Doğu Akdeniz'de yeni bir anlaşmaya daha doğru

Lübnan ve İsrail arasında on yılı aşkın bir zamandır süren ´Deniz Yetki Alanları (DYA) ve Sınır Belirleme (Demarcation)´ çalışmaları nihayet meyvesini vermiş gibi görünüyor. En azından her iki tarafın da üzerinde anlaştığı bir metin ortaya çıkmış durumda. Ama Doğu Akdeniz kim bilir nice sürprize gebe! Anlaşma imzalanmadan ve meclisler tarafından onanmadan işe ´oldu bitti´ gözüyle bakmamak gerek. Ne de olsa Lübnan ve İsrail arasında henüz imzalanmış bir barış anlaşması yok. Teknik olarak iki ülke hala birbiri ile savaşta.

Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU Dünya
19 Ekim 2022 Çarşamba

Tanrı’nın Verdiği Nimeti Paylaşamayan Çocukları

İsrail ve Lübnan arasındaki deniz sınırı anlaşmazlığı aslında 1948’den bu yana devam eden paylaşım sorunlarının bir başka yüzü. İki ülke arasında daha o tarihten itibaren 330 milkare veya 854.696 kilometrekarelik bir alan üzerinde “senindi-benimdi” anlaşmazlığı vardı. Zengin doğal gaz kaynakları, zaten hiçbir alanda uzlaşmanın olmadığı bir coğrafyada Lübnan ve İsrail’i özellikle Kana (Qana) ve Kariş (Karish) gaz rezervleri üzerindeki sahiplilik konusunda bunca zaman uğraştırdı. Bu arada İsrail Mısır ve Güney Kıbrıs ile deniz sınırları üzerinde 2000’li yılların başında anlaştı. Böylece Doğu Akdeniz’de kaynakları hem ulusal deniz sınırları içinde, hem de ortak kullanma iradesi belirdi. Ama Lübnan’la bir anlaşmaya varılamaması, özellikle ekonomik sıkıntıların pençesinden kurtulamayan bu ülkeyi yıllarca var yokluğu çekmek zorunda bıraktı. Aslında 2009 yılından bu yana iki ülke arasında görüşmeler sürmekte ve teknolojinin sağladığı imkânlarla nelerin yapılabileceği masaya yatırılmaktaydı. İsrail, 2017’den beri uzlaşmalı uzlaşmasız Kariş Kuyusunun kendi bölgesine düşen kısmından doğal gaz pompalayarak bunu Tanin Kuyusundan çıkan doğal gaza katma hesapları yapmaya başlamıştı. Ancak COVID salgını bunu zorunlu olarak erteletti ki bu bir bakıma iyi de oldu. Taraflara etraflıca düşünme, hesaplama ve uzlaşmanın yolunu bulma fırsatı verdi. Hoş, İsrail 2020’de sondaj faaliyetine tekrar başladığında[1] Lübnan Kariş Kuyusunun tamamen kendi karasularında olduğunu iddia ederek suları bulandırdı. Hatta içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çöküntüleri örtbas etmek için İsrail’den yaklaşık 540 mil veya 1400 kilometrekare daha denizalanı talep ederek işi yokuşa sürmeye başladı. Yine de ikili görüşmelerin en fazla karmaşıklaşıp, taleplerin pazarlık biçimine dönüştüğü noktada uzlaşma umudu belirdi ki, çetin pazarlıklar sonucunda bir uzlaşma metnini ortaya çıkarmayı başardılar. Tabii bu günlere gelinmesinde Lübnan’dan yana esen bazı başka olumlu yellerin de etkisini göz ardı etmemek gerek.

Sorun Sorun İçinde, Çözümü de Onun İçinde

Bu arada Lübnan ve İsrail arasında geçmişten bugüne Hasbani, Litani ve Dan nehirleri ve dağların altındaki yeraltı kaynakları nedeniyle ciddi su paylaşım sorunları olduğunu tekrar hatırlayalım. Ama iki ülke arasındaki ilişkilerin kırılma noktası, Filistin Kurtuluş Örgütü (PLO)’nün, İran destekli Hizbullah ile güçlenmesi sonucu, kuzeyden İsrail için hissedilir bir tehdit olmasıyla başlamıştı. Bu tehdit bahanesi ile İsrail ordusu, 1978’de güneyden Lübnan’ı işgal etti ve bu işgal 2005 yılına kadar sürdü. Temkinli ilişkiler sürerken Arap Baharı Suriye’de de arz-ı endam etti ve mülteci sorunu 2011’den sonra Lübnan’ın da gündemine ekonomik bir bomba gibi düştü. Ancak bu bomba İsrail için İran destekli yeni bir tehdit oldu çıktı. Lübnan’ın bu defa sağduyulu bir siyaset izlemesi dikkat çekici. Yeniden güneyden gelebilecek bir İsrail işgali riskini düşünerek 2019’un nisan-ağustos aralığından itibaren Suriyelileri zorla ve/veya gönüllü olarak geri göndermeye başladı. Bu olumlu girişimin, 2020 yılında yeniden başlayan ikili DYA görüşmeleri üzerinde de yapıcı etkisi olduğu yadsınamaz[2]. Salgınla aksayan bu hamlenin bugünlerde yeniden başlayacağı açıklamasının bizzat Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun tarafından yapılması oldukça manidar[3]. Hizbullah’ının İsrail deniz sınırı içinde bulunan Kariş Kuyularına attığı füzeler ve 2021’de Lübnan’ın yeni yeni denizalanı talepleriyle masaya gelmesi bir ara anlaşma ihtimalini bir hayli zora koştu. Ama bu yıl yani 2022 Ocak başında atanan Amerikalı arabulucu[4] iyi bir iş çıkardı. Taraflar arasında bir çeşit mekik diplomasisi yürüterek ortaya çıkan uzlaşma metnini geçtiğimiz ay taraflara sununca Lübnan-İsrail ilişkilerinde, DYA açısından önemli bir aşamaya gelindi. Şimdi dünyanın gözü 11 Ekim’de ulaşılan uzlaşmada. Bu uzlaşma Kariş rezervini bütünüyle İsrail’e, Kana’yı da Lübnan’a bırakan tarihi bir belge. Şimdi Fransız Total, Kana kuyusunun başında, ağzının suyu akarak bekliyor. Geçici Lübnan hükümeti hemen keşif ve çıkarım istiyor ki anlaşma metni, daha imzalamadan hayata geçsin. Bu arada Londra merkezli Energean sondaj gemisi de Kariş Kuyusunu delmeye başladı bile[5].

Her Nabza Şerbet Verecek bir Anlaşma

Öte yandan anlaşmaya dönüşecek bu uzlaşma hem Avrupa, hem de Doğu Akdeniz için önemli. Çünkü bir kere Lübnan-İsrail DYA özellikle Avrupa’nın, Ukrayna-Rusya savaşı gölgesinde en çok ek doğal gaz ihtiyacıyla karşı karşıya bulunduğu bir zamanda imzalanma yolunda. Bu nedenle Batı ve Batılı enerji şirketleri her iki ülkenin de gözünün içine bakıyor. Ayrıca bu anlaşma ile Doğu Akdeniz yapboz oyunundaki kayıp parça bulunup yerine konmuş gibi olacak. Ama en önemlisi bu DYA ve sınır belirleme, çıkmaz sokaktaki Lübnan ekonomisi için taze kan olacak. Sadece Kana’dan çıkarılacak doğal gazın ülkeye en az 3 milyar dolarlık bir düşeş imkân yaratacak olması iyi kullanıldığı, yolsuzluğun avucuna teslim edilmediği takdirde önemli. Yine de hele anlaşma başına bir kaza gelmeden imzalansın. Ama bir de madalyonun başka yüzü var. Bu mutlu anlaşma sonunda imzalanırsa, bu Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin bir kez daha yalnızlaşması demek olacak. Ama tabii bu Türkiye’nin kendi başına ördüğü bir çorap, yaptığı ideolojik tercihler yanı sıra, zamanında yapmadığı girişimlerin bedeli.

Ama İsrail - Lübnan İlişkilerinde Hala Abraham’a Yer Yok

Lübnan Cumhurbaşkanı sınır belirleme anlaşmasının bir an önce imzalanmasını umduğunu açıklamakla birlikte, bunun İsrail ile bir ortaklık olarak nitelenmesinin doğru olmayacağını açıkladı. Bu açıklamada İran destekli Hizbullah’ı kışkırtmaktan kaçınma endişesi olduğu kesin. Aslında Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkilerinin normalleştirilmesi anlamına gelen Abraham Anlaşmalarının, İsrail ve Lübnan ilişkilerine de yordam olması gerekir. Kaldı ki İsrail ile iş birliği, Lübnan’ın DYA belirlemedeki pürüzlerinin çözümlenmesinden öte dışsallıklar sağlayabilir. Öte yandan kabul etmek gerekirse bünyesinde ekonomik sektörden çok sect’i yani mezhebi barındıran Lübnan’da henüz dinlerin, mezheplerin ağababası Abraham’ayer yok. Şimdilik bu uzlaşma metni ile yetinmek, metni anlaşmaya çevirip onamak ve özellikle İran destekli Hizbullah ve Hamas tehditlerine, hatta Suriye’de etkin olan Rusya muhalefetine karşı korumak en önemli hedef olmalı. Bir de tabii Abraham’dan önce yeri gelmişken bir barış anlaşması imzalasalar hiç fena olmaz.


[1] Lübnan’ın İsrail ile arasındaki tartışmalı DYA’nın kullanımı için zaten lisans verme ve birim fiyatlama (unitization) girişimleri vardı. Şimdi anlaşma imzaladıktan sonra kendi münhasır ekonomik alanından doğal gaz çıkarmaya başlarsa, Lübnan, zaten önündeki ekonomik dar boğazı aşma yolunda ilerleyebilir.

[2] Yine de görüşmelerin ilk oturumunun BM UNIFIL (United Nations Interim Force In Lebanon) merkezinde yapılması, karşılıklı güven eksikliğinin sürdüğü izlenimini verdi.

[3] “Lebanon to begin returning Syrian refugees to Syria next week (12 October 2022)”, Alarabia news, https://english.alarabiya.net/News/middle-east/2022/10/12/Lebanon-to-begin-returning-Syrian-refugees-to-Syria-next-week-President

[4] Amos, Hochstein, enerji sektöründe faal bir iş adam ve bir enerji diplomatı olarak adlandırılıyor.

[5] “Lebanon, Israel reach ‘historic agreement’ on maritime borders” Al Jazzera, https://www.aljazeera.com/news/2022/10/11/israel-lebanon-agree-on-draft-deal-on-maritime-borders

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün