Hollywood'un iki Yahudi starı: Marilyn Monroe ve Elizabeth Taylor

Bir yaz daha bitti. Çok geçmeden sonbahar yavaş yavaş kendini hissettirecek. Sonbahar, şehir hayatının yeniden canlandığı bir mevsim. Bu canlılığın görüldüğü yerlerden biri de sinema salonları. Bu yazıda gündemin ağır havasından sıyrılıp, beraberce bir filme gidelim istedim. Bu film, Hollywood´un efsanevi iki aktrisinin Yahudiliğe geçme hikayelerini konu alıyor: Marilyn Monroe ve Elizabeth Taylor. Monroe, 1956´da, Taylor 1959´da Yahudiliğe geçer. Şimdi hikayelerine kısaca bakalım.

Bahar AKPINAR Perspektif
21 Eylül 2022 Çarşamba

Evanjelik Hıristiyan ideolojileriyle büyümüş olan Marilyn Monroe, 1926 yılında, ağır psikolojik sorunları olan bekar bir annenin kızı olarak dünyaya gelir. Babasını hiç tanımayan Monroe için aile yaşantısının özlemi çok derindir. Bu özlemin onu Yahudi yaşamına çeken nedenlerin önemli bir parçası olduğunu söylemek gerekiyor. Zira Monroe, Yahudi aile yaşantısına aşina biriydi. Arthur Miller ile evlenmeden önce Yahudi fotoğrafçı ve yakın arkadaşı Milton Greene’in bir süre evinde kalarak ailenin bir parçası olarak yaşayıp oğullarının bakımına yardım etti. Bununla beraber başarısını kısmen, her ikisi de Yahudi olan stüdyo patronu Joseph Schenck ve menajeri Johnny Hyde ile olan kişisel ilişkilerine borçluydu. Üç psikiyatristi ve doktorlarının çoğu, en yakın gazeteci sırdaşlarından biri olan köşe yazarı Sidney Skolsky Yahudi’ydi.

Monroe’nun Yahudiliğe geçme kararı, üçüncü eşi Arthur Miller ile evliliği arifesinde şekillendi. 

Kendi çok dindar olmayan Miller, Marilyn Monroe'nun din değiştirme konusunda ısrarlı olduğunu anlayınca Haham Robert Goldburg’e ulaştı. Bunun üzerine Haham Goldburg ile Marilyn Monroe Yahudiliği, inançlarını, değerlerini tartışmak için bir araya gelmeye başladılar. Yıllar sonra, Monroe’nun ölümünden ardından, Haham Goldburg bu toplantılarla ilgili anılarını anlatan yazılarında Marilyn Monroe’nun hem kendi hayatından hem de tarihten tanıdığı Yahudi halkının karakterinden ne denli etkilendiğini, Yahudiliği öğrenme arzusunda samimi olduğunu ve nihayetinde onun temel ilkelerini anlayıp kabul ettiğini söyleyecekti.

Amerikalı deneme yazarı Gloria Steinem, Arthur Miller ile Marilyn Monroe’nun evlilikleri ve Monroe’nun Yahudiliğe geçme kararı hakkında yazdığı yazıda, Monroe’nun Miller Ailesinin ve geleneklerinin bir parçası olmak istediğinin altını çizer. Monroe, Miller ile olan evliliğinin sonsuza kadar sürmesini ister ancak bu dileği gerçekleşmez. 1961 yılında ayrılmalarının ardından Monroe’nun Yahudi kimliğini koruduğu görülür. Bir yıl sonra ölene kadar dua kitabını ve kayınvalidesinin armağanı menorayı yanından ayırmaz. İbranice dua kitabı 2018 yılında yapılan bir açık arttırmada 21 bin dolara satılır. Monroe’nun Yahudi inanışına göre gömülmek istediği ancak cenazesini kaldıran eski eşlerinden Joe DiMaggio’nun onu Hıristiyan adetlerine göre defnettiğini not düşüp Elizabeth Taylor’a geçelim.

Taylor gerek aile yapısı gerekse Yahudiliğe yönelmesi bakımından Monroe’dan hayli farklıdır. 27 Şubat 1932’de Londra'da, Amerikalı bir çiftin çocuğu olarak dünyaya gelir. Bir sanat tüccarı olan babası ve eski bir tiyatro oyuncusu olan annesi onu bir Hıristiyan olarak yetiştirirler. II. Dünya Savaşı’nın başlamasından kısa bir süre önce, aile Amerika Birleşik Devletleri'ne dönüp Los Angeles’a yerleşir.

Taylor, üçüncü evliliğini, asıl adı Avrom Hirsch Goldbogen olan Polonya'dan gelen göçmen bir Yahudi ailenin oğlu, film yapımcısı Mike Todd ile yapar. Çiftin bir kızları olur. Ancak bu mutluluk kısa sürer. Todd, 1958'de özel uçağının düşmesiyle hayatını kaybeder. Biyografi yazarı Kitty Kelley'e göre Taylor, Yahudilerin Holokost sırasında gördüğü zulüm karşısında derinden acı duyup kendini Yahudi mirasına ‘bağlı’ hissetmeye başlar. Taylor bir röportajında, “Yahudiliği seçmemin, her ikisi de Yahudi olan Mike ile olan önceki evliliğim veya Eddie Fisher ile yakında yapacağım evliliğim ile kesinlikle hiçbir ilgisi yok. Bu benim uzun zamandır yapmak istediğim bir şeydi” diyecektir. Todd'un 1958'deki ölümünden sonra Taylor, aradığı huzuru Los Angeles’taki Temple Israel'de sinagogunda bulur. Bir yıl süren eğitim ardından Elisheba Rachel Taylor adını alarak 1959 yılında Yahudi olur.

Monroe’dan farklı olarak Yahudilik, Taylor için engeller ve yasaklarla birlikte gelir. 1962 yılında ‘Kleopatra’ filminin çekimi sırasında Mısır hükümeti Yahudi inancını benimsediği ve İsrail’i desteklediği için Mısır'a gelmesine izin verilmeyeceğini açıkladı. Çeşitli uğraşlar sonunda yasak kaldırıldı ve film planlandığı gibi Mısır'da çekildi. Taylor, 1975'te BM’nin “Siyonizm ırkçılıktır” kararını alenen kınayarak bir Yahudi olarak sesini daha da güçlendirdi. Yahudi örgütleri, İsrail ile ilgili hayır kurumları için büyük miktarda paralar toplanmasına vesile oldu. Ancak Taylor’un Yahudi olarak öne çıktığı olay 1976 Entebbe Operasyonu oldu.

1976 yazında Taylor, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi tarafından kaçırılıp Uganda'daki Entebbe Havaalanında tutulan 248 yolculu Air France uçağındaki rehinelerin serbest bırakılması için kendini takas ederek yardım teklifinde bulunur. İsrail Büyükelçisi teklifini kibarca reddetse de bu cömertliği unutulmaz. Taylor aktif bir Yahudi hayatı sürer, Yahudi davalarına bağışta bulunur, Yahudi meseleleriyle ilgili filmlerin yönetilmesine yardımcı olur. 2011’de kalp yetmezliğinden ölümünün ardından bir Yahudi töreniyle, bir Yahudi olarak gömülür.

Sonbahar için seçtiğim filmi burada bitireyim. Hepinize güzel bir sonbahar ve iyi bayramlar dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün