Jon Snow´un Kışyarı´nda buzul çağına hazırlıklar tüm hızıyla sürerken, küresel enflasyon Stark Kalesini ısıtmaya devam ediyordu. Federal Rezerv Bankasının faiz artışlarına Avrupa Merkez Bankasının eşlik etmeye başlayacak olması şahin merkez bankalarından çok ateş püsküren ejderhalar gibi resesyonu körüklüyordu.
Bu kadar ateşin arasında, ekonomilerdeki soğuma Taht Oyunlarında kasım ayındaki ara seçimde nasıl bir sonuç verecek, enerjisi tükenen Avrupa’nın parasının değer kaybı ve yavaşlaması bizde cari açığı nasıl etkileyecek? Ya tüm bu faiz artışlarına rağmen İngiltere’deki gibi enflasyon rekor kırmaya devam ederse? Ya üretimi sekteye uğrayan şirketler işten çıkarmalara başlarsa? Ya bilançosunu daraltacak Fed küresel olarak likidite krizine yol açarsa? Çin ve Rusya’ya gelen çip ihracatı yasağı ticaret savaşlarının tedarik savaşları cephesinde hızla devam ettiğini gösterirken, arz enflasyonunun hızla sönmesi mümkün olabilecek mi? Gıda ve enerjide hammadde fiyatlarında küreselde son ay hafif bir geri çekilme görülse de kalıcı ve aşağı yönlü olup olmayacağı, olursa da nihai tüketiciye doğrusal yansıyıp yansımayacağı kararı için henüz erken. Rus enerjisine üst fiyat koyma kararının etkisi piyasalara nasıl yansıyacak belli değil. Avrupa soğuk bir kışa hazırlanırken üstüne bir de faiz artışlarına başlamak durumunda. Hem üretici hem tüketici enflasyonu rekor kırmış durumda. Öte yandan ABD’de enflasyon geçen ay düşmüş görünürken gıda enflasyonunda hissedilen daha fazla ve paketlerde gramajlar düşüyor. Yani gizli enflasyon etkisi mi yoksa gerçekten faizin etkisi mi bize eylül ve sonrası daha çok gösterecek. Eylül’de 75 baz puan beklentisi daha çok fiyatlanırken 430 milyar dolarlık ‘Enflasyon Düşürme Yasası’ adlı yeni paketin enflasyon yarat(ıp)mayacağını yine aynı zaman dilimi bizlere gösterecek. Almanya benzer şekilde emeklilere 300, öğrencileri 200 Euro’luk 65 milyar Euro’luk paketi açıkladı. Yani büyüme, enflasyon ikilemi hızla sürüyor.
Sen de mi Brütüs?
İşte tam bunlar olurken, bu paketler enflasyon yaratmaz diyen Stiglitz vurdu ve gol oldu. Kendisi arz enflasyonunda faiz artışlarının işe yaramayacağını savundu. Yatırım artışı gerekirken hızlı faiz artışlarının işe yaramayacağını, tedarik sorununun çözümünün arzı arttırmaktan yani yatırımlardan geçtiğini söyledi. CNBC haberinde1 ise şirketlerin artan girdi maliyetleri (ÜFE) ve artan (mortgage) kredi maliyetleri nedeniyle ev fiyatları ve daha çok kira artışlarının enflasyonu olumsuz etkilediğini söyledi. Bunları Şalom’da ve ekranlarda zaten söylemiştik. Nobel ödülünde ve prim, like, follower almakta gözümüz yok ama ismimiz Roubini değil diye bu kehanetlerimizi de göz ardı edemeyiz. Ki bundan önceki üç yazımda, son ‘Meksika Üçlemesi’ yazı dizimde aslında bu konulara dikkat çekmeye çalışmıştım. Nitekim Stiglitz üzerine geldi. Aslında 22 Mayıs’taki Rusya-Ukrayna ışığında küresel enerji, gıda konulu Kansas Fed’in webinarında, “Arz enflasyonunda yatırımların teşvik edilmesi gerekmez mi, yatırım kredilerini özendirmek için benchmark faizini arttırmak doğru mu?” sorusunu Kansas Fed başekonomistine ve araştırmacılarına sorduğumda aldığım yanıtı herkes tahmin edebilir. Daha önce yine burada yazdığım gibi isteyen hobi olarak yine faizleri arttırsın veya azaltsın. Ama Stiglitz bugün aynı cümleleri söylediğinde aslında sadece ikimiz yokuz. Daniel Lacalle geçen hafta faiz artışlarının açılan bütçe açıkları ve devlet harcamaları (destek paketleri) karşısında bir işe yaramayacağını söyledi. Aslında heterodoks iktisatçıların sayısı az değil. Nitekim “bunları ben demiştim” diye kendine yontma diye heterodokslardan uyarı da aldım. Bu kısmı da üstüme alınmadım, çünkü yazılarımı ve konuşmalarımı düzenli takip edenler bilecek ki, “İktisatta farklı ekoller, görüşler vardır, tek bir çözüm, anlayış yoktur, her ülke kendi dinamiklerinde farklı yollar tercih edebilir” diye her seferinde yazan söyleyen de yine benim. Yani ben ikisi de değilim, gördüğümü tespit adına katıksız, hormonsuz, mümkün olduğunca objektif yazıyorum sadece. Hem İstanbul Ekolü Manifestosu ile farklı bir iddiada olan, merkez bankacılığı çağının sonunun geldiğini iddia eden birisi bu noktalara niye takılsın ki. Hatta “Büyüme mi, enflasyon mu?” başlıklı yazımda literatürde her iki görüşe de atıf yaparak aktarmaya zaten çalıştım. Ama Brütüs bizdeki ana akımı sırtından bıçakladı bu açıklaması ile. Malum “iktisat kurallarında olmayanından tut, iktisat sınırları içinde böyle teoriler yok” noktasına kadar iddialı cümleleri sarf eden, koca iktisat dünyasındaki koca koca farklı ekolleri yok sayan önemli bir kesim de var bizde. Bu söylemlere karşılık koca Nobel Ödüllü İktisatçı var karşımızda sonuçta, faiz artışları bir işe yaramaz, faiz yalan filan derken herhalde itibar riskini dikkate alıyordur. Hatta Stiglitz demecinde diyor ki: “Faiz oranlarını yükseltmek daha fazla petrole, daha düşük petrol fiyatlarına, daha fazla gıdaya, daha düşük gıda fiyatlarına mı yol açacak? Cevap açıkça hayır. Aslında, asıl risk, durumu daha da kötüleştirecek olmasıdır.” CNBC haberindeki cümlesinin birebir Google çevirisi. Elçiye zeval olmaz. Şikâyetleriniz için müdüriyet @NobelPrize adresinde.
Empresyonizm mi, Ekspresyonizm mi?
Şimdi, akademide bu gerçekler ortadayken bunlardan fazlasıyla esinlenenler mi, yaşananlar karşısında duygularını resmedenler mi tartışmasına dönersek bu kış soğuk geçecek, herkes söylüyor. Rus doğalgaz akımı kesilince enerji fiyatları Avrupa’da uçmaya başladı. Bizdeki son doğalgaz ve elektrik zamları da enflasyona katkısını koyacak haliyle. Bu sene nominal büyüme tercihi ile maliye politikasında parasal genişlemeye devam edildiği önümüzde. Nitekim yılbaşında katıldığım programlarda büyüme için geçen senenin yarısına yakın bir yerlerde olacağını söylemiştim. Geçen sene büyüme çift hane gelir diye Mayıs’ta tam kapanmadan bu yana da söyleyen tek kişiydim. Heterodoks, Ortodoks iktisatçı, yorumcu kimse alınmasın ama kayıtlar orada. Öte yandan, bu sene geçen seneki reel büyümeden farklı olarak (nominal) büyümeye katkı olması adına, proje bazlı kredilere yönlendirerek AB ve ABD’nin 2008 sonrası düştüğü ‘Paranın Yansızlığı’ sarmalına girmemek adına, kredi aktarım mekanizması doğru çalışsın, dövize kaymasın diye makro ihtiyati tedbirler ile parasal sıkılaştırma da bir yandan sürüyor. Fakat siyah kuğu Rusya-Ukrayna nedeni ile enerji güdümlü cari açık bu seneyi 50 milyar dolara yakın bir yerlerde kapatacak gibi. Bu resimde henüz etkisi net görülmeyen turizm gelirleri kritik bir rol oynayacak. Sultanahmet, Ayasofya, Yerebatan uzun yıllar sonra tarihi kalabalıkları görmüş durumda. Avrupalı turist fazla. Kışı da buralarda geçirmeyi tercih ederlerse, ki parite iyice düşmeden ben olsam ederdim, bu sene döviz likiditeye kısmen bir destek gelecek gibi. Gıda fiyatları tam olmasa da belli bir seviyede makul seyrediyor son iki aydır. Nitekim son üç enflasyon verisi pik noktayı gördüğümüz noktasında bir sinyal veriyor. Ancak enerji ve ÜFE henüz ferahlama sinyali vermiyor. Fakat otoyollardaki kalabalıklar, kahve kuyrukları, alışveriş merkezlerindeki canlılık harcama (ve büyüme) yönlü fikir veriyor. Yani, alt alta koyarsak, ceteris paribus, Kasım ABD seçimleri sonrası baz etkisinin de desteği ile dezenflasyonist sürece girebiliriz. Ancak Biden’ın son konuşması Cumhuriyetçilerden çok büyük tepki aldı. Orada tansiyon düşmeden, Fed eğer faiz politikası ile başarılı olamazsa, küresel enflasyon tansiyonu kolay kolay düşmeyebilir. Eğer bu 70-80 yılları arası enflasyonist sarmala bizi götürürse, 2024 ABD seçimlerine kadar kış sertleşerek devam edebilir. Yani yarından sonra da Arya Stark Gece Kralını yok edemeyebilir. Bu kışsa önemli olan kasırganın gözüne yakalanmamak, yani fırtınayı atlatmak.
1https://www.cnbc.com/2022/09/02/joseph-stiglitz-thinks-further-fed-rate-hikes-could-make-inflation-worse.html