Neden zamanında tarihsel bilgileri sorgulamadan öğrendik de, şimdi Tora bilgilerini sorguluyoruz?
Hepimiz okullarımızda tarih dersi görmüşüzdür. Tarihteki bir sürü savaşın tarih ve detaylarını, yapılan anlaşmaların isim ve maddelerini ezberlerdik. Hatta seneler geçse de birçoğu hâlâ aklımızda kalmıştır. Savaş kimler arasında, niye oldu, kim kazandı, nasıl bir anlaşma yapıldı, sonuçları ne oldu vs. Hepsini öğrenip durduk seneler boyu. Peki, hiçbirimiz sorguladık mı? Acaba okuduğumuz tarih kitabındaki bilgiler veya öğretmenimizin anlattığı şeyler tamamen doğru mu diye. Kitapların yazarlarını, bilgilerin kaynakçalarını hiç sorguladık mı? Hangi kaynaklardan alınmış bu detaylar? Bu kaynaklar dünya çapında geçerli, doğruluğundan emin olabileceğimiz kaynaklar mıdır? Belki de o savaşı başka bir kaynağa göre o ülke kazanmadı. Başka bir kaynağa göre o anlaşmada bahsedilen maddelerden bazıları belki hiç yoktu. Hiç bunları düşünmedik, sorgulamadan ne öğretiliyorsa aynen öğrendik ve doğru kabul ettik. Fakat iş Tora’ya ve Tora bilgilerini öğrenmeye gelince, birdenbire sorgular olduk. Tora’da tam olarak böyle mi yazıyor? Bu dini emrin ya da bilginin kaynağı tam olarak nereden? Yazılı Tora’dan mı, Sözlü Tora’dan mı? Acaba rabiler mi söylemiş bunu? Hangi rabi niye söylemiş?
Tora söz konusu olunca birçoğumuz şüpheci, sorgulamacı kesildik. Peki, bunun sebebi ne acaba? Tarih derslerinde öğrendiğimiz bilgileri hiç sorgulamadan kabul etmişken, Tora bilgilerini ve uygulamaları neden sorguluyoruz? Çünkü tarih derslerindekiler yalnız bir bilgi yığınından oluşuyordu. Sadece onu öğrenmek ve gerektiğinde anlatmak veya sınavlarda kâğıda dökmek yetiyordu. Ancak Tora sadece bir bilgi yığını değil, sadece Tora’daki bilgileri ezberleyip öğrenmek yetmiyor. Tora bizden uygulama istiyor, aksiyon istiyor. Bunu yapacaksın, şunu yapmayacaksın diyor. İşimize gelmeyen, rahatımızı bozacak, bazen özgürlüğümüzü kısıtlayacak eylemler istiyor. İşte bu durumda sorgulamaya başlıyoruz. Bu emir acaba direkt Tora’da mı yazıyor, Sözlü Tora mı bu! Belki de rabiler söyledi, hatta uydurmuş da olabilirler! Kim demiş bu böyle diye! Sözlü Tora çarpıtılmış olmasın! Rabilerin kendi yorumları olmasın! Bu aklıma yatmadı. Şu mantığıma uymadı.
İsmini bile bilmediğimiz tarihçilerin derlediği ders kitaplarını hiç sorgulamadan sular seller gibi öğrendik. Ama Akadoş Baruhu’nun yazdığı Tora’yı sorgulamadan öğrenmekten imtina ediyoruz. Her biri bugünkü nesle göre peygamber kıvamında, Tora bilgi ve dehaları dünya çapında kabul edilmiş ünlü rabilerin öğretilerini sorgulamaya kalkıyoruz. Gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir konu bu…
Elul ayı teşuvanın önemi ve ayın burcu ‘virgo’ ile bağlantısı
Yahudi takviminde her ne kadar ilk ay Nisan’sa da, bu bizim aylara göre yılbaşımızdır. Yani Nisan ayında yıl değişmez. Bir sonraki yıla geçiş Tişri ayındadır. Çünkü insanın yaratılışı 1 Tişri’de olmuştur ve bu andan itibaren ilk yıl başlamıştır. Bu durumda yılın son ayı Elul’dur. İşin ilginci yaratılış, aslında 25 Elul’da başlamıştır ve altıncı gün olan insanın yaratılmasıyla son bulmuş, Şabat’a girilmiştir. Yani 25 Elul Tanrı’nın ışık olsun dediği ilk gündür. 1 Tişri Tanrı’nın insanı yarattığı altıncı gündür ki, aynı gün insan günah işlediği için yargı süreci de başlamış ve Roş Aşana yargısı devreye girmiştir. Roş Aşana’nın ikinci günü ki, aslında bu iki gün uzun bir gün olarak kabul edilir, Yaratılış’ın yedinci günü Şabat’tı. İlk insan son anda yaptığı teşuva ile Tanrı’nın merhametine erişmiş ve adeta devreye giren Şabat da onu korumuştu. O zamandan beri her yıl bütün insanlık bu iki günde yargıya tabi tutulmaktadır. Peki, nasıl oluyor da teşuva yapan birisi günah işlemesine rağmen affedilmekte ve adeta sanki yaptığı yok sayılmaktadır? Bunun sırrı ‘teşuva’ kavramında ve Elul ayının enerjisinde gizlidir. Teşuva kavramı, Tanrı’nın fiziksel yaratılışa başlamadan önce yarattığı bir olgudur. Zohar’da yazdığı gibi, Tanrı adeta her şeyin kilidinden önce anahtarını yapar. Yani bir dert, sıkıntı ortaya çıkmadan önce onun çözümü de, ilacı da yaratılmıştır zaten. Günahlarımızın tedavisi, ilacı ise teşuvadır. Peki, bunun Elul ayının enerjisiyle ilgisi nedir? Elul ayının burcu ‘betula/ virgo’dur. Anlamı ‘erden, bakire’dir. Aşem BeneYisrael’i adeta bakire sevgilisi gibi görmektedir. Günah da işlese, Yeremya kitabında olduğu gibi “Geri dön ey erden kız Yisrael” diyerek, teşuva yapıp kendisine geri dönmesini söylemektedir. Teşuva’nın kelime anlamı da, geri dönmektir. Günahlarımızdan pişman olup teşuva yaptığımızda, Tanrı yalnız bizi affetmekle kalmıyor, aynı zamanda bizi adeta yeniden ilk günkü bakire sevgilisi gibi görüyor. Bu, sadece Tanrı’nın yüceliği ve merhametinin derecesinde bir af şeklidir. Bir düşünelim; birinin sevgilisi, karısı has veşalom onu aldatsa, sonra da pişman olup af dileyerek, bir şekilde kendini affettirip geri dönse de, o kişi söz konusu kadını bir daha ilk günkü bakire konumundaki gibi tertemiz, günahsız görebilir mi? Her zaman bir yara kalır, bir güvensizlik, bir şüphe, bir soğukluk kalır arada. Oysa ki Tanrı diyor ki, günah işleyerek onu aldatmış da olsak, eğer pişman olup ona samimiyetle geri dönersek, yani teşuva yaparsak, bizi ilk günkü gibi kabul edecek. Böyle bir fırsatı, böyle bir yüceliği geri tepmek aklın alacağı bir şey değildir. Nitekim Tanrı da günah işlememizden çok, o günahla ilgili teşuva fırsatını bize vermişken, onu geri teptiğimiz için kızmaktadır.
Bunları biliyor musunuz?
*Aman’ın, her şeyin tesadüfi olduğuna inanan Amalek soyundan geldiği için, Yahudilerin öldürüleceği tarihi kura ile tespit etmeye çalıştığını. Üç zar attığını ve zarların 1, 3 ve 3 geldiğini. Bu zarlardan çıkan sonuçlara göre, o yıl var olan ve 13. ay olan VeAdar ayını seçtiğini. Bu ayın Moşe’nin öldüğü ay olmasının ona ilham verdiğini, ama bu ayın, aynı zamanda Moşe’nin doğduğu ay olduğunu da hesaba katmadığını. 1, 3 ve 3’ün sırasıyla Agag isminin harflerinin de sayısal değeri olduğunu. Agag’ın, Kral Şaul zamanında neslini yürütmeyi başaran Amalek kralı olmasından da ilham aldığını. Ama ‘hepyekin tersi düşüeştir’ misali, attığı zarların tersinin de 4, 6 ve 4 olduğunu. Bunun da David’in isminin harflerinin sayısal değerini verdiğini. Aşem’in, her şeyin tesadüfen olduğuna inananların zarlarını tersine çevirdiğini.
*Yahudilikte ‘geula/kurtuluş’ kavramı söz konusu olduğunda, ikili şahsiyetlerin karşımıza çıktığını. Bu ikililerin ortak özelliklerinin, adlarının Alef ve Mem ile başlaması olduğunu. Yahudileri Mısır’dan çıkaranların Moşe ve Aaron, Purim’de kurtuluşu getirenlerin Mordehay ve Ester (alef ile yazılır); final geula da yer alacak kişilerin de Maşiah ve Eliyau Anavi (Alefle yazılır) olduklarını.
*Moşe’nin yedi gün boyunca Mişkan’ı kurma çabasına karşılık, tarihte iki Bet Amikdaş dâhil toplam 7 yerde Tanrı’nın Şehina’sının barındığını, ancak bunların hepsinin bir şekilde yıkıldığını. Gelecekte Tanrı’nın eliyle kurulacak üçüncü Bet Amikdaş’ın ise, Mişkan’ın açıldığı sekizinci güne karşılık gelip sekiz sayısına benzeyen sonsuza kadar kalıcı olacağını.
*Tora’da Nadav ve Aviu’nun ölümlerinden bahsederken, “Tanrı’nın huzurundan bir ateş çıktı ve onları tüketti” yazdığını. Burada geçen ‘onları’ anlamındaki ‘otam ‘kelimesinin içerdiği vav harfinin gematriyası olan altı sayısının, Nadav ve Aviu’nun ölümlerine sebep olan 6 hataya vurgu yaptığını.
*Behukotay peraşasında, Tanrı’nın Sina Dağında tüm hükümleri, kanunları ve öğretileri verdiğini bildiren cümlede ‘öğretileri’ manasında kullanılan kelimenin ‘Torot’ olduğunu. Torot’un aynı zamanda ‘Toralar’ manasına geldiğini. Burada Tanrı’nın belirtmek istediği şeyin, hem Yazılı Tora’yı, hem de Sözlü Tora’nın tüm detaylarını Sina’da vermesi olduğunu.
*Şemita döngüsünün yedi yılı ile yaratılışın yedi günü arasında paralellikler olduğunu. Bunlardan birinin, yedi yıllık döngüde 3. yıl ve 6. yıl verilmesi gereken ‘maaser ani/ fakirlere ondalık pay’ ile, yaratılışın anlatımında Tanrı’nın üçüncü ve altıncı günler için fazladan birer kez ‘Tanrı iyi olduğunu gördü’ ibaresini kullanması olduğunu. Yedi yılda iki kez fakirlere yapılan bağışın aynı sayılarına karşılık gelen günlerinde, Tanrı’nın ‘iyi oldu’ vurgusu yaptığını.
*Şavuot gecesi Tikun Şavuot yapılıp uyumayarak bütün gece Tora çalışma âdeti olduğunu. Bunun, Sinay’da Tora verileceği zaman Bene Yisrael’in uyuya kalması ile düştükleri hatanın tamiri için yapıldığını. O gece uyumayıp Tora çalışanların 70 berahaya nail olduklarını. Buradaki 70 sayısının Adem’in zamanında 1000 senelik ömründen 70 senesini soyundan geleceğini öngördüğü David’e vermesiyle bağlantılı olduğunu. Normalde doğumundan sonra yaşamayacak olan David’in, Âdem’in bu öngörüsü sayesinde tam 70 yaşına kadar yaşadığını. David’in doğum ve ölüm gününün Şavuot’la aynı tarih olduğunu.
*Yom tov’ların İsrael’de bir gün, diasporada iki gün yapıldığını. Diaspora’da yom tov’un iki günü de dini uygulamaların aynı olduğunu. Sadece bu iki gün arasında oluşabilecek iki farklılık olabileceğini. Birinin yom tov birinci gün ölen bir Yahudi, başka bir Yahudi tarafından gömülemezken, ikinci günü gömmek için Yahudi olmayan biri yoksa bir Yahudi’nin de o ölüyü gömebileceğini. İkinci farklılığın da normalde yom tov’un birinci günü doğan bir yumurta muktse iken ikinci gün çıkanın muktse olmadığını.
*Sevgi ve kalp kavramının Tora’nın özünde var olduğunu. Tanrı Sevgisi’nin olduğu kadar, O’nun yarattığı insanları sevmenin de Tora’dan emir olduğunu. Tora’yı bir cümleyle özetlemesi istenen İllel’in, bunu ‘Akranını kendin gibi sev’ olarak yaptığını. Tora’nın ilk ve son harfleri olan bet ve lamed’in ‘lev’ yani kalp sözcüğünü oluşturduğunu.
*İbranicede seslendirme için kullanılan noktalama işaretlerinin nokta ve çizgilerle ifade edildiğini. Söz konusu noktalama işaretlerinin de gematrial değerleri olduğunu. Her bir noktanın bir yud harfi yerine geçtiğini, dolayısıyla gematriasının on olduğunu. Her bir çizginin de bir vav harfi yerine geçip gematriasının altı olarak hesaplanabildiğini.
Soru ve yorumlarınız için mail adresim: [email protected]