4 Eylül 1972’de Bobby Jones bir sonraki sabah kendisini bekleyen zorlu program öncesi dinlenmek için yatağa yattı. NBA’e çok sayıda oyuncu çıkaran Norah Carolina Üniversitesinin öğrencilerinden olan Jones, ABD Erkek Basketbol Olimpiyat Takımının madalya beklentisi içindeki sporcularından biriydi.
Jones o gece istediği uykuyu uyuyamamıştı. Jones, Jewish Telegraphic Agency’ye verdiği demeçte o geceyi şöyle anlattı: “Gece silah sesleri duymuştuk ve sabahına köy silahlı kişilerle dolmuştu.”
5 Eylül sabahı saat 4 civarında Kara Eylül Filistin terör örgütünün sekiz üyesi Olimpiyat Köyünü çevreleyen çitlerden atlayarak İsrailli atletlerin ve koçlarının uyuduğu otel odalarına baskın yaptılar. Kendilerine karşı koymaya çalışan Güreş Koçu Moshe Weinberg ile güreşçi Yousef Romano’yu öldürürken, bazı sporcuları yaraladılar, kimilerini de esir aldılar.
5 Eylül Pazartesi günü, 11 İsrailli atlet ve koçun rehin alınmalarının ardından Alman polisinin müdahelesinin sonuçsuz kalması üzerine öldürülmesinin gerçekleştiği Münih Katliamının 50. yıldönümüydü.
O talihsiz günde İsrailli olmayan atletler arasında bir karmaşa yaşanmıştı. Sporcular aralarında ne olduğunu konuşarak anlamaya çalıştı ancak hiç biri köyde yaşananlar hakkında kesin bir bilgiye ulaşamadılar. Jones, Olimpiyat Köyünün içinde apartmanlar olan üç yüksek binadan oluştuğunu belirtti. ABD basketbol takımı, orta binadan yaşananları izlemeye çalışmıştı. Takım arkadaşı Mike Bantom, “Terasta durup aşağıda silahlı adamların dolaştığını gördüm. Bir tartışma yaşanmış, birileri birilerini vurmuştur diye düşündüm. Aklıma asla böyle bir durum gelmemişti” diye naklediyordu. Oyunları izlemek için Münih’te bulunan Associated Press muhabiri Jim Becker ise yaşananların ne olduğunu hemen anladığını belirtiyor. Kariyerinde Vietnam, Kore ve Yom Kipur savaşlarını yaşamış olan 96 yaşındaki Becker, meslektaşı Charlie Erb ile birlikte yaşadıklarını aktarıyor:
“Charlie sabahın 5’inde beni uyandırdı ve Arap teröristlerin İsrailli sporcuların odalarını ele geçirdiğini söyledi. AP binasından dışarı baktığımda birkaç yüz metre ötedeki Olimpiyat Köyünü görebiliyorduk. Ellerinde tüfekler, yüzlerinde maskeler olan adamları seçebiliyorduk. Ondan sonraki 36 saati daktilonun başında geçirdim.”
Bantom ise yetkililerin kendilerine çok az bilgi verildiğini, olayların aslını ABD’deki ailelerinden öğrendiklerini belirtti. “O akşamüstü teröristler İsraillileri köyden dışarı çıkarttıklarında çok yakınlardaydık. Bu nasıl sona erecek diye düşündüm” sözleriyle o saatlerdeki duygularını aktarıyor.
Teröristler rehineleri serbest bırakmak için İsrail hükümetinden, hapiste olan 200’den fazla Filistinli siyasi tutuklunun serbest bırakılmasını talep etti ancak dönemin Başbakanı Golda Meir bu talebi reddetti. Bu durumda Alman hükümeti bir şeyler yapmalıydı. Teröristlerle görüşerek onların Kahire’ye yollanması talebini kabul ettiler. Alman yetkililer teröristleri yakalama şansını yitirdiler. Otobüsler, teröristlerle rehineleri gözleri bağlı şekilde helikopterlerin bulunduğu alana getirdi. Ardından Kahire’ye hareket edecekleri uçağa binmek üzere NATO hava üssüne nakledildiler. Ancak teröristler Almanların aslında kendilerini Kahire’ye yollamayacaklarını, onlara tuzak kurulduğunu anlayınca olay çığırından çıktı. Tecrübesiz Alman nişancılar ve doğru seçilemeyen silahlar yüzünden kurtarma operasyonu başarısız oldu ve İsrailli atletler yaşamlarını yitirdi.
Olimpiyat Köyü’nde ise hiç kimse operasyonunun nasıl sonlandığını bilmiyordu. Spor spikeri Jim McKay, uluslararası yayında o ünlü sözleri söyledi: “Hepsi gittiler!”
Alman hükümeti ise yalan bir basın bülteni yayınlayarak rehinelerin serbest bırakılmasının tamamlandığını açıkladı. Becker ise bu bültene inanmayarak ‘hikaye’sine devam ettiğini anlatıyor:
“Havaalanındaki arkadaşım Erb, silahlar ve patlamalar duyduğunu söyledi. O anda ben de hükümetin bültenini çöpe atıp, Erb’ün anlattıkları üzerine bir haber yazmaya koyuldum.” Akşam saatlerinde ise New York’taki editöründen bir telefon aldı: ‘Yazdıkların doğru olamaz’ diyordu editörü ‘Howard Cosell ve Jim McKay televizyona çıkıp bittiğini söyledi.’ Bunun ardından bana, Alman hükümetinin açıklamaları paralelinde bir haber yazdırdı.”
O akşam herkes, sorunun çözülmüş olmasının verdiği rahatlıkla uyudu. Gerçek ise ertesi sabah ortaya çıktı. Artık hiçbir atletin kafasında yarışma ya da madalya kalmamıştı.
“Herkesin ilk tepkisi, ‘bir an önce buradan gidelim!’ yönündeydi. Böyle bir şey ilk kez yaşanıyordu: insanlar politik nedenlerle rehin alınmış ve öldürülmüştü. Şok içindeydik. Aynı zamanda da korkuyorduk” diye anlatıyor Bantom.
Ancak Olimpiyat Komitesi Başkanı Avery Brundage, kurbanlar için bir anma töreni düzenledikten sonra oyunlara devam etme kararı aldı.
İsrail Olimpiyat Takımının geri kalanı hemen Münih’ten ayrıldı. Beş gün sonra ise ABD Erkek Basketbol Takımı, finalde Sovyetler Birliği ile karşılaştı. Amerikalılar maçı 51-50 kaybetti ve gümüş madalya ile yetinmek zorunda kaldı.