Fransız Yazar Anne Berest, ailesinin Holokost geçmişine dair yaptığı çalışmanın ardından kaleme aldığı ´The Postcard´ romanı ile Holokost travmalarının bugün Fransız Yahudilerinin zihinlerinde nasıl yer aldığını inceliyor.
2003 yılının karlı bir gününde, Leila Picabia’nın Paris’teki evine bir kartpostal geldi. Kartpostalın arkasında, gizemli bir şekilde, Holokost’ta ölen dört aile büyüğünün ilk isimleri yazılıydı.
Dilbilimci ve iki çocuklu Yahudi bir anne olan Picabia, imzasız kartpostalı yazışma arşivine koydu. Belli belirsiz tehditkâr buldu ve gözden uzak tutmak istedi.
Ancak ilerleyen aylarda ve yıllarda, Nazi işgalinin eski karargâhı olan Paris’teki bir opera binasının resmini içeren kartpostal, aklından çıkmadı. Kartpostalı gönderenin kimliği ve niyetiyle ilgili sorular Leila Picabia’yı sürekli rahatsız ediyordu.
Sonunda 2019’da Picabia ve 42 yaşındaki kızı yazar Anne Berest, kartpostalı sakladıkları yerden çıkarmaya karar verdi. Gizemi çözmek için ikili, tuttukları özel detektifler ve grafologla, olası göndericiyi belirlemeye yardımcı olan bir soruşturmaya başladılar. Kartpostalı gönderenin bulmak için çıkılan bu yolculuk aynı zamanda ailelerinin şimdiye kadar bilinmeyen geçmişini takip etmelerine de yardımcı oldu.
İkili araştırmalarını geçen yıl yayınlanan ve Fransızca en çok satanlar arasında yer alan ödüllü ‘The Postcard’ romanı ile edebi bir başarıya dönüştürmeyi de başardı. Söz konusu otobiyografik çalışma, Holokost travmalarının bugün Fransız Yahudilerinin zihinlerinde nasıl yer aldığını inceliyor. Zira birçoğu yükselen antisemitizm nedeniyle geleceklerini sorguluyor.
Paris'te Walter Spitzer ve Mimar Maria Azagury'nin 'Velodrome d'Hiver toplanmasının' kurbanlarını anma heykeli. Irkçı ve Yahudi karşıtı zulme maruz kalmış insanların çektiği acıların bu etkileyici görüntüsü 'Asla Unutmayalım' yazısını taşıyor.
BEREST’İN BAŞARISI
Anne Berest, Jewish Telegraphic Agency’e verdiği söyleşide “Endişeli kimlik arayışının başarılı sonucunun günümüzün sorunlu zamanlarında toplumun Holokost farkındalığının cesaret verici bir işareti” olduğunu söyledi.
Direniş Dönemi taktiklerinin açıklamalarını içeren, bir polisiye olarak tasarlanmış sürükleyici kişisel bir kitap olan ‘Kartpostal’, Nazilerin ve işbirlikçilerinin neredeyse yok etmeyi başardığı bir ailenin destanını ortaya koyuyor. ‘Kartpostal’ öğrenci edebiyatı kategorisinde prestijli ‘Renaudot Prizen’ı, ‘Sciences Politiques Student’ ödülünü ve daha da prestijli ‘Goncourt Ödülü’nünün ilk Amerikan versiyonunu kazandı.
Kitabın, eleştirmenlerin beğenisini toplaması, beklenmeyen bir durum değil. 2014’ün uluslararası çok satanı ‘How To Be Parisian? Where You Are?’ın yazarlarından olan deneyimli Berest, kitabın kentinin kadınlarına bir övgü niteliğinde yazılmış bir eser olduğunu ekliyor. Eleştirmenler, yeni kitabın içerdiği çeşitlilikten etkilendiler.
Berest on binlerce kitap satışı, çok sayıda röportaj ve halka açık okuma talepleri karşısında hayrete düştüğünü dile getirirken antisemitizm karşıtlarının varlığını görmenin kendisini cesaretlendirdiğini vurguluyor. Berest “Bu bana, Fransız toplumu içinde antisemitizmin yanı sıra, Yahudilere ilgi duyan ve onlara karşı empati duyan birçok kişi olduğunu gösterdi” diyor.
HOLOKOST HAKKINDA KİTAPLAR
Holokost hakkındaki kitapların Fransa’da büyük bir okuyucu kitlesi bulunuyor. Filozof Francois Noudelmann’ın üç Yahudi neslini kapsayan bir başka otobiyografik çalışması olan ‘Cadilac’ın Çocukları’, geçen yıl eleştirmenlerin beğenisini kazandı ve çok okundu.
Tatiana de Rosnay’ın 2006’daki Holokost destanı ‘Sarah’s Key/ Sarah’nın Anahtarı’, onlarca ülkede 11 milyondan fazla satan, bu yüzyılda Fransızca yazılmış en çok okunan romanlarından biri oldu. Kitabın bir sinema uyarlamasında başrolde Kristin Scott Thomas yer aldı.
Ancak Fransa’daki sadece birkaç Holokost kitabı, Holokost travmasının bugünkü Fransız Yahudilerinin düşüncesindeki rolünü inceliyor. On binlerce Fransız Yahudi’si, son yıllarda kendilerine yönelik sayısız antisemit saldırının ardından İsrail’e gitmek için ülkeyi terk etti. Berest’in kuzeni de şimdi İsrail’de yaşıyor.
Güvenlik nedeniyle göç edip etmemeye karar verme süreci, kitapta hem Holokost’tan önce hem de sonra geçen bölümlerde tekrarlanan, ana temalardan biri…
Kitap Berest’in arkadaşları ve ailesiyle yaptığı, 20 yıl önce nadir olan, ancak o zamandan beri olağan hale gelen konuşmaları içeriyor. Böyle bir konuşma, 2019’da kendisi gibi Yahudi olan hayat arkadaşı Georges ile birlikte katıldığı bir Pesah Sederi sofrasında gerçekleşti. George’un en iyi arkadaşı William, antisemitizm ve aşırı sağın seçim başarıları nedeniyle Fransa’dan ayrılma zamanının gelip gelmediği üzerine yaptığı bir konuşmada, “Babanızın savaş sırasında yaşadıklarını yeniden yaşama endişesini taşıyorsunuz” diyor.
Kitap, Berest’in bizzat hayatında tanık olduğu antisemitizm anları ve olaylarını da dile getiriyor: 1986’da evinin duvarına bir gamalı haç boyandı; ona sevgiyle rehberlik eden bir öğretmen, atalarının Auschwitz’de öldüğünü öğrenince, aniden soğuk ve mesafeli davranmaya başladı.
Kitapta Berest, Yahudiliğinden utanma ve gurur duyma arasında gidip geldiği çocukluk ve gençliğinin izini sürüyor ve son yıllarda Yahudi kimliğinin nasıl şekillendiğini anlatıyor. Berest çok şekilci olmadığını belirtse de şimdilerde sık sık bir Reform cemaatine gidiyor.
Berest kitapta ayrıca, on yaşındaki kızının, kendisi büyürken karşılaştığı sorunlara benzer sorunlar yaşadığını duyduğunda, bir ebeveyn olarak yaşadığı ikilemlerini anlatıyor. Berest ailesinin Holokost tarihinin derinliklerine inerken, kızı bir gün “Okulda Yahudileri sevmiyorlar. Keşke Yahudi olmasaydım” diyerek teneffüslerde onu futbol maçlarından dışlayan Müslüman bir sınıf arkadaşından bahsediyor.
Anne ve George konuyu müdüre şikâyet edip etmeme konusunda tartıştıklarında, Berest “göçmen bir temizlikçi kadının oğlunu ihbar etmeyeceğim” diyordu.
Ancak bu tavrın küstahça olduğunu kabul ederek, yine de müdürle konuşmaya karar veriyor. Fakat müdürün harekete geçme konusundaki isteksizliği karşısında şoka giriyor.
512 sayfalık kitabın büyük bir bölümü, Aşkenaz Yahudilerinin yakın tarihini, Berest’in atalarının 19. yüzyıl Rusya’sından başlayan biyografileri üzerinden anlatmaya ayrıldı. Önce Polonya, 1920’ler Fransa, ABD, devlet kuruluşu öncesi İsrail toprakları, Nazi işgali altındaki Avrupa, yeni bağımsız Doğu Avrupa ve ardından modern Paris’e dönüyor.
Kitap, Berest’in Yahudi olmayan okuyuculara, Yahudi olmanın onun için ne anlama geldiğini açıklama girişimiyle başlıyor. Yahudiliğe girişten sonra, kitap hızla bazı çok dar görüşlü tartışmaların kalbine giriyor.
Bunlardan birinde, daha fazla cemaat hayatına bağlı yaşayan bir Yahudi kadın, birlikte oldukları bir akşam yemeğinde Berest’i “Gerçekten Yahudi olmamakla” ve “Antisemitizmi yeterince önemsememekle” suçluyor.
Ancak Berest’in araştırmasında keşfettiği gibi, önemsemek ve ayrılacak kadar önemsemek iki farklı şey.
Büyükannesinin kardeşleri ve ebeveynleri II. Dünya Savaşı’nda yetkililere itaat etti ve öldürüldüler. Bu arada büyükannesi Nazi işgali altındaki Paris’ten kaçarak ve kırsal kesimde saklanarak hayatta kalmayı başardı. Oysa başka akrabaları savaştan önce Avrupa’yı terk etmişlerdi.
“Travmatik bir soru haline geldi: Ailem o sırada neden Fransa’dan ayrılmadı?” “Ben de sık sık bunu düşünüyorum. Zarardan kurtulamayan bir aileden gelen ben, başarabilecek miyim? Bu soruya takıntılı hale geldim. Bu kitabın merkezi sorgulaması da tam olarak bu” demekte…
O ve Fransız Yahudileri şu anda böyle bir zamanı yaşıyor olabilir mi?
Berest, “Kuşkusuz kısmen kimliğimle ilgili olan, artan endişe anlarım var” demekte… “İyi bir Aşkenaz Yahudi’si olarak kaygı, aidiyetimin, kim olduğumun bir parçası.”
Kaynak: The Jerusalem Post