Yüzlerce Danimarkalı Yahudi´yi Nazilerden kurtaran mikrobiyolog Dr. David Sompolinsky, İsrail hükümetinin görevlendirmesiyle Kongo´ya ülkenin tıbbi altyapısını kurmak için gitti.
“Gazete ve radyoya göre, Kongo artık küresel huzursuzluğun merkez üssü, bir barut fıçısı. Ben, burada 30 gün kadar Kongo’dayım. Arazi sessiz, hoş, gülümsüyor.”
1960 yazında, uzun yaşamı boyunca ultra-Ortodoks bir Yahudi olan Dr. David Sompolinsky, bu sözleri Air France antetli kağıtlara yazdı; Bu, genç Afrika ülkesinde geçirdiği zamanla ilgili 12 sayfalık el yazısı raporundan bir bölümdü.
Sompolinsky’nin hayatını çok farklı bir ortamda riske atmasının ve yüzlerce Danimarkalı Yahudi’yi Nazilerden kurtarmak için cesurca çalışmasının üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmişti. Danimarka Yahudilerini kurtarmak için Sompolinsky ile yakın işbirliği içinde çalışan dindar Hıristiyan Danimarkalı direniş savaşçısı, Aage Bertelsen, ‘Ekim 43’ adlı kitabında, “David, kelimenin tam anlamıyla, gece gündüz, yardım etmekle meşguldü, kendi tehlikeli durumunu tamamen göz ardı ediyordu… Her yerde Yahudilere yardım etti, her zaman hareket halindeydi, her zaman dengeli, neşeli, aynı zamanda kurnaz ve sağduyuluydu” diye yazıyordu.
Savaştan sonra David, eğitimini tamamladığı Danimarka’ya döndü. Ardından 1951’de İsrail’e, kısa bir süre sonra mikrobiyoloji alanında saygın bir uzman haline geleceği ve Afrika’ya yapılan destansı bir görevde yer alacağı yeni evine döndü.
1960 yazında, her ikisi de ‘Kongo Cumhuriyeti’ olarak bilinen, yeni kurulan iki komşu ülke vardı. Karışıklığı önlemek için Belçika Kongo’suna ‘Kongo-Leopoldville’ ve Fransız Kongo’suna ‘Kongo-Brazzaville’ adı verilmişti.
O dönemde henüz 12 yaşında olan İsrail, hâlâ gelişmekte olan bir ülkeydi. Sompolinsky Ailesi, diğerleri gibi, evlerinde bir buzdolabı bile olmaksızın yaşıyordu. Bununla birlikte, Yahudi insani değerlerini ön planda tutan ve pratik diplomatik kaygılarla yönetilen genç devlet, o ilk yıllarda David Sompolinsky ve onun gibi çok sayıda başka bilim insanlarını da Afrika’ya gönderdi. Aslında İsrail, Kongo-Leopoldville’in 30 Haziran 1960’daki resmi bağımsızlık şenliklerine, o zamanki Maliye Bakanı Levi Eşkol dâhil olmak üzere büyük bir delegasyon ile katılmıştı. Aralarında devlet yetkilileri ve bilim insanları vardı.
Sompolinsky’den, gelişmekte olan ülkenin tıbbi sisteminin kurulmasına yardım etmek için gönderilen bir İsrail heyetine katılması istendi. Leopoldville’den gelen haberlerin manşetleri rahatsız ediciydi. Şiddet ve kaos yaygın görünüyordu. Sompolinsky’nin Auschwitz’den sağ kurtulan ve 14 yaşından küçük dokuz çocuğu olan eşine, Kongo’da yamyamların yaygın olduğu söylentileri ulaştı. Yine de Danimarka Yahudilerini kurtarmak için hayatını tehlikeye atan David, profesyonel uzmanlığını ihtiyacı olanlara yardım etmek için kullanmak zorunda hissetti.
Ve böylece, 1960 yılının temmuz ayında bir gün, Bayan Sompolinsky, babalarına veda etmek için dokuz küçük çocuğunu Lod Havalimanı’na götürdü ve babaları Afrika’ya gitti.
KONGO’DAKİ SÜRPRİZLER
İsrailliler neredeyse gidecekleri yere varamayacaklardı. Komşu Fransız Kongo’sunun üzerinden geçerlerken, uçakları alana indirildi. Durduktan sonra, İsrailli ekibe durumun çok istikrarsız olması nedeniyle, Leopoldville’e ulaşamayacakları bildirildi. Yine de görevlerine mümkün olan en kısa sürede başlamaya kararlı olan İsrail delegesi, iki küçük uçak ve bir helikopter ayarladılar ve 24 Temmuz 1960’da hedeflerine ulaştılar.
Kongo’da buldukları İsraillileri şaşırttı. Bazı yönlerden beklediklerinden daha iyi, bazı yönlerden beklediklerinden daha kötüydü. Sompolinsky, İsrail’e döndükten kısa bir süre sonra Ma’ariv gazetesinde yayınlanan bir röportajda, geldiklerinde karşılaştıkları tıbbi durumu tanımlamak için ‘Holokost’ kelimesini kullandı: ”Belçikalılar Kongo’dayken 800 doktor ve 50 veteriner vardı. Şimdi, neredeyse hepsi ülkeyi terk etti. Tıbbi olarak bu bir soykırım, ama Kongolular kendi kendilerinin efendileri oldukları sürece her şeyin üstesinden gelebileceklerine inanıyor” diye anlatıyordu.
Tahmini 200 hastanenin ve 80 bin yatağın çoğuna şiddet, istikrarsızlık ve diğer faktörler nedeniyle erişilmez durumdaydı. Buldukları durum tuhaf bir paradokstu, çünkü eski koloni aslında bazı açılardan, özellikle de o zamanki İsrail’le karşılaştırıldığında fazlasıyla iyi donanımlıydı.
Sompolinsky, Leopoldville’de hastanelerden birini, olağanüstü tropik tıp enstitüsüne sahip ‘devasa’ olarak nitelendirerek, “Kongo’da koruyucu tıp, İsrail’dekiyle kıyaslanamayacak kadar gelişmiş durumda… Bizim İsrail’de hayal bile etmediğimiz ekipmanlara sahipler” değerlendirmesini yapmıştı.
Yerli nüfusun baskıcı Belçika sömürge sistemi altında birçok yüksek öğrenim ve öğretim alanından men edilmesiyle, genç ülke tıbbi sistemin kilit alanlarını işletecek personel açısından, büyük bir boşluktan mustaripti. Örneğin, Sompolinsky oraya vardığında, bazı yerlilerin çeşitli laboratuvar testlerini nasıl yapacaklarını bildiklerini, ancak sonuçları analiz etme konusunda hiçbir eğitim almadıklarını ve bu nedenle çabalarını neredeyse anlamsız hale getirdiğini keşfetti. O ve ekibi ayrıldığında, Kongolu laboratuvarlar çalışabilir ve test sonuçlarını tamamen bağımsız olarak analiz edebilir hale getirilmişti.
Sompolinsky daha sonra, “Kongolular harika bir halk, sıcak ve geleceğe inançla dolu olarak bakıyorlar” diye yazacaktı.
O ve ekibi gerçekten sıcak bir şekilde karşılandı. Hiçbir yamyamla karşılaşmadılar ve ‘beyaz’ insanlar olarak kendilerini özellikle tehdit altında hissetmediler. Yerliler, tüm beyazlardan değil, yalnızca Belçikalılardan nefret ettiklerini açıkladı. Beyaz BM askerleri aslında Leopoldville sokaklarında yaygın bir manzaraydı: Genç doktor, bazı İsveçli BM personelini -ana dillerinde akıcı bir şekilde kullanarak- İsraillilerin Afrika’da ne yaptığını ve İsrail’deki yaşam hakkında her şeyi anlattığında şok ettiğini hatırladı.
Yerliler söz konusu olduğunda, Kudüs ve Nazaret’e, herhangi bir çağdaş atlastan değil, Mukaddes Kitap’tan (İncil’den) aşinaydılar. Yahudi devletinin sembolü olan Sompolinsky ve meslektaşları, karşılaştıkları birçok kişiye İsrail Devletinin var olduğunu bildiren ilk kişilerdi.
UZAKTAN EĞİTİM
Bir Şabat günü tıbbi görevini yerine getirmek için yürürken (Yahudi yasalarına göre Şabat günü araba kullanmak yasak olduğundan), Sompolinsky, Ma’ariv makalesinde yazılanlara göre beyazları avlayan bir grup Kongolu asker tarafından durduruldu: “İlk başta bir ikilemde kaldı, ama sonunda mümkün olduğu kadar doğal davranmaya karar verdi. Kongolu subaya yaklaştı ve ona ‘merhaba’ anlamına gelen ‘mbote’ dedi. Bu selamlama yeterliydi. Bir dakika içinde Dr. Sompolinsky, İsrail delegasyonunun geliş nedenlerini dikkatle ve merakla dinleyen Kongolu askerler tarafından kuşatıldı.”
1960’da Kongo’da yaşayan bazı İsrailliler ve diğer Yahudiler olmasına rağmen, Sompolinsky onları Şabat’ta bile bir minyan (10 Yahudi erkekten oluşan ibadet topluluğu) haline getiremedi. Kaşerut kurallarından asla ödün vermeyen Sompolinsky, büyük ölçüde papaya ve diğer meyveleri yiyerek hayatta kaldı.
Yine de ailesine sık sık gönderdiği kartpostallarda belirttiği gibi Yahudi toplumsal yaşamı ve çocuklarının fiziksel uzaklığının özlemi dayanılmaz olsa da Kongoluları eğitme emrini yerine getirmek için çalışmasına engel olmadı. Mektuplarını İsrail Büyükelçiliğine bırakırdı. Adres olarak sadece ‘Madame Sompolinsky, Rishon Letsiyon’ yazardı.
Mektuplarda, Kongo’daki günlük yaşamın ayrıntılarını verirken, aynı zamanda çocuklarını modellemeye ve eğitmeye çalışıyordu. Birinde geleneksel Afrika yüzündeki dövme izini gördüğünü anlatıyor ve ardından çocuklarına Yahudi yasalarına göre bu uygulamanın nasıl yasak olduğunu açıklamaya devam ediyordu.
Tişa BeAv gününde, orucunun ne kadar kolay geçtiğini ve öğleden sonra Aşkenaz Yahudi geleneğine uygun olarak tallet ve tefilinini giyeceğini yazdı. Aynı mektupta, yerel siyah nüfusun Belçika yönetimi altında katlanmak zorunda kaldığı adaletsizliklerin bazılarını anlatıyordu. Yazıları, Nazi Soykırımı’ndan kıl payı kurtulan dindar bir Yahudi olarak, bu tür bir ırkçılığa şahit olmanın üzerindeki derin etkisini açıkça yansıtıyordu.
Beyazların otobüsüne binmesine izin verilen tek siyah, şofördü. Banyolar ve mutfaklar ayrılmıştı ve siyahlara çok düşük imkânlar sağlanmıştı. Telefonu kullanmak isteyen siyahiler, aramanın nedeni ve hedeflenen alıcının adını içeren özel bir talepte bulunmak zorundaydılar. Siyahlar, karşılaştıkları beyazlardan onları selamlamalarını, varlıklarının en temel kabulünü bile bekleyemezlerdi.
Bu bağlamda, Sompolinsky, Kongo’nun yeni efendilerine yüzyıllarca süren sömürge yönetimi ve baskıyı takiben işlevsel bir tıbbi sistem kurmasına yardım etmede oynayabildiği rolden açıkça gurur duyuyordu.
“Hiç şüphem yok ve misyonumuzun; ten rengine dikkat etmeden birbirimizi sevme, insanlığı sevme fikrini yaymaktan mutlu ve gururluyum” diyordu.
Mektuplarda eşine ve çocuklarına onları ne kadar özlediğini anlatmış, çocukları birbirleriyle ve anneleriyle kavga etmemeleri için uyarmıştı. İsrail’e döndüğünde, nesiller boyu Sompolinsky çocuklarının oynayabileceği, toksinlerinden arındırılmış zehirli oklar da dâhil olmak üzere egzotik hediyeler getirdi.
Sompolinsky, Kongolu burslu öğrencileri Bar İlan Üniversitesinde eğitime başlatmak için bir programın oluşturulmasına yardımcı oldu. Sonraki altmış yıl boyunca, İsrail tıbbi araştırma ve uygulamada küresel bir lider haline gelmesinde aktif bir rol oynayarak mikrobiyoloji alanında önde gelen bir figür haline gelecekti.
Hatta yerel ultra-Ortodoks topluluğunu, sigara içmenin ölümcül tehlikeleri konusunda uyarma dâhil olmak üzere, kendi başına birkaç halk sağlığı seferberliği başlattı.
David Sompolinsky 90’lı yıllara kadar verimli olarak çalışmaya devam etti. Ekim 2021’de 100 yaşında vefat etti.
Önde gelen ultra-Ortodoks haber sitesi B’hadrei Hadarim’de çıkan kapsamlı bir ölüm ilanı, Sompolinsky’yi yalnızca Danimarka Yahudilerinin kurtarıcısı ve İsrail bilim camiasının kurucu babası olarak değil, aynı zamanda ‘Tevrat dünyasına dalmış, muazzam bir deha’ olarak övdü. Hiç boş konuşmayan Sompolinsky’nin birçok bilgin ve Hazon Ish ve Brisker Rov dâhil olmak üzere 20. yüzyılın en önde gelen hahamlarından bazılarıyla özel ilişkileri vardı.
Sompolinsky, belki de o sırada kendi çocukları için umutlarını yansıtarak, 1960 raporunu, gençleri ‘cesur ve bilgi arayan’ olan, Kongo halkı için mutlu ve müreffeh bir geleceğe olan inancıyla bitirmişti.
Kongo görevi, Sompolinsky’nin asırlık öyküsünde biyografik bir bölümdü, ancak yaşamı, hayatta olan 700 torununun çoğu tarafından bilinen, insanı iyileştirmeye adamış, inançlarına sınırsız bağlı bir adamı yansıtan bir hikâyeydi. Geleceğe olan inancın hikâyesi.