Başarının sihirli formülü…

“Başarının paradokslarından biri şudur: Seni başarıya götüren formül genelde başarını devam ettirebilecek formülle aynı değildir." Charles Handy

Mete YAYLALI Spor
2 Kasım 2022 Çarşamba

Charles Hardy bu sözü şirketler için söylemiş ve diyor ki “Zirveye çıkan yol ile zirvede kalmak için gerekli yol aynı değildir.”

Bu sözün anlamını hiç öğrenemedik çünkü hep zirveye doğru giden yolu önemsiyoruz ama zirve bizi korkutuyor. Dünyanın hala aktif en eski şirketi 578 yılında Kore’den Japonya’ya göç eden bir ailenin kurduğu inşaat şirketi. Yine Japonya’da 700’lü yıllarda kurulan birçok hizmet şirketi bugün de çalışıyor. Avrupa’da da 1000 yıllık şirketler olmasına rağmen çoğu otel, restoran ya da bira üreticisi. 1000 yılında kurulan İtalyan Marinelli Bell ise bir döküm şirketi olarak ilk sanayi örneği olabilir. Bizde Hacı Bekir Lokumları’nın kuruluşu 1777. Ardından gelen İskender Kebapçısı ve Vefa Bozacısı ile arasında 100 yıl var. Halbuki bizim topraklarımızda, İstanbul’da doğmuş, gıda sektöründe olmayan, üretim yapan ve hala dünya markası olan bir şirket daha var. 1623 yılında Avedis Zilciyan tarafından kurulmuş ve bugün müzik sektöründe dünyanın en büyük zil ve baget üreticisi olan Zildjian. Ne yazık ki bu şirket Türkiye’deki üretimini 1978’de kapatıp tamamen ABD markası haline geldi. Neden kapattığını anlayabilmek için 70’li yıllarda burada neler oluyordu bakmak lazım.

Genç Türkiye Cumhuriyeti kurulur kurulmaz ülkede sanayi hamlesi başlatılmış ve özellikle savunma sanayi, tekstil ve şeker fabrikaları büyük bir ivme kazanmıştı. 1925 yılında Şakir Zümre tarafından aynı adla kurulan, uçak bombası üreten fabrika 1948 yılında kapanıp ‘soba üreticisi’ olmuş ve 1970 yılında da kepenk indirmişti. Neden silah ve mühimmat üreticisi sobacı olmuş? Çünkü II.Dünya Savaşı sonrası ABD silah ve mühimmat yardımı yapınca ülkenin bu önemli yatırımı boşa çıkmıştı. Hani hala yerli ve milli uçağımızı göklere çıkarmaya çalışıyoruz ya, işte 1926’da Kayseri Uçak Fabrikası Alman Junkers iş birliğiyle kurulmuş, 150 kadar uçak üretmiş, savaş sonrası ABD Marshall Yardımı çerçevesinde “Ne gerek var uçak fabrikasına, bedava veriyorlar zaten” diyerek kapatılmış; 1950’de hava ikmal ve bakım merkezi haline getirilmiş. TOGG üretiyoruz ve çağ atlıyoruz ya, 1961 yılında dört adet Devrim otomobili Türk mühendisler tarafından tasarlanmış ve motoruna kadar üretilmiş. İlk deneme sürüşünde benzin pompasındaki sorun nedeniyle araçlardan biri 100 metre gitmiş, zamanın Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel sorun çıkınca arkadaki arabaya geçmiş ve Anıtkabir’e gitmişti. Medya buna olumsuz tepki verince proje iptal olmuştu. Neyse ki Sayın Cumhurbaşkanımız TOGG’u sorunsuz bir kısa sürüş yaptı da proje kurtuldu.

Buradan şuraya geliyorum.

Bizim topraklarda sanayi ürünü yatırımlar, belki 1000 yıldır değil ama Zilciyan örneği 400 ve Cumhuriyet’in ilk yılları örneği 100 yıldır var. Fakat bugün hepsi satılmış, kapatılmış, izleri silinmiş. Başarılı olacağımız bir yolda siyasi engellerle karşılaşmış bizim girişimcilerimiz. Toplumun genetik kodlarında bu örnekler var. Uzun soluklu yatırımları sevmiyoruz çünkü biliyoruz ki bu süreci ayakta tutup sürdürecek kaynaklar uzun soluklu değil, sabırlı değil. Bu yüzden günü kurtaran başarılar peşindeyiz, bütün projelerimiz de kısa dönemde sonuç alabilmek için. Olursa oluyor, olmazsa çay demliyoruz, yeni bir proje daha, olmadı yeni bir tane daha üretiyoruz. Proje üretmekte üstümüze yok ama projeyi hayata geçirecek tecrübeyle projeyi sürdürüp sonuçlandıracak bilgi birikimimiz yok. İşin tuhafı bu kadrolar var olsa da yararlanma isteğimiz yok çünkü liyakat yerini sadakata bırakalı çok oldu bu topraklarda.

Tamam, okuyucu sıkılmadan konuya gelelim.

 

Spora yatırım

Atatürk’ün spora merakı, sporun toplum ve bireyler üzerindeki önemi malum. Kendisine ait olmayan birçok söz yıllardır ortada dolaştığı için aslını astarını bilmiyoruz ama hep söylüyoruz: “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” ve “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur”

Genelkurmay Başkanlığı kaynaklarında Atatürk’ün 1926 yılında İzmir Karşıyaka Spor Kulübünde kadın tenisçilerin maçını izlerken fotoğrafı bulunuyor. Yani Büyük Atatürk demiş ki “Spor yapın gençler”.

“Dünya şampiyonu olun” demiş mi? Bilmiyoruz belki demiştir. Çok da önemli değil çünkü 1920’li yıllarda tenisçiler varsa 100 yıl sonra dünyada Türk tenisçilerden de söz ediliyor olmalıydı, değil mi? Öyle olmuyor işte!

1925’teki Şakir Zümre neden bugün dünyanın en büyük savunma sanayi şirketlerinden biri değil? Hadi olmadı neden dünyanın en büyük döküm şirketlerinden biri değil? Hadi Kayseri Uçak Fabrikası’nı anladık, hadi Devrim otomobilini de anladık ama neden Zilciyan bir dünya markası da Şakir Zümre değil? Çünkü Zilciyan vizyonu değiştirmiş ve ilk fırsatta yurt dışına açılmış. Burada işler karışınca da B planı olmuş A planı.

İşte yazının başındaki Charles Hardy sözü bunu açıklıyor. Zirveye giden yoldaki strateji ile zirvede kalabilmek için gereken strateji aynı değildir.

Yani diyor ki “Kervan yolda falan düzülmez kardeşim!” Bu işler “saldım çayıra mevlam kayıra” değil, akıl ve bilgiyle yapılır. Vizyonun yeterse işi bilenlerle yola çıkıp devam edersin. Her şeyi sen biliyorsan ve eğrisi doğrusuna denk gelirse belki zirveyi görürsün ama orada kalman mümkün değildir.

Türkiye’nin en büyük tenis platformu, Facebook’ta Tenistürk grubunda yıllardır vurgulanan ve işlenen konu bu aslında.

Sadece Türk sporunda değil dünya ölçeğinde de benzer sorunlar var. Spora başlayan altı yaşındaki çocuğun ülkenin yıldızı olması bekleniyor demeyeceğim çünkü ailesi çoktan buna inanıyor. Haklı olabilir, çocuk yeteneklidir ve o spor dalında gerçekten de bir yıldız olabilir. Peki ne zaman? En az on sene sonra! Çok uzun değil mi? Öyle tabii. Zirveye çıkma işinde henüz ışınlanmayı bulamadılar. Zaman makinesi işi de tartışmalı. O zaman ne olacak? On sene sabırla, inatla, bütün imkanları kullanarak, akıl ve bilimden destek alarak, doğru bir stratejiyle tecrübeli kadroların elinde çocuk şekillenecek ve sonrasına bakılacak. Yıldız olma garantisi var mı? Yok. Garantisi olmayan bir işe neden yatırım yapsın bizim halkımız? Dünya şampiyonu olmadı Avrupa şampiyonu falan olsun bari. Hiçbiri olamıyorsa Türkiye şampiyonu olsun bari. Milli takıma seçilse yeterli olmaz mı acaba zirve için? Gördünüz mü, hiç kimse çocuğa sormuyor, hiç kimse sporcu disiplini almış ve iyi bir eğitim görmüş birey istemiyor. Herkes şampiyon olma peşinde. Çocuk bırak o spor dalına, herhangi bir spor dalına uygun mu? Belki satranç seviyor, Büyük Usta olacak. Belki sporcu değil de bilim insanı olmak istiyor; büyük başarılara imza atacak, kansere çare bulacak ya da NASA’da önemli bir görev üstlenecek. Belki de Türk Uzay Ajansının başına geçecek, kim bilir!

Oğlumla yaşıt bir kız tenis sporcusu vardı bir zamanlar. Anne-babası orta halli, yüksek öğrenim görmemiş ya da imkanları olmamış, bilmiyoruz. Fakat bütün turnuvalara katılır, seyahat ederdi ama başarılı bir sporcu değildi. Anne-babanın vizyonunun sonra farkına varmıştım. Bu akıllı kızımız Boğaziçi Üniversitesi’ne girdi, CERN’de çalıştı, ABD’de master ve doktora yaptı. Bugün 30’lu yaşların başında adını kimsenin bilmediği bir Türk bilim insanı. Kariyerinde en az on yıllık bir tenis altyapısı var, sporcu disiplini var. Teniste dünya şampiyonu mu? Hayır ama dünyanın en önemli bilim ve teknoloji şirketlerinden tecrübesi var, en önemli eğitim kurumlarından diploması var.

Bir anne-babanın çocuğu için en iyisini istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Fakat o ‘en iyi’ kavramının içine ne giriyor, işte onu bulmak ve sunmak da anne-babanın görevi. Kendi istek ve ideallerimizi çocuklarımıza dayatamayız, bizim doğrularımız onların da doğrusu olmak zorunda değildir. Biz sadece gözlemek, yanında durmak ve yolundaki engellerde koluna girmek durumundayız. Yoldaki taşları temizleyemeyiz. Korttaki çocuğumuzun fiziksel ve mental mücadelesine kortun kenarından sadece destek verebiliriz, korta girip rakibine müdahale edemeyiz.

Başarıya giden yolda bizim formülümüz yanlış da olabilir, formül değişmiş de olabilir. Başarıya giden yoldaki formülü kendisi bulabilmelidir ki orada kalabilmek için yeni formüller üretme pratiği kazansın.

İşte bu yüzdendir ki tenis gibi bireysel sporlarda doğru bireysel formüller, kişiye özel antreman teknikleri, mental çalışmaların öne çıkar. Tırmanırken kullanılan teknikle, pozisyonunu korurken kullandığın teknik aynı değildir. Oyunun değiştiği anları iyi yakalayan sporcular, şirketler ve yöneticiler yeni ve doğru projelerle var olmaya devam ediyor.

Seni buraya getiren, ileriye götürmüyor.

Kariyerine yeni bir dokunuş ve yeni bir sıçrama fırsatını çocuklara verelim ki hayatı ıskalamasınlar.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün