•“Seni Şişli Tünel tramvayında ikinci mevki vagona biletçi bile yapmazlar.” Bu sözleri, 1940´lı yıllarda İstanbul Beyoğlu´ndaki evlerinde küçük Moris´e (Gabbay) Osmanlı´nın eski zaptiye müdürlerinden Samuel Efendi söylemekteydi. Bu sözler küçük Moris´in hiç aklından çıkmayacak ve okulda bazı arkadaşlarından duyduğu, bahriyeli olmak, pilot olmak, asker olmak yollarının kendisine kapalı olduğunu küçük yaşta anlayacaktı. O olaydan on yıl kadar sonra, çocukluk ideali Paşa olmak olan, küçük Stelyo (Berberakis) azınlıkların herkes ile aynı çocukluk hayallerine sahip olamayacağını bir uyaran çıkmadığından bilemeyecekti. Rüyadan erken uyanan Moris Gabbay ise TİP´te ve Nâzım Hikmet Vakfı´nda geçirdiği uzun yıllar boyunca ülkemiz sosyalist hareketinde iz bırakarak zamanla ötekileştirilmeyi, sosyalizmle bütünleşerek aşacaktı. ALİ SİRMEN - Cumhuriyet
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Kayades, Ladino dilinde sessizlik anlamına gelen bir kelime. Bu kelime, ulusal kimlik inşa süreciyle birlikte, hukuki azınlık olmak ve anayasal Türklüğün yarattığı çelişkilerin kristalize olduğu ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyaları, Trakya Pogromu, Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Pogromu[1] gibi bir dizi olay sonrasında Yahudilerin, dikkat çekmeden belirli sınırlar içerisinde[2] pasif vatandaşlar olarak yaşamayı, antisemitik saldırılara doğrudan cevap vermemeyi, siyasetle ilgilenmemeyi ve göçü sürekli aklın bir köşesinde tutarak yaşamayı içeren çok yönlü bir var olma stratejisinin adı haline geldi.
Kayades darbeler, siyasi ve ekonomik kriz dönemlerinde devreye giren bir göç stratejisi olarak da uygulanabilmektedir. Göçün rotasını belirleyen ise dönemin sosyopolitik konjonktürü ve sınıfsal pozisyonlarıdır. Tabii ki İsrail, “Geri Dönüş” olarak adlandırılan göç kabul süreçleri ve göç sonrasındaki entegrasyona yönelik düzenlemeler itibariyle, Yahudiler için en rasyonel rotadır. Türkiye Yahudilerinin darbe dönemlerinde yaşadıkları huzursuzluğun göçe yansıması ise ilk olarak 27 Mayıs Darbesi sonrasında göründü. Darbe daha çok alt ve orta sınıf Yahudileri İsrail’e taşırken, 12 Mart Muhtırası ile başlayıp 12 Eylül Darbesi’ne giden süreç ise genç ve eğitimli nüfus ile varlıklı Yahudileri, İsrail, Avrupa ve Amerika’ya yönlendirdi. Darbe sonrasında 24 Ocak kararları ile başlayan neoliberalizm dönemi Türkiye’den İsrail’e göçü azaltırken, İsrail’den Türkiye’ye az sayıda da olsa geri dönüşleri ve mekik göçünü beraberinde getirdi.
...
15 Temmuz sonrası Türkiyeli Yahudilerin göçü, Türkiye’nin giderek demokrasiden uzaklaşması, muhafazakarlaşma, artan otoriterlik ve ekonomik çöküş sonucu artan, özellikle genç-eğitimli-orta sınıfın beyin göçünden bağımsız değil. Ancak, daha önceki göç dalgaları kimi zaman gençleri kimi zamansa varlıklı Yahudileri Türkiye’den kopartmışken, son hareketliliğin farklı yaş ve gelir gruplarını içine aldığını da görebilmek mümkün. 2016 sonrasında İsrail’e göç edenler arasında bekar beyaz yakalı veya yüksek öğrenim öğrencileri, çocuklu veya çocuksuz genç evliler, kırklı yaşların üstünde aileler ve yaşlı Türkiyeli Yahudiler bulunuyor. Darbe girişimi sonrasında İsrail’e göç etmiş bir görüşmecinin belirttiği gibi, ‘Sadece biz göç etmiyoruz, herkes gidiyor artık’.
Muzaffer EROL - Potsdam Üniversitesi & Öndercan MUTİ - Berlin Humboldt Üniversitesi
BU SÖZLERİ, 1940’LI YILLARDA İSTANBUL BEYOĞLU’NDAKİ EVLERİNDE KÜÇÜK MORİS’E (GABBAY) OSMANLI’NIN ESKİ ZAPTİYE MÜDÜRLERİNDEN SAMUEL EFENDİ SÖYLEMEKTEYDİ
Bu sözler küçük Moris’in hiç aklından çıkmayacak ve okulda bazı arkadaşlarından duyduğu, bahriyeli olmak, pilot olmak, asker olmak yollarının kendisine kapalı olduğunu küçük yaşta anlayacaktı. O olaydan on yıl kadar sonra, çocukluk ideali Paşa olmak olan, küçük Stelyo (Berberakis) azınlıkların herkes ile aynı çocukluk hayallerine sahip olamayacağını bir uyaran çıkmadığından bilemeyecekti. Rüyadan erken uyanan Moris Gabbay ise TİP’te ve Nâzım Hikmet Vakfı’nda geçirdiği uzun yıllar boyunca ülkemiz sosyalist hareketinde iz bırakarak zamanla ötekileştirilmeyi, sosyalizmle bütünleşerek aşacaktı.
Ali Sirmen
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ali-sirmen/tek-cicekle-bahar-olmaz-1977616
İsrail’in “Yapılan incelemeler sonucunda Ebu Akile’nin IDF tarafından öldürülmüş olma ihtimali…” gibi dolambaçlı cümlelerle yaptığı bu açıklamadan küçük bir ihtimal dahi olsa kadını İsrail askerlerinin vurduğu sonucuna varıyoruz. Bu ihtimal için dahi özür dilenemez miydi? “Belki de Filistinliler vurmuştur o yüzden resmi özre gerek yok”, çok çiğ bir tavır değil mi? Filistin yönetiminden özür dilenmeyecek sonuçta ölen bir militan değil, bir gazeteci. Doğrudur belki tarafsız ve yansız bir gazeteci değil, tut ki militanvari bir tutumu da olsa, sonuçta gazetecilik dışı bir faaliyeti mi vardı? Hayır. O esnada gerçekten görevinin gereğini yapıyordu. Bence İsrail’e yakışan en azından Ebu Akile’nin ailesinden özür dilenmesiydi. Bu İsrail’i küçültmez tam tersine onurlu kılardı. Gazeteciler bütün dünyada bizim gözbebeğimiz olması gereken insanlar; çok zor şartlar altında çalışıyorlar, kıymetlerini bilmemiz gerektiğini düşünüyorum.
...
Sonuçta Ebu Akile’nin kaza ile öldürülmesi çok acı bir olaydır. Kimileri İsrail’in onu kasıtlı öldürdüğünü ileri sürüyor ama bu iddia hem İsrail’e haksızlık etmektir hem de Ebu Akile’ye yapılmış bir saygısızlıktır. Çünkü eğer gazeteciliği aşan bir faaliyeti olsaydı, bir terör eyleminde yer almış olsaydı veya şu veya bu şekilde terörle doğrudan ilişkili olsaydı İsrail güvenlik güçleri bunca senedir neden ona karşı bir şey yapmadılar? Kadının Filistinli olması terörist olması demek değil. Yıllardır İsrail-Filistin çatışmasının kalbinden haberler yapan bir gazeteciydi ve evet Filistin yanlısıydı. Bu bir görüştür ve suç değildir. Suyu bulandırmanın hiçbir âlemi yok. Ebu Akile bir gazeteciydi ve haber peşindeyken kazara öldürüldü. Mekânı cennet olsun. Umarım İsrail mâkâmları en azından onun ailesinden özür dileme nezaketini gösterirler. Bu Filistin halkıyla İsrail halkının yakınlaşması için bir adım dahi olabilir.
L. Deniz Ertuğ
https://www.politikyol.com/ebu-akile-icin-bir-ozur/
Takılan tweetler
Ankara'nın eski Yahudi mahallesi ve sinagogu
https://twitter.com/seanpcsmyth/status/1568612551000297473
https://www.gucluanadolugazetesi.com/bir-kultur-yok-oluyor-169444.html/
Yıl, 1904...
İspanyol Senatör Ángel Pulido, günümüz Türkiye'si, Balkanlar ve Kuzey Afrika dahil olmak üzere farklı coğrafyalardan Sefarad Yahudileri ile yakın bağlar tesis etmek amacıyla yaklaşık 150 kişiyle yazışmalar gerçekleştirir.
Bu kişiler arasında Edirne'den Jacques Danon ve J. Mitrani de bulunmaktadır...
Danon, Pulido'nun bahsettiği Reji idaresindeki vazifesinin yanı sıra, Alyans mektebi dahil olmak üzere Yahudi cemaatinin eğitim ve kültür yaşamına dair farklı tartışmalarda da karşımıza çıkacaktır...
Edindiği bilgileri okurlarıyla paylaşan Pulido, o dönemde Edirne'de nüfusu 20.000'i aşkın bir Yahudi cemaatinin varlığından bahseder...Sosyal statülerinin gayet iyi olduğunun aktarıldığı satırlarda, diğer toplum üyeleriyle de mükemmel bir uyum içerisinde oldukları vurgulanır...Hukuken herhangi bir istisnai durumla ya da baskıyla karşılaşılmamasının yanı sıra, üst düzey konumlara yükselmiş birçok ismin varlığından bahsedilir...Bunlardan biri, "Umûr-u Ecnebiyye Müdürü ve Vilâyet Tercümanı" Rober Mizrahi Efendi'dir...
Danon'un 29 Ocak tarihli mektubunda Pulido'ya yolladığı ikinci fotoğraf, on sene önce vefat ettiğini belirttiği Edirne Hahambaşısı'na aittir...
https://twitter.com/birvakitler1/status/1568673935008350208
"Yahudi/ Kürt/ Ermeni /ama çok iyi insan."
Cümlenin kendisi, ne kadar haksızca!
Bu insanlar "iyi insan" olmak zorunda olmamalı! Nasıl ki Türkler "kötü" olsalar da eşit yurttaş sayılıyorlarsa, bu insanların da "kötü" olmaya ve kötü halleriyle eşit vatandaş olmaya hakları var!
2/ Ayrıca, "Yahudi / Kürt /Ermeni ama çok iyi insan" cümlesi,
bu halkların genellikle "kötü" olduğunu, ama BU insanın istisna teşkil ettiğini ifade ediyor.
Sonuç olarak, berbat bir cümle!
https://twitter.com/gulaysekocak/status/1567231455981457408
Nazli Mawas ve Dr.Haim Yahia Smeke'nin Yeldeğirmeni Hemdat İsrael Sinagogu'ndaki nikah törenlerinden (1901)
https://twitter.com/AtlasKadikoy/status/1567227803996659713
Normalleşmeye devam ☺️
https://twitter.com/BARONI59/status/1567247397788565522
Hasköy Yahudi cemaatinin İstanbul'daki en eski yaşam alanlarından biri. 20. yy başlarına kadar bölgede bir düzine kadar sinagog vardı. Bugün sinagoglardan sadece biri faal. Basmacı Avram sokağının adı Basmacı Ruşen; Terzi Hayim sokağının adı da Terzi Kasım olarak değiştirilmiş.
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1567124907388960768
"Türk Sefaradlığı, nostaljik bir kimlik mi?" Elsa Pınar Kılavuz'un
@devpinar "Ya tezin değilse?" yeni bölümü için konuk olmanın mutluluğunu yaşadım. 📚 ✨ @Akadem_Campus
https://twitter.com/auxarmes_etc/status/1566553215218360337
"MOSSAD Başkanı olduğum dönemde beni neredeyse tam bir acizlik içinde yakalayan olay 11 Eylül'dü..."
"... Ofisimi aradım. Kamuoyunun bildiğinden başka bir bilgiye sahip olmadığımız söylendi..."
"İstihbarat sıfırdı..."
Efraim Halevy, "Karanlıktaki Adam", s. 14-15.
https://twitter.com/hist_of_intel/status/1568961480132788226
Hasköy Sinyora sinagogu. 1660da Balat yangınından bölgeye kaçan Yahudilerce kurulmuştur. Adından hareketle zengin bir Seferad (ispanya - portekiz) göçmeni kadın tarafından kurulduğu sanılıyor. Şu an depo.
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1567790045242834948
Ağa Takılanlar Öneriyor”
https://bianet.org/biamag/yasam/266913-bir-insani-digerinden-ayiran-hususiyet
https://www.youtube.com/watch?v=MqOkqBtSGpg
https://ocakmedya.com/6-7-eylul-unutulmaz-peki-devlet-donusum-gecirir-mi/
https://www.birgun.net/haber/6-7-eylul-otekiler-ve-mulkiyet-401776
https://www.youtube.com/watch?v=pvw8DYWm3z8
https://www.youtube.com/watch?v=kozbpO3J5ws
https://www.gazeteduvar.com.tr/istanbulda-6-7-eylul-kontr-plan-hedefine-ulasildi-2-makale-1580803
https://www.turizmgazetesi.com/yazi/israil-ucaklarina-guvenlik-ayricaligi/3781