Moda Sahnesi'nin olağanüstü yeni oyunu 'Hayat Seni Çok Seviyorum'

“Adalet hayatıma çelme taktı, yere düştüm, yere çok kötü düştüm ve doğrulup kalkmak yıllarımı aldı ama beni zehirleyecek hislerden, insan olmanın güzel yönlerini hatırımdan çıkarmayarak, bir şekilde sakınmayı bildim.”

Sanat
14 Eylül 2022 Çarşamba

Moda Sahnesi’nin tokat gibi yeni yapımı ‘Hayat Seni Çok Seviyorumda, zorla, ağır işkence altında alınmış ifadelere dayanılarak, ispatlanmış suçu yokken haksız yere 28 yıldır tutuklu olan, hapishaneyi kötülükle işbirliği halinde “niyet sahibi mekân” olarak tanımlayan İlhan Sami Çomak, mekânın sınırlarını ortadan kaldırarak, seyirciyi çocukluğuna, gençliğine, Bingöl’e, İstanbul’a, tutuklanışına, yargılanışına götürüyor. Oyunla ilgili izlenimlerimden önce İlhan Sami hakkında birkaç söz etmek isterim.

1973 Bingöl doğumlu Çomak, ilk ve orta öğrenimini Bingöl’de tamamlamış,1992’de İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölümüne girmiş. Henüz öğrenciyken 1994’te gözaltına alınmış, polisin yoğun işkencelerin altında aldığı ifadeler esas alınarak örgüt üyeliğiyle suçlanarak tutuklanmış, DGM’de yargılanarak idama mahkûm edilmiş. İdam cezası kaldırılmak üzere olduğundan, iyi hali de göz önünde bulundurularak cezası müebbet hapse çevrilmiş. Başvurduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, adil yargılanmadığına, yargılamamın yenilenmesine hükmetmiş. 2013’te, AİHM kararından tam altı yıl sonra başlayan yeniden yargılama, yine hiçbir delil olmaksızın 2016’da aleyhine sonuçlanmış. Hâlen dosyası Anayasa Mahkemesi’nde.

Ölen erkek kardeşinin adı Sami’yi de ismine katan İlhan Sami Çomak, sadece adaletsizliğin pençesine düşmüş mağdur biri değil, şiirleri birçok dile çevrilmiş, dünyaca tanınmış bir şair. Cezaevinde kaldığı 28 yıl içinde onlarca düzyazı ve makalesi, dokuz şiir kitabı yayınlanmış, şiirleri Norveççe, Rusça ve Galce’ye çevrilmiş.

Kemal Aydoğan geçen sezon sonlarında ‘Hayat Seni Çok Seviyorum’ projesinden söz etmiş olduğundan, yönettiği, sahne tasarımını Bengi Günay’ın, ışık tasarımını İrfan Varlı’nın, animasyon ve afiş tasarımını Saeed Ensafi’nin üstlendiği oyunun 8 Eylül’deki prömiyerine konusunu bilerek gittim. Oyun öncesinde tanıştığım yazarın ablasıyla kız kardeşinin gülümserken bile gözlerinden eksilmeyen hüzün o gece bir olaya, bir anlatıya değil, hâlâ yaşanmakta olan trajik bir gerçeğe tanık olacağımı fark ettirdi. Oyunda, İlhan Sami’nin dil bilmeyen parmak kadar bir Kürt çocuğuyken bu yüzden öğretmeni tarafından aşağılanarak dövülmesini, oruç tutmadığı için yaşıtlarından dayak yemesini, “suyu içilmez, yemeği yenmez bir Kızılbaş” olduğu için gusül abdestini bilmeyişinin Sünni müfettiş tarafından hor görülmesini yaşayınca, trajedinin 21 yaşında bir çocuğun gençliğinin ve olgun yaşlarının zorla elinden alınmasını aşan, bölgede Kürt ve/veya Alevi olduğu için reva görülen ötekileştirmeyi de içine alan devasa boyutu beni dehşete düşürdü. Diğer yandan da “dönüp dönüp müebbetler alsa da” umudun yitmesine izin vermeyen bir dirilikle hayat ve gerçeklere taze gözlerle bakan İlhan Sami’nin tüm öfkesine rağmen kin gütmeyen yapısına, acılara, haksızlıklara, şiddete, ayırımcılığa, düşmanlığa karşın sevgiye açık oluşuna hayran oldum.

Oyunun yazılış öyküsü de ilginç.

Çomak, tamamı şiirlerden oluşan dokuz kitap yayınlamışken yazar İpek Özel, onu epey de zorlayarak otobiyografisini yazmaya ikna etmiş. Şiirsel bir dille kaleme aldığı, şiir dışındaki ilk kitabı ‘Karınca Yuvasını Dağıtmamak’ müthiş ilgi görmüş, üst üste birkaç baskı yapmış. Yıllardır şiir yazan bir adamın bu kitapla yakaladığı dil düzeyi biraz ironik bir şekilde şiirinin daha güçlü bir şekilde keşfedilmesine de sebep olmuş. İlhan Sami, yarısından fazlası yaşanmamış ‘çorak’ bir hayatı anlatan kitabın böylesine sıcak karşılanmasına hem sevinmiş hem şaşırmış.

İlhan Sami Çomak adına değişik mecralarda her karşılaştığında adaletsizliği sanat yoluyla anlatma olasılıkları düşünen Kemal Aydoğan, Karınca Yuvasını Dağıtmamak’ı yayınlanır yayınlanmaz keşfetmiş, pandemi döneminde okumuş. Oyunlaştırmayı düşünerek kitaptan tiyatro olabilecek 30-40 sayfalık bölümler ayırmış. İpek Özel’le bir konuşmalarında bu bölümlerden İlhan Sami’ye özgün bir oyun yazdırma fikri ortaya çıkmış. Çomak teklif aldığında, ilk kez oyun yazma tedirginliği içinde 7-8 sayfalık bir öneri yazmış. Örnek çok beğenilince ilk tiyatro oyunu ortaya çıkmış. Tiyatrodan neredeyse habersiz olmasına, oyun yazma deneyimi olmamasına karşın Hayat Seni Çok Seviyorum sadece anlattıklarıyla değil, dili ve kurgusuyla da dört dörtlük bir metin. 

Burada bir parantez açarak metnin İletişim Yayınlarınca 2022’de basıldığını ve mutlaka edinilmesi gereken bir kitap olduğunu belirteyim. Nefis oyun metninden önce İlhan Sami’nin yazma serüvenini okuyucuyla paylaştığı uzun bir önsözü, ardından da Kemal Aydoğan’ın   oyunu sahnelemekle ilgili notları var ki, kişisel izlenimlerim dışında bu yazıda yer alan pek çok kısım bu iki giriş bölümünden alıntılanmıştır.

Geldik oyunun sahnelenmesine. Aydoğan, bir metinden yola çıkarak beklenmedik harikalar yaratabilen aykırı bir tiyatro adamı ama, bu kez yönetmeni geriye çekerek tüm önceliği metne ve yazara vermeyi yeğlemiş. Öyle ki, prömiyer sonrası oyunu tüm var edenleri sahneye davet etme geleneğini göz ardı ederek, son sözü bile özgürlüğüne kavuştuğunda yapacaklarını kendi sesinden anlatan İlhan Sami’ye vermiş: “İlkin varlığıyla sonra ölümüyle beni besleyen, hâlâ yasını bitiremediğim kardeşimin mezarını ziyaret edeceğim. Ağlayacağım orada, doya doya ağlayacağım. O yüzden kimse varmasın yanıma. Sonra göğe bakacağım. Etrafındaki diğer mezarlara. Keke’nin yanına uzanacağım. Aydınlık bir gün olsun istiyorum.”

Yönetmeni geriye çekse de Aydoğan, birkaç radikal kararla metni benzersiz bir tiyatro deneyimine çevirmiş. Çomak’ın kaleminin müzikle yoğun bağlantısı olduğu düşüncesiyle öncelikle müzikli olarak sahnelemeye karar vermiş.

Çomak’ın metninin hem eril hem dişil enerjisi olduğu duygusu, metni tek bir anlatıcıya değil, birbirine sarmalanan, birbirini var eden, biri kadın diğeri erkek iki oyuncuya emanet etmesine sebep olmuş. Türkçeye Kürtçeyi de katarak, Bengi Günay’ın ince düşey kordonlarla hapishaneyi oluşturan hem minimalist hem muhteşem dekorunda, İrfan Varlı’nın özellikle sorgulamayı ustalıkla var eden ışıkları altında Hayat Seni Çok Seviyorum Kürt kökenli iki oyuncuyla sahnelemiş.

Bu kararların ışığında Çomak’ın metnini, ikisi de müzisyen kökenli Gülseven Medar ile Lawje grubunun kurucularından, grubun solisti Ali Tekbaş yorumluyorlar. Ustalıklı saz çalışı ve billur gibi sesiyle Gülseven Medar’la deneyimli Ali Tekbaş’ın müzikal birliktelikleri müthiş başarılı. Gerek solo gerek ikili olarak birliktelikleri, a capella söylediklerindeki ses uyumları, birinin Kürtçe diğerinin Türkçe söyleyerek oluşturdukları kanon çok etkileyici. İkilinin bu birbirini kusursuz tamamlayışı, İlhan Sami’nin Alevi oluşuna da Alevi Cem törenlerinde kadınlarla erkeklerin beraber ibadet etmesine bir gönderme.

Sanırım Medar’la Tekbaş’ın sahne deneyimleri de var; Kemal Aydoğan olağanüstü bir oyuncu yönetmenidir ama, kimyaları müthiş uyuşan ikilinin performansının iyi çalışılmışı aşan usta işi parlak bir boyutu var. Oyunun müthiş çarpıcı mesajını abartıya kaçmayarak, son derecede dozunda aktarıyorlar.

Sonuç olarak Hayat Seni Çok Seviyorum çok iyi yazılmış, çok doğru sahnelenmiş, çok iyi oynanmış bir oyun. Daha da önemlisi, Türkiye’de çok az yapılmakta olan ‘siyasal tiyatro’nun son derece düzeyli bir örneği.

23-24 Eylül’de Van Tiyatro Festivalinde sahnelenecek. 10-11 Ekim’den itibaren, sezon sonuna kadar her ay, hatta İlhan Sami çıkıp oyunu seyredene kadar periyodik olarak Moda Sahnesi’nde sahnelenmeye devam edecek. Yılın tiyatro olaylarından biri olmaya aday. Sakın kaçırmayın. İyi seyirler dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün