Önce kendini, sonra dünyayı değiştirdi: SEMİH SAYGINER

Vedat LEVENT Spor
19 Ekim 2022 Çarşamba

Podcast dinler misiniz?

Tavsiye ediyorum. Çok kısa sürede daha önce bilmediğiniz şeyler öğreniyorsunuz. Yeni yerler, insanlar tanıyorsunuz. En önemlisi ilham alıyorsunuz. Bu en son söylediğim önemli.

Takip ettiğim podcast sunucularından birisi gazeteci Nilay Örnek. Nilay Hanım’ın ‘Nasıl Olunur?’ başlıklı bir yayını var. Ben Spotify üzerinden kendisini dinliyorum. Hatta Nilay Hanım üç sene önce bu çalışmasına başladığından beri en sıkı takipçilerinden biriyim diyebilirim. Nitekim çok önemli bir çalışma yapıyor. İşlerinde ve hayatlarında başarıyı yakalamış insanların, o ‘başarıya’ nasıl ulaştıklarını, çocukluklarından itibaren yaşadıkları tüm merhaleleri ve etkilendikleri kişileri de ortaya koyarak anlatmalarına vesile oluyor. Gazetecilik mesleğinin hakkını çok iyi veriyor ve doğru soruları sorarak kişilerin tüm detaylarıyla dinleyiciye açılmalarını sağlıyor.

Kendi tarafımdan baktığımda Nilay Hanım’ın bu çalışması hayata birçok açıdan bakışımı değiştirdi. İtiraf etmem gerekiyor. Nitekim ‘başarı’nın ne kadar ‘zor’ elde edildiğini ve hayata tutunmak için ne büyük savaşlar verildiğini bizzat o savaşları veren kişilerden duyuyorsunuz.

Nilay Hanım’ın en çok etkilendiğim röportajı ise, yakın zamanda Semih Saygıner ile yaptığı çalışmaydı.

Semih Saygıner’i dünya şampiyonu bilardo sporcumuz olarak biliyoruz. Kendisi uluslararası camiada ‘Mr Magic’ ya da ‘The Turkish Prince’ lakabıyla da tanınır.

Saygıner’in hayat hikayesini dinlediğinizde zaman zaman duygulanıyorsunuz, şaşırıyorsunuz, şok oluyorsunuz, üzülüyorsunuz ve heyecanlanıyorsunuz. Tam filmlere konu olabilecek bir yaşanmışlık denebilir.

İMKANSIZ BİR AŞKIN ÇOCUĞU

Saygıner, 12 Kasım 1964’ye Sakarya’da doğuyor. Annesi aslında İstanbul’da yaşıyor. Eşinden ayrılmış üç çocuk sahibi birisi. Adapazarı’nda çalışan kardeşini ziyaret ederken Saygıner’in babası ile tanışıyor. Babası, annesinden on yaş küçük. 1960’ların Türkiye’sinde imkansız bir aşk da denebilir. Fakat babası inatçı ve tuttuğunu koparan bir ruha sahip ki bu ruh belli ki oğlu Semih’e de geçmiş. Tüm ailesini karşısına alarak bu evliliği gerçekleştiriyorlar ve çok mutlu bir yuva kuruyorlar.

Fakat bu güzel ailenin hayatı 1978 yılında gerçekleşen elim bir trafik kazasıyla değişiyor. Kazada Saygıner, anne ve babasını kaybediyor. O zaman 14 yaşında. Bu kazanın akabinde önemli sıkıntılar yaşıyor. Tabi okul hayatı da etkileniyor. “Anne ve babamı kısa bir süre önce kaybetmiş olmama rağmen bana okulda tamamen normal bir hayat sürdüren çocuklarla aynı muameleyi yapıyorlardı ve aynı neticeleri bekliyorlardı. Ama ben içimde çok sıkıntı çekiyordum. Artık aynı insan değildim” diyor Saygıner.

Bilardo masasıyla ilk tanışması da o dönem olmuş. O zaman bilardo, sadece kıraathanelerde oynanan bir oyunmuş. Genç Saygıner, vaktinin büyük çoğunluğunu sabah-akşam kahvede geçirmeye başlamış. “İlk başlarda hep kaybediyordum” diyor. “Ama her kaybettiğimden ders çıkardım ve öğrendim. Sadece kendi kayıplarımdan değil, diğer iyi oyuncuların kayıplarından da öğrendim. Aslında sonra farkına vardım ki ben aslında bilardodan çok öğrenmeyi seviyordum, yeni şeylere açtım ve bu açlığı dindirmek bana inanılmaz bir keyif veriyordu.”

Saygıner, her gün öğrendiklerinin üzerine yeni öğrendiklerini katarak kendini geliştiriyor ve yavaş yavaş rakiplerini yenmeye başlıyor. 17 yaşındayken arkadaşı Tezcan Şen'in ikna etmesiyle İstanbul Şampiyonası'na katılıyor ve birinci oluyor. Akabinde Türkiye ikinciliğini ve 1987'de Türkiye şampiyonluğunu elde ediyor. Bundan sonra uluslararası arenaya çıkıyor. Uluslararası camianın dikkatini ise 1992 yılında Berlin’de, dünya şampiyonu Raymond Ceulemans'ı 3-0 mağlup ettiği turnuvada çekiyor. O turnuvada dünya sekizincisi oluyor.

“BİLARDONUN SPOR DALI OLDUĞUNU BİLMEZDİK”

“Bizim zamanımızda internet yoktu. Bilgiye çok zor erişirdik. Cerlemans’ın yazdığı bir kitap vardı. Bir nüshasını bulmuştuk, hepimiz ondan fotokopi çekip vuruşları çalışırdık. Biz kahvedeyken bilardonun bir spor dalı olduğunu dahi bilmezdik. Dünyada bu bir spor dalıymış. İlk yurtdışı turnuvam olan Antwerp’te beni bir bilardo dükkanına götürmüşlerdi. Orada ıstakalar, eldivenler, kitaplar vardı. Bu konuda bir dükkan olduğunu hayal bile edemezdim” diyor.

Saygıner’in başarılarını sayarsak burada yerimiz kalmayacak. Kendisi ulusal ve uluslararası alanda 60’dan fazla derecenin sahibi. Birkaç defa dünya şampiyonu oldu. Yine sayısız Avrupa şampiyonlukları ve Türkiye şampiyonlukları var. Sayısız sporcu yetiştirdi. Bilardo sporunun hem Türkiye’de hem de dünyada sevilmesine önayak oldu. Bilardo Federasyonu’nun kurulması için çok çaba harcadı. 2000’lerin ortalarında federasyon yönetimi ile anlaşamayınca yaklaşık dokuz yıl en büyük aşkı olan bilardoya ara verdi.

Bu dokuz yıllık ara dönemde federasyon tarafından emekleri görmezden gelindi, adı bile anılmaz oldu. Fakat Saygıner yılmadı, antrenmanlarına devam etti. Öğrenmeye de devam etti. Nefes ve telaffuz dersleri aldı. Bu derslerin neticesinde filmlerde ve reklamlarda oynadı.

Federasyon yönetimi değişince Saygıner, tekrar bilardoya geri dönü. Yeniden turnuvalara hazırlandı. Birçok başarılar elde etti ve şimdi yeni hedefleri var.

Saygıner, bugün yediden fazla dili akıcı olarak konuşabiliyor. Oyunculuk ve müzikle ilgileniyor. Bilardocular yetiştiriyor ve yine dünya şampiyonu olmak için çalışıyor.

Saygıner’i birkaç kelimeyle tanımlayın deselerdi sanırım kendisini şöyle anlatırdım:

Öğrenmeye sürekli aç, bilgiye aşık;

Hayatın zorluklarını kader olarak kabullenmeyip üstesinden gelmekten keyif alan;

İnsanını seven, genç nesilleri yetiştirmek için savaş veren;

Yitik olmanın normal karşılanabileceği karanlık bir kaderden kendini kurtarıp, binlerce insanın yolunu aydınlatan ışık olmayı seçen;

Atatürk’ün sözlerinde bahsettiği fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kişi…

Gerçek bir şampiyon!

Saygıner’in dinleyin. Sizler de eminim hayat hikayesinden çok ders çıkaracaksınız…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün