Şalom'u renklendirenler

Akademi dünyasının birbirinden değerli isimleri katkılarıyla Şalom´u zenginleştiriyor. Her ay yazıları Şalom sayfalarından okurlarla buluşan Prof. Dr. Naci Bostancı, Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, Prof. Dr. Emre Alkin, Prof. Dr. Burak Arzova, Şalom´un önemini anlattı.

Toplum
26 Ekim 2022 Çarşamba

Nice 29 Ekimlerde yaş gününü kutlamak dileğiyle… - PROF. DR. NACİ BOSTANCI

Şalom Gazetesi yayın hayatına 1947 yılı 29 Ekim’inde başlamış. 75 yıl bir gazete için çok önemli bir süre. Türkiye gibi gazetelerin, dergilerin kısa ömürlü olduğu, üç-beş yıl içinde yolun sonuna gelen çok örneğin bulunduğu bir ülkede 75 yıl aralıksız yayın yapmak takdire şayan bir emeği, sebatı, ona hayat veren destekçilerinin kuşaklara intikal eden bağlılığını ifade ediyor. Bizde yayın hayatının kısa olmasının kurumlaşma kadar toplumsal istikrarla da derin bağları var. Her yayın kendine tekabül eden bir kamuya seslenmek, onu iletişim dünyasında temsil etmek gibi bir işlevle var olur. 1947’den bu yana siyasetten tutun toplumsal ve ekonomik hayata kadar Türkiye’nin yaşadığı dönüşüm olağanüstüdür ve bu dönüşüm hemen hemen bütün grupları, çevreleri, ‘kamu’ları alt üst etmiştir. Böyle bir toplumsal zeminde istikrarlı yayın hayatı son derece zordur ve fırtınalı bir denizde, zaten şartları gereği ‘su alan’ gemilere benzeyen yayın organlarını ‘yüzdürmek’ her bakımdan çok özel çabaları gerektirir.

Şalom Türkiye’deki Yahudi toplumunun gazetesidir. Bir ulus devlette dini ve milliyeti bakımından farklı bir cemaat olmak kolay değildir. Hele 20. yüzyılın en kanlı savaşı II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin bir günah keçisi olarak Yahudilere yönelttikleri nefret ve kıyımın, özellikle savaşın ilk yıllarındaki egemen konumları dolayısıyla geniş bir sempati halesi doğurduğu bir dünyada Yahudi olmak fazladan zorluklar doğurur. Türkiye’de Führer bıyıklarının moda olduğu, egemen Nazi söyleminden iktibas edilmiş sözlerin havada uçuştuğu, varlık vergisi üzerinden “kan emen Yahudilere” hadlerinin bildirildiği dönemlerin iklimi hatırlandığında zorlukların bağlamı da daha iyi anlaşılabilir. Ayrıca sadece II. Dünya Savaşı sürecinde değil, yüzyıllara dayanan bir geçmişte farklı ideolojiler, gelenekler, ülkeler içinde Yahudilerin Rene Girard’ın ifadesiyle günah keçisi haline getirildikleri, veba salgınından tutun kuraklığa kadar başa ne gelirse Yahudilerden bilindiği ve zalim bir kıyıcılığın mühimmatına dönüştürüldüğü düşünüldüğünde ‘zorluk’tan ne kastedildiği daha bir açıklık kazanır.

II. Dünya Savaşı’nda Naziler yenilmiştir ancak Yahudi düşmanlığının da artık sona erdiğini söylemek mümkün değildir. Uzun asırların kolektif bilinci yaşamaya devam etmektedir. Böyle bir bağlamda Yahudi toplumu için, fakat aynı zamanda bütün toplum için bir gazete çıkartmak mühim bir teşebbüstür. Böylelikle Türkiye’deki Yahudi toplumu bir topluluk olarak kendini görebileceği bir yazılı ‘iç’e sahip olacak, aynı zamanda tüm topluma da kolektif temsilinin anlatımını yapabilecektir. Nitekim 1947’den bu yana Şalom, yani ‘Selam’, barış ve esenlik dileyen adıyla bu vazifeyi yerine getiriyor.

Demokrasinin egemen olduğu ulus devlet yapılarında toplumsal bütünleşme herkesin bir örnek olması anlamına gelmez; aksine özgür bir zeminde her kim ya da grup nasılsa öylece yaşayabilme hakkına ve şartlarına sahip olması halinde mümkün bir durumdur bu. Zor, baskı, benzeştirme girişimleri sadece fay hatlarını keskinleştirir ve çatışmayı artırır, grupların mahrem senaryosunda kolektif bir husumet duygusunu geliştirir. Türkiye’nin 1950’den itibaren çok partili demokratik hayata geçmesi ve halkın siyasal iktidarın sahibi olarak önem kazanması çeşitli toplulukların özgürlük temelinde toplumsal bütünleşmenin paydaşı olmalarına bir imkân kazandırmıştır. O günden bu yana demokrasi tüm süreçleriyle ülkemizde güç kazanmaktadır. Bu mühimdir. Şalom’un yayın hayatının sürekliliğinde bu demokratik zeminin de muhakkak vurgulanması gereken bir önemi vardır.

75 yıl içinde Şalom Türkiye içindeki Yahudilerin tam da bu ifadeye tekabül eden sesi ve fikri oldu. Şalom ve benzeri yayın organlarının yaşamaları sadece cemaatler değil içinde yer aldıkları toplum bakımından da değerlidir; karşılıklı iletişimi, haberdarlığı sağlarlar. Türkiye’deki Yahudiler dediğinizde burada yer alan insanların hayatları ve fikirlerinden haberdar olmak ancak böyle bir yayın organıyla mümkündür ve yaşadığı topluma karşı az çok sorumluluk taşıyan herkes bu haberdarlığa ihtiyaç duyar. Gazeteci Avram Leyon’un çıkarttığı Şalom’u şimdi dost insan, gönlü zengin İvo Molinas sürdürüyor. Her insanın kendine has durduğu bir yer olur; ancak gazete çıkartmak gibi bir görevi üstlenenler kendi durdukları yerle gazete yazarlarının yerini incelikle dengelemek, adı konmamış, sınırları çizilmemiş bir bağlam ortaklığını nezaketle muhafaza etmek, içinde yer aldıkları toplum ile gazete dünyasının örtüşen ve çelişen yanlarına ilişkin moral yükü çeşitli vesilelerle üstlenmek gibi yorucu fakat bir yanıyla da üretici ve zevkli bir rolü yerine getirirler. Bunun kitaplarda yazılan ‘yöneticilik nitelikleri’nden çok yazılmayan ve her insana içkin sanatkârane bir müktesebatı gerektirdiği açıktır. Molinas doğrusu işini hakkıyla yerine getirmektedir. Türkiye’nin gerçekliği dediğimizde bunda haklı bir yeri ve payı olan Yahudi toplumunun sesi Şalom Gazetesine uzun ömürler diliyorum. Nice 29 Ekimlerde yaş gününü kutlamak dileğiyle…

***

İfade özgürlüğüne saygıyı ve ilkelere bağlı yayıncılık anlayışının erdemini gördüm - PROF. DR. SEMA KALAYCIOĞLU

Şalom Gazetesi’nin genç ve aydınlık yazarlarından bazılarıyla ilk defa 2017’de bir uluslararası konferansta karşılaştım. Basın dünyasının büyük değerlerinden rahmetli Sami Kohen ile bir köşede günü, gündemi tartışıyorduk. Kendilerini tanıtıp sohbete katıldılar. Aralarından biri “Yazılarınızı gazetemize de gönderirseniz mutlu oluruz” dedi. Bu nazik çağrıya bir yıl sonra cevap verebildim. Şalom’da 2018’de yayınlanan ilk makalemden sonrası çorap söküğü gibi geldi. Bazen haftada, bazen iki hafta bir yazıyordum. Atlarsam Sami Bey hep neden yazmadığımı sorar olmuştu.

Aradan geçen dört yılda yayın kurulunda düşünce ve ifade özgürlüğüne saygıyı ve ilkelere bağlı yayıncılık anlayışının erdemini gördüm. Gerektiğinde bir yazıyı ve yazarı özgür düşünce temelinde savunmaktan çekinmediklerine tanık oldum. Okurların entelektüel birikimlerinden zaten kuşkum yoktu. Ama zaman içinde düzeyli, farklı, çeşitli ve geniş ufka sahip düşünce yazılarını benimsediklerini sezinledim. Bu nedenle benden bu çok özel sayıya katkıda bulunmam istendiğinde gururlandım.

Yayın hayatına 29 Ekim 1947’de başlayan Şalom Gazetesi, “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” için, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” insan yetiştirmeyi ilke olarak benimseyen Türkiye Cumhuriyeti’nin 25. yıl kutlamalarına sunulan bir armağan olmuş. Adeta onu kutsayıp selamlamış. Şimdi bu toprakların düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yılında, 75.  yıldönümünü kutlarken, düşünce, vicdan ve irfan özgürlüğüne saygının yanı sıra Cumhuriyet’in tüm temel ilkelerine bağlı olmayı sürdürüyor. 

Atatürk, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” diyerek Cumhuriyeti hepimize emanet etmişti. Bu sözün aydınlığı ve güvencesiyle kurulan Şalom’un da yayın hayatını ebediyen sürdürmesini dilerim. 75. yılınız kutlu olsun.

***

Şalom’un daha da büyümesi gerektiği kanısındayım - PROF. DR. HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bilmekle idrak etmek arasında fark var. Şalom’un hayli eski, belki kendimi zorlasam 75 yıllık bir yayın olduğunu söyleyebilirdim ama İvo Molinas Bey konuyu açınca idrak ettim. 75 yıl uzun, çok uzun bir süre. Hele Türkiye gibi bir ülkede bir basın unsurunun 75 yıl yaşayabilmesi başlı başına bir olgu, tarihsel bir olgu. Üstelik ‘ana akım’da ‘akmıyor’, Şalom. Bir topluluk gazetesi, kısıtlı dağıtımı var. Yayınlanmaya başladığı yıl 1947’den bu yana Türkiye’nin ve Türkiye Yahudilerinin yaşadıkları anımsanırsa bu önem daha da artıyor.

1947-2022 arasındaki Türkiye’de yaşanan en önemli değişim herhalde çok-dilli, çok-kültürlü, çok-dinli bir toplumdan git gide daha homojen bir topluma doğru evrilmemiz. Bu bir kayıp, hele 1990 sonrası dönemde gelişen yeni kavramlarla düşünülürse büsbütün bir kayıp. Topluluk gazetelerini ve yayınlarını tam da bu nedenle önemsiyorum. Gerçek anlamda demokratik, çoğulcu, çok-kültürlü bir toplumu yaratmanın kültürel kaldıraçları olarak görüyorum onları. Şalom da bu bakımdan önemli bir rol ve sorumluluk üstleniyor, doğallıkla.

Son birkaç yıldır ben de İvo Bey’in yarattığı ve müteşekkir olduğum olanakla yazılarımı bu gazetede yayınladığım için Şalom’u yakından izliyorum. Türkiye’de artık tükendiğini kesinlikle kaydedebileceğimiz basın dünyasında Şalom önemli iki boşluğu dolduruyor. Eğer bunlardan birincisi, bahsettiğim çoklu kültür ortamına katkıysa diğeri Şalom’un doğrudan doğruya bir kültür mecrası olarak belirmesidir. Dünyayı kavramaya çalışan, Türkiye’yi onun içine yerleştiren, felsefi çözümlemeler getiren bir gazete olduğunu Şalom’un görmemek olanaksız ve evet, öylesi bir gazete, bırakın gazeteyi, dergi bile yok Türkiye’de. Önceliği bir topluluğun görüşlerini yansıtmak ve o topluluğa ses yöneltmek olan bir gazetenin o alanı genişleterek, aşarak başlı başına bir kültür gazetesi olması

Yahudi toplumu maddi ve insani kaynaklar olarak Türkiye’de de güçlü bir topluluktur. Bu topluluğun eğitim düzeyinin hayli yüksek olduğu açık. Şalom’un bu varlığı daha fazla kullanması gerekir. Şalom’un önümüzdeki dönemde daha da büyümesi gerektiği kanısındayım. Bunu sağlayacak bir ufka ve yönetim anlayışına sahip olduğu besbelli. Ama şunu da belirteyim: bu tür yayınların her on yılda bir seçki kitapları çıkarması gerektiğine yürekten inanıyorum. Şalom’un da 75 yıldan böyle bir derleme yapmasını zorunlu görüyorum, tarihini anlatan, yazılardan oluşturulmuş bir antoloji bize büyük ufuklar açacaktır.

Şalom’a nice 75 yıllar diliyorum.

***

Şalom, adalet, eğitim, özgürlük ve eşitlik diyor - PROF. DR. EMRE ALKİN

Rahmetli babamın tam 43 yıl çalıştığı İstanbul Üniversitesi’nden emekli olduğu günü hatırlıyorum. “Bir 30 yıl daha çalışmak isterim ama” diye söze başladı, sonra “Her sabah o kadar erken kalkmak istemiyorum” diye bizi üzmeyecek ama güldürecek bir cümle ile bitirdi.

Kurumsallık ve tarih adına ondan çok şey öğrendim. Bu sebeple tarihi olan ve hala dimdik ayakta duran kurumlara büyük saygı duyuyorum. Şalom Gazetesi’nin 75. yılını kutlaması bu çerçevede değerlendirilmesi gereken bir gelişme.

Yazı yazmam ilk teklif edildiğinde tereddüt etmeden “Evet” demiştim. Çocukluğunun tamamını Musevi dostların yanında, sofralarında geçirmiş biri olarak, onlara borcumu bir şekilde ödemiş olacaktım. Hakları ödenmez, o ayrı mesele.

Gazetenin yayın hayatına başladığı günden beri çizgisini koruduğunu ama yazarlarıyla beraber renklerini çoğalttığını, zor zamanlardan geçerken ismi gibi barış, onun yanında da itidal telkin ettiğini görüyorum. Sadece ben değil herkes şahitlik ediyor.

Bundan başka Şalom Gazetesi’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerinin ayakta olduğunu kanıtlayan bir duruşu var. Adalet, eğitim, özgürlük diyor ve yanına şunu da ekliyor: Eşitlik.

Ciddi badireler atlatmış Musevilerin, bu bayrak altında bu vatanda ayrıcalık değil adalet ve eşitlik istediklerini duruşuyla dile getiren bir gazete Şalom.

Ben dilediğim konuda yazabiliyorum. Ekonomik konular üzerinden yaptığım tahlilleri paylaşıyorum. Bugüne kadar “Şunu yazmasan olur mu” diye arayan olmadı. Tüm bunlar bu gazetede yazmam için yeterli sebepler. Dahası da var. Buraya sığmaz.

100. yılını da kutlarım inşallah. Nice yıllara Şalom Gazetesi.

***

Doğum günün kutlu olsun Şalom - PROF. DR. BURAK ARZOVA

Belki çok kültürlü bir okulda okumanın verdiği bilgilenme, belki hep dünyaya açık olmam nedeniyle, çocukluğumdan beri bilirim Şalom’un varlığını. Çok kültürlü bir ülkede yaşamak öncelikle birbirine karşı hoşgörülü olmayı gerektirir. Bu hoşgörüden ise bilgelik doğar. Zenginliktir çok kültürlülük. Bunu başarabilmiş ülkeler tek düze kalmış, içe kapanık, tahammülsüz ülkelere göre her zaman ön plana çıkar. İnsanı insan olduğu için anlamaya, dinlemeye çalışmak ancak ve ancak çok kültürlülükle gelişir ve hatta büyür. Bu değeri kaybettiğiniz zaman ise elinizdeki en değerli mücevheri kaybetmiş gibi olursunuz.

Şalom bu toprakların mücevheridir benim için. Farklı yaşamları, farklı inançları tanımak ancak aynı hüzünlere sahip olmak, aynı şeylere gülmek, aynı sofra etrafında toplanmaktır benim için.

Şalom’dan aylık köşe yazısı yazma teklifi geldiğinde önce inanılmaz bir heyecan kapladı içimi. Türkiye’nin belki de yaşayan en eski gazetesinde yazmak geçmişe uzanabilmek anlamını taşıyordu. Geçmişte yaşanan kötü anıları paylaşmak, Cumhuriyeti beraberce yaşamak, Atatürk’ün cenaze törenine iştirak etmek demekti benim için. İşte bu nedenle hiç düşünmeden kabul ettim yazmayı.

Her ay sıranın bana gelmesini iple çeker oldum. Heyecan içinde oturdum bilgisayar başına. Biliyorum ki Şalom yaşadıkça bu yazılanları nesilden nesle okuyan olacak. Onlara belki de şimdiki zamanı anlatan bir ışık olacağım. Belki de yeni nesiller geçmişe ulaşıp benimle kucaklaşacak.

Doğum günün kutlu olsun Şalom. Bize ve bu topraklara kattığın her şey için çok teşekkürler. Bu toplum için bir mücevhersin. Işığınla hem bizleri hem de toplumu aydınlatmaya devam et.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün