Son 10 yılda sıkça duyduğumuz bir kavram kur savaşlarıydı. İhracatını güçlendirmek ve ürünlerini kolayca satabilmek için, gelişmiş ülkeler para birimlerini diğer dengeleri bozmadan olabilecek en değersiz seviyelerde tutmaya çalıştı. Hatta ABD´nin Çin´i kur manipülasyonu yapmakla suçladığını bile gördük. Peki ne oldu da bu değişti?
2013 yılı sonrası dünya ekonomisinde ‘Merkez Bankaları’ dönemi başladı desek yeridir. Daha önce ekonomi profesyonelleri dışında kimsenin adını bile bilmediği merkez bankalarının başkanlarını, açıklamalarını ezberler olduk. Özellikle büyümeden pay kapma savaşının kızışmasıyla merkez bankaları ülke menfaatleri doğrultusunda oldukça yüksek inisiyatifler almaya başladı. Öyle ki Amerika Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) zaman zaman adeta düelloya kalkıştı. Başkanların sırayla kendi paralarını daha değersiz kılmak için açıklama yarışına girdiği dönemleri gördük. Herkes kendi parasını değersizleştirmek istiyor, bu uğurda olur olmaz politikalar belirliyor ya da sözlü yönlendirmelerde bulunuyordu.
Pandemi sürecinden sonra ise bu yavaş yavaş değişti. Bunun değişmesindeki en önemli etken, FED’in politikalarındaki değişiklik oldu. Bu zamana kadar güçlü doları çok tercih etmeyen ve fazla ileri gidildiğinde çeşitli güvercin ifadelerle dolara ince ayar veren FED artık çok uzaklarda. Özellikle geçtiğimiz yıldan itibaren başta ABD olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde artan enflasyonun bunda çok önemli bir payı var.
2022 yılında, ABD doları Euro karşısında 22 yılın en yüksek seviyelerine geldi. İngiliz Poundu karşısında yine tarihi değerli seviyelerini test ediyor. Diğer major para birimleri karşısında da inanılmaz bir değerlenme süreci içerisinde. Bunun en önemli nedeni artık FED’in zayıf dolar için uğraşmayı bırakmış olması.
FED artık güçlü dolardan rahatsız olmuyor çünkü içeride ciddi bir enflasyon problemi var. ABD bir cari açık ülkesi ve doların rezerv para birimi olması nedeniyle bunu hiç gerçek manada önemsemedi. Euro bölgesi ise klasik olarak bir cari fazla bölgesi oldu ve bu sayede dolara karşı uzun yıllardır hep daha değerliydi. Fakat enflasyonun hortlamasından sonra FED, doların güçlenmesinin önünü açarak, kendi parasını değerlendirerek de enflasyona karşı bir başka önlem almış oluyor. Bir yandan FED’in yaptığı faiz artırımları ABD’de enflasyonu makro ekonomik anlamda dizginlerken, diğer taraftan yine bu faiz artırımlarının bir türev sonucu olan güçlü dolar, ABD’nin dış dünyadan ithal ettiği ürünlerin ucuzlamasına neden olarak ABD’de enflasyonun düşmesi için ekstra bir katkı sağlıyor.
Dolar tüm dünyaya karşı değerlenirken, hem ABD hane halkının enflasyonla eriyen alım gücü tamir ediliyor, hem de ABD’nin borç ödeme kapasitesi artıyor. Bununla birlikte ABD’de yaşanan son bir yıldaki enflasyon da ABD kamu borcunun nominal değilse de reel olarak erimesini sağlıyor.
Artan faizler ve değerlenen dolarla birlikte yüksek enflasyon sarmalından çıkabilen ilk gelişmiş ülke yine ABD olacak. Ve tabi diğer gelişmiş ülkeler eriyen para birimleri nedeniyle enflasyonu daha ileriki bir tarihte yenebilecek.
AB-ABD ile Rusya arasında yaşanan soğuk savaş, AB ülkelerini ve Birleşik Krallığı direkt olarak etkiliyor. ABD ise bu savaştan ancak dolaylı yollardan etkileniyor. AB otomotivden kimyaya birçok önemli sanayi alanında ABD’nin rakibi. Rusya ise ekonomik olarak ABD’nin bir rakibi değil ancak siyasi olarak rakibi. Dolayısıyla ABD son bir yılda yaşanan gelişmelerle hem siyasi hem ekonomik olarak iki önemli ve doğal rakibinin büyük yara almasıyla oldukça güçlü bir konum elde etti.
Sevgili dostlar, doların tüm major para birimleri karşısında tarihi değerli seviyelere gelmesi elbette tesadüf değil. Bugüne kadar FED bir şekilde bunu önledi ya da etkiyi azalttı. Fakat bu sefer farklı bir ortamda bulunduğumuz için bunu önlemeyi tercih etmiyor. Henüz 2022 yılı bitmedi ama ilk üç çeyrek itibariyle öyle görünüyor ki, dünya sahnesinde 2022 yılının kazananı ABD oldu.