindeydi. İki gün içerisinde pek çok büyük fabrika, radyo ve televizyon istasyonu parti üyelerince işgal edildi. ‘Komünist Devrim’ açıkça telaffuz edilmeye başlanmıştı.
Gino Bartali, o dönem İtalya'da siyaset üstü bir kişilikti denilebilir. Bu görüşme yapıldığı esnada 34 yaşında bisiklet sporu için oldukça yaşlıydı. Savaşta nerede ise tüm genç sporcularını yitiren İtalya, on yıl önceki Fransa Kupasını kazanan Bartali'yi takım kaptanı olarak yarışa göndermek zorunda kalmıştı. Bartali'nin lakabı ‘Sofu’ idi. Asla militan dinci değildi ama samimi bir dindar olduğu biliniyor ve saygı görüyordu. Yarışlar esnasında İtalyanlar sevdiği ilahileri bağıra bağıra söyler, ona şevk verirlerdi. Bartali ileriki satırlarda yazacağım nedenle ve mütevazi kişiliğiyle İtalya ve Avrupa'da bütün kesimlerin sevdiği bir milli kahramandı.
Ertesi günkü etabı Gino Bartali görülmemiş bir farkla kazandı. Artık ikinci sıradaydı ve teorik olarak turun bütününü kazanması mümkündü. İtalya halkı bir anda dikkat kesiliverdi. O günden sonra yarışlar başladığında bütün İtalyanlar -hangi siyasi görüşten olursa olsun- radyoların etrafında toplanıyor, Bartali öne geçtikçe bir ağızdan milli marşlar okuyor, sevinç içerisinde dans ediyorlardı. Bartali’nin etap kazandığı her gece, kasaba ve köylerin meydanlarında, işgal edildiği söylenen fabrikaların yemekhanelerinde hep birlikte içiliyor, şarkı söyleniyordu.
Ve Bartali yarışın sonuna kadar kimi etapları iyi derecelerle kazandı, kimi etaplarda ise favori rakiplerine kaybetti. Sonunda Bartali 66 saniye gibi çok az bir farkla 1948 Fransa Turunun Şampiyonu oldu. İtalyan halkı II. Dünya Savaşında örselenmiş ulusal gururuna kavuşmuştu. Görülmemiş şenliklerde Komünistlerle Hıristiyan Demokratlar birlikte coştu. Arada Togliatti komadan çıktı ve Komünist Devrim girişimi unutulup gitti.
Gino Bartali'nin tarihe geçmesini sağlayan diğer özelliği çok daha önemlidir. Savaş boyunca sporcu kimliğini kullanarak yüzlerce İtalyan Yahudi’sinin Alman ve İtalyan faşist mezaliminden kurtulmasını sağlamıştı. İtalyan yeraltı teşkilatlarının sakladığı Yahudi aileleri ziyaret ediyor, onlara para buluyor, topladığı fotoğraf ve kimlik belgeleriyle bisikletiyle dağ yollarında yüzlerce kilometre ileride İsviçre'ye geçip hazırlanmış sahte pasaportları kaçmaları için tekrar geri getiriyordu. Evinin tavan arasında bir Yahudi ailesini yıllar boyunca saklamıştı. Savaş boyunca sporcu dokunulmazlığından faydalanarak antrenman yapar gibi mesajlar, sahte evraklar ve para taşıdı, binlerce hayat kurtardı.
Savaştan sonra Gino Bartali İsrail hükümeti tarafından ‘uluslararası dürüst’ unvanı ile onurlandırıldı. İleri yaşlarında paraca dara düştüğünde kendisine ve ailesine destek verildi. Öldüğünde İtalya iki gün ulusal yas ilan etti. Halen İtalya ve İsrail'de adına bisiklet yarışları yapılmaktadır.
Gino Bartali'nin ömründen iki olağanüstü öyküyü paylaştım. Bartali yaşamıyla bize çok şey anlatıyor.
Bartali anlatıyor da biz nasıl ve ne kadar anlıyoruz? Mevlana'nın önemli bir sözü var "Sen ne kadar bilirsen bil, senin anlattıkların karşındakinin bildiği kadardır."
Birinci öyküde insan şu yanılgıya düşebilir ve diyebilir ki; "Bartali bir Hıristiyan Demokrat’tı ve Komünist devrimin olmaması, İtalya’nın inançlarından uzaklaşmaması için elinden geleni yaptı."
Yanıt yanlış mı geliyor? Hayır değil gibi. Ama benim içime sinmiyor.
İkinci öykü için de şöyle düşünüyor olanlar olabilir; “Helal olsun adama. Hıristiyan ama Yahudileri kurtarmak için yaşamını tehlikeye atmış. İşte gerçek inanç budur.”
Görünenler öyle. Ama bu kadar sığ mı?
Bana göre Gino Bartali, Liberal, Sosyal Demokrat hatta Komünist de olabilirdi. Ülkesini iç savaşa sokmamak için, barış için aynı gayreti gösterirdi. Ya da Müslüman, Yahudi, Budist, Şintoist hatta Ateist de olabilirdi. Masum insanların zarar görmemesi için yine aynısını yapardı. Bartali bütün yaptıklarını yaşama, barışa, insanlara inandığı ve onlara saygı sevgi duyduğu için yaptı. Çünkü Spinoza demiş ki "Yaşam cemaat, millet yaratmaz, birey yaratır." Aradaki fark ne yazık ki yığınlarca anlaşılamıyor. Bir insanın doğru şeyleri yapması için bir kimliği olması gerekmez.
Duyduğum bir anıyı anlatacağım size… Anının sahibi dindar bir Müslüman Türk gazeteci. Yaşamının bir yerinde dini bir toplantıyı izlemek için İsrail'e gitmiş. Kudüs'te otobüs beklerken yanına çok dindar, sakallı yaşlı bir Yahudi oturmuş. Arapça sohbet etmeye başlamışlar. Kısa zamanda birbirlerine ısınmışlar, özlü ve derin sözler birbiri arkasından sıralanmış. Gazeteci bana anlatırken şöyle dedi “Ben de sakallıydım ve başım kapalı idi. Adam çok sıcak davranıyordu. Müslüman olduğumu anlayamadığını düşündüm.” Bir zaman sonra otobüs gelmiş ve o an yaşlı adam şöyle demiş. “Hadi evlat, yolun açık olsun, Allah çocuklarını sana bağışlasın.” Gazeteci kendini garip hissederek şöyle demiş: “Ben Yahudi değilim, Müslümanım.”
“İşte o an yaşlı adamın bana sorduğu soruyu hiç unutmadım” dedi bana “Cevap yerine böyle bir soruyu bu kadar hızlı ancak kalbinden geliyor ise sorarsın” dedi ve devam etti… Yaşlı adam büyük bir şaşkınlıkla, “Niye bana öyle cevap verdin? Allah çocuklarını ayırır mı sanırsın?” dedi.
Bartali'nin de yaptıklarını da yaşlı adamın tepkili sorusunu da anlamak için sadece içinden gelen sesi susturmamış olmak yeterli.