Eylül hep telaşlıdır ve bir o kadar da heyecanlı. Yeni başlangıçlar içerir.
Sonbaharın ilk günleri…
Yazı uğurluyoruz.
“Her yıl sanki daha da kısalıyor şu yaz tatili. Vallahi doyamadım…” diyoruz.
Ama bir taraftan da “Yok artık yeter; nereye kadar? Herkes dağıldı. Yazlıklardan dönelim ki düzene girsin çocuklar” diyoruz.
Okula hazırlık yapmak gerek: Kitaplar, formalar, servis kaydı, oryantasyon günleri…
Eylül hep telaşlıdır ve bir o kadar da heyecanlı. Yeni başlangıçlar içerir. Biz öğretmenlerin belki de bu yüzden yeni yıl algısı biraz farklıdır. Bizim için yeni yıl eylüldedir. Okulun açılışıdır yeni yıl; haziran da yıl sonu. İşte bu yüzden telaşlı ve heyecanlıdır eylül.
Umudum değişim. Her şey ve herkes ve hatta sistemler değişiyor. Pandemiden sonra okulla ilişkisi değişen de çok çocuk var. Çocuklar için okul, evlerinin dışındaki toplumsal hayat ile gerçek anlamda tanıştıkları ilk yer. Sınırlar, kurallar, saygı, hiyerarşi, ders ortamı, sorumluluk farkındalıkları birçok çocuğun hayatına ilk kez okul ortamında giriyor. Kimi çocuk ilköğretimin ilk iki yılını geride bıraktıktan sonra geçtiğimiz yıl tanışmak zorunda kaldı bu kavramlarla, kimisi tam oturtmaya başlıyordu ki eve döndü ve tekrar hatırlaması gerekiyor.
Okul, çocukların sadece ‘öğrenme’, ‘gelişme’ ihtiyaçlarını karşılamak için yapılandırılmış gibi algılansa da çok farklı ihtiyaçların giderildiği kesin. Gelişme ve öğrenme diğer ihtiyaçların yanında daha ‘değerli’ ya da ‘anlamlı’ geliyor yetişkinlerin dünyasına. Hemen önceliği kapıyor. Hâlbuki, neşe, eğlence, sosyalleşme de bir o kadar değerli çocuklar için. Hele hele günümüzde öğrenmenin okulun dört duvarının dışında kolaylıkla gerçekleştiği gerçeği ile barışırsak bu tarafı kucaklamamız daha kolay olur.
İster veli rolüyle ister eğitimci rolüyle olsun yeni okul dönemi başlarken resme ezberden değil de merkezden bakmaya davet ediyorum sizi:
Þ Davranışlarımız her seferinde bir ihtiyacı gidermek için.
Görünür olan davranış… Bizler davranışı görüyor ve karşılık veriyoruz. İhtiyacı gördüğümüzde duruma empati ve anlayış eşlik ediveriyor. İhtiyacı görmeye çalışın.
Biraz açalım:
Görünen davranış okul sonrasında vaktini ekran karşısında geçiriyor. Ebeveyn bu davranışı görünce önce eleştirmeye sonra da varsayımlarla kaygılarını ifade etmeye başlıyor: Sürekli TikTok’ta vakit öldürdüğünü, böyle devam ederse başarısız olacağını söylüyor ve gerilim o noktada kaçınılmaz oluyor.
Peki davranışın ardındaki ihtiyacı görsek ne değişir?
Okul sonrası TikTok’ta gezinen bir öğrencinin ihtiyacı ne olabilir?
Eğlenmek, mizah, rahatlama, dinlenme, alan…
Bir okul gününün ardından kimin ihtiyacı olmaz ki bunlara?
İşte sadece ihtiyacı görmek ona empati vermenizi sağlar.
(Bu arada içinizdeki ses bu yorumumu eleştiriyor olabilir. Onu bıraksam zaten sadece bunu yapmak istiyor gibi… İstemek ve ihtiyaç farklı. İstekler tartışmaya açıktır. İhtiyaçlar değil. İstek ve ihtiyacı ayırt etmek gerekir.)
Þ Okulla kurduğu ilişkiyi anlamaya çalışın.
Okulda var oluş hali bu ilişkiye bağlı. Eğer kendini güvende ve olduğu haliyle kabul edilmiş görüyorsa orada sosyalleşmenin ötesine geçebilir, büyüme gelişmeye yer açabilir. Ama eğer güvende değilse sürekli hayatta kalma mekanizması açık geziniyorsa orada varlığını sürdürebilme mücadelesine girer ki bu da ihtiyaçların en temelidir. İnsanoğlunun en temel dürtüsü ‘hayatta kalma’. Hayatta kalmak için ne gerekirse yapar. En bilinen üç tepki, ‘savaş-kaç- don’dan birini seçer ve okulda o halini sergiler.
Sorumluluklarını unutan, derste ağzını açmayan, dersin akışını bozan, arka sırada uyuyan, malzemeleri tam olmayan çocuklar sistemde kendilerince hayatta kalmaya çalışıyor olabilirler mi?
İlgi çekme ihtiyacını bağ kurma ihtiyacı olarak yeniden çerçevelesek ve fark etsek…
Þ Yapamadıklarına değil, yapabildiklerine odaklanın.
Güçlü yönlerinin farkında olmak özgüvenini pekiştirir ancak gelişime ihtiyacı olanları da eksiklik ve tamamlanması gereken taraflar olarak sunarsanız yetersizliği pekişir. Kendine inanmayan biri de gelişime ihtiyacı olan yerlerini ileri taşımakta zorlanır. Örneğin İngilizce dersinde çok iyi olan çocuğunuzun İngilizcesini daha da iyi seviyeye çekmesine destek olun. Nasılsa iyi diye oradaki potansiyeli, göz ardı etmeyin. Matematiği zayıf diye haftada üç matematik dersi aldırırsanız evet çocuğunuza destek olduğunuzu düşünerek kendinizi iyi hissedersiniz ama inanın aynı zamanda “Matematik çok önemli ve sen bunu yapamıyorsun, bu yüzden dinlenme zamanını matematik çalışarak geçirmek zorundasın” mesajını da veriyor ve onun kendini ‘eksik’ hissetmesi için gerekli ortamı hazırlamış oluyorsunuz. “Ne yapalım matematik dersi aldırmayalım mı?” diye düşünenlerinize şunu söylemek isterim: Matematik, fen, İngilizce, tarih ya da her neyse çocuğunuzun gelişime ihtiyaç duyduğu alanda beceri, algı, öğrenme bozukluğu gibi teşhislere varmadan dersle ve öğretmeniyle ilişkisine bakın. Bağ kurulmuş mu? Güven ortamı var mı? Direnç nerede? Duygusal boyutta yaklaşarak destek olmayı deneyin önce. Her çocuk hakkında koyulmuş bir teşhis yoksa okulda öğretilenleri anlayabilir, öğrenebilir, geliştirebilir. Tek ayırt edici hazır bulunuşlukları olabilir.
Þ Karşılaştırmayın.
Bu çok klasik biliyorum ama inanın çok zehirli. Ne faydası var arkadaşının ondan yüksek alması ya da düşük alması. Kimi neyi hangi şartları referans alarak karşılaştırıyorsunuz? Kendini kendisiyle karşılaştırın. İleriye götürecek olan yaklaşım bu.
Bir önceki şartlarda ben….
Şimdiki ben….
Gelişim için neyi farklı yapabilirim?
Þ Çocuklarınızın olduğu yerde ya da duyacakları ortamlarda okul, sistem sınav, ödev, sınıf arkadaşları ve öğretmenler hakkında olumsuz ve hatta ‘had bildirici’ tarzla konuşmayın.
Okul ile sıkıntınızı okul ile halledin. Gerekiyorsa değişim yapın ama bunu okulu ve sistemi yerden yere vurarak yapmayın. Çoğu zaman açık ve net konuşmalar sizin ya da okul yönetiminin arasındaki iletişim sıkıntılarını kolaylıkla çözer ve sizin anlık kızgınlık ve öfkenizin her gün o okula ve o sisteme girmek zorunda olan çocuğunuza hiçbir faydası olmaz. Tam dersine direnç geliştirmesine, sizin öfkenizi sahiplenmesine ve dolayısıyla davranışlarında yansımalara sebep olur.
Þ Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun yeni bir başlangıcın eşiğinde.
Geçtiğimiz yıl yaptıklarının ve yapmadıklarının enerjisel yükünü kapının dışında bırakın. Bu da 0 noktası demek. Başlangıç noktası gibi… ne öncesi var ne de sonrası.
Her şey mümkün!
Önce inanın.
Tazelikle gelsin o zaman 2022-2023 akademik yılı…
Tüm meslektaşlarıma, öğrencilere, velilere sağlıklı, keyifli gelişim dolu bir yıl diliyorum.