En önemli kararın yükü

Aylin GERON Yaşam
2 Kasım 2022 Çarşamba

Ne yesek ya? Ne seyretsek? Hangi kahveyi içsem?

Ne ilginç ki menü ne kadar zenginse, seçim yapmak o kadar zor.

Kendimi kararsız biri olarak görmüyorum ama seçenekler ne kadar farklı ve çeşitli ise o kadar zorlanıyorum. Hatta hiç seçim yapmadığım bile oluyor! Ne ilginç? Neyse ki konu atıştırmalık, dizi, kahve, yeni bir tişört, vb olunca bu karar verememe hali en fazla (!) zaman kaybı olarak etkisini gösteriyor ama ya daha önemli seçimler?

Yapılan araştırmalara göre seçenekler arttıkça insan tutuluyor; bir nevi ‘paralize’ oluyor. Ve üstüne üstlük insanlar çoğunlukla bu durumlarda yaptığı seçimlerden de pek memnun kalmıyor. Aklı hep seçmediğinin cazip taraflarında kalıyor. Kaçan balık büyük olur misali hayali fırsatlar ve pişmanlıklar ortaya karışık!

Bir de eskiden seçebileceğimizi hayal bile edemeyeceğimiz şeyleri bile seçiyoruz şu sıralar: Mesela kimlik ve hatta cinsiyet. Kendini kim olarak tanımladığına karar verip sana hitap edilecek zamirlerini (he, she, they) seçiyorsun. Şimdilerde kiminle evleneceğin değil aile kurmak ve evlilik bir seçim.

Her seçiş bir vazgeçiş! Vazgeçmenin kabulü, beklentiyi düşük tutmak seçimlerimizle barışık olmayı ve memnuniyeti beraberinde getiriyor. Kararsızlığın da bir bedeli var; kaynaklarını tüketiyor. Zamanını, paranı, fırsatlarını ve en nihayetinde huzurunu harcıyorsun değerlendirmeler, analizler yaparak…

Biz yetişkinler ince eleyip sık dokuyoruz, inançlarımız, deneyimlerimiz, risk analizleri gibi birçok faktörü dikkate alarak seçim yapıyoruz çoğu zaman -en azından böyle zannediyoruz- ama ya gençler?

Gençler karar verme konusunda biz yetişkinlerden farklılar. Risk algıları farklı:

Arkadaşlarının yanında küçük düşmek merdivenden düşmekten daha riskli…

Yenilik, heyecan, adrenalin içeren uyarıcılar hep cazip.

Sosyal kazanımlar, sağlık ve gelecekten daha acil ve önemli!

Gelecek çok uzak ve uzağı iyi göremiyorlar… 

Hazzı erteleyemiyorlar ve seçimlerinin sonuçlarını öngöremiyorlar. Hal böyleyken seçim yaparken ya da karar verirken ‘spontan’ oluyorlar.

Ayrıca bu dönemde verilmesi gereken ve tercihen spontan olmaması gereken önemli bir karara da değinmek istiyorum: Kariyer seçimi. Lise çağına gelen her gencin vermesi gereken kararlar var: Hangi bölüm? Ne okuyacaksın? Yurt içi? Yurt dışı? IB? AP?

Bir sürü kısaltmalar, kafa karıştırıcı ifadeler, seçeneklerin çokluğu ve üstüne üstlük hayatının ‘en önemli’ kararının yükü. Henüz adı konulmamış mesleklerin yürütüleceği bir geleceği bugünün aklıyla şekillendirme kaygısı. Seçenek çok! Ne demiştik seçenek arttıkça seçim zorlaşıyor.

İlk iş seçimlere yüklenen yükü hafifletmekten geliyor.

Kararın bağlayıcılığı algısını değiştirmek gerek. Seçenek değil, o seçenek hakkındaki düşüncelerimiz bizi zorluyor. Esneklik ve hata yapma hakkını kendine verme büyük özgürlük.

Ve sonrasında kalbine bağlanmak. Karar vermenin en kestirme yolu bu.

Gençlerle kariyer seçimi ve gelecek tasarımı başlıklarıyla çalışıyorum. Onlar yerine karar vermeden kalplerine bağlamaya çalışıyorum gençleri. Kendilerini tanımak ve bu ışıkla kalpleriyle bağ kurmak.

Hepimiz bu dünyaya bir şeyler sunmaya geldik. Bir şeyleri keşfetmek müthiş heyecanlı!

Amaç çalışılacak işin adını koymak değil elbet; dünyaya sunacaklarını fark etmek. Bir menüden seçim yapmak değil yaptığımız; kendimizle bağ kurmak.

Amerikalı antropolojist yazar Angeles Arrien’den dinlediğim bir yöntemle kalbimize bağlanalım birlikte.

Kalbimizin dört odacığı var: İlk odacıkta karar ile ilgili gönüllülüğe bakıyoruz. Şart şurt, gereklilik olarak mı seçim yapmaya zorluyorsun kendini? Elinin ucuyla, ittire ittire mi yoksa tüm kabinle mi? Hayaller, hedefler ancak sen gönüllüysen ve tamamen orada olmak istiyorsan anlamlı. Kalbimizin en itici güç üreten odacığı burası. Tüm kalbimle buradayım dediğin yer işte tam orası!

İkinci odacık açıklık: Aynı bir çocuk gibi önyargılardan ve katı fikirlerden uzak; doğru ve yanlışın olmadığı bir odacık. Olana ve kendine güvenmeni gerektiriyor. Merakla olanı kucaklamaya kabul verebilir bir hal karar vermeyi kolaylaştırıyor. Kalbin kapalıysa eğer kontrolcü, değişime dirençli, eleştirilere ve geri bildirime kapalı, affedemeyen, az biraz yaralı ve hayal kırıklığı yaşamak istemeyen tarafın aktif diyebiliriz.      

Bir sonraki odacık şeffaf kalplilik; değer ve inançlarınla barışık olduğun odacık. Kendini, ihtiyaçlarını bildiğin ve ifade edebildiğin yer. Davranışlarınla değerlerinin uyumu. Buralarda kopukluk varsa değerlerini ve kendini tam olarak bilmiyor ve tanımıyorsan kalbin puslanmış.

Dördüncü ve son odacık güçlü kalp: cesaret ve kendine inanmak bu odacıkta saklı. Tuttuğunu koparma becerisi ve eyleme geçme burası güçlü ise mümkün. Zayıf ise kalbin hep bir uzak durma, kaçınma hallerinde…

Nerelerde tüm kalbinle var olabiliyorsun? Neleri tüm kalbinle arzuluyorsun?

Nerelerde kalbin açık? Merakla neleri deneyimleyebiliyorsun?

Nerelerde için dışın bir? Kalbinin şeffaflığı ile barışık olduğun zamanlarda ne yapıyorsun?

Nerelerde güçlü atıyor kalbin? Yerinde duramıyor hemen harekete geçiyor?

Unutmayın, seçimlerin altında bireysel (zeka, yetenek, ilgi, vb), maddi (para, zaman, çaba, emek, vb) kaynaklarınızın farkındalığı önemli bir yer tutuyor. Bu farkındalığı kalbinizin dört haliyle beslerseniz seçim yapmak ne kadar zor görünse de kendimizle barışık, kalpten bir karar vermemiz mümkün.

Zor olan karar vermek değil kendini bilmek ve her halinle barışık olmak!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün