Şalom'da iz bırakanlar

Toplum
26 Ekim 2022 Çarşamba

Şalom’un yeniden doğuşu - LEON HALEVA

“Gazete çıkarmak son derece zor bir iş… Okuyucunun ilgisini sürekli olarak çekmek lazım… Şalom’da şu anda çalışanlara başarılar diliyorum ve istiyorum ki bu gazeteyi 37 yıl daha devam ettirebilsinler…”

Şalom Gazetesi’nin kurucusu Avram Leyon, gazetenin 37. yaşı vesilesiyle hazırladığımız 31 Ekim 1984 tarihli ‘Türk Yahudi Basını’ eki için kendisiyle yaptığım söyleşide, iyi dileklerini bu sözcüklerle dile getirmişti. Bu söyleşinin üzerinden tam 38 yıl geçmiş! Avram Leyon’un dileğinin gerçekleştiğini görmek, son derece duygulandırıcı…   

1984’ün ilk günleriydi. Yayınını durdurmak zorunda kalan Şalom, Avram Leyon’dan satın alınmış ve bu işi devam ettirebilecek bir ekip arayışına girilmişti. Bu konu çeşitli ortamlarda tartışılırken, birdenbire kendimi, “yayın hayatına bir süre ara vermiş” Şalom Gazetesi’nin yazı işleri müdürü koltuğunda buldum! Bilinen bir fıkra vardır. Buz gibi denize düşen kadının arkasından atlayıp onu kurtaranı herkes alkışlarken, adam “Beni kim itti!?” diye söylenmektedir. Benim yazı işleri müdürlüğüm de aynen öyle oldu! Şaka bir yana, bu işe girişen ekipten hiç kimsenin, suyun dondurucu soğuğunu hissetmeye vakti dahi olmadı! Hiç bilmediğimiz bir işe girişmiş, kendimize 6-7 ay sonrasını -Roş Aşana’yı- hedef koymuştuk.

Amacımız, Avram Leyon’un büyük çabalarıyla yaşattığı Şalom’u devam ettirmenin ötesinde, yurt içi ve dışında ilgiyle izlenecek, aranacak ve sevilecek bir gazete yaratmaktı. Öyle bir yayın organı düşlüyorduk ki, toplumumuzun gazete okumaya henüz başlamış gençlerinden, en yaşlılarına kadar herkese hitap etsin! Judeo-Espanyol, olmazsa olmazdı. Hem bir geleneği devam ettirip Yahudi bilincinin artmasına katkıda bulunmalı, hem de toplumumuzun dinamizmine ayak uydurmalıydık. Hem toplum içi bir iletişim aracı, hem de toplumun sesi olmalıydık. 

Yeni ekip olarak, Şalom Gazetesi’nin Roş Aşana haftasına denk getirdiğimiz ikinci doğumunu, 26 Eylül 1984 tarihli sayımızda, şu sözcüklerle müjdelemiştik: “Kurucumuz, üstadımız Avram Leyon’un ‘Ke sea de buen ogür’ (Hayırlı uğurlu olsun) dileğiyle, yayın yaşamına bir süre ara vermiş olan Şalom Gazetesi toplumun sesi olma işlevine geri döndü. Bir avuç amatör gazeteci - adımızdan da anlaşılacağı üzere - insancıl, barışsever, sevgi dolu duygularını sizlerle paylaşmak, hepinizi ilgilendirecek haberler ulaştırmak amacında…”

Aslında farkında değildik ama gazete çıkıncaya kadar işimiz kolaymış. Evlerde toplanıyor, sürekli Sami Kohen’e gidip fikir alıyorduk. Çok da eğleniyorduk! Ta ki her eve ulaşsın diye 10 bin adet bastığımız ilk sayı çıkıncaya kadar. İlk sayıyı elimize aldığımızda çok gururlanmıştık. Her taraftan tebrik telefonları yağıyordu. Büyük bir hevesle ilkokulun birinci sınıfına başlayan çocuğun, eve döner dönmez defterini kitabını fırlatıp “Oh, şu okul işini de bitirdim!” demesi gibi, ilk sayıyı elimize aldığımızda, artık gazeteci olduğumuzu düşünmüş ve “Bu işi başardık” demiştik. Ancak, ikinci sayının arkasından üçüncü sayının ve sonra da dördüncünün çıkması gerektiği gerçeğiyle karşı karşıya kaldık! Başladık mı durmak mümkün değildi ve anlamadığımız bir nedenle yedi gün olması gereken haftalar sürekli kısalıyor, biz ise ufak bir kadro, mali imkânsızlıklar ve bir sürü teknolojik yetersizlikle, ama sevgiyle bu tempoya yetişmeye çalışıyorduk. En mutlu günümüz ise gazeteyi elimize aldığımız çarşamba günü idi.

Bu arada, bugün ‘Yahudi’ kelimesini rahatlıkla telaffuz etmemize, 1984 yılında yola çıkan o genç ekibin, o zaman yaygın olarak kullanılan ‘Musevi’ yerine ‘Yahudi’ sözcüğünü kullanma konusundaki kararlılığının büyük katkısı olduğunu, not olarak düşmek isterim. 

Mali yetersizliklerden bahsederken, o zaman gazetenin sahibi sıfatındaki İzidor Barouh’un ve oğlu Yakup Barouh’un, abone ve reklam bedellerinin tahsilatında sıkıştığımızda, bize kredi açarak matbaayla aramızda tampon görevi gördüğünü şükranla anmadan geçemeyeceğim.

1984’te yola çıkan ilk ekipteki herkes gibi ben de Şalom’a çok emek verdim; ama ödülüm çok büyük oldu: yol arkadaşım, eşim Lolita’yı Şalom sayesinde tanıdım. Beni suya itenlere teşekkür ederim… Bir teşekkür de 1984 yılından bu yana Şalom’a emek veren herkese. Bu kadar sene sonra dahi, Şalom’u her elime alışımda hem Avram Leyon’un dileklerinin hem de 38 yıl önceki hedeflerimizin gerçekleşmiş olmasından dolayı hâlâ içimi sevinç kaplar. Yazılı veya görsel basını takip ederek gerçeğe ulaşmanın giderek zorlaştığı, bilgi kirliliğinin çığ gibi yayıldığı bir ortamda, Şalom’un sayfalarını çevirmek başlı başına mutluluk verir.

***

Gazeteci olunur, Şalomcu kalınır! - RİNA ESKENAZİ

Ünlü Fransız yazar Andre Gidé’ye göre anı yazmak, “Ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.” Bu sözden yola çıkarak neden ufacık bir grup gencin ‘Şalomcu’ olduğunu anlatmaya çalışacağım. Bakmayın siz bugün birçok insanın gönülden çalıştığı Şalom’un parlak ofisine; 1984 yılında Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın kurumuna devredilen bugünün Şalom’u, Osmanbey Samanyolu Sokak’taki köhne ve fareli bir binanın beşinci katında sobayla ısınan bir dairesinde hayata gözlerini açtı. Sayın Naim Güleryüz önderliğinde, sevgili güler yüzlü sekreterimiz rahmetli Lizet Cur ile birbirine benzemez bir avuç genç insanın gayretleriyle haftalık Şalom Gazetesi çıkmaya başladı. Evet, hepimiz eğitimliydik ama hiçbirimiz bu iş için donanımlı değildi. Dizgi nedir, mizanpaj nedir, punto nedir bilmezdik ama çarçabuk öğreniverdik. Yıllarca her işimize sevgiyle koşan, bize çay demleyip cumartesilerimizin keyifli geçmesini sağlayan, sinirli olduğumuzda bizleri yatıştıran emektarımız sevgili Murat Yıldız’ı anmadan geçemeyeceğim! Ne yapacağımızı tam kestiremiyorduk ama her cumartesi öğleden sonra o asansörsüz binanın beş kat merdivenlerini tırmanırken kalbimin heyecandan küt küt attığını hala anımsarım. Neden mi? Buyurun…

Çünkü biz asla kendimize gazeteci demedik, Şalomcu dedik ve yıllar sonra bile öyle kaldık! Şalomcu olmak gazetecilikten öte bir şeydi. Diğerlerini bilmem ama Şalom sanki benim üçüncü çocuğumdu.

Çünkü hayatımızda ilk kez otosansür ile tanışıyorduk; yazımız fazla Yahudilik kokmayacak, etliye sütlüye karışmayacak, asıl görevi cemaatimizi bilgilendirmek olacaktı. Hiç unutmam bir gün aramızdan birisi “Yahu siz bizden gazete değil, ajanda istiyorsunuz,” demişti! Yorumlarımız sınırlı, eleştirilerimiz hemen hemen yok denecek kadar az olacaktı. Kurallara uymazsanız sayın Güleryüz’ün kırmızı kalemi size derhal anımsatır, kimi zaman kelimeler, kimi zaman cümleler, bazı bazı da komple yazılar yok olup giderdi.

Çünkü tarihi bir görev üstlendiğimizin bilincindeydik. Ne olursa olsun Şalom her hafta çıkmalıydı. Evet, usta yazar Gidé’in dediği gibi ölümün elinden bir şey(ler) kurtarıyor ama ne kurtardığımızı pek bilmiyorduk. Bildiğim tek şey cemaatimizin, kısık da olsa, sesiydik!

Özetle, gururluyduk! Ve geriye dönüp baktığımda, hele ki, dergisi ve ekleriyle birlikte bugünkü Şalom’u elime aldığımda, zamanında ne büyük bir iş başarmış olduğumuzu daha iyi anlıyor ve daha bir gurur duyuyorum.

Bu vesileyle Şalom’un aralıksız yayınlanmasında emeği geçen ve halen geçmekte olan gönüllü yazarlar ordumuza saygılarımı ve teşekkürlerimi sunmak isterim.

Bazen yaşamış olduğumuz zamanı anlatmayı severiz umarsızca, bazen de yaşamak isteriz ileride anlatmak için.

***

Şalom’un yazdığım her eserde bir izi, bir katkısı bulunmakta - LİZİ BEHMOARAS

On yıl kadar sürecek olan Şalom serüvenim, Samanyolu Sokak’taki asansörsüz, kalorifersiz bir dairede 36 yıl önce başlamıştı. Dairenin lakabı ‘Fareli Köşk’tü... Zira bu minik kemirgene zaman zaman odalardaki gazete yığınlarının arasında ve daha da beteri, kahve ve çayların eski bir gaz ocağında hazırlandığı mutfakta rastlayanlar olmuştu. Bu konuda kesindiler. Soğuktu ayrıca Fareli Köşk. Toplantılarımızda kat kat giyindiğimizi, hatta kış günlerinde montlarımızı hiç çıkarmadığımızı anımsıyorum. Bizi bu kılıkta, elde kağıt, kalem, cetvel ve silgi, oldukça beceriksizce ‘mizanpaj’ yapmaya çalışırken ya da ateşli bir şekilde tartışırken uzaktan izleyen birileri, yasak yayın çıkartan aktivistler olduğumuzu bile düşünebilirdi.   

Oysa orada toplanmış olan bizlerin yani farklı yaşlarda bir avuç Yahudi’nin amacı gayet masumdu. Avram Leyon’un 1947 yılında çıkartıp 1984’e dek yönettiği ve hâlihazırda sahipsiz kalmış Türk Yahudi Cemaatinin yegâne haftalık gazetesi Şalom’u ‘diriltmek’ için hevesle kolları sıvamıştık. Bu amaçla her cumartesi ikindisi, farklı yaşam biçimlerimizi, sevinç ve dertlerimizi kapıda bırakıp toplanıyorduk; başladığımızda çoğumuz bir gazetenin içeriği, yapılışı ve yönetimiyle ilgili pek bir şey bilmiyordu. Hatta bazılarımız Yahudilik hakkında da...

İlk zamanlar çalışmalarımızı adeta bir koleksiyoncu ruhuyla gerçekleştiriyorduk. Tarih, görsel sanat, müzik, edebiyat, felsefe gibi konularda Yahudiliğin ve Yahudilerin izini sürüyor, bir Yahudi bu alanların herhangi birinde sivrildiyse ve hayattaysa onunla bir röportaj, öbür dünyaya göçmüşse hayat hikâyesi, mutlaka altı sayfalık gazetemizde yer alıyordu. Bir başka merakımız dünyadaki tüm cemaatler hakkında bilgi aktarmaktı. Ancak o zamanlar kişilerle görüşüp mekânları gezmek zor olduğundan, çoğu zaman yabancı yayınlardan çevirilere başvuruyorduk.  

Bu tutum ufuklarımızın daralmasına, içimize kapanmamıza yol açıyor muydu? Hayır, çünkü her birimizin, bu uğraşın yanı sıra dostlukları, ilgi alanları, okuduğu gazete, dergi ve edebi eserler, katıldığı etkinlikler sayesinde geniş toplumla iç içe sürdürdüğü bir yaşamı mevcuttu.

Ancak haftalık Şalom toplantıları, her olayın Yahudilikle ilgili olduğu, haliyle kökenlerime mutlulukla döndüğüm bir evrene ışınlanmam gibi bir şey idi. Sanırım hepimiz için de öyleydi. 

Zaman içinde ‘kurucu atalara’ yeni isimler katılmış, ciddi bir görev dağılımı yapılmıştı; Fareli Köşk’ün son yıllarına yetişen Nana iç haberlerden sorumluydu, İvo Molinas dış haberlerden, küçük kızımız Dalia sanattan, ben kültürden... En yaşlımız Mösyö Bicerano, nam-ı diğer Bici ise İspanyolca sayfasını üstlenmişti. Doğal liderimiz Silvyo da başköşe yazarı ve yayın yönetmeniydi. Sayesinde fakstan da mucizevi, bilgisayar denen bir cihaza ve internete kavuştuk. Onunla birlikte de dizgici Niloşumuza!

Atiye Sokak’taki apartmanın son katına taşındığımızda bir sanat galerimiz, bir arşiv odamız, bir toplantı odamız, kişisel çalışma masalarımız olmuştu ve sevgili Gila’mızın sorumluluğu altında yayıncılıkta ilk adımlarımızı atıyorduk.  

Artık kendi başına bir dünyaydı Şalom her birimizin kişisel dünyasına paralel, nice zenginlikler içeren ve özünü korumakla birlikte geniş topluma giderek açılan.

Bu satırları yazarken anılar sökün ediyor: Yahudi toplumuyla geniş topluma mesajlar içeren köşe yazıları, kongre, panel, seminer ve konferanslara katılımlar, nice siyasetçi, sanatçı, kültür insanı ile röportajlar, biz çalışanların arasındaki yakınlığı pekiştiren yurt içi ve yurt dışı geziler, bu esnada kurulan ve kimileri günümüze kadar devam edecek yeni dostluklar…

Tüm bu saydıklarım sayesindedir ki içinden geldiğim din ve kültürü daha iyi tanımamı sağlayan Şalom’un, ayrıca bugün yazdığım her eserde bir izi, dolaylı dolaysız bir katkısı, bir getirisi bulunmakta.

***

Şalom’da yazmak varmış - MARİO LEVİ

Bazı karşılaşmalar hayatımıza yeni yönler kazandırabilir. 1984 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam. Ne kadardır görmediğim İgal Desevilya ile Eminönü’nde karşılaşmıştım. Tıp fakültesine yeni girdiğini söylemişti. Biraz lafladıktan sonra, hiç unutmam, kalemimin kuvvetli olduğunu bildiğini, yeni çıkarmaya başladıkları gazetede yazmak isteyip istemediğimi sormuştu. Gazete ‘Şalom’du, Avram Leyon’dan devralınmıştı ve yeni, genç bir ekiple yoluna devam ediyordu. Nereye davet edildiğimi henüz bilmiyordum. Dediği gibi, ‘kalemim kuvvetli’ miydi gerçekten? Yıllardır kendi sessizliğimde yazıyordum. O güne kadar birçok hocamdan ve bir-iki çok sevdiğim yazardan yüreklendirici yorumlar da almıştım ama yazdıklarım hiçbir yerde yayınlanmamıştı henüz. Bir hayatta kalmaya çalışma dönemindeydim. Açıkçası, yazmaya da biraz küsmüştüm. Neredeyse iki yıldır elime kalem almıyordum. Düşüneceğimi söylemiştim cevaben. Gazeteye gelebileceğimi de söylemişti bunun üzerine. Osmanbey’de bir yerlerdeydi. Eve dönerken, doğrusunu söylemem gerekirse, bir yandan bir heyecana kapılmıştım, diğer yandansa bir gönülsüzlüğüm vardı. Bu duyguyla baş edebilmem için birkaç haftanın geçmesi gerekecekti.

Gazetedeki ilk adımlar

Kaderden kaçılmıyor. İgal’le karşılaşmam bir tesadüf değildi şüphesiz. En nihayet gazeteye gitmem, orada başka karşılaşmalar yaşamam da değildi. Bundan sonrası biraz silik. Önce gazeteye gidip gördüklerimle tanışmış, neler yazabileceğimi mi konuşmuştum, beraberimde bir yazıyla mı gitmiştim? Burayı gerçekten hatırlamıyorum. Ama zamanın akışında Leon Haleva, İvo Molinas ve Süzet Sidi ile çok değerli anları paylaştığımızı iyi hatırlıyorum. Tabii Naim Güleryüz ile de... Zaman zaman nasıl görüş ayrılıklarına düştüğümüzü de... Şimdi hepsini gülümseyerek, sevgiyle hatırlıyorum. Günlerin akışında yazılar yazacak, yine yüreklendirici yorumlar alacak, günü geldiğinde de gazetenin kültür sanat yönetmenliğini kısa bir süreliğine üstlenecektim. Artık yayın kurulundaydım. O günler Süzet Sidi ile bugüne kadar sürmüş, çok değer verdiğim bir dostluğun adımlarının da atıldığı günler olacaktı. Sonra yazdığım bir yazının kabul görmemesi, yine görüş ayrılıkları derken gazeteden ayrılmayı tercih etmiştim. Hepsi bir gençlik ateşinden kaynaklanıyordu. Hatta bir çocukluktu. Bunu daha iyi görüyorum şimdi.

İlk günleri hatırlamak

Şalom’un ilk yazı yuvam olduğunu hiçbir zaman unutmadım. 1990 yılında Haldun Taner Öykü Ödülü’ne layık görüldüğümde, gazetelere verdiğim röportajlarda yazı hayatıma Şalom Gazetesi’nde başladığımı gururla söyledim. Bu bir vefa borcuydu. Gazetenin adının tüm Türkiye’de duyulmasını istiyordum. Geçmiş zaman... Hepsi böyle tebessümle hatırlanıyor şimdi...

İlk yazım Kafka’nın ‘Dönüşüm’ü üzerineydi. Bu benim de dönüşümümdü. Tarih Nisan 1984’tü. İlerleyen yıllarda bu yazıyı yazarlığımın başlangıç tarihi olarak kabul edecektim. Zaman hayal bile edemeyeceğim bir şekilde akmıştı.

***

Objektifin ardından… - ESTER YANNİER

Şalom Çocuk’un yeniden yayınlanacağı dönemdi. Derginin hazırlanmasına yardımcı olduğum günler, 17 yıl boyunca iç haberler editörlüğüyl3 devam etti. 

İç Haberlere başladığım gün elime bir yazı verildi, “Format bu, haberi böyle yazacaksın” dendi. Öğrendim… Bir süre sonra söyleşilere başladım. “Pilleri kontrol et, yedek kaset al” tembihleriyle, elimde ses kayıt cihazı, çantamda kâğıt-kalem yola çıktım. İlk yazı dizisi, sinagog vakıf başkanları ile yapılandı. Ardından dernek, kurum ve kuruluş başkanları geldi. Farkına varmadan ne çok öğrettiler. Tıpkı sohbet sırasında, az veya çok yapılan her bağışın ne denli önemli olduğunu örnekleyen Robert Sezer ve daha birçokları gibi…

Çevrenizdeki her şey öğretmendir, siz istedikten sonra… Görüştüğüm kişilerle sonsuz anılarım var… Her birinden kendime dersler çıkarttım.

Jak Kahmi’nin kendisiyle röportaj yapanlara hediye ettiği nazar boncuklu bileklik, bana da nasip oldu… Söyleşi talebi kendisinden gelen, görüşme saatinden saatler önce yola çıkmama rağmen trafikten ötürü geç kalmamı olgunlukla karşılayan İshak Alaton…

Türkiye’ye geldiğinde hiçbir gazeteciyle görüşmeyen İsrailli futbolcu Revivo ile arabada giderken yaptığım söyleşi… Henüz spor sayfası olmadığından iş başa düşmüştü... Ve daha nice yerli-yabancı konuklarla sohbetim oldu… 

Söyleşiyi banttan çözüp, kâğıda dökmek sonra da dizgiye vermek uzun bir süreçtir. Şalom’un bilgisayara geçişi bu döneme rastlar… Rahatlamıştık; tabii yazılar uçmadığı sürece…

İyi ve kaliteli fotoğraf gazetenin aynası gibidir… Foto Belman ve Alberto Modiano’nun büyük desteği vardı. Ancak herkes her yere yetişemez olunca foto muhabirliği de işlerim arasına katıldı.

Sinagog saldırıları sonrası Hahambaşılığı ziyaret eden konukları görüntüleyen tek gazeteciydim. O sıra sıcaktan etkilenen merceğin buğusunun gitmesi için ettiğim duanın kabulü mucize gibiydi.

Kalabalık içinde resim çekerken kafama teleskop boyu objektifleri az yemedim…

17 yıl boyunca çok anı biriktirdim, hayat boyu süreceğine inandığım değerli dostlar edindim…

Şalom’un genç nesil yazarlarına, reklam, yurt dışına da hizmet veren kitap bölümü ile daha ileri gitmesine tanık olmak büyük mutluluk…

Farklı bir dönem yaşadım… Sayıca kalabalık değildik... Herkesin bir arada uyum içinde çalışması için araya ufak renklerden asla vazgeçmedik. Çarşambaları dağıtıma gidecek gazeteleri katlayıp poşetlemek engelli iki genci bünyemize kattık. Öğle yemeklerini hep beraber yedik, ofisin tadilatı sırasında, sergi salonunda, masa yerine kolilerin üzerinde çalıştık. Bu sıkışıklıkta bile yaş günlerinde pasta kesip, toplu resim çektirmeyi ihmal etmedik… Hanuka’da mum yaktık, Pesah’ta Nelly Barokas’ın keklerini, Sibel Konfino’nun annesinin ‘kireçli kabak’ tatlısını yedik… Gönüllü olsak bile profesyonelce çalıştık…

Tüm bu duyguları yaşama olasılığı tanıyan Şalom Gazetesi ve Şalomdaşlarıma sonsuz teşekkürler…

Nice yıllara Şalom! 60. yılında seninleydim, yoluma sadık bir okuyucun olarak devam ediyorum…

***

Mesut bir yıldönümü - DOĞAN KASADOLU

Bu başlık 30 Ekim 1963 tarihli ‘Gençlerin Köşesinde’ kaleme aldığım köşe yazısının başlığı olup 59 sene sonra Şalom’da aynı başlıkla yazı yazmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Siyasi, ulusal ve uluslararası birçok konuda eksik, gedik, sevap, günah sıralamalarıyla çok farklı değerlendirme ve analizler yapmak mümkün. Ancak bu güzel günü ve üç çeyrek asrı devirmiş koca çınarın yıldönümünü gururla ve güzel anılarla yaşatmak istedim.

Tarih 29 Ekim 1947’yi gösterdiğinde yayın hayatına başlayan Şalom Gazetesi’nin 75. kuruluş yıldönümünü görenlerden ve bu değerli kuruluşumuza bir dönem katkı sağlayanlardan olduğum için kendimi şanslı sayıyor ve gururlu hissediyorum.

Zorlu bir süreçte, yaşadığı ve yaşatılan onca zorluğa rağmen Türkiye’nin gelişmesine şahitlik ederken gazetesini evladı gibi seven Genel Yayın Yönetmenimiz rahmetli Avram Leyon ve eşinin maddi yokluklarla boğuşarak üstün fedakarlıklarla yayınını kesintisiz sürdürme çabasının bu topraklarda kardeşlik ikliminin oluşmasındaki temel taşlarından birisi olduğu düşüncesindeyim.

1963 yılına geldiğinde toplumumuz ve ülkemiz için yüreğinde heyecan ve sözü olan gençler olarak bayrağı büyüklerimizden devralma zamanı gelmişti. Gönlümüzde olan yenilikleri yapmalı ve bu heyecanı hem Şalom’a hem de onun aracılığıyla Türkiye’ye yansıtmalıydık.

Türkiye bütün mozaikleriyle bizleriz. Türk Yahudileri olarak bu topraklardan güç aldık. Bu topraklara güç verdik. Dostça, inançla ve kardeşçe yaşanabileceğini gösterdik ve bizden sonraki nesillere de bunu yapabileceklerini Şalom gibi bir değerin devamlılığı ile miras bıraktık.

Ladino lisanıyla yayın hayatına geçtikten 16 yıl sonra Şalom’da 1963’te ilk Türkçe yazan ve yazıları ‘Gençlerin Köşesi’ başlığı ile yayınlanan grubun içerisinde yer aldım. Avram Leyon’un büyük desteği ile ‘Gençlerin Köşesi’ adıyla Türkçe yayın yapma hayalini gerçekleştirdik.

Şalom’un Türkçeleşmesinde ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ ya da başkaca herhangi bir devlet baskısı olmamıştır. Şahsımın ve arkadaşlarımın hür iradeleri ve çalışmaları sonucu anadilimiz olan Türkçe yazılmaya geçilmiştir.

Şalom’da siyasi baskıyla Türkçe yayına geçildiğine ilişkin bazı yazı ve açıklamaları üzüntüyle izlediğimi ve bunun gerçeği yansıtmadığını belirtmek isterim. Bizler o yıllarda “Biz Türk’üz, Türkseveriz ve Türkçe yazacağız” demek suretiyle gerçeği ortaya koyduk. Bu süreç Avram Leyon’un desteğiyle böyle başlamıştı. Bunun bilinmesinde büyük yarar var.

Sonraki yıllarda Türkçeleşmeye Davit Kazado olan adımı Doğan Kasadolu olarak tashih ettirmem sonucu bu topraklarda hiçbir ayrıma tabi olmaksızın özgürce yaşamamıza katkım olduğunu düşünüyorum.

30 Ekim 1963 tarihli gazetede ‘Gençlerin Köşesinde’ yayımlanan, 59 sene önce çekilmiş resimdeki D. Kazado şimdiki ismim ile Doğan Kasadolu bendenizim…

Uzun mücadelelerle bugüne gelindiğinde değerli Genel Yayın Yönetmenimiz İvo Molinas ve ekibinin pek çok maddi manevi zorluğu göğüsleyerek üstün çabalarıyla son derece başarılı bir sayfası hariç diğerleri Türkçe olarak kesintisiz yayımlanan, varlığıyla gurur duyduğumuz ulusal ve uluslararası gazete düzeyine erişmiş durumdadır.

1963’te Gençlerin Köşesi yazarlarından Sami Abenhabip (Yaşamını İstanbul’da sürdürüyor) Rober Elvin (Kimya Yüksek Mühendisi. Emekli. Kanada’da yaşamını sürdürüyor.) ve bendeniz 18 Eylül 2019 tarihinde, 56 yıl sonra Hamursuz Bayramı vesilesiyle İvo Molinas ve yönetimini ziyaret etme mutluluğunu yaşadık.

13 Mart 2019 tarihinde Sayın Hahambaşımız Rav İsak Haleva’yı ziyaretimizde ilk Türkçe yazıların yer aldığı 30 Ekim 1963 tarihli Şalom Gazetesini kendilerine takdim ettim.

Sayın Hahambaşımız kendisine sunduğum gazeteyi Türk Musevileri Müzesine vermiş ve Müze Başkanı Değerli Silvyo Ovadya şahsıma bir teşekkür plaketi vermişti. Mutluluğumuzu paylaştığımız karşılıklı konuşmalarımızda kendisi de Şalom Gazetesinde bir dönem çok başarılı genel yayın yönetmeliği yapmış olduğunu da değerlendirilerek hiç Türkçe’nin yer almadığı Şalom’dan bugün yüzde 95 Türkçe yazılan Şalom’a geçişin mutluluğunu birlikte yaşadık.

Diğer taraftan tarihi Ladino lisanının yok olmaması için Şalom’un ücretsiz eki ‘El Amaneser’ yayınını da tarihi bir görev edinen Başkan Silvyo Ovadya nezdinde Şalom’un bu değerli ekini de ayrıca tebrik ediyorum.

Şalom Gazetesi’nin 75 yıldır var olmasına, yaşamasına katkısı ve ışıldamasına vesile olan üstün ve özverili çalışmalarıyla emeği geçen tüm görevli ve arkadaşlarımızı Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas nezdinde tebrik ediyor, en iyi dileklerimi sunuyorum.

Kuruluş tarihinden bugüne ve bundan sonra da tek bir harf bile olsa katkı sağlamış, sağlayacak herkese selam olsun.

***

Şalom’un 75. yılını kutladığını rüyamda görseydim inanmazdım - SELİM SALTİ

Şalom Gazetesi’nin 75. yıldönümünü kutladığını rüyalarımda görseydim inanmazdım. Başarılarınızın devamını ve nice yıldönümleri kutlamalarınızı candan dilerim.

Şalom ile uzun bir hikayem var. Herkesin bildiği gibi rahmetli Avram Leyon tek başına hem yazı işlerini hem de gazete idaresini yürütürdü. Leyon, beni 1954’te, l’Etoile du Levant gazetesinde çalıştığım dönemde tanımıştı. 1956 sonlarında Menderes Hükümetinin yeni basın kanununun getirdiği kısıtlamalardan dolayı Avram Leyon artık gazetesinin mesul müdürü olamıyordu. Rahmetli büyük üstat, Sami Kohen ağabeyimin tavsiyesiyle Leyon bana yazı işleri müdürlüğü görevini teklif etti. Neden olmasın diyerek kabul ettiğim bu görevi 1957 -1964 yılları arasında yerine getirdim. Göreve geldiğimde gazetenin tüm sorumluluğunu üstlenmiş olan Leyon aynı zamanda tüm kararları da doğal olarak kendi kendine alıyordu. Gazete ve o bir bütündü. Ben ise zamanla, kişi ile gazetenin ayrılmasını sağlamaya çalışarak şahsi olmayan bir özellik kazanması için çaba sarf ettim.

Yazı işleri müdürlüğüm sırasında gazeteye iki yenilik getirdim. O döneme kadar sadece kendi toplumumuzun haberleri verilirdi. Dönemimde, Türkiye dışındaki Yahudiler ve yakın zamanda kurulmuş İsrail hakkında dış haber yazılarını Ladino’ya tercüme ederek yayınlamaya başladık. Avram Leyon Ladino bilgimin gelişmesi için çok destek verdi. La Vera Luz Gazetesi’ni çıkartan Menda Hoca o yıllarda çok yaşlı, ben ise yirmili yaşlarımda bir gençken kendisinden Ladino’mu geliştirmek için ciddi eğitim aldım.

Getirdiğim ikinci yenilik ise, Avram Leyon’un kabul etmesi için epey uğraş verdikten sonra, gazetenin artık iki dilde yayınlanmaya başlaması oldu. 1964 yılında gazeteciliği tamamen bırakana kadar Şalom Gazetesi’nde sorumlu müdür görevime devam ettim.

Avram Leyon, hayatımdaki önemli insanlardan biridir. Eşimle gencecik yaşlarımızda evlenme kararı verdiğimizde nişan törenimizi organize eden Leyon ile aile olarak çok samimi ilişkilerimiz oldu. Benim için Avram Leyon çok centilmen, son derece şık, yaşına göre yakışıklı, tam bir İstanbul beyefendisi idi.

Leyon cemaat ileri gelenlerini desteklese de yapıcı bir şekilde kritike etmekten kaçınmaz, yazılarında onlara yol gösterecek fikirler de verirdi. Leyon, ayrıca Demokrat Parti üyesi idi. 1960 yılında hükümet üyeleri tutuklandığında, ben hem asker hem de gazetenin yazı işleri müdürüydüm. Leyon, gelişmeleri öğrendiğinde gözleri dolmuştu. “Bana bir şey olursa bu gazeteyi sana teslim ediyorum ne olursa olsun, yayınlamaya devam et” demişti.

Şalom Gazetesi’nin bugüne kadar gelmesine ve başarılarını pekiştirmesine katkıları olan pek çok kişi bu gazeteyi sadece yaşatmakla kalmadı, okunan, beğeniyle takip edilen zengin içerikli bir gazete haline getirdi. Başarılarınızın devamını beğeni ve ilgiyle izleyeceğim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün