Eylül ayıyla girdiğimiz sonbahar mevsimi, benim gibi birçok kişiye hüzün ve keder çağrıştırsa da kuzey yarımküre için neredeyse tüm toplum ve kültürler için, hasat mevsimine girilimesi sebebiyle, tarih öncesi dönemlerden beri birçok festival, kutlama ve bayramların mevsimi, şükran ve mutluluk ifadelerinin zamanıdır. Sonbahar Ekinoksuna da sayılı günler kala bu paylaşımımda bu festival ve bayramlardan bahsetmek istedim.
Bu bayramlardan ilki geçtiğimiz ay ortası kutlanan Apostolik Ermeniler’in Asdvadzadzin Üzüm Bayramıdır. Aslen Meryem Ana’nın göğe yükselişini anmak için kutlanan bu bayrama dünyevi bir anane eklemek için üzüm ile bağdaştırılmış. Üzümün tam olgunlaşıp yenebilir kıvama gelmesini vesile ederek kutlanan bugünün öncesinde, dinen üzüm yenilmemesi gerekir.
Venedik San Marko Bazilikası dış kabartmaları arasında, senenin aylarına göre toplumsal faaliyetleri anlatan relief panolar yer alır. Bunlardan eylül ayına ait olan üzüm hasatı ile ilgilidir: “September- Harvest of the Wine Grapes”.
Roma’da ilk inşaatına 6. yüzyılda başlanan San Lorenzo Katedrali günümüzde daha ziyade müze olarak ziyaret edilmektedir. Bu katedral avlusunda bulunan bir lahit üstünde üzüm hasatı ve bereketine ilişkin kabartmalar yer alır.
Dini içerikli olmasa da, bu tarihten üç hafta kadar sonra Bozcaada’da geleneksel Bağbozumu Festivali düzenlenir. Bu kutlamalar, adalı şarap üreticilerinin kendi bağlarında düzenledikleri sembolik bağbozumuyla başlar. Bağ işçileriyle birlikte traktörlere binilip bağlara gidiliyor. Toplanan üzümler, geleneksel tarzda olduğu gibi eşek sırtında, at arabasıyla, traktör ve pırpırla, canlı müzik eşliğinde tören alanına taşınıyor. Festival boyunca kale içinde eğlence ve yarışmalar düzenleniyor. Adanın genç kızları arasından üzüm güzeli ve hasattan elde edilen en iyi üzüm seçiliyor.
Bozcaada Bağbozumu Üzüm Festivali’nin yapıldığı sokaklarından bir grafitti duvar sanatı.
Fransa’nın 1275’te inşa edilen ihtişamlı Raims Katedrali cephelerinde yer alan üzüm hasatı ile ilgili vitray panolar.
Endülüs Üzüm Bağlarında düzenlenen şeri festivaline ait eski bir resimli ilan.
Aynı tarihlerde farklı bir coğrafya ve kültürden, üzüm hasadı ile ilgili bir başka kutlama ise İspanya Endülüs’ün farklı yerlerinde yapılır. Cadiz ve Cordoba’da, şarap ve şeri festivalinde, müzikli eğlenceler ve at geçitleri ile, şarap fuarları olur. Jerez şerileri ve şarapları için tadım, Flamenko dansları yapılır. Malaga’daki Eylül üzüm-şarap festivalinde ise önemli edebiyatçıların konuşmaları, şiir yarışmaları, usta yarışmacıların katıldığı, Ortaçağ’dan beri gelen, ip, halat ve halkalarla oynanan yarışmalar düzenlenir.
Japonya’nın Sapporo şehrinde düzenlene Hokkaido Eylül Yemek Festivalinden renkli bir görüntü.
Polonyalı ressam Henryk Siemiradzki’nin (1843-1902) 1889’da yaptığı, St. Petersburg Rus Devlet Müzesindeki Eleusis Kültünü betimleyen tablosu ‘Phryne on the Poseidon’s Celebration in Eleusis’.
New York City’de Frick Müzesinde bulunun, Rönesans ressamı İtalyan Giovanni Bellini’nin 1480’de tamamladığı eseri: ‘St. Francis in Ecstasy / Aziz Francis Çölde’.
Fransiskenler genellikle kurucularını Hz. Musa ve Elias (İlyas) ve onların çöldeki yaşamlarıyla ilişkilendirir. Aziz Francis'in arkasındaki ahşap yapı, İsrailoğulları’nın çöldeki yolculuklarında kullandıkları ahşaptan kurulan taşınabilir bir çardak olan Suka’dır.
Tablodaki anlamları merak edenler için, ‘3Pipe Problem Sanat Platformu’ndan alıntıladığım notlar: Tablodaki manzara, Mısır’ı çevreleyen çölden bir sahnedir. Ortada çölden geçerken taşımada kullanılan vahşi eşek yer alır. Yanında gene bölgeye has bir kuş olarak Nil Deltasında görülen balıkçıl görülmektedir. Sol üstte kayalıklarda görülen eğik ağaç, Tanrı’nın Musa Peygamber’e yanan çalı şeklinde göründüğü defne ağacıdır. Aziz Francis’in arkasında çıkartılmış sandaletleri, Hz. Musa’nın çıplak ayaklı olmasına göndermedir. Şehrin altındaki arka planda, Musa'nın Tanrı ile karşılaşmasından önce gördüğü ve sürüsüne bakan bir çoban var. St Francis’in sağ elinin altındaki hizada, yerdeki kovuktan başını çıkaran ürkek tavşan, yüzünü Tanrı’dan gizleyen Musa'ya sembolik bir göndermedir. Sürahi ise İlyas Peygambere (Eliyahu) bir göndermedir.
Paris Yahudi Müzesinde bulunan, Avusturya veya Almanya’nın güney kesiminden, 19. yüzyıldan kalma Kudüs manzarası betimlenmiş ahşap çardak Suka paravanları.
Zıt bir coğrafyada, Japonya’da, ise sonbahara girilmesiyle sekiz ayrı festival düzenlenir. Kutlamaların biri bu mevsimin lezzetli meyveleri ile ilgili olan, Sapporo şehrinde düzenlenen Hokkaido Yemek Festivalidir. Bu festivalde yerel olarak yetiştirilen tarım ürünleri, taze deniz ürünleri ve lezzetli şarap ve sake bol olarak bulunur; boğazına düşkünlerin kaçırmak istemeyeceği bir kutlamadır. Burada da ana tema gene üzüm, şarap ve sake ile ilgilidir.
Alman sanatçı Martin Engelbracht tarafında 1730 yılında, Augsburg’da yapılmış 236x297 cm. ebatlarında bir diorama, ‘Interior of a Sukkah’. Eser, Londra’daki The Jewish Museum’da yer alıyor.
Tiberya yakınlarındaki arkeolojik kazılarda bulunmuş ve Tel Aviv’de müzede sergilenen taban mozaiği Roma dönemindeki bir sinagoga ait. Sukot Bayramına özgü sembolik palmiye yaprakları buketi ve bir tür limon olan ağaç kavunu meyvesi (lulav ve etrog) betimlenir.
Çok daha eskilere gidecek olursak, Antik Yunan kültüründe Eylül Ekinoksu’nda Atina yakınında, Elefsis Kentinde düzenlenen çok önemli bir dini tören Eleusis Kültü idi. MÖ 600 yılına dayanan ve tarım kökenli bu ritüelde, tahıl ve Ekin Tanrıçası Demeter ile kızı Persaphone’un ayrılışı yaşam ve ölüm döngüsüne benzetilirdi. Sonbaharla birlikte ana ve doğurganlık sembolü Tanrıça Demeter’in kızı olan Persaphone’un, Yeraltı ve Ölülerin Tanrısı Hades tarafından yeraltına kaçırılması ruhun bedenden çıkmasına benzetilirdi. Demeter’in, Persaphone’a tekrar kavuşması ise, ilkbaharda kış mevsiminden yaza çıkınca doğanın tekrar doğuşu ile gerçekleşecekti.
Sona koyduğum ise, hasat mevsimine girilen bu dönemde, elde edilen mahsul için şükran sunulması ve sevincini ifade etmek üzere Yahudi inancına göre Çardaklar Bayramı (Sukot) kutlanıyor. Bu aynı zamanda, İsrailoğulları’nın Mısır çıkışından sonra çölde geçirdikleri 40 yıl boyunca konakladıkları seyyar çardakları yad etme amacını taşır. Bir festival havasında geçen bu dini bayramda, adet olduğu üzere, açık hava alanlarında geçici çardaklar kurularak yedi gün boyunca bunlarda oturulur ve yemekler yenilir. Bu yenilenlerin değişmezi ise gene başta üzüm ve bunun yanı sıra mevsim meyveleridir.