Suzan Nana Tarablus´un semtler ve tanıklıklar ile başlayan İstanbul üçlemesi, - ´Galata´da Bir Sabah Uyandım´, ´Çek Kayıkçı Balat´a´, ´Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum´ - tüm hızı ile devam etti. Yahudilerin yaşadığı ve iz bıraktığı semtlerle ilgili yazdığı kitaplar, sımsıcak söyleşiler ve tespitlerle dolu idi. ´Baba Bana Neden Dönme Diyorlar?´ kitabı ise birçoğumuzun hayatında tanıdığı ama genelde ´tabu´ olarak algılanan Sabetay Sevi, Sabetaycılık gerçeğini dinletti bize. Şimdi de biyografik bir çalışma olan ´Anlatmak İçin Yaşadım´… Bu yolculuğun nasıl devam edeceğini merak etmiyor değilim.
Suzan Nana Tarablus’u nasıl anlatırsınız? Yazar, araştırmacı, gazeteci, kadın, anne…
Hepsinden var, denebilir… Gezgin… Büyükanne… Tek kelime ile ‘insan.’
Kendimi kendime sorduğumda beni oluşturan veçhelerin (yön) benden öncelerine de dayandığını keşfediyorum. Zaten bizi biz yapan geçmişteki atalarımızın deneyimleri, birikimleri değil mi? Minicik, masum bir bebekken korku ve endişe gibi duyguları çoğunlukla aile büyüklerimizin, atalarımızın yaşadığı savaş, göç, kayıp, tehcir gibi travmalardan bize ulaştığı artık bilinen bir gerçek.
Kitabımdaki tanıklıkta, Mimika – Miriam Saltiel Friedman da bir anlamda babasının Selanik’teki bütün ailesinin, hatta Yunanistan Yahudi Cemaati’nin yüzde 87 kadarının II. Dünya Savaşı esnasında, Holokost’ta yitirilişinin sancısını-matemini üstlendiğini görüyoruz.
Hayatları anlamlandırmak için yüzeyde görünenle yetinmeyip kişilerin geçmişlerini irdelemenin önemli olduğuna inanıyorum.
Kitabınızı babaanneniz Sultana’ya ithaf ettiniz. Sultana ile Mimika arasında nasıl bir bağ kurdunuz?
Babaannem Sultana Behar Katan, doğduğum andan itibaren bizimle yaşayan müstesna bir kadındı. Müthiş hikâyeler anlatırdı. İnsan ruhundan çok iyi anlardı. Sınav günlerimizden önce, başarılı olacağımıza inanmamız için karanfil yakarak tütsüler yapar, okur-üflerdi. Metafizik yönü güçlüydü. Aynı zamanda atalarımızın öykülerini, ilk kez onun anlatılarından duymuştum. Öylesine canlı anlatırdı ki, adeta İspanya’yı terk edip gemilerle Osmanlı’ya gelerek Hasköy’e ilk yerleşen ta kendisiydi!
Kitabımda Mimika, hiç tanımadığı, babasının Selanik’teki ailesinin Holokost’ta yitirilişinin matemine sadakat gösterdi. Babaannem ise iki kardeşini Auschwitz-Birkenau’da kaybetti. Öldüğü güne kadar kardeşleri Klara ile David’in acısını kalbinde taşıdı.
Mimika, babasının “Unutma! Bir daha asla!” mesajını kitaptaki anlatısında yaşatıyor. Babaannem Sultana aynı mesajı bana da iletmişti. Kısacası, Mimika ile beraber bu kitabımda birer misyonu yerine getirmiş olmuyor muyuz?
Hem I. Dünya Savaşı, hem II. Dünya Savaşı, hem Balkanlar… Bunca tarihi 150 sayfaya sığdırmak için, kısaca bu kitabı ortaya çıkarmak nasıl bir çalışma temposu gerektirdi?
Miriam Saltiel’in–Mimika’nın, Bulgaristan-Yunanistan-Türkiye üçgenindeki hayatını savaşlar, göçler etkilemişti. O dönemin tarihi, hikâye örgüsünün perde arkasını oluşturdu. Öykünün tarihsel konjonktüründen söz etmesem olmazdı. Tabii ki birkaç kitap okumam gerekti. Lakin kitabın yazımı her zaman sıkı bir disiplin gerektiriyor. Her sabah, en az üç-dört saat kadar yazı masamın başında içselleştirdiğim anlatıyla beraber, zaman kavramından soyutlanarak yaşadım.
“Her insan bir roman” gibi klasik bir sözden yola çıkarak Mimika’nın içtenliğinin bu kitaba hayat verdiğini önsözünüzde söylüyorsunuz. Aile hikâyeleri dinlemeye devam edecek misiniz?
Sanırım… Evet! İnsan öyküleri beni her zaman etkiliyor. Gazete-dergi çalışmalarım ve kitaplarımı göz önünde tutarsak 100’ü aşkın insanla görüştüm. Bu sözlü tarih çalışmalarının beni son derece beslediğini keşfettim. Her anlatıda kendimden, ailemden, geçmişimizden parçacıklar bulmak ‘insanlık ailesine’ olan inancımı daha çok pekiştiriyor.
Mimika – Miriam Saltiel Friedman bunca yıldan sonra hikâyesini dile getirdi. Bu anlatıda sizi en çok etkileyen bölüm hangisi oldu?
Mimika’nın tüm anlatısından etkilenmeseydim onu yazmaz, kitaplaştırmazdım. Ama bütün anlatıda beni en çok babasının kaçış öyküsü sarstı ve meraklandırdı. Örneğin Hayim Saltiel’in kaçışını üstlenen Yunan yeraltı örgütü Andarteler… Bu direnişçiler savaş sırasında devrimci ve direnişçi, savaştan sonra komünist, terörist olarak anıldı. Yani, devlet politikasına göre bazen kahraman, bazen düşman damgası ile tarihe geçtiler. II. Dünya Savaşı’nda, Almanlara karşı etkili eylemler yaptılar ve söylenene göre Yunanistan’da Yahudi Ajansı’nın faal bir birliğine katıldılar.
Geçtiğimiz yaz, kuzeydoğu Ege adalarından biri olan İkaria’yı ziyaretimde merak duyduğum Andarteler’in halkın hafızasında da bir dilemma (ikilem) oluşturduklarını deneyimledim. Ada, direnişçileri ve kaçakları barındırmıştı. Bir yandan onlara bir abide yapılmış, diğer yandan da Andarteler kahraman mı, düşman mı kararsızlığını hâlâ yaşıyorlar. Varoluşun bütün ikilemleri gibi…
Mimika’nın annesiyle kuvvetli bağını kitabın başından sonuna kadar görüyoruz; annesinin ne kadar kuvvetli, modern bir kadın olduğuna tanık oluyoruz. Anne figürünün önemini özellikle mi vurguluyorsunuz? Sizce Mimika annesine hayran mı kızgın mı?
Anne-kız ilişkisi dinamiğinin, özellikle bir kadının hayatını etkileyen en etkin bağ olduğuna inanıyorum. Lili ile Mimika’nın arasındaki dinamiğin savaş ve yaşam mücadelesi ortamında geliştiğini izliyoruz. Bir de babası Hayim’e olan özlemini de göz önünde tutarsak kanımca Mimika neticede annesine hayran. Ona olan öfkesini, kırgınlığını ileri yaşlarında aştığını izliyoruz. Zaten sevgi ile öfke veya nefretin aynı yerden beslenen bir duygu olduğu aşikâr değil mi?
“Geçmişini bilmeyenlerin geleceği de parlamaz” sözünden yola çıkarak köklerimizin önemi hakkında neler söylersiniz. Son yıllarda yapılan aile dizimi çalışmalarının yaptığınız çalışmalar ile aynı döneme denk gelmesini anlamlandırabilir misiniz?
Aile dizimi / aile konstelasyonu çalışmaları, bu işin eğitimini almış, alanında uzman kişiler tarafından yapılırsa köklerinizden, atalarınızdan, aile geçmişinden sizde derin izler bırakan ‘bilinmedik’ olayları öğrenmek olası. Ben de bu konulara ilgi gösterdiğimi itiraf etmeliyim. Psikolojik bir çalışma olduğundan bunun heves veya merak için uygulanacak sıradan bir uygulama olarak ele alınmamasını da belirtmem gerek.