59. Antalya Altın Portakal Film Festivali geride kaldı.
Altın Portakal Festivalinin açık ara en iyi filmi olan ‘As Bestas’, günümüzün sosyal sorunu yabancı düşmanlığını eleştirmek için Galiçya’nın bir dağ köyünü fon olarak kullanıyor. Yaydığı gerçeklik duygusuyla film şiddet, acımasızlık, kötülük, bencillik, korku, nefret gibi temaların hakkını veriyor. Bu filmle Marina Fois, Uluslararası Yarışmanın En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü kazandı.
59. Antalya Altın Portakal Festivali programında 33 ülkeden 66 film vardı. Cannes Film Festivalinde izlediğim ‘Broker’, ‘Yakın/ Close’, ‘Ayrılık Kararı / Decision to Leave’ ve ‘Kurak Günler’i devre dışı bırakıp festival seçkisindeki 14 filmi izledim. Bu yazımı aralarında beni en çok etkileyen İspanyol filmi ‘Hayvanlar / As Bestas’ın eleştirisine ayıracağım. Yalnız Uluslararası Film Yarışmasının değil, festivalin açık ara en iyi filmi olan ‘Hayvanlar / As Bestas’ başyapıtı aynı zamanda yılın da en iyileri arasında.
Galiçya kırsalında güç gösterisi
Rodrigo Sorogoyen’in bu etkileyici, rahatsız edici, ürkütücü, inandırıcı sosyal draması bu yıl Cannes Premiere’de yer aldı. Ana yarışmaya seçilseydi şüphesiz ki ödül listesine girerdi. Film, günümüzün sosyal sorunu yabancı düşmanlığını eleştirmek için Galiçya'nın bir dağ köyünü fon olarak kullanıyor. Yaydığı gerçeklik duygusuyla film şiddet, acımasızlık, kötülük, bencillik, korku, nefret gibi temaların hakkını veriyor. Karanlık ve ürpertici bir film olan ‘Hayvanlar / As Bestas’ın 140 dakikalık süresinde gerilim temposu hiç düşmüyor. Kaygı uyandıran atmosferiyle, yönetmen Rodrigo Sorogoyen ilgiyi sürekli ayakta tutmakta ve mahalli rengi yansıtmada çok başarılı.
Rodrigo Sorogoyen aralarında ‘Antidisturbios’un da bulunduğu TV dizileri ve yaptığı uzun metrajlı altı filmiyle tanınıyor. En önemli filmleri ‘Tanrı Bizi Affetsin / Que Dios Nos Perdone’ ve ‘Stokholm’. ‘Hayvanlar / As Bestas’ asil bir grup hayvan sürüsünün koşuşuyla başlıyor, insan görünümündeki iki hayvan kardeşin entrikalarıyla devam ediyor. Görkemli bir açılış sekansında Galiçya’nın kırsalında özgürlüğün tadını çıkaran bir at sürüsünün çılgın koşusunu izliyoruz. Sürünün içine karışan atletik yapılı bir genç köylü atların birinin kafasına sarılır. At bu beklenmedik binicisini üzerinden atmak için çılgın bir koşu hamlesi yapar. İkinci bir köylü gencin devreye girmesiyle at pes etmek durumunda kalır.
Bu açılış sahnesi adeta filmin bir özeti. Filmin kahramanları olan Fransız çift Antoine Denis (Denis Ménochet) ile Olga (Marina Fois), Galiçya’nın iç kısımlarında yerleştikleri köyde komşuları olan Anta kardeşler tarafından sürekli olarak taciz edilirler. Aralarındaki anlaşmazlık tırmanınca iki acımasız kardeş, Antoine’a açılış sahnesindeki ata yapılan komployu hayata geçirmeyi akıllarına koyarlar. Doğayla iç içe yaşamak için yerleştikleri kırsal bölgedeki köyde, karı-koca organik sebze yetiştirerek geçimlerini sağlarlar. Antoine insanları buraya çekip köy nüfusunu artırmak için terk edilmiş kulübeleri restore ederek bölgenin turist çekmesine ön ayak olur.
Ancak Fransız aile için yerel halkla bir arada yaşamak sandıkları kadar huzurlu bir deneyim olmayacaktır. Doğayla uyum içinde yaşama kararları doğrultusunda, köye inşa edilmesi planlanan ve köydekiler için beklenmedik bir gelir kapısı olacak rüzgâr santralının kurulmasına karşı çıktıklarında, yerel halkla aralarında gerilim artar. Komşuları Xan (Luis Zahera) ve Lorenzo Anta (Diego Anido) kardeşlerle aralarında çıkar anlaşmazlık giderek büyür, köye yayılır ve dönüşü olmayan bir noktaya ulaşır.
Yönetmen Rodrigo Sorogoyen İsabel Pena ile müştereken yazdığı senaryoda, tüm karakterlere eşit mesafede yaklaşmaya özen gösteriyorlar. Birbirlerine derin bir aşkla bağlı, orta yaşlarını süren Fransız çift, Fransa’da kalan kızları, kötü kalpli iki İspanyol kardeş, çaresizlik ve çıkışsızlık içindeki dul anneleri, yerel otoriteyi temsil eden, tarafsızlığını koruyamayan, içten pazarlıklı iki polis, bu senaryoda kendilerini ifade etme ve davranış şekillerinin nereden kaynaklandığını dile getirme fırsatını bulurlar. Aynı senaryo Olga ve kızı Marie (Marie Colomb) üzerinden mükemmel bir anne-kız çatışması analizini yapıyor. Birbirlerinden ayrı düşse de kopamayan bu ikili, bir çatışma anında halının altına süpürülen gerçekleri dile getirirler.
Tasvip edilemeyen bir damat, bir baltaya sap olamamış başarısız bir kız çocuğu sahibi Denis ailesi, bu duygularını kırıcı olmamak için hiç dile getirememişler. Marie babasının çektiği video kayıtlarından ebeveynlerinin birbirlerine gerçek bir aşkla bağlı oldukları gerçeğini öğrenince, annesine karşı olan katı durumunu değiştirir. Bir dağ köyünde yuva kurmayı başaramamış, kompleks ve haset duygusu içinde yaşayan Anta kardeşler, yazgıları olan çaresizlik ve çıkışsızlıklarının üstesinden gelemeyince, kıskandıkları birbirlerine aşık komşu Denis ailesine düşman kesiliyorlar.
İnandırıcı bir sosyal dram
Anta kardeşler yaşadıkları aşağılık duygusunu, bir içki masasında Antoine’a itiraf etmek zorunda kalıyor. Adaletin temsilcisi sayılan polis teşkilatının iki bireyi, haksızlığa uğradıklarını bildikleri Fransız ailenin yanında olmak yerine onları sürekli oyalayıp, bürokratik engellere sığınarak, suçlu olduklarından emin oldukları vatandaşları Anta kardeşleri gizlice koruyarak kanunları çiğniyorlar.
‘Hayvanlar / As Bestas’ın zengin senaryosunda iki filmlik malzeme var. 90. dakikasından sonra filmin her an biteceği duygusunu yaşıyorsunuz. Sorogoyen-Pena ikilisi 50 dakika boyunca, örneğin anne-kız hesaplaşması gibi, yeni katmanlar aracılığıyla filme zenginlik katıyorlar. Filmin finali hayat dersleri içeriyor. Mükemmel bir casting çalışmasıyla oluşan oyuncu kadrosu, olağanüstü performanslarıyla Sorogoyen’in mizansenine katkıda bulunuyor.
François Ozon’un üç filminde oynayan Denis Ménochet, Xavier Legrand’a Venedik Film Festivalinde En İyi Yönetmen Gümüş Aslan Ödülünü getiren ‘Velayet / Jusqu’a La Garde’daki (2017) başrol oyunculuğundan sonra, Fransız sinemasının en önemli karakter oyuncularından biri oldu. ‘Peter Von Kant’ta (2022) da filmin tüm yükünü omuzlarında taşıyan Ménochet, filmin yönetmeni Ozon ile Jüri Büyük Ödülü Gümüş Ayı galibi ‘Yüzleşme / Grace A Dieu’ (2018) ve ‘Evde / Dans La Maison’ (2012) filmlerinde birlikte çalışmıştı. Ménochet’nin Quentin Tarantino’nun ‘Soysuzlar Çetesi / Inglourious Bastards’ (2009) filminde de küçük bir rolü vardı.
Radikal bir karar alarak komşu bir ülkede kendine yeni bir hayat kurmaya çalışan Fransız çiftçiyi canlandıran Ménochet, karısı Olga’yı canlandıran Marina Fois ile müthiş bir ikili oluyorlar. Fransız aktris filmin son bölümünde kızının acımasız suçlamalarını annelik duygusuyla sineye çektiği, sonra kendisine bir hayat dersi verdiği sahnelerde mükemmel. Jüri hakkını teslim ederek kendisini En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık gördü. Marina Fois, geçen yıl Cannes’da Queer Palmiye Ödülünü kazanan Catherine Corsini’nin ‘La Fracture’ü, Laurent Cantet’nin ‘L’atelier’si (2017) ve Maiwenn’in Cannes’da Jüri Ödülü kazanan ‘Polisse’i (2011) ile tanınıyor.
İki deneyimli İspanyol oyuncu, filmin konusunun geçtiği Galiçya’da doğan Luis Zahera ve Diego Anido, Fransız komşularına dünyayı dar eden Anta kardeşlerde, son yarım saatte müthiş bir performans sergileyen genç Fransız aktris Marie Colomb, Marie rolünde oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyorlar. Antoine Denis rolü için ilk teklif Vincent Lindon’a yapılmıştı. Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu seçilmesinden ve Altın Palmiyeli ‘Titane’ın başarısından sonra zafer sarhoşluğu yaşayan Fransız aktör, oyuncu seçiminde ilk teklifin kendisine değil Marina Fois’e yapıldığını öne sürerek filmde yer almayı reddetmişti.
‘Hayvanlar’ konusu itibariyle bu yıl Berlin Film Festivalinde Altın Ayı Ödülünün galibi başka bir İspanyol filmiyle akrabalık taşıyor; Carla Simon’un otobiyografik özellikler taşıyan ‘Alcarras’ıyla. Filmde Katalonya’nın Alcarras Köyünde nesillerdir şeftali toplayan bir ailenin topraklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaları anlatılıyordu.
Michal Vinik en iyi yönetmen
Antalya Film Festivali defterini, İsrail filmi ‘Valeria Evleniyor / Valeria Mithatenet’in yaratıcısı Michal Vinik’ten bahsederek kapatmak istiyorum. 1976 Hayfa doğumlu Vinik, Tel Aviv Üniversitesinde senaryo ve yönetmenlik eğitimi aldı. İki kısa metrajlı filmden sonra TV dizileri senaryolarını yazdı. İlk uzun metrajlı filmi ‘Barash’tan sonra ‘Valeria Evleniyor’un senaryosunu yazıp yönetti. Şu an üçüncü uzun metrajlı filmi ‘You Are My Everything’ üzerine çalışıyor. Vinik, Tel Aviv Üniversitesinde senaryo yazımı dersi veriyor.
‘Valeria Evleniyor’a dönecek olursak, üçü İsrailli, üçü Ukraynalı altı kişi arasında geçen tiyatro tadında bir film. Christina, kocasıyla çöpçatan internet sitelerinden birinde tanışıp İsrail’e taşınan Ukraynalı bir kadındır. Bir güzellik salonunda çalışmakta ve İsrail’deki yeni hayatından çok memnundur. Kız kardeşi Valeria’nın da ülkesindeki sefaletten kurtulup İsrail’de yuva kurmasını arzulamaktadır. Kocasının bulduğu damat adayı Eitan ile Valeria’nın karşılaşması beklendiği gibi geçmez. Valeria ablasından farklıdır; onun ülkeye gelişiyle Christina’nın İsrail’de kurduğu hassas denge tehlikeye girer. Vinik’in portresini çizdiği karakterlerde iyi huylu İsrailli de var, kötüsü de. Aynı şey Ukraynalı göçmenler için de geçerli. Bu alçakgönüllü film gerçekçiliğiyle inandırıcı olmayı başarıyor.