"BİNA BİNA HİKAYELERİ" - 10

Neşe Binark, yazmakta olduğu "İlk Türk Yahudi Fantastik Romanı" Bina Bina Hikayeleri´nin bir bölümünü her hafta yayınlamaya devam ediyor.

Neşe BİNARK Perspektif
26 Ekim 2022 Çarşamba

Tefrika No: 10

                                                         DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

1

MORON KARENİN KÜPÜNÜN TANJANTI

25 EKİM 2022 – İSTANBUL – AKASYA BİNA – TRAFİK

Bu nasıl trafik böyle! Balat’taki evimden Şişli’deki işime iki saattir gidemiyorum. Londra’dan döneli iki gün oldu, hafta sonuna denk geldi de biraz dinlendim.

Hey otobüs! Önüne baksana. Ne biçim solluyorsun öyle, burada araba var.

-        Frene basmasaydım üzerime çıkıyordun, hayrola! Ne bakıyorsun? Ha bak bak, beğendin mi otomobilimi? 1964 model Chevrolet Impala, çok mu beğendin? Bir baktın öyle uzun uzun.

-        Abla araban da pek güzelmiş. Sen arabandan da güzelmişsin.

-        Haydi oradan, önüne bak sen. Plakanı aldım ileride polise şikâyet edeceğim seni hem trafik hatası hem de sözlü taciz, sen görürsün.

-        Hadi oradan be!

-        Sana haydi oradan be!

-         

Morona bak! Hem suçlu hem güçlü. Seni sosyal medyada rezil edeyim de gör, çektim fotoğrafını.

Az kaldı Şişli’ye. Kolyemi taktım mı ben? Kontrol edeyim şöyle dikiz aynasından, tabii taktım. Yarımdı, bütün oldu aile yadigarım.

Hala inanamıyorum, eski kadife kutudan kolyemin diğer yarısının çıktığına.

Geç teyze geç. Geçsene haydi yol veriyorum işte! Ne yapayım, inip ben mi geçireyim karşıdan karşıya seni? Oh nihayet.

Pardon, ne basıyorsun acaba kornaya, moronun karesi. Yaşlı birine yol verdim az önce ama sen ne anlarsın insanlıktan çünkü sen moron doğmuşsun, IQ seviyen elli birin altında senin.

Haydi buyur! Teyze tam geçti karşıya, kırmızı ışık yandı. Haydi bassana kornaya, şimdi bas, bas. Moron küp seni.

Nasıl kolyeme eski kutudan çıkan parçayı yaklaştırınca birbirine yapıştı ama? İçinde mıknatıs taşı olması, özel işçiliği, antika değeri olmasının yanında benim için özel anlam ifade ediyor muhteşem bir şey! Yani ben şimdi… Ya o yeni kadife kutudan çıkan…

Hah! Yeşil ışık yandı çok şükür. Kaçırmadan geçebilirsem. Eh ama yürüsene be adam! Bak yahu yanındaki ile çene çalıyor. Hayır, ben kornaya basmayacağım, arkamdaki moron faktöriyel şimdi öttürür ve evet! İti an çomağı hazırla bir zahmet. Evet işte duydunuz kornanın sesini yeşil ışığı yakalayıp geçme yarışması başladı.

Aferin kızım Akasya Bina, şu göbeği de döndün mü yolun açık. Eyvah yaya geçidi, öf! Evet evet, antika otomobilim çok güzel, evet. Hayran kaldınız değil mi? Evet. Peki ama açılsanız da geçsem yaya geçidinin ortasında durup, otomobilimi incelemek de neyin nesi? Geçin artık karşıya da yoluma bakayım, of nihayet.

Nihayet yeni kutudaki anahtarın, içindeki minik kâğıtta yazılı İngiliz Bankasındaki kasayı açması, kasanın bağlı olduğu hesabın profesöre ait olması ama kasadan çıkan 530 yıllık defterin de bana emanet olması inanılacak gibi değil.

Asıl inanamadıklarım, eve döndüğümden itibaren iki gün boyunca defterde okuduklarım. Aman ya Rabbi!

Ağabey çekilsene oradan gazetenin otoparkına gireceğim. Bak ön camda ne yazıyor? BASIN. Aydın mı? Çok şükür moron tanjant seni…

Toplantıyı kaçırdım. Sedat Bey bana kızacak.

2

BEN FELSEFE OKURUM BEYEFENDİ, FELSEFE!

25 EKİM 2022 – İSTANBUL – BÜTÜN GAZETESİ -AKASYA BİNA – SEDAT BEY- AYBAR – GÜNEY

-        Güney Bey, sizin gibi usta bir oyuncunun gazetemde tiyatro yazıları yazmasını çok isterim elbette ancak size ödeme yapamayacağımızı da üzülerek ifade etmek isterim.

-        Nasıl yani İso Bey? Bütün Gazetesi günlük, ulusal bir gazete. Üstelik radyonuz ve televizyonunuz da var. Telif ücreti ödeyememek de ne demek oluyor? Ne demek istediğinizi pek anlayamadım ama sorun yok avukatıma sorarım o bana anlatır. Kendisi fikir ve sanat eserleri kanunu konusunda uzmandır ve ayrıca sansür kurulunda görevlidir.

-        Siz beni yanlış anladınız Güney Bey, sizin gibi tanınmış bir tiyatro insanının köşe yazıları için elbette iyi bir telif ücreti ödeyeceğiz. Benim söylediğim isimsizler içindi. Tabii bunun yanında sizden zaman zaman televizyonumuzda ve radyomuzda programlara katılmanızı isteyebilirim. Bunlar da sizin medya şirketimize katkınız olsun, değil mi ya?

-        Telif ücretini ne kadar yüksek tutacağınıza bağlı. İso Bey, sanatçı olmam demek benden bedava faydalanacaksınız demek değil. Üstelik sizin davetiniz üzerine buraya geldim. Şu tavrınızı pek yakışıksız buldum. Çok yoğun programım varken davetinize zaman ayırdım. Buradan oyun provasına yetişeceğim, oradan da gece çekimim var, dizi setine gideceğim. Okumayı ve yazmayı sevdiğim için davetinize icabet ettim. Bakın. Şu masa ajandanız üzerine yazdığım rakamı aylık olarak banka hesabımda görürsem bir ayda dört yazı yazarım, bir televizyon ve bir radyo programına çıkarım. Daha fazla birbirimizin vaktini almayalım. Pardon telefonum çalıyor İso Bey buna cevap vermek zorundayım. Avukatım arıyor hani şu sansür kurulunda çalışan. Alo! Evet. Murat Bey, şu anda görüşmemiz tamamlandı. İso Bey’in cevabından sonra size döneceğim. Görüşürüz. Evet İso Bey?

-        Ama bu çok şey… Peki anlaştık Güney Bey. Aramızda bir sözleşme yapalım. İlk yazınızı hemen bekliyorum.

-        Göndereceğim, gitmem lazım. İyi günler İso Bey. İso da nasıl isim yahu?

-        Sedat’ın kısaltılmışı yahu! Size de iyi günler. Yahu ben buna nasıl evet dedim? Adam düpedüz şantaj yaptı. Gören de ince, uzun, ağırbaşlı, yakışıklı denebilecek görüntüsüne bakar da munis biri zanneder. Aldatıcı. Böyle sakin sakin sanki tirat atar gibi konuşuyor, insanı paralize ediyor. Kimi kimi? Vladimir Mayakovski’yi severmiş. Ben de Nietzsche seviyorum, ne olmuş yani? Pek alakası yok birbiriyle ama olsun. Ben Felsefe okurum beyefendi felsefe. Bırak şiiri, oyunu gel felsefe konuşalım seninle. Ah ah! Elimi verdim kolumu kaptırdım. Masamın üstüne bir şey bıraktı çıkarken o ne? Oyunu için davetiye. İyi bari bedava oyun izlerim.

-        Girin! Ooo Akasya Bina Hanım hoş geldiniz. Yeni mi indiniz uçaktan? Bu saatte teşrif ediyorsunuz.

-        Ah, kusura bakmayın Sedat Bey, İstanbul trafiği ne olmuş öyle? Balat’tan Şişli’ye iki saatte geldim.

-        Kızım sinirlerimi hoplatmasana benim! Sen İngiltere’ye gideli sadece birkaç gün oldu. İstanbul trafiği sen gitmeden önce de böyleydi. Sanki yıllardır yurt dışındaymış gibi şu havalara bak havalara! Kaçırdın yazı işleri toplantısını, haberler, röportajlar dağıtıldı. Dur, sana şunu vereyim. Sahaf Festivali var Beyoğlu’nda, git bana bir sahafla röportaj yap getir. Bugünlük böyle olsun. Girin! Hah! Mavi sakal da geldi. Aybar, fotoğraf makineni al, Akasya Bina ile gidiyorsun. Sahaf röportajı yapacak sen de fotoğraf çekeceksin. Oğlum indirsene kapüşonunu gazete içinde ne o gizemli haller zaten konuşmuyorsun. Ortalıkta hayalet gibi dolaşma bir de. Orta Çağda yaşasak kesin pelerinle dolaşırdın. Vampir kılıklı. Hah şöyle görelim o derin mavi gözlerini. Çatma öyle kaşlarını yahu korkutuyorsun beni. Kes şu saçlarını da uzadı artık şu sakallarını da maviye boyuyorsun ya acayip tırsıyorum. Anladın mı dediklerimi? Akasya Bina ile röportaja gideceksiniz. Şirket arabasıyla gidin, şoför götürsün sizi Akasya Bina.

-        Sedat Bey, tamam festival röportajını yapayım ama benim daha ilginç bir fikrim var. Günümüzde İstanbul’da yaşayan en yaşlı sahaf ve mücelliti tanıyorum. Yarın onunla röportaj yapayım diyorum. Balat’ta yaşıyor, 95 yaşında. Oğlu da sahaf, kitap müzayedesi yapıyorlar her hafta.

-        Olur. Aferin, zeki kız. Gidin şimdi, saat beşe yazıyı yetiştirin. Bak yine çekti kapüşonu kafaya mavi sakal. Böyle de deyince adama katil demiş gibi oluyorum yahu! Haydi çıkın. Dur! Akasya Bina boynundaki kolyen yeni mi? Senin yarım kolye de buna benziyordu sanki yanılıyor muyum? Bak mavi sakalın da dikkatini çekti. Ne o Aybar, pek bir mavi mavi açtın gözlerini, pörtlettin. Adam bembeyaz oldu yahu, bir su verin bir şey. İyi misin Aybar, kafanı salla, tamam iyisin.

-        Yok Sedat Bey, bu başka kolye. Benziyor sadece. Beşe kadar döneriz. Yürü Aybar.

-        Sedat Bey değil, İso Bey diyeceksin İ S O. Ne inatçı kız yahu gazetede çalışmaya başladığından beri bir İso dedirtemedim. Full inat full…

3

YOK DEMEYECEĞİM

25 EKİM 2022 –AKASYA BİNA – SEDAT BEY – ATHOS - İSTANBUL TRAFİĞİ

-        Sedat Bey, emniyet kemerinizi bağlayın.

-        Yine daldım bak. Bu arabaya her binişimde bir tuhaf oluyorum Akasya Bina.

-        Neden?

-        Eski araba ya kendimi yaşlanmış hissettiriyor.

-        Bakın, yine otopark görevlisi yerinde yok. Saat daha sekiz. Nereye gider bu adam?

-        Dur Akasya Bina, bariyeri ben kaldırayım. Uzaktan kumandası bende var. Oldu işte.

-        Doğru söyleyin Sedat Bey, gece bekçisine para vermemek, gündüz bekçisine de mesai vermemek için gönderdiniz değil mi?

-        Hayat şartları, kemer sıkmak lazım. Akasya Bina soldan git kestirme orası.

-        Hangi kestirme? Şişli’den Nişantaşı’na Fulya üzerinden mi gidelim? Karışmayın lütfen benim misafirimsiniz. Evinize bırakacağım işte gene ve gene ve gene…

-        Aşk olsun Akasya Bina, bugün arabayı almadım. Şirket şoförleri de hepsi bir yerde. Beni sen eve götürüyorsun diye mızmızlanma lütfen.

-        Yok canım bu benim rutin görevim oldu, alıştım artık.

-        Şu arabayı değiştir yahu artık otomatik al. Konforlu olsun.

-        Hangi parayla Sedat Bey? Verdiğiniz maaş kirada otursam ona yetmezdi. Ayrıca ben araba kullanmam otomobil kullanırım. Otomobilimi de çok seviyorum. Athos oğlum benim o!

-        Arabasına isim takan da bir seni gördüm. Kaç model bu eski şey?

-        Kızıyorum ama Sedat Bey. O eski şey dediğiniz antika bir otomobil. Çok değerlidir, açılır tavanlı, zarif, konforlu, koyu yeşil, geniş bir amiral gemisidir. 1964 model Chevrolet Impala bu!

-        Yaa bırak Allah aşkına, şu teneke yığınını kullanmaktan ne zevk alıyorsun Akasya Bina? Hoop! Neden durduk?

-        İnin aşağı. Kimse benim Athos’uma teneke yığını diyemez bu kişi patronum bile olsa! Buyurun. Evinize taksiyle gidin.

-        Kızma Yahu! Şaka yaptım. Tamam af edersin, bir daha külüstür arabanla ilgili şaka yapmayacağım.

-        Sedat Bey! Lütfen ama hala!

-        İnsan patronuna böyle davranmaz, sana hiç yakıştıramadım Akasya Bina, af edersin dedim ama uzatma, devam et. Bu saatte nereden taksi bulacağım üstelik gece tarifesi açmıştır uyanıklar.

-        Araba demeyeceksiniz artık lütfen bakın şöyle söyleyeceksiniz: o-to-mo-bil. Neymiş? Otomobil. Yahu yürüsene be adam, ehliyetini kağnı şoförü olarak mı aldın sen, moron!

-        A-ha! Başladık yine moronlamaya. Bundan sonra sırasıyla moron kare, moron küp, moron faktöriyel, tanjant, kotanjant bütün matematik üzerinden bir geçersin artık Akasya Bina.

-        Efendim. Bana bir şey mi dediniz Sedat Bey? Ne konuşuyorsunuz öyle içinize içinize, mırıl mırıl. Hah şimdi tamam oldu kırmızıya takıldık, öff ki ne öff!

-        Yahu Akasya Bina dedim trafikte içinden bir canavar çıkıyor. Aynı araba oğlun neydi adı ha tamam Athos gibi yeşeriyorsun, Hulk oluyorsun. Shrek’in karısının adı neydi?

-        Fiona.

-        Hah, Fiona oluyorsun. Korkarım bir gece büyük kavga edeceksin birileriyle aman arabada ben olmayayım da kaç İso kaç.

-        Sedat Bey canavar demişken, yarınki röportajıma Aybar’ı göndermeyin, ben hallederim.

-        Tam isabet, mavi sakal, tam bir canavar surat. Kapşonlu canavar. Akasya Bina Hanım ama ne münasebet! Adam gazetenin kadrolu foto muhabiri ayrıca sergisi olan fotoğraf sanatçısı. Bırak adam işini yapsın yahu, işi bu onun.

-        Bu adam Aybar, kötü enerjili bir insan. Kirli bir aurası var ve bu beni çok rahatsız ediyor Sedat Bey.

-        Ben anlamam aura maura, enerji, menerji. Adama o kadar para ödüyorum, işini yapacak o kadar.

-        Ne kadar para ödüyorsunuz Sedat Bey? Asgari ücret. Adam bir senedir gazetede çalışıyor. İlk altı ay zaten gönüllü çalıştı. Onu da anlamış değilim, bir insan gönüllü neden çalışır? Gizli bir sırrı var bu Aybar’ın dikkatli olun. Ee? Çekilsene be adam yoldan. Sonraki altı ayda da denetlemeye takılmış olmasaydınız kadroya almak zorunda kalmazdınız, doğru mu? O asgari ücret içinize oturuyordur şimdi! O kadar para ödüyorum demeyin bana.

-        Kızım sen kendi işine baksana! Gelecek diyorsam gelecek, o kadar, bitti. Patron son sözü söyledi. Üzerine konuşulmaz. Tamam hepimiz tırsıyoruz adamdan, mavi sakalından, pörtlek mavi gözlerinden, kurşun sıkar gibi bakışlarından, çatık kaşlarından. Surat hep asık hep asık be kardeşim. Kara kara dolaşır etrafta başka da renk giymez ha, hep siyah. Kapşonlu vampir.

-        Adam sakalını maviye boyuyor diye, haydi geç amca geç, ay yahu tin tin, adam sakalını maviye boyuyor diye katil adı takamazsınız ama durun şimdi adalet herkese lazım. Bir de yüzüne yüzüne konuşuyorsunuz adamın, iyi ki bir şey demiyor Aybar size Sedat Bey. Orada yolcu mu indirilir otobüs? Seni moron kare! Haydi oradan, bir de laf söylüyor.

-        Adam bir şey mi demiyor Akasya Bina? Adam zaten her zaman hiçbir şey demiyor ki! Adam hiç konuşmuyor bilmem farkında mısın? İlkçağ insanı gibi işaretlerle anlatıyor derdini ya da yazıyor. Sesini duyan yok henüz siftah sıfır. Hayır Gaziantepli olduğunu bilmesem yabancı da dilimizi bilmiyor diyeceğim. Hatırlı bir sanayicinin tavsiye mektubuyla gelmeseydi hiç sabretmezdim de işte! Adam çok zengin, gazeteye reklam veriyor.

-        Hah işte yine para hep para. Gözünüzü para doyurmayacak sizin değil mi Sedat Bey, adam bildiğiniz hepimizi korkutuyor ama para ellerinizi kelepçelemiş, gözlerinizi de bağlamış Aybar da Aybar. Oraya park mı edilir moron küp.

-        Matematiğini engellemiyorsam Akasya Bina ben de ürküyorum adamdan onu söyleyeceğim. Böyle havalar, gizemler. İtiraf ediyorum Aybar korkutucu bir tip, tehlikeli sanki.

-        Hayda! Evinize giden sokağı kapatmışlar. Belediye çalışma yapıyor. Burada inip yürüseniz diyeceğim ama pantolon paçalarınız tozlanır, temizleme parası. Ayakkabınız aşınır yeni ayakkabı parası. Benim otomobilim benzinle çalışıyor ama su ile değil o göz ardı edilir o zaman ne yapıyorsun kızım Akasya Bina geri dönüp sokağın arkasından dolaşacaksın. Boşuna zaman kaybı. Daha buradan Balat’a evime gideceğim, oof of Sedat Bey.

-        Ama bu söylediklerini duyuyorum ben, o meşhur iç sesin yüksek sesle konuşuyor. Edep yahu!

-        Ay pardon!

-        Sahi Akasya Bina, bu kadar değerliyse bu araban hani antikaymış ya nasıl alabildin sen bu arabayı? Çok pahalı olmalı.

-        Araba değil otomobil. Almadım, miras kaldı.

-        Kimden? Hani senin kimsen yoktu? Yetiştirme yurdunda büyümüştün?

-        Sedat Bey bu kadar meraklı olmak zorunda mısınız? Peki söylüyorum araba Besim Amcanın arabasıydı. Beni evlat edindi, okuttu. Vefat etmeden önce gözü gibi baktığı otomobilini ve Balattaki üç katlı evini benim üzerime yaptı. Merakınızı giderebildim mi?

-        Ben patronum merak etme hakkım var. Çalışanımı tanıyacağım elbette. Yalnız hem araba hem ev bırakmış Besim amcan sana oh maaşallah maaşallah. Senin maaşını bir gözden geçireyim de ben fazla vermeyeyim, hop niye öyle zınk diye durdun yahu?

-        Sedat Bey inmek ister misiniz? Zaten üç kuruş veriyorsunuz onu da geri mi alacaksınız? Unutmayın ki sadece sizin gazeteniz yok.

-        Ah ama sen de fazla oluyorsun şaka yaptım yahu! Her dakika zınk diye durmalar, in aşağı demeler. Patrona saygı lütfen. Şaka yapıyordum yahu ne kadar alıngansın.

-        Buyurun Sedat Bey, inebilir siniz.

-        Yahu şaka yapıyorum dedim bu saatte bana taksi parası ödetme!

-        Evinize geldik buyurun.

-        Ha öyle söyle haydi iyi geceler. Teşekkür ederim.

-        Rica ederim. Yarın röportajı yapıp beşe yetiştiririm.

-        Adresi mesaj at bana Aybar’ı göndereyim adrese. Tekrar iyi geceler.

-        İyi geceler. Mııımm… Yok demeyeceğim, seviyorum ya bu adamı! O kadar söyleniyorum alınganlık yapmıyor.

4

YEHUDA KRALLIĞINDA BİR YAHUDİ NEBUKADNEZAR’IN YANINDAN GEÇERKEN NE HİSSETTİYSE AYNEN O…

26 EKİM 2022 –AKASYA BİNA – MOSHE – DANİ – KUTİ - SAHAF DÜKKANI

-        Kızım Akasya Bina, bu adam biraz ürküttü beni. Şu senin fotoğrafçı arkadaşın, pek bir kötü bakıyor. Ne tuhaf adam sakalını da mavi boyamış.

-        Sanatçı ya Moshe Amca, kendini ifade ediyor böyle zannederim. Röportaj bitene kadar idare edelim. Kayıt edeceğim. Başlıyorum. İlk sorum: Moshe Bey, ne kadar zamandır sahaflık yapıyorsunuz?

-        Kendimi bildim bileli. Yedi nesil sahaf bir aileden geliyorum. Ortağım Besim Efendi de öyleydi. Bütün büyük büyük babalarım hem sahaf hem mücellit idi. Büyükannelerim de sanatla iştigal ederlerdi. Mücevher tasarımcılığı, kostüm tasarımcılığı, aksesuar tasarımcılığı böyle bir geçmişten geliyorum.

-        Hakkınızda bazı şeyleri bu röportajda öğreneceğim galiba.

-        Fazla konuşamıyorduk ki kızım! Besim seni evlat edindikten sonra hep eğitiminle ilgilendi. Aynı evin alt katında oğlumla biz üst katında sen oturuyorsun ama fazla sohbet edecek vakit olmuyor. Sen çok sık seyahat ediyorsun tabii işin ve zevkin gereği. İşte ancak oturduğumuz binanın girişindeki sahaf dükkanında karşılaşıp konuşabiliyoruz böyle. Besim’in canına rahmet olsun. Eksikliğini daima hissediyorum can dostumun.

-        Besim amcaya çok sordum ama fazla açıklayıcı bir cevap alamadım. Neden beni seçti evlat edinmek için?

-        İçgüdüsel bir şey diyebilirsin buna. Röportaja bu soru da dahil mi?

-        Hayır. Daha sonra edeceğimiz sohbete dahil.

-        Akasya Bina kızım sana bir fikrimi söylemem lazım. Ben öldükten sonra bu evi satmazsan eğer oğlum Dani ölene kadar dükkânı çalıştırmaya devam etmek ister.

-        Yok Moshe Amca, neden satayım? Evimi çok seviyorum. Bu sahaf dükkânını, kitapları çok seviyorum. Sen merak etme, Dani hem alt katımda oturmaya hem de Sahaf dükkânını çalıştırmaya devam edecek, müsterih ol.

-        Deme öyle sözler baba üzüyorsun beni. Sağ ol Akasya Bina, bizleri de kitapları ve dükkânı da sevdiğini biliyoruz.

-        Aybar! Sen fotoğraflarımızı çekmeyi bitirdiysen dışarıda bekleyebilirsin sıkılma burada. Hayır mı? Aybar! Çektiğin kadarı yeter. Lütfen beni karşıdaki kafede bekler misin? Ne diyorsam onu yap! Ararım Sedat Beyi. Hah tamam git orada bekle. Buradan bakınca göreyim seni lütfen gider misin? Git!..

-        Ah be kızım nihayet gönderdin şu kenâfir gözlüyü. Bak nasıl da inat ediyor gitmiyordu. Onlar nasıl bakışlar öyle korkuttu bizi. Hep böyle kapüşonla mı dolaşır bu? Kafası mı kel?

-        Yo gayet gür saçları var. Artık hangi paralel evrende yaşıyorsa kendine gizem kattığını düşünüyor herhalde. Konuşacaklarımıza kulak misafiri olmasın diye gönderdim onu. Onun varoluşundan haz etmiyorum, tüylerimi diken diken ediyor, içimi ürpertiyor, vücudum buz kesiyor. Ondan olabildiğince uzağa kaçmak istiyorum ya da üzerine zıplayıp suratına bir tane çakmak. Bak nasıl oturdu karşıdaki kafenin masasına. O mavi gözlerini dikti buraya neredeyse konuşmalarımızı oradan dinlediğini düşüneceğim. Neyse Moshe Amca benim sizinle konuşmak istediğim bir konu var.

-        Dinliyorum kızım. Dani bize birer çay getirir misin?

-        Hemen baba. Mavi sakalın arkasından dükkân kapısını kilitledim, kapalı yazısını da astım. Sizi rahatsız edemez. Rahatça konuşun.

-        Sağ ol Dani. Moshe Amca biliyorsunuz Londra’daydım. İki gün önce döndüm. Size anlatacağım çok şey var.

-        Köklerini aramakla ilgili bir yolculuktu değil mi Akasya Bina?

-        Evet. Size bir sorum var? Atalarınız bu topraklara ne zaman geldi?

-        1492’de İspanya’dan kovulduklarında gemilerle o zamanın Osmanlı topraklarına getirildiler çok şükür. 530 yıldır burada huzur ve güvenle yaşıyoruz.

-        Şu anda çok heyecanlıyım Moshe Amca, İspanya’nın hangi şehrinden geldi atalarınız?

-        Gırnata. Şimdi ki Granada. Aslında benim aynı isimdeki en büyük dedem rahmetli Besim’in aynı isimdeki dedesi Cordoba’da yaşıyorlarmış. Gırnata’ya gitmişler ve bir daha da Cordoba’ya dönememişler. Gırnata’dan buraya gelmişler. Benim en büyük dedem ailesini de Gırnata’ya getirtmiş. İki sene geçirmişler Gırnata’da Besim’in büyük dedesi orada en büyük büyükannesi ile tanışmış. Onu da alıp buraya getirmiş, aile olmuşlar.

-        Besim Amca’nın en büyük dedesi Avram Besim Efendi miydi? Sizin dedeniz de Moshe Efendi.

-        Avram Besim Efendi evet, nereden biliyorsun?

-        Kolyeme bakar mısınız?

-        Aman ya Rabbi, yarım kolyen tamamlanmış. Akasya Bina o sen misin?

-        Benmişim. Bu kolyenin yarısını annem sekiz yaşıma bastığımda boynuma taktı. Babamla korkunç bir kazada kaybetmeseydim onları bilgi verecekti sanırım. Yetimhaneye kaydederlerken beni ismimi soran nemrut kadına Akasya Bina dedim beğenmedi adımı. “Ne o öyle bina mina” dedi. Sadece Akasya olarak kaydetti. Ben unutmadım tabii. Kimliğimi yeniletirken de Sadece Akasya olarak yeniletti bu kadın, kötülüğün vücut bulmuş haliydi sanki. Besim Amca beni evlat edindiğinde sadece Akasya diye biliyordu değil mi? Akasya Bina olduğumu biliyor muydu?

-        Zannetmiyorum. Bilseydi bana söylerdi. Evlenmedi biliyorsun sadece biz vardık hayatında bir kız evlat yetiştirmek istedi. Yetimhaneye geldiğinde seni gördü, çok sevdi, İsmini sordu Akasya dedin. İsmini de çok sevdi. Seni evlat edindi. On iki yaşındaydın. Dört sene kim bilir neler çektin o yetimhanede?

-        Geçti artık üzülmeyin Moshe Amca. Akşam size gelip bütün öğrendiklerimi anlatacağım. Olur mu?

-        Olur tabii kızım merakla bekleyeceğim. Dani çayları getir oğlum. Gel bakayım Kuti kucağıma, aferin güzel oğluma benim.

-        Kedinizi seviyorsunuz değil mi?

-        Elbette, benim ikinci oğlumdur Kuti.

-        En büyük dedeniz Moshe Efendi’yi Avram Besim’in kedisi Miyuv ısırmış ve tırmalamış. Kedilerden uzak duruyormuş. Defterde yazıyor.

-        Aman ya Rabbi, defter sana ulaştı mı? Neler olmuş böyle? 95 yaşına kadar bu güzel günü görmek için yaşamışım meğer. Bizim sülale kaç nesil kediden uzak durdu ondanmış demek ki.

-        Çaylar geldi. Buyurunuz. Aa mavi sakal kapıda, burnunu cama dayamış kötü kötü bakıyor ve kapıyı açmaya çalışıyor. Ne yapayım Akasya Bina?

-        Aç kapıyı Dani. Çayından bir fırt çektim çok güzel olmuş demi ellerine sağlık. Gece size geleceğim söz birkaç bardak içeceğim çayından ama şimdi gazeteye dönmem lâzım, yazıyı yetiştireceğim.

-        Güle güle kızım.

-        Güle güle Akasya Bina. Baba ben bu Aybar denen adamdan irrite oldum. Yehuda Krallığı’nda bir Yahudi, Nebukadnezar’ın yanından geçerken ne hissettiyse aynen o duyguları yaşıyorum. Bu adam bir Amalek olabilir baba.

-        Dani, oğlum. Kapatalım dükkânı da yukarı eve çıkalım. Akşama kadar biraz dinleneyim. Akasya Bina geldiğinde onu dinleyecek gücüm olsun.

-        Baba iyi misin?

-        Biraz heyecanlandım tabii. 2022 yılındayız ve Akasya Bina bizim seçilmişimiz. Nasıl heyecanlanmam?

-        Hemen kapatıyorum baba. Sen mutfaktaki asansörle çık. Ben de kepenkleri indirip merdivenlerden gelirim.

-        Kuti, gel oğlum kucağıma. Eve çıkıyoruz. Dani, yukarı gelirken bir top mektup kâğıdı ve zarf getir. Evdekiler bitmiş. Mektup yazacağım. Emanet RamBam yukarıda mı?

-        Yatağının baş ucunda her zaman olduğu yerde baba. O kitabın içinde olduğu mavi kumaş kılıf 530 senedir nasıl yıpranmadı yani tamamen mucize. Sihirli midir nedir?

5

KRAL ŞAUL’UN, MORDEHAY’IN, HİRAM’IN SOYUNDAN GELEN AKASYA BİNA’YI MÜHÜRLE, EBEDİ DÜŞMANIMIZI MÜHÜRLE

26 EKİM 2022 –AYBAR – TOMAS – EVLERİNDE

-        Alvar, geldin mi? Çalışma odasına gel.

-        Geldim Tomas, Alvar deme bana. Ağzından kaçıracaksın sonra adım Aybar. Ay-bar.

-        Kapa çeneni. Ağabeyine laf çevirme. Evimde strese sokma beni. Otur şu koltuğa, konuşacaklarım var seninle.

-        Yine terapiye mi gittin? Koltuğa oturtup aynısını bana konuşacaksın. Vaktim yok.

-        Otur dedim mavi sakal seni.

-        Yapma Tomas ben sana albino diyor muyum?

-        Dedin işte! Konuşmamız lazım. Cordoba’dan aradılar. Gelişme var mı soruyorlar?

-        Var bir gelişme ama emin olmak istiyorum.

-        Neymiş o? Döndü mü AB?

-        Döndü ve tuhaf bir şey oldu.

-        Oğlum taksitle konuşmasana ne oldu? Konuşmayı mı unuttun bütün gün suskun kala kala?

-        Kolyesi.

-        Hani şu yarım olan kırık kolye ee?

-        Artık yarım değil tam

-        Ne diyorsun sen? Ne demek tam? Bütün enerjimi sömürüyorsun Alvar, günümü iyi tamamlamak istiyorum.

-        Bugün İso Bey fark etti ben tam odasından çıkmak üzereydim. Hemen bluzunun içine attı kolyeyi göremedim. Aynı kolye olmadığını söyledi.

-        Bana bak! Yarından tezi yok kolyenin peşine düşeceksin. O kolyeyi yakından göreceksin, fotoğrafını çekip getireceksin. İnceleyeceğiz. Eğer aradığımız anahtarsa ve yarım olan bütün olduysa kendini buldu demektir. Aradığımız AB o demektir. Görevi aldığını gösterir bu ki defter de onda demektir. Resmi düşmanımızı bulduk demektir.

-        Tomas, her zamanki gibi tümevarımcısın ben ise tümden gelimciyim. Önce bütünü görmeliyim.

-        Bırak şimdi bla bla bla yapma küçük kardeşim ağabeyinin dediği olur. Unutma ki babamız ölmeden önce ölüm pelerini ile t yüzüğünü bana bıraktı. Çok büyük bir adım atmadığın takdirde yüzükle pelerini benden alamazsın. Ama sende nerede o cesaret? Bazen senin bir Torquemada olmadığını bile düşünüyorum. Of terlettin beni her tarafım toksin oldu.

-        Saçmalama, ikimiz de Amaleklerin şahıyız. Sen ne kadar 16 Eylül 1498’de ölen kara keşiş, ölüm pelerini Torquemada’nın kaçıncı kuşaktan torunuysan ben de o kadar torunuyum. Yaşın benden büyük diye Torquemada Tarikatının lideri babamız ölürken sana bıraktı bunları. Üst Konsey de kabul etti. Kendine pay çıkartma Albino.

-        Tarikatın yüz karası seni. Gizli engizisyonu yaymaya çalışıyoruz. Antisemitizm, antiislamizm, anti ne kadar din varsa hedefimizde. Ari Katoliklik peşindeyiz. Her devirde bu AB’ler tekerimize çomak sokuyor. Bu kadın o kadın mıdır öğren bir an önce ve gereğini yerine getir. Neden bu ülkedeyiz acaba? Senin bütün amacın bu AB denen kadının yakınında olmak. Bana bak! Aşık mı oldun yoksa? Cevap ver. Sen çocukluğunda da gençliğinde de böyleydin. Ya aşktan ya da korkudan dilin tutulurdu. Bak faydasını görüyorsun aşkın, bütün gün suspus kalabiliyorsun. Yoksa bir yerde konuşuverirsin. Yok yok sen aşıksın bu kadına.

-        Saçmalıyorsun. Bilerek ve çaba göstererek susuyorum. Konuşayım da İspanyol aksanıyla Türkçe nasıl konuşulur onu mu göstereyim herkese?

-        Ne yaparsan yap. Eğer o kadının bizim aradığımız AB olup olmadığını kanıtlayamazsan Üst Konsey seni İspanya’ya geri çağıracak. Senin yerine ben gireceğim gazeteye çalışmaya?

-        Ne olarak?

-        Bulurum bir iş.

-        İso seni işe almaz.

-        İso kim?

-        Sedat Bey yani gazetenin patronu. Herkes ona kısaca İso diyor.

-        Niye işe almazmış?

-        Almaz işte! Sana nedenini söyleyip kendi topuğuma mı sıkayım? Haydi oradan! Ağabeyimsin ama sana asla sırtımı dönmem. Fırsatını bulduğun anda beni sırtımdan vurursun. Herkes işini yapsın. Git oyunculuğunu yap hani maksat göz boyamaksa eğer. Şu can dostun vardı ya hani neydi adı?

-        Güney. Güney Yakar.

-        Hah o işte, bugün gazetedeydi. Git öğren bakalım neden gelmiş ben duyamadım.

-        Güney usta bir oyuncudur. O pis dilini uzatma ona.

-        Benim işime karışma Tomas Torquemada ya da Savay Kılıçaş mı demeliyim. Nereden buldun bu ismi? Yaratıcılığın da kıt senin. Savay diye isim mi var Savaş olmalıydı o.

-        Ben buldum oldu. Sen kimsin ha sen kimsin? Bugüne kadar sana o kadar yatırım yaptı tarikat tek bir geri dönüş alamadı.

-        Çok ileri gidiyorsun Albino, tarikat yakında senin hakkındaki gerçeği benden öğrendiğinde pelerin de yüzük de benim olacak?

-        Neymiş o gerçek?

-        Katolik olmadığını bildiğin pagan olduğunu.

-        Vesvese yapma. Oyun için tirat çalışırken duyduklarını gerçek sanıyorsun. İspatın yok. O pelerin de yüzük de benim. Onları en iyi ben taşıyorum.

-        Sen mi taşıyorsun? Nerede? Nereden nereye taşıyorsun? Şimdiye kadar kaç Yahudi’nin hakkından geldin? Kaçının alnına yüzükle t harfini bastın da Torquemada tarikatının şanı yürüdü? Hiç. Asıl sensin tarikatın yüz karası. Yirmi iki senedir bu ülkedeyiz, hiçbir eylemini görmedim. Gittin oyuncu oldun. O tiyatro senin bu dizi benim gününü gün ediyorsun Savay Bey, dünyanın her ülkesinde tarikatın adamlarının eylemleri durmuyor. Bir senle ben buraya tıkıldık kaldık. Pelerinle yüzüğü bana teslim etmenin zamanı geldi.

-        Bak sen! Dünkü çocuk ağabeyine kafa tutuyor. Aferin, sevdim. İlk Tomas Torquemada’nın torunlarının torunu bir Amalek de ancak bu kadar kötü olmalıdır zaten. Kendini aş kötülükte hemen vereyim pelerinle yüzüğü.

-        Manyaksın sen.

-        Sen de öyle.

-        Ben duş alıp yatacağım, sabah erkenden gazetede olacağım. Senin gibi aylak değilim işim var çalışıyorum. AB’nin peşindeyim. Sen yogaya gidersin oradan terapiye oradan eğlenceye. Oh hayat sana güzel.

-        Haydi oradan sanatçıyım ben. Yürü anca gidersin mavi sakal. Sen o AB’yi öğren ve yok etme de göreyim senin havanı. Dominikenlere nasıl hesap vereceksin? Boşuna Oxford’ta okuttuk seni boşuna kıymetli kan sodalı seçildin. Nasıl bir kara keşişsin sen?

-        Duymuyorum seni kendi kendine konuşuyorsun.

-        Bu AB denilen kadın Akasya Bina mıdır nedir? Ne biçim isimse artık sen bunu temizleme de bu bir çocuk yapsın da o da kız çocuğu olsun da göreyim ben seni o zaman. Kendi ellerimle “Torquemada Tarikatı İnfaz Timi” ne teslim edeceğim seni öldürüp yaksınlar, kemiklerin bile kalmasın. Büyük keşiş atamızın cesedini mezarından çıkartıp ayinle yaktılar da biri bu yüzükteki t şeklindeki kemiği kurtardı ya senden hiçbir kemik kurtarılamasın.

-        Lanet mi yağdırıyorsun sen bana. O zaman ben de şunu söyleyeyim: Hani bir dünyasını değiştireceğimiz ya da bir süre daha aramızda kalmasına izin vereceğimiz kişinin alnının ortasına t-bone basıyoruz t lenmiş geziyorlar ya ortada, ben Amalekin en büyük başarısı senin alnının ortasına basacağım yüzük olacak. Önce biraz t’lenmiş dolaşacaksın sonra da t harfini de yanında öteki dünyaya götüreceksin. Sana söz veriyorum bunu sana ben yapacağım.

-        Sen öz ağabeyine diş bileyeceğine AB’nin alnına bas o yüzüğü. Kral Şaul’un, Mordehay’ın, Hiram’ın soyundan gelen Akasya Bina’yı mühürle, ebedi düşmanımızı mühürle. 530 yıldır soyunu kurutmayı başaramadık, sen kurut da göreyim o soyu. Amalekmiş. Seninle harcayacak vaktim yok mavi sakal yarın setim var, sabah Güney beni almaya gelecek. Yat zıbar sen de.

6

AKASYA BİNA’NIN CANINI KOLLAMAK GÖREVİNİZ

27 EKİM 2022 –HAHAMBAŞI – MORDEHAY – HAHAMBAŞILIK

-        Gel Mordehay, günaydın. Buyur otur şöyle karşıma.

-        Günaydın. Mesaj atmışsınız erkenden burada ol diye acil bir durum mu var?

-        Sen Yahudi Cemaatinin toplum yöneticilerinden birisin Mordehay bilmen gereken bir şey var. Oku bu mektubu.

-        Kim yazdı?

-        Mücellit sahaf Moshe Bey yazmış, gece yarısından sonra oğlu Dani beni aradı, acil görüşmek istediğini söyledi. Buraya geldik. Bana bu mektubu acilen ulaştırmasını söylemiş babası. Sesli oku.

-        “Saygıdeğer Hahambaşı. Akabin Teşkilatı’nın günümüzdeki lideri Akasya Bina bulundu. Anahtar tamamlandı. Görev kendisine tebliğ edildi. Görevini kabul etti. Kendisinin kim olduğuna dair onay verici bir mektubu yazarak ona verdim. Yüzyılların emaneti RamBam kitabıyla size gelecek. Onu bilgilendirmek, kitap, parşömen, defter bağlantısını açıklamak ve canını kollamak artık sizin göreviniz. Akabin’i yeniden yapılandırın, gecikmiş liderinin bulunduğunu bildirin. Ben 530 yıl üzerinden bana ulaşan emaneti sahibine teslim ettim. Görevimi tamamladım. Mücellit Sahaf Moshe.” Nihayet.

-        Akasya Bina için hazırlanmalıyız. Geldiğinde seni de çağıracağım. Benden haber bekle. Giriniz. Ne vardı David?

-        Efendim Sahaf Dani aradı. Babası Mücellit Sahaf Moshe Beyi az önce kaybetmişiz. Başımız sağ olsun.

-        Ruhu şad olsun. Gereken hazırlıklar yapılsın. Çıkabilirsin.

-        Görevini tamamladı.

-        Evet. Huzur içinde uyusun.

7

HER ESTER’İN BİR MORDEHAY’I OLMALI, HER MORDEHAY’IN DA BİR ESTERİ…

28 EKİM 2022 –HAHAMBAŞI – MORDEHAY – DANİ – AKASYA BİNA – HAHAMBAŞILIK

-        Dani! Çok erken gelmedik mi buraya? Moshe Amca’yı daha dün toprağa verdik. Bari birkaç gün geçseydi üzerinden.

-        Hayır. Babam böyle olsun istedi. Her şey yanında mı?

-        Kolye boynumda, her şey çantamda.

-        Tamam. Makama giriyoruz.

-        Giriniz. Hoş geldiniz Dani, Akasya Bina. Tanıştırayım, cemaatimizin toplum yöneticilerinden Mordehay.

-        Memnun oldum Akasya Bina.

-        Ben de memnun oldum Mordehay. Ne güzel bir isminiz var?

-        Biliyorsunuz yani ismimin ilk sahibini?

-        Biliyorum, Ester Kitabı’nı okudum. Bence her Ester’in bir Mordehay’ı olmalı, her Mordahay’ın da bir Esteri.

-        Ne kadar doğru bir cümle kurdunuz Akasya Bina, hepiniz şöyle buyurun. Toplantı masasına geçelim. Mordehay, sen şöyle Akasya Bina’nın yanına otur, Dani sen de benim yanıma otur. David bize içecek getir.

-        Emredersiniz efendim. Hanımefendi ne içersiniz?

-        Sakızlı Türk kahvesi, sade ve limonlu olsun. Büyük fincanda lütfen.

-        Derhal hazırlatıyorum efendim.

-        David, bizde sakızlı Türk kahvesi olduğunu bilmiyordum.

-        Var Efendim. Mordehay Bey geldiklerinde içtikleri için daima bulunduruyoruz.

-        Bak sen! İyi haydi bakalım. Bana çay getir. Dani sen?

-        Bana da çay.

-        Duydun Dani, teşekkür ederiz.

-        Siz de mi sakızlı Türk kahvesi içiyorsunuz?

-        Daima.

-        Ama ben limonlu içiyorum.

-        Ben limonu yanında sodalı içiyorum. Aynı yere gidiyor.

-        Aa! Enteresan. Damak tadımızdaki benzerlik tuhaf değil mi?

-        Değil. Kuzen olduğumuz içindir.

-        Efendim! Nasıl yani?

-        Ben anlatacağım hepsini Akasya Bina, anahtarla defteri açar mısın? Önce Parşömeni okuyalım, sonra Moshe Bey’in mektubunu. Rambam ve AKABİN KAYITLARI’da açık olsun.

-        “AKABİN KAYITLARI” mı defterin ismi? Tabii hemen. Kuzen ha?

-        Evet. Kuzen.

Tefrika No: 10’nun Sonu

Dijital manipülasyon kolaj: Neşe Binark

Tefrikanın önceki bölümlerini okumak için:

https://www.salom.com.tr/haber/123078/bina-bina-hikayeleri-1

https://www.salom.com.tr/haber/123110/bina-bina-hikayeleri-2

https://www.salom.com.tr/haber/123209/bina-bina-hikayeleri-3

https://www.salom.com.tr/haber/123266/bina-bina-hikayeleri-4

https://www.salom.com.tr/haber/123312/bina-bina-hikayeleri-5

https://www.salom.com.tr/haber/123389/bina-bina-hikayeleri-6

https://www.salom.com.tr/haber/123426/bina-bina-hikayeleri-7

https://www.salom.com.tr/haber/123522/bina-bina-hikayeleri-8

https://www.salom.com.tr/haber/123579/bina-bina-hikayeleri-9

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün