"BİNA BİNA HİKAYELERİ" - 8

Neşe Binark, yazmakta olduğu "İlk Türk Yahudi Fantastik Romanı" Bina Bina Hikayeleri´nin bir bölümünü her hafta yayınlamaya devam ediyor.

Neşe BİNARK Perspektif
12 Ekim 2022 Çarşamba

Tefrika No: 8

11

PURİM BAYRAMINA DOLUDİZGİN YOLCULUK

17 MART 1490 – CORDOBA GIRNATA YOLU- SAHAF AVRAM BESİM - MOSHE – MİYUV

-        Emin misin Avram Besim Efendi? Gırnata’ya kadar bu kedinin benim kucağımda sakince oturacağından. Bak nasıl kin dolu gözlerle bana bakıyor.

-        Ama yeter Moshe Efendi, neredeyse bir gündür yoldayız, konaklayacak bir han arıyoruz, ettiğin lafa bak! Deh! Al yularları sana vereyim, atları idare et.

-        Yok! Ben yapamam. Tamam nasıl olsa kafesin içinde haylaz. Bir kere ısırdı, tırmaladı ya korkuyorum artık Miyuv’dan.

-        Deeehhhh oğlum deh! Hava kararmak üzere. Bakma onun gözlerine, yola bak sen. İleride bir bina görünüyor. Han olabilir orası. Bu gece konaklayalım, sabah erkenden yola devam ederiz.

-        Arabanın arkasındaki sandıklar ne olacak Avram Efendi? Dünyanın kitabını götürüyoruz Gırnata’ya.

-        Merak etmeyesin Moshe Efendi, deeh oğlum. Kilimlere sardım sandıkları, iplerle de arabaya bağladım. Hana vardığımızda ahıra çekeriz. Sen odada kalırsın, ben arabada yatarım.

-        Kitaplarda aklın kalır tabii, olmaz öyle şey Avram Besim Efendi, anca beraber kanca beraber. Beraber uyuruz ahırda.

-        Deh oğlum, yaklaşıyoruz. Ahırın önünde bir sürü at var demek ki burası bir han. Kapının önüne çekiyorum arabayı.

-        Hancı kapıya çıktı Avram Efendi.

-        Merhaba Hancı Efendi, ahırda boş yer var mı? Arabayı oraya çekeyim. Önce karnımızı doyur sonra da bize ahırda yatmak için döşek hazırla. Sağ olasın.

-        Al şu kedini kafesiyle Avram Efendi, ineyim de bacaklarım açılsın. Esir aldı beni yaramaz.

-        Gel bakayım babana Miyuv, yoruldun mu sen kızım? Cordoba’dan beri Moshe Amca’nın kucağında zor dayandın değil mi çocuğum? Kızdırdı mı seni, sinirlendin mi ona? Haydi bakalım inelim arabadan, handa üçümüz de karnımızı doyuralım, biz oruçlarımızı açalım, uyuyalım dinlenelim. Sabah erkenden yola koyulalım. Bak kızım Miyuv, Moshe Amcan duymasın, onun kucağında huysuzluk etmeye devam et. Yolumuz uzun bana eğlence lâzım.

-        Haydi be Avram Efendi, içeride konuşursun kedinle. Açlıktan öleceyim şimdi. Ester orucumuzu açalım, duamızı edelim, yarın Purim Bayramı.

-        Öleceyim değil öleceğim. Geldik, geldik.

KİTAPTA BİR HİKMET YOKTUR, HİKMET PARŞÖMENDEDİR

HANIN AHIRI – CORDOBA GIRNATA YOLU- SAHAF AVRAM BESİM - MOSHE – MİYUV

-        Aferin kızıma. Karnını doyurdu, şiltesine kuruldu. Senden daha disiplinli bu kedi Moshe Efendi. Hala niye kıpırdanıyorsun? Yerleşsene döşeğine.

-        Bırak kediyi şimdi, uyurken emaneti nereye koyacağım onu söyle Avram Efendi?

-        Ver bana pelerinimin içinde gizli bez çantam var onun içine koyayım, uyurken yanımda olsun. Bu emaneti sahibine ulaştırmamız lazım sağ salim.

-        Haklısın. Üç gün önce senin dükkânda sohbet ederken Gırnata yoluna düşeceğimiz aklıma gelmezdi. Beş dakika önce kalksaydım o kadını görmeyecektim.

-        Olsun Moshe Efendi, ben yine gelir sana olanları anlatırdım.

-        Ben de yine seninle bu yolculuğa çıkardım Avram Efendi, yalnız olmaz idi.

-        Sağ olasın Moshe, iyi arkadaş oldun bana oldum olası.

-        Sen sağ olasın. Bir düşün bakayım tekrar mavili kadından neler hatırlayacaksın? Aklını zorla biraz daha Avram Besim Efendi.

-        Eh be kırk defa sordun ya Moshe Efendi, senin de şu çift dikiş yapma merakın mücellitliğinden geliyor zaar!

-        Senin de bu vurdumduymazlığın, rahatlığın kedi babası olmandan geliyor zaar! Hişşt Miyuv! Kız uyudun mu? Ama bu uykusunda bile bana tıslıyor Avram Efendi, kafesine mi kapataydık? Uyurken ısırmasın beni? Sabah bu kediyi kafesiyle arkaya kitapların yanına bağlayajayim yör bak!

-        Bağlayamayajaksin jaanim! Yok öyle bir şey! Yaptırtmam sana geçmişler ola! Kedim gözümün önünde olacak. Kucağında taşımaktan yoruluyorsan ayağının dibine koyarsın kafesi. Oh o zaman kedi rahat, sen rahat.

-        Kim rahat? Sadece kedi rahat. Ben nerede rahat? Kız ayak bileğimi dişlemiş, ayak dibine koy dersin kafesi. Tam hedefe yakin. Olmaz. Tamam kucayimde taşiyacayim başımın belasını Avram Efendi.

-        Deme kızıma baş belası Moshe Efendi, belayı ağzına alma, derin bir nefesi al. Yahudi’ye yakışmaz. Ne yapaydım, kime bırakaydım? Akıbetimiz meçhul. Gözüm gibi baktığım kitap hazinemin en kıymetlilerini, kedimi, emaneti, emanet kitapları bir de seni aldım, yola koyuldum. Sahi Moshe Efendi, sen aileni evlatlarını Cordoba’da bırakıp benimle bilinmeze gelmeye nasıl karar verdin?

-        Bizden istediklerini yaparken olanı biteni ailem Sara’ya anlattım. Durumun Yahudiler için ciddiyetini anladı. Bu yolda dostunu yalnız bırakma yanında ol dedi. On emiri konuştuk, dualarımızı ettik, birbirimize tembihlerimizi yaptık. Geri dönmemek de var.

-        Evet var. İkinizin de sanatı yücelsin. Yaptığın cilt de ailen Sara’nın yaptığı gümüş işçiliği de dillere destan bir şey oldu.

-        Dikkatli ve özenli çalıştık Avram Efendi, konuyu dağıtma. Gelelim tekrar mavili kadına.

-        Neredeyse uyku bastıracak Moshe Efendi, zaten bildiklerini bana tekrar ettirme. Sol elinin yüzük parmağında Menorah şeklinde gümüş bir yüzük, bileğinde gümüş bir Davut Yıldızı şeklinde zincirli bir bileklik vardı. Pelerininin başlığı içinde yüzünü gizlediği için göremedim. Galiba biraz utangaç idi. Zarif bir bedeni, zarif elleri, etkileyici bir sesi vardı. İspanyolcayı da iyi konuşuyordu. Derinden bir asalete sahip olduğunu hissettirdi Moshe Efendi.

-        Hah işte şimdi sadede geldin Avram Besim Efendi, hani fazla bir şey hatırlamıyordun? Mücellitine güven çift dikiş iyidir, sağlam gider.

-        Dur be adam, tam hatırlamaya başladım kafamı bulandırma mücellit.

-        İyi düşün sahaf, gözünden bir şey kaçmaz senin.

-        Sol elinde uzattı bana kitabı demek yüzüğü ve bilekliği göreyim diye! Niyesi bana Yahudi’yim demek istedi, doğru mu?

-        Doğru. Devam.

-        Ne dedi idi? “Bu kitabı size emanet ediyorum. İçinde bir parça parşömen var. Mutlaka okuyunuz. Mutlaka gereğini yapınız”. Bu kadar. “Ama durunuz hanımefendi” dememe kalmadan sırra kadem bastı.

-        Yani ya yürüdü gitti demek istiyorsun zannedersem Avram Besim Efendi?

-        Dur şöyle bir doğrulayım döşekte, uykumu açtın yahu! Hayır, yürüdü gitti demek istemiyorum. Tam olarak sırra kadem bastı diyorum.

-        Hah! Etti sana iki. Birdenbire ortalıktan yok oldu diyorsun. Nereye kaybolduğunu ne olduğunu anlamadım diyorsun öyle mi Avram Efendi?

-        Evet Moshe, tam olarak öyle diyorum. Arkasından bir an baktım, bak sadece bir an diyorum, insan üstü bir hızla yürüdü ve “puff” bir anda ufukta kayboluverdi. Bak şimdi hatırladım ne gördüğümü, aa ne gördüm ben? Hemen ardımda bitiverdiğin için sana döndüm, hoş kadın zaten kayboluvermişti.

-        Bak, iki önemli şey hatırladın bile devam edelim. Sonra içeri girdik. Dükkânın kapısını içeriden kilitledik. Arkadaki sahaf dükkânına geçtik. Ara kapıyı da arkadan kilitledik. Sen, ben, kedi kitapların arasında, elinde bize emanet edilen bir kitapla bir süre şaşkın kalakaldık. Üç gün önce idi Avram Besim Efendi.

-        Dur şimdi hatırladıklarım serseme döndürdü beni. Kadının aniden kayboluşuna anlam vermeye çalışıyorum.

-        Çalışma. Aklıma yazıyorum yeni hatırladıklarını, geri dönüp düşüneceğiz bunu da. Belki de sana öyle geldi bir an için.

-        Bir an için! Evet Moshe bana öyle gelmiş olmalı bunun izahı bu olabilir ancak sonra kitabı içine itinayla sarılmış mavi beyaz çizgili bez torbasıyla masanın üzerine koydum. Elbisesinin renklerindeydi torba, gök mavisi ve beyaz. Hatta elbisesinin kumaşındandı. İpek, keten. Biliyorum çünkü kumaştan anlarım. Kumaşçı Ezriel’den kitaplarımı sarmak için sık sık kumaş alırım en iyisinden ama bu kumaş bildiklerimden çok çok daha iyiydi.

-        Etti üç. Üzerindeki elbise, ipek keten kumaştan, gök mavisi üzerine beyaz işlemeleri olan şık bir elbiseydi diyorsun. Benim de son anda gördüğüm kadarıyla başlıklı pelerini keten ve erguvani renkte idi. Fark ettin mi Avram Efendi?

-        Evet Moshe Efendi, erguvani renkte pelerin başlığının uç kısımlarında altın rengi işlemeleri var idi. Ve… Ve…

-        Ne oldu? Bir şey daha mı hatırladın Avram Besim Efendi?

-        Başlığın tam ortasında altın rengi işlemelerin ki işlemeler de dallar yapraklar vardı ve tam ortasında bir kral tacı işlemesi üzerinde bir de Davut Yıldızı işlemesi vardı. Aman ya Rabbi böyle bir ayrıntıyı nasıl hatırlayabildim Moshe?

-        Dedim sana mücellite güven, neden? Ben sahafa güveniyorum da ondan. Bir sahafın hafızası izleri süreceğin toprağa benzer, ip uçlarıyla doludur. Bir an bile olsa onları görür ve aklına kaydeder sahaf. Sana da izini sürmek düşer Avram Efendi.

-        Sağ olasın be Moshe Efendi, beni iz süren av köpeğine benzettiğin için.

-        Yok öyle değil be Avram yani ya…

-        Latife ediyorum be Moshe, hatırladık hatırladık da buradan nereye varacağız?

-        Bırak biriksin Avram Efendi, anlatmaya devam et.

-        Kitabı torbasının içinde masaya koydum. Torbayı büzen ipin ucundaki inciler dikkatimiz çekti. Sen dedin ki:

-        Ben dedim ki: “Bu inciler sahici Avram Efendi hem de oldukça büyük. Ailem Sara’dan biliyorum. Mücevher yaptığı için gümüş, altın gibi, taş, boncuk, inci ne var ise ayırt etmeyi öğretti bana. Buradan da şu sonuca vardık ki:

-        Bize bu kitabı emanet eden kadın hem Yahudi hem zengin.

-        Üstelik pelerininde kral tacı var Avram.

-        Kraliyet soyundan mıdır acaba ya da bir kraliçe?

-        Ne diyorsun Avram Efendi, bir kraliçe mi ziyaretine geldi? Artık namın nerelere yürüdü ise?

-        Kraliçe bile olsa Moshe kıyafeti İspanyol değildi, başka bir ülkeden belki Pars gibi sanki masaldan fırlamış gibi sanki…

-        Hayallerini konuşturmayasın bizi nerelere götürür bilemeyiz Avram Besim Efendi sonra deriz ki…

-        Yok canım, hayal etmek de bir yere kadar. Yıl olmuş 1490, bizim hayaller kalmış milattan önce 357’de. Malum yarın Purim Bayramı. Hem neden Purim Bayramında emaneti yetiştirmemizi yazıyor parşömende neden?

-        Doğru söylüyorsun Avram Efendi, dört ayağımız bir pabuca girdi Sara ilen. Yetiştireceğiz diye ecel terleri döktük.

-        Evet Moshe, dağıtmayalım dikkatimizi. Sonra torbayı açtım ve içinden kitabı çıkardım. Kitabı görünce senin başın bir tavana vurdu Moshe Efendi.

-        Ne diyorsun be Avram, ikinci bir RamBam üstelik el yazması. Musa Bin Meymun’un “Şaşkınlar Rehberi”. Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin? Sanki mavili kadın onu çok istediğimi bildi ve bana getirdi, Purim zamanı hediye olarak zannederim. O kitap benim olacak değil mi? Bana verdin değil mi?

-        Evet dedim ya Moshe Efendi evet, evet. Her tarafını büyüteçle hem sen hem de ben saatlerce incelemedik mi? Kitapta bir hikmet yoktur, hikmet parşömendedir.

-        Ne demek kitapta bir hikmet yoktur? Hani sen felsefe okuyayım diye başımın etini yiyordun. En çok oku dediğin kitapta şimdi de bir hikmet yok diyorsun. O zaman ben hiç okumakla vakit harcamayayım ne dersin Avram Efendi?

-        Amma yaptın sen de Moshe, ben onu mu diyorum? Kadının tembihi parşömen üzerine idi. Kitabı da emanet bıraktı onu diyorum. Bu durumda önceliği parşömene verdik. Ama kitap da emanet biliyorsun. Neden diye sorma bilmiyorum Moshe Efendi.

-        Emanet evet ama şu sırada bana emanet. Gırnata’da fırsatını bulup okuyacayim.

-        Hay dilini eşek arısı soksun e mi Moshe, okuyacayim değil okuyacağım. Nerede kitap?

-        Burada, işte. Omuzumdan geçirip içime gizlediğim bez çanta içinde emniyette. Sara Hanım sağ olsun, kitabın ölçülerine göre bir gecede dikiverdi.

-        Sağ olsun, bu vâkıada emeği çok büyük. İyi sahip çıkarsın artık kitaba parşömen de bende, sizin yaptığınız emanetin içinde, emniyette Moshe.

-        Gelelim parşömene Avram Besim.

-        Gelmeyelim. Uykum geldi. Sabah erkenden yolculuk var. Haydi iyi uykular.

YOLCULUK EZİYETİ BİTTİ

18 MART 1490 – GIRNATA – HİRAM EFENDİ KONAĞI - HİRAM EFENDİ -AKABİN - KIZLARI ADİNA - SAHAF AVRAM BESİM - MOSHE – MİYUV

-        Neredeyse vardık Hiram Ailesinin konağına Moshe Efendi, yolculuk eziyeti bitti.

-        Çok şükür kazasız belasız geldik. Kedi de bana alıştı, iyi güzel.

-        Bak şu karşıdaki turkuaz renkli uzun kapılı büyük konaktır. Hızlı ulak göndermiş idim, bizi bekliyorlar Moshe.

-        Kapıya genç bir adam çıktı Avram Efendi.

-        Hiram Efendi’dir o bizi karşılayacak zaar. İşte vardık. Upppssss, dur oğlum. Hiram Efendi merhaba, seni fazla bekletmedik değil mi? Yanımdaki benim can dostum Moshe Efendi bu da kedi kızım Miyuv.

-        Hoş geldiniz Avram Besim Efendi, şimdi çıktım kapıya size denk geldim. Siz de hoş geldiniz Moshe Efendi, Miyuv sen de hoş gelmişsin güzel kız. Siz inin aşağı ben arabayı ahıra çekeyim.

-        Olur. Sonra da sandıkları taşımaya yardım ederiz.

-        Yardımcılar taşır. Siz geçin içeri. Ailem Akabin, kızım Adina da sizi bekliyorlar. Akşama Purim Bayramı kutlamalarımız var ziyafet sofrası hazırlıyorlar. Ailem Akabin de kapıya çıktı zaten.

-        Hoş geldiniz Avram Besim Efendi.

-        Hoş bulduk Akabin Hanım, bu yanımda gördüğünüz can dostum Moshe Efendi bu da Miyuv.

-        Adina, koş bak sana oyun arkadaşı geldi. Buyurun içeri geçelim, Hiram Efendi de geliyor zaten.

O BAYRAM Kİ YAHUDİLER İÇİN AYDINLIK, SEVİNÇ VE NEŞE VARDIR

GIRNATADA PURİM ZAMANI – HİRAM EFENDİ KONAĞI

-        Adina! Bırak kediyle oynamayı sofrayı kurmama yardım et.

-        Geliyorum anne yürü Miyuv beni takip et. Baba, çok sevdim ben bu kediyi.

-        O da seni sevdi kızım bak peşinden geliyor. Nasıl Avram Besim Efendi, geçen seneden beri Adina büyümüş mü? Yedi oldu bu sene.

-        Büyümüş Hiram Efendi, aynı zamanda lider ruhlu. Annesine benziyor. Moshe, Akabin Hanım çok iyi bir hekimdir. Hiram Efendi, yemek hazırlanadursun, sana hızlı ulakla haber saldığım konu hakkında konuşalım. Teslim etmemiz gereken bir emanet getirdik yanımızda.

-        Buyurun şöyle kütüphane odasına geçelim. Büyük bir çalışma masamız var. Konuşmamıza orada devam edelim. Ne dersiniz Avram Efendi?

-        Ne diyeceğiz çok şükür deriz. En rahat ettiğimiz yer kitapların arasıdır değil mi Moshe Efendi?

-        Oh, kitap kokusu. Çok şükür.

-        Buyurun şu koltuklara, yakın oturalım.

-        Koltukların pek rahat Hiram Efendi, saatlerce kalkmadan kitap okunur, çalışılır burada. Eh be Moshe Efendi oturasın artık koltuğuna sonra tek tek bakarsın kitaplara, böyle büyülendin sanki.

-        Geldim. Ne çok kitabınız var. Ne kadar büyük bir kütüphane odanız var. Takriben kaç kitabınız var Hiram Efendi?

-        Kırk bin olmuştur Moshe Efendi. Avram Besim Efendi sağ olsun büyük çoğunluğunu o buldu getirdi. Yanında benim için kitap var mı Avram? Sandıkları yardımcılarım kütüphane odasına taşıyacaklar.

-        Sana beş sandık dolusu kitap getirdim Hiram Efendi. Aradıklarını, sorduklarını buldurttum, getirttim. Gırnata’ya geleceğim gün için beklettim. Kısmet bugün getirmekmiş. Hepsinin hayrını göresin.

-        Sağ olasın Avram Efendi, nedir seni böyle apar topar Gırnata’ya getiren şey? Öncesinde hızlı ulakla haber etmişsin, mutlaka evde bulunmamı istemişsin. İsabet oldu bu akşam Purim Bayramı kutlayacağız. İki gün boyunca izinliyim. Osman Bin Melik bütün Yahudilere izin verdi. Malumunuz Ebu Abdullah’ın büyük ordu komutanlarından biridir Osman Bin Melik, ben de onun sağ koluyum çok şükür.

-      Malumumuzdur Hiram Efendi. Şimdi Moshe Efendi’nin omuzunda hal asılı duran çantasından, çıkartıp usulca masanın üzerine bıraktığı, sonrasında okşayarak masaya emanet ettiği ve göz hapsine aldığı bu kitabı kendisine emanetlediğim için gözünden kıskanmaktadır ki bu kitap…

-        Eh ama Avram Besim Efendi, burada da mı?

-        Latife ediyorum be Moshe Efendi.

-        Hala nüktedansın Avram Besim Efendi, kitaba bakabilir miyim Moshe Efendi? Bak ama dokunacağım.

-        Hiram Efendi sende mi?

-        Ama bu Musa Bin Meymun’un “Şaşkınlar Rehberi” kitabı üstelik el yazması bir kopyası. Sendeki mi bu Avram Efendi?

-        Hayır, bendeki benim sandıklardan birinde. Bilirsin seyahatlerimde yanımdan ayırmadığım kitaplarım vardır. Bu sefer daha fazla kitap aldım yanıma. Ne olur ne olmaz diye! Kedimi de geride bırakmadım. Dükkânı iyice kilitledim pencerelere kapıya tahtalar çaktım.

-        Korkutuyorsun beni Avram Efendi, bu kitabı bana gönderen kim? Tanıyor muyum? Neden gönderdi?

-        Hepsini sonra anlatacağım. Asıl önemli olan size mektup olarak yazılan bir parşömendir. Parşömende belirtilen emanetleri yapıp size ulaştırmak görevi de bize verildi. Parşömen burada okuyunuz. İbranice yazıyor. Dilerseniz aileniz Akabin’i de çağırınız. Onu da ilgilendiriyor çünkü.

-        Çağıracağım. Hitap kısmını bir okuyayım da:

Değerli Hiram Efendi ve Akabin Hanım. Avram Besim Efendi bu parşömeni size PURİM Bayramında ulaştıracak. O bayram ki Yahudiler için aydınlık, sevinç ve neşe vardır.” Akabin! Çabuk kütüphane odasına gel.

Tefrika No: 8’nin Sonu

 "Dijital Manipülasyon Kolaj: Neşe Binark"

Tefrikanın diğer bölümlerini okumak için:

https://www.salom.com.tr/haber/123078/bina-bina-hikayeleri-1

https://www.salom.com.tr/haber/123110/bina-bina-hikayeleri-2

https://www.salom.com.tr/haber/123209/bina-bina-hikayeleri-3

https://www.salom.com.tr/haber/123266/bina-bina-hikayeleri-4

https://www.salom.com.tr/haber/123312/bina-bina-hikayeleri-5

https://www.salom.com.tr/haber/123389/bina-bina-hikayeleri-6

https://www.salom.com.tr/haber/123426/bina-bina-hikayeleri-7

https://www.salom.com.tr/haber/123579/bina-bina-hikayeleri-9

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün