•Bir süredir genellikle Batı medyasında dile getirilen İsrail´de apartheid rejimi olduğu argümanına son dönemlerde Türkiye´deki basında ve sosyal medyada da rastlıyorum. Cehalet maalesef bulaşıcı bir şey. Bir saniyede internetten bile ulaşabileceği bilgilere bakmadan, papağan gibi başkalarını tekrar etmek koskoca akademisyenlerin bile düştüğü bir hata olmaya başladı. Hele bir de İsrail düşmanlığı, Yahudi nefreti ve ideolojik körlük batağına saplanmışsanız iflâh olmaz bir vaka olup çıkmanız işten bile değil. L. DENİZ ERTUĞ – www.politikyol.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
“İsrail için öncelik kendi ulusal güvenliği. Bu nedenle dış politikası tümüyle akılcılık üzerine kurulu, rasyonel ve realist davranıyorlar. Cumhurbaşkanı Yahudi de olsa Ukrayna’nın işgalinde Rusya’ya karşı açıktan tutum almaları, bu defa Putin’le kurdukları Suriye ve Suriye’deki İran varlığı politikalarını ciddi şekilde etkiler. Kendi varlığına açık ve yakın tehdit olarak gördüğü İran’ı Suriye’de Rusya’nın dengelemesi ve Suriye hava sahasına Rusya hava savunma sistemleri devreye girmeden dilediği gibi Hizbullah ve Devrim Muhafızları unsurlarına harekât düzenleyebilmesi İsrail için Ukrayna’ya arka çıkmaktan çok daha öncelikli. Başka deyişle Suriye üzerinde Rusya ile İsrail arasında sessiz bir uzlaşı var. Ne zamanki İran Rusya’ya SİHA ve füze vermeye başladı, İsrail’de de bugüne dek süregelen oldukça edilgen tutumunun değişebileceğine ilişkin belirtiler görülmeye başladı. Ancak bu tutum değişimi belirtisi de önceki hükümetin son dönemindeydi. Artık Netanyahu var ve Netanyahu’nun Putin ile temas sıklığı önceki başbakanlık döneminde Erdoğan’ı aratmıyordu. Tabii edilgen Ukrayna siyasetine yönelik ülke içinde ciddi eleştiriler de yok değil. Bu durumu utanç olarak görenler de var. Ama nihayetinde bu strateji işgalden bu yana pek değişmedi ve Netanyahu’nun dönüşüyle de değişeceğini sanmam.” – Aydın Selcen
(...) “Rusya Suriye’de savaşın önemli bir aktörü. Tel Aviv, bu ülkenin izin vermesiyle Suriye’deki hedefleri vurabiliyor. İsrail için İran varoluşsal bir tehdit, en temel mesele kendi ulusal güvenliği. Tahran’ın Suriye’de etkin olması demek ulusal güvenliğin tehlikeye girmesi demek. Buna dair Tel Aviv, Moskova ile anlaştı. İsrail’in Rusya ile Ukrayna-Batı arasında bir tercih yapma lüksü yok bu nedenle. Moskova’yı karşısına alırsa Suriye’de sıkışır. Lapid hükümeti de silah vermeye yanaşmadı. Natanyahu da silah veririm demedi, düşüneceğim dedi sadece. Esneklikler yaşanacak olsa da bu köklü bir değişikliğe yol açmaz.” – Karel Valansi
Seçim sürecinde Netanyahu'nun lehine birkaç faktör rol oynadı:
•Aşırı sağcı Arap karşıtı parti olan Dini Siyonizm'in (ve özellikle onun içindeki Yahudi Güç fraksiyonunun, Itamar Ben-Gvir'e yol açması), genellikle oy kullanmayan genç seçmenleri bünyesine katma yeteneği beklendiği kadar etkili olmadı. Yürütülen propagandalar geleneksel sağcı (ve Likud) seçmenlerde beklendiği kadar etkili olmasa da bu çalışma seçmen tabanını genişletti.
•Dini Siyonizm partisinin yükselişi, özellikle Mayıs 2021'deki toplumlar arası şiddet olaylarının ardından İsrail'in güney bölgelerinde artan güvensizlik duygusu zemininde ırkçı ve yeni-faşist siyasetin popülist çekiciliğinden kaynaklandı. Ayrıca, birçok Yahudi seçmenin derinden kızdığı bir şey olan, eski koalisyona İslamcı bir partinin dahil edilmesine duyulan öfkeden de beslendi.
•Sağ blokun bu seçimi kazanmasına yardımcı olan bir diğer faktör de kampanyası (özellikle) yoksul aileler için büyüyen bir sorun olan hayat pahalılığının yükselmesine odaklanan Sefarad aşırı dini Şas partisinin başarısıydı.
•Teknik olarak, ancak daha az önemli olmayan bir şekilde, Dini Siyonizm partisine verilen desteğin artmasının yarattığı artan oy sayısı, parlamentoda sandalye kazanmak için seçim barajını yükseltti. Bu, en küçük partilerin (muhtemelen önemli bir Yahudi sol partisi olan Meretz dâhil) eşiği geçmesini çok daha zorlaştırdı. Sol görüşlü Yahudi (İşçi ve Meretz) ve üç Arap partisi ortaklaşa yarışamayacak kadar bölünmüştü, böylece oyları parçalayarak, Meretz ve Balad'ın seçim barajını geçememiş görünmesi nedeniyle kayıplara katkıda bulundular.
Yaren Çolak
https://www.birgun.net/haber/bibi-sarmali-409199
İsrail’de, yolsuzluk iddialarıyla soruşturma altında olan Netanyahu, siyasi sistemin, solun felç olmasından yararlanarak, yeniden başbakan oldu. İroni Netanyahu’nun başbakan olmak için dayandığı Itamer Ben Gvir ve Bezal Smotrich’in kimliğinden kaynaklanıyor. Bunlar, dinci ırkçı, homofobik, şiddet ve “etnik temizlik”, yanlısı (tüm Arapları sınır dışına çıkarmak istiyorlar), Yahudi ırkının/dininin üstünlüğünü savunan, militanları duvarlara, “En İyi Arap Ölü Araptır” sloganları yazan Kahani hareketinden geliyorlar.
Böylece 6 milyon insanını faşist soykırımda kaybeden Yahudi halkının kurduğu devletin, hükümetine, Haaretz’de Yossi Klein’in “Artık resmileşti: Faşizm biziz” saptamasında vurguladığı gibi faşistler, savunma ve güvenlikle ilgili bakanlıklara talip olarak ortak oluyor. Noah Landau’ya göre de “Dünya İsrail’i kendinden, bu kez de kurtaramayacak”. Gerçekten de Amerika’dan Avrupa’ya, “süreç olarak faşizmin” etkisi altında girmemiş bir ülke kaldı mı?
Ergin Yıldızoğlu
İsrail’de uzun süre başbakanlık yaptıktan sonra koltuğunu kaybeden, yargılanan ve hakkındaki davalar hâlâ devam eden Binyamin Netanyahu büyük bir mücadeleyle siyaset sahnesine güçlü bir dönüş yaptı.
4 yılda 5’inci kez gerçekleştirilen genel seçimlerde Netanyahu’nun lideri olduğu sağ blok önde çıktı. Yeni dönemde de Netanyahu tahmin edildiği gibi başbakan olarak yoluna devam ederse İsrail siyaseti açısından ilginç bir sayfa açılmış olacak. Yair Lapid’in başbakan olduğu son hükümet Türkiye dahil bir dizi ülkeyle yapıcı ilişkiler izlemeye gayret ediyordu.
Ancak bu ılımlı hükümet, farklı bileşenleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle iktidarda kalmayı başaramadı. İsrail seçimlerinin sonuçları Türkiye ile ilişkileri de yakından ilgilendiriyor. Son bir yıl içinde çok önemli temaslar gerçekleştirildi. Fiziki yakınlaşma trafiği İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog’un çok başarılı geçen Ankara ziyaretiyle başladı.
Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’taki Türkevi’nde İsrail Başbakanı Yair Lapid’i kabul etti, o buluşma da çok samimi bir havada geçti. Erdoğan en son Ankara’da makamında İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz’i ağırladı. Bu süreçte Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsrail ve Türkiye’nin büyükelçileri karşılıklı olarak atama kararı aldıklarını açıkladı.
İşbirliği alanları bir dizi farklı konuda genişleyerek devam ediyor. MİT ve İsrail istihbaratı MOSSAD arasındaki yakın temas sayesinde İran ile bağlantılı yapıların Türkiye’ye gelen İsrail vatandaşlarına yönelik olası eylemleri son anda önlenmişti. THY ve Pegagus’un İsrail uçuşlarında dolulukları çok iyi seviyede.
İsrailli turistler uzun bir aradan sonra yeniden Türkiye’ye güçlü bir dönüş yaptığı için yakında İsrail Havayolları EL AL da İstanbul’a uçacak gibi görünüyor. İlişkilerin en önemli başlıklarından biri enerji alanında. İsrail doğalgazının dünya pazarlarına ulaştırılabileceği en verimli yol olarak Türkiye görülüyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in önümüzdeki süreçte İsrail makamlarıyla kapsamlı bir görüşme yapması bekleniyor. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) verilerine göre Türk-İsrail ticaret hacmi 10 milyar dolar seviyesine doğru yükseliyor. İsrail gibi küçük sayılabilecek bir ülke açısından bu seviyelere çıkmak çok büyük başarı, Türkiye için de öyle.
Saydığım bu başlıkların tamamında böylesine olumlu bir seyir yaşanırken sürecin geçmişteki gibi tıkanıp kalması veya sekteye uğraması büyük kayıp olur.
İşte, bu aşamada liderler çapında verilecek mesajlar ve gösterilecek yaklaşımlar belirleyici olacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Netanyahu arasında geçmişte belli konularda bir diyalog zemini yakalanmıştı ancak “One Minute” olayı, “Mavi Marmara” hadisesi ve İsrail güvenlik güçlerinin Filistinlilere yönelik orantısız yaklaşımları nedeniyle ilişkiler ağır hasar almıştı.
Şimdi merak edilen soru şu: Netanyahu aşırı sağcılar ve ultra milliyetçilerin etkisiyle yeniden radikal bir çizgiye geçer mi? Yoksa pragmatist bir pozisyon alıp gerçekçi adımlar atabilir mi? 2023, Türkiye’de seçim yılı olacağı için iktidar blokunu oluşturan Cumhur İttifakı’nın da milliyetçi hassasiyetleri dillendirebileceğini unutmamak lazım.
Belirsizlik ve güçlüklere rağmen Türkiye-İsrail yakınlaşmasının devletten devlete bir stratejik tercih olduğunu görüyor ve bozulmamasını diliyorum.
Hakan Çelik
https://www.posta.com.tr/yazarlar/hakan-celik/erdogan-netanyahu-anlasabilecek-mi-2583732
İsrail siyasetinin hacıyatmazı, hakkındaki yolsuzluk davaları yıllardır süren ve bir yıl önce zor bela iktidardan düşürülen Bibi Netanyahu solun tarumar olduğu seçimleri kazandı. Ülkesine ve dünyaya hediyesi de İsrail tarihinin en sağcı hükümeti ve ırkçılıklarından gurur duyan, tüm Filistinlileri/Arapları terörist diye tanımlayan, İsrail vatandaşı olan Filistinlileri de ülkeden nasıl atsak planları yapan bir partinin de kabinede yer almasıydı. Aslında belki hiçbir geçerliği kalmamış olan “iki devletli çözüm” tartışmalarının bitmesi, Filistinlileri hiç dert etmeyen Arap rejimlerinin faş edilmesi, beş yıllığına seçilip 18 yıldır başkanlık seçimi yaptırmayan tükenmiş Filistin Yönetimi başkanı Mahmut Abbas’ın silkelenebilmesi, hayli çürümüş bir yönetimi Gazze’ye dayatmış ve oradaki halka ağır bedeller de ödeten, hasmı Cihad örgütüne karşı İsrail ile zımnen işbirliği yapan Hamas’ın da farklı siyaset üretme çabasına girmesi için böyle bir şok yararlı olabilir. Bu konularda ümitli olmak hayli zorsa da.
Soli Özel
https://www.politikyol.com/secimlerin-bilancosu/
Netanyahu, iktidara geldi diyebiliriz. Netanyahu’nun yanında bugüne kadar ırkçılığı gizlemeye çalışan sağ partiler vardı. Şimdi yanına aldığı parti bunu gizlemeye hiç gerek görmüyor. Zaten Netanyahu, ne zaman seçilse kuracağı kabine İsrail’in o güne kadar ki en sağcı kabinesi oluyordu. Bu seferki de gene İsrail’in gördüğü en sağcı kabine olacak. Fakat bu sefer düpedüz ırkçı, faşist bir parti. Ve güçlenmiş olarak Netanyahu’nun kabinesinde yer alacak.
Filistin meselesi de çok üzücü bir noktada. Arap devletleri ‘İbrahim Anlaşmaları’nı imzaladı. Bu anlaşmayı imzalamış olan ülkelerin, başta Körfez ülkeleri olmak üzere, imzalamamış olsa bile bunların arkasında duran Suudi Arabistan olmak üzere, Filistin meselesini pek umursamadıklarının ortaya çıkmış olması. Filistinliler muhtemelen 1967 sonrasında tarihlerinin en yalnız ve zayıf dönemini yaşıyorlar.
Öte yandan Filistin’e bakıyorsunuz, Mahmut Abbas, cumhurbaşkanı seçildiği seçimlerde 5 yıllığına seçildi ve 18 yıldır seçim yapılmıyor Filistin’de. 2007’de aslında bir Filistin iç savaşı yaşandı diyebiliriz. Hamas, Gazze’de Filistin yönetimini kurdu. Mahmut Abbas, 87 yaşında. Yerine kim geçecek belli değil, yeni birilerinin ortaya çıkmasına izin vermiyorlar. İsrail’in güvenlik gücü gibi davranıyorlar ve çürümüş bir yönetim. Bütün bunlar Filistinlileri, İsrail karşısında çok zayıflatıyor. Ve kimsenin de bu günlerde Filistin’in yardımına gideceği yok. Üçüncü bir intifa da şu anda ufukta görünmüyor.
Soli Özel (Söyleşi | Heval Elçi)
https://gazetekarinca.com/soli-ozel-ile-soylesi-ortadogu-ulkeleriyle-normallesmek-mumkun-mu/
Bir süredir genellikle Batı medyasında dile getirilen İsrail’de apartheid rejimi olduğu argümanına son dönemlerde Türkiye’deki basında ve sosyal medyada da rastlıyorum. Cehalet maalesef bulaşıcı bir şey. Bir saniyede internetten bile ulaşabileceği bilgilere bakmadan, papağan gibi başkalarını tekrar etmek koskoca akademisyenlerin bile düştüğü bir hata olmaya başladı. Hele bir de İsrail düşmanlığı, Yahudi nefreti ve ideolojik körlük batağına saplanmışsanız iflâh olmaz bir vaka olup çıkmanız işten bile değil.
(...) Geçtiğimiz aylarda İsrail’de doğup büyümüş olan Araplarla ilgili bir anket yayınlanmıştı. Oradaki cevaplara göre, İsrail’de yaşayan Filistinlilerin mutluluk oranının Lübnan’dakilerden daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştı. Bunu çok âfâkî bulan arkadaşlar için daha somut örnekler vereceğim ama yeri gelmişken bunu da belirtmiş olayım. Bu bahsettiğim anketi basından bulabilirsiniz.
Günlük hayatın gerçeklerine baktığımızda ise, İsrail vatandaşı olan Arapların herhangi bir Yahudi’den hukuken bir eksiği olmadığını görüyoruz. Okullarda ana dilde eğitim imkânı mevcuttur; Arapça öğretilmektedir. İbadetle ilgili herhangi bir baskı yoktur. Tam bu noktada, “Ne ibadet özgürlüğü, İsrail askerleri El Aksa’ya ayakkabılarıyla giriyorlar” diyecek olan İslâmcı arkadaşlara hatırlatmak isterim. Filistin’deki radikal gruplar, ümmetin en büyük miraslarından birisi olan El Aksa’nın içinde top oynayıp, yerlerde yuvarlanıyor, taşlarını söküp İsraillilere atıyorlar. Acaba öncelikli olarak mirası korumasını kimden beklemeliyiz? Yahudilerden mi Müslümanlardan mı? Filistinli Araplar bu tarz aşırı eylemlerini cami içinde ve avlusunda yapmasalar da karşı taraf da müdahale etmek zorunda kalmasa diyorum. Hani El Aksa gözbebeğimizdi?
Konumuza dönelim, İsrailli Arapların mecliste milletvekili olmayı bırakın, partileri bile var. Bu zamana kadar hükümetlerde yer aldıklarını da biliyoruz.
Yüksek öğretim rakamlarına bakarsak, sürekli tırmanan bir grafik karşımıza çıkıyor. Çok yeni bir tarih sayılmaz ama güvenilir bir kaynak olduğu için 2001 yılından bir istatistik paylaşmak istiyorum. 2001 yılında İsrail’deki tüm yüksek öğretim öğrencilerinin %9.4’ünü, tüm üniversite öğrencilerinin %8’ini, tüm kolej öğrencilerinin %6.7’sini ve tüm öğretmen okullarında okuyan öğrencilerin %22.5’ini Filistinli Araplar oluşturmaktadır. Bu rakamlar şu anda daha yüksek. Bunlar İsrail’in resmi rakamları değil; Filistin asıllı akademisyen Khalid Arar’ın kendi makalesinden aldım.
Bununla beraber, sadece sosyal medyada İsrail’le ilgili haberleri takip etseniz, Arapların ve Yahudilerin beraber aynı meslek kollarında yer aldıklarını; hatta polis ve güvenlik kuvvetlerinden tutun, sağlık hizmetlerine, öğretmenliğe kadar her meslekte birlikte yer alabildiklerini görürsünüz. Sadece basına yansımış iki örneği vermekle yetineceğim. Bunların birisi daha önce de bir vesileyle adından bahsetmiş olduğum Lucy Aharish. Kendisi İsrailli bir Arap ve halihazırda İsrail medyasındaki ilk anchorwoman. Üstelik de eşi bir Yahudi.
Mesela bir diğer isim Dr. Şadan Selame. Hadassa Hastanesi Acil Servisinde başhekim olarak yıllardır görev yapıyor. Tekrar vurgulayayım bu iki isim de kadın ve Arap. Yani çok iyi işleyen Batı demokrasilerinde bile dezavantajlı denecek gruplardan geliyorlar.
Şimdi milyon dolarlık soru geliyor. Acaba apartheid rejiminde yaşayan siyahiler neden Filistinli Arapların İsrail’de yaptıklarını becerememişler? Bir zeka eksikleri mi var sizce? Yoksa İsrail’deki rejim apartheid değil de, siz Filistin yönetiminin borazanlığını mı yapıyorsunuz?
L. Deniz Ertuğ
https://www.politikyol.com/su-apartheid-dedikleri/
Eski ABD Başkanı Barack Obama, malum Demokrat’tır, Netanyahu’dan pek hazzetmezdi. Şimdiki Demokrat Başkan Joe Biden da, hele bu kadar sağcı bir hükümetin liderliğini yapacak olan Netanyahu’dan pek hoşlanacak gibi görünmüyor. Eski Başkan Donald Trump ile daha iyi anlaşıyordu Netanyahu. ABD elçiliğinin Kudüs’e taşınması kararını, diğer ABD başkanlarının 22 yıl boyunca ertelemelerine rağmen, Trump uygulamaya koymuştu.
Trump Ocak 2020’de Filistinlilerin katılmadığı Filistinsiz “Ortadoğu Barış Planı”nı dünyaya duyurduğunda yanıbaşında Netanyahu vardı. Ayrıca 13 Ağustos 2020’de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile İsrail arasında yapılan Barış Anlaşması (İbrahimi Anlaşmaları) ancak Trump’ın devreye girmesiyle yapılabilmişti. Yani Trump’la kurduğu bu “muhabbeti” Biden’la kurabileceği kuşkulu Netanyahu’nun.
Henüz hükümeti kurmadığı için, aşırı sağcı Itamar Ben-Griv’e kabinesinde yer verecek olursa Demokrat Biden ile anlaşması daha da zor olacak. İsrail’in herhalde en istemeyeceği gelişme bu olur. Kişisel olarak Demokrat ya da Cumhuriyetçi, hiç bir ABD Başkanı’nın gerçek anlamda bir "demokrat" olacağına inanmasam da, ABD iç politikasında ihtiyaç duyduğu İsrail desteğinin, dünya siyasetinde pek de lehine olmayacağını bilen Başkanları vardır ABD’nin. Biden da onlardan biri.
Netanyahu’nun altıncı kez üstlendiği Başbakanlığındaki ilk en önemli sınavı ABD ile olacak yani. Ara seçimlerden -bence- güçlü çıkan Biden, iki yıl daha koltukta. Bu Netanyahu için zorlu bir iki yıl olabilir.
“Netanyahu sağcılığını” idare eden sadık dost ABD, fazlasını taşımak istemeyebilir. Kendi sağcılarıyla uğraşmak zorundayken üstelik.
Mustafa K. Erdemol
https://halktv.com.tr/makale/netanyahunun-sinavi-abd-ile-702274
Şimdi böyle bir anlayışın İsrail hükümet koalisyonunda yer almasının orta-doğu uyuşmazlığı üstündeki etkisini kestirmek zor değil. “Vahşi Sağ”ın bu yükselişi bir anlamda ırkçılığın bilenmesi anlamına geliyor. İsrail’in kurucu ideolojisi “sosyal devlet”i temsil eden İsrail İşçi Partisi’nin 120 üyeli Knesset’de sadece 4 üyeye sahip olması düşündürücü. Adına “küreselleşme” dediğimiz olgu, ülke sınırlarını kaldırırken insanlar arasında sadece duvar mı ördü? Fransız İhtilali’nden bu yana devleti var eden olgular arasında başta gelen “sosyal” olma pratiğini de öldürdü. Ancak bunun kadar önemli olan, merkez ve onun solunu oluşturan siyasetin sloganlaşması ve “proje” üretme yanının olmaması.
Osman Arolat
https://www.dunya.com/kose-yazisi/irkciligin-yukselisi/674317
2006 yılında İsrail’e ilk gidişimde pasaportumdaki Suudi Arabistan VIP vizesi nedeniyle 7 saat boyunca havalimanında 3 ayrı ekibe ifade vermek zorunda kalmıştım. Durumun düzelmesi için İstanbul’daki İsrail Konsolosluğu’ndan Korin Penso devreye girmiş ama İsrail değil, Türk vatandaşı olduğu için güvencesi yeterli olmamıştı. İsrail’e ne zaman kızsak bir kaşımız havada baktığımız Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Yahudileri daha iyi tanımak için geç bile kaldık aslında.
Bu pazar günü Neve Şalom Sinagogu’nda 2001 yılından beri Türkiye’de kutlanan Yahudi Kültürü Avrupa Günü etkinlikleri var. Özellikle bilinmeyene karşı olumsuz düşünmeyi yıkmayı amaçlayan “Gelin Tanış Olalım” ekibiyle konuşmak, Sefarad ezgileri dinlemek, temsili bir Yahudi düğününe şahitlik etmek gibi çeşitli fırsatlar
olacak etkinlikte.
Programda Sorbonne Üniversitesi eğitim görevlisi sosyolog Pınar Kılavuz’un Türkiye’de Sefarad kimliğinin nostaljik unsurlarını ele aldığı sunum ile İzzet Erş’in “Yahudi ve İslam Kaynaklarında Tevrat” konulu paneli altını en kalın çizdiğim etkinlikler arasında.
Bilinmeyeni tanımaya çalışmak emek gerektirir bu doğru ama tanırsak pırıl pırıl beyinlerin geleceklerini İspanya ya da Portekiz’de aramasını yavaşlatabiliriz. Bu ülkenin vatandaşlarını daha iyi tanımanın sadece faydası olur, zararı olmaz.
Özay Şendir
Takılan tweetler
Marc Aryan ve Dario Moreno konserlerinin Ladino afişi. Sunucu da Erkan Yolaç.
(Çocukken özellikle annemin dayısının Şişli Klöb X maceralarını çok dinlemiştim, meğer İzmir'de de bir şubesi varmış.)
https://twitter.com/DritaEsadi2/status/1591423500081938432
1931 İstanbul basketbol mahalli ligi şampiyonu Makabi basketbol takımı. Kulüp 1913 yılında Hasköy semtinde kurulmuş, 1942 yılında ise İsrail’e yerleşmiştir. Kulüp Günümüzde Maccabi Hayfa olarak İsrail liglerinde varlığını sürdürmektedir.
https://twitter.com/alaska_frigo/status/1590615639303262208
Karaköy Zülfaris sinagogu. Normalde kapalı. Bazen sergiler vesilesiyle açılıyor. Eskiden Galata Musevi cemaatinin dini nikahları burada kıyılırmış. Bir rivayete göre de adı oradan geliyor. Zülf-i arus. Gelin saçı.
#İstanbul #galata
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1590914977761996805
10 Kasım 1938’de Türkiye’yi yasa boğan o haberin ardından İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda hızlı adımlarla ilerleyen Alman Profesör Schwartz, rektörün odasına girer:“Derse girip girmemekte kararsızım. Ne yapayım?”
Rektör Cemil Bilsel şöyle yanıtlar...
“Böyle büyük bir adam öldüğü zaman ne yapıyorsanız onu yapın, öyle davranın.”
Alman Profesör kollarını iki yana açar ve üzgün bir ses tonuyla:
“Sayın Rektör, bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki…”
Yahudi olduğu için Naziler tarafından sakıncalı ilan edilen Alman Profesör, kendisini Nazilerden kurtaran insanın ölümünün ardından minnet ve hüzünle karışık duygular içerisinde ne yapacağına karar vermeye çalışıyordur.
Atatürk, Profesör Schwartz için ne kadar kahramansa kendisi de (Atatürk’le beraber) Hitler zulmünden kurtararak toplama kamplarında insanlık dışı koşullarda katledilmelerini engellediği yüzlerce bilim insanı ve sanatçı için o derece kahramandır.
https://twitter.com/istanbuledutr/status/1590288578789396484
Geçmişleriyle yüzleşmeye çok geç başlamışlar: İnsanlar öldürüldükten 40 yıl sonra hâlâ ayak diriyorlarmış. Tablosunu, evini iade etmek bir yana, öldürülenlerin sorumluluğunu üstlenmemişler epey zaman. 65.000 Viyanalı Yahudinin adının yazılı olduğu bu anıt 9 Kasım 2021’de açıldı.
https://twitter.com/OSvastics/status/1590434912024530945
Bu akşam Büyükelçiliğimizde, Kasım 1938 pogrom gecesinin kurbanları ve aynı gece "Türk Mabedi" adlı sinagogları yıkılan Türk kökenli Sefarad Yahudileri onuruna önemli bir anma etkinliği düzenledik. @tyahuditoplumu
https://twitter.com/OzanCeyhun/status/1590133557334536192
İsrail siyasetinde Netanyahu'nun 12 yıl aralıksız iktidar sicili, koalisyon içindeki müttefiklerinden vazgeçtiği hikayelerle dolu. Kampanya sürecinde verdiği mesajlarında sağ bir hükümet için liderliğini yaptığı blok için oy isteyen Netanyahu, sandık çıkış anketlerinin açıklanmasının ardından yaptığı "zafer" konuşmasındaysa "milli bir hükümet" kuracağı mesajını verdi.
Ülkede 2009-2021 yılları arasında iktidarda kalmayı başaran Netanyahu, siyasette merkez rol oynadığı süreçte karşı cephede yer alanlar dahil birbirinden farklı isimlerle çok sayıda koalisyon kurdu.
İsrail basınında, Netanyahu'nun daha önce koalisyon kurduğu ancak sonrasında tam başbakanlığı devredeceği dönemde koalisyondan çekildiği Benny Gantz'a el uzatabileceği ifade ediliyor. Savunma Bakanı Gantz ve partisi Ulusal Birlik Partisi ise kampanya sürecinde Netanyahu ile koalisyon kurmayacağının altını defalarca çizdi.
Haaretz gazetesinden Anshel Pfeffer, yolsuzluk davalarıyla uğraşan Netanyahu'nun ilk aşamada aşırı sağcı müttefikleriyle koalisyon kurmak zorunda kalacağını, özellikle "Ben-Gvir'in radikal hamlelerinin doğuracağı fırsat karşısında bu süreçte muhalefette kalmak istemeyecek Gantz ile bir koalisyon arayışına gireceği" değerlendirmesinde bulundu.
Bu arada Binyamin Netanyahu, sağ blok içindeki parti liderleriyle koalisyon görüşmelerine başladı. Aritmetik olarak "konforlu" bir yerde görünen Netanyahu'nun güçlenerek talepkar hale gelen aşırı sağı nasıl dengeleyeceğiyse merakla izleniyor.
Moshe Dayan Orta Doğu ve Afrikaları Çalışmaları Merkezi'nden Filistin uzmanı Michael Milstein, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Netanyahu'nun aşırı sağla kuracağı olası hükümetin Filistin politikasını, seçim sonuçlarının İsrailli Arap seçmen üzerinde ve işgal altındaki Doğu Kudüs ile Batı Şeria'daki etkisini değerlendirdi.
Milstein, şu an Netanyahu'nun önünde aşırı sağcı politikacılar Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich'ten oluşan "tamamen sağcı bir koalisyon" senaryosunun bulunduğuna işaret ederek, "Bence bugün en hassas, en önemli konulardan biri İsrailli Arap toplumunun yeni siyasi duruma tepkisi." dedi.
Milstein, İsrail'deki Arap karşıtı aşırı sağın seçimlerden zaferle ayrıldığı, Arapların ise Mecliste temsiliyetinin azaldığı bir ortamda, siyasi alanın dışında kalan Arapların yabancılık hissedeceğini dile getirdi.
Geçen yıla göre Arap seçmenin seçime katılım oranı yüzde 44'ten 53'e çıksa da Arap partileri arasındaki bölünme nedeniyle milletvekili sayısında düşüş yaşandığına ve Arap seçmenin Meclisteki temsiliyetinin azaldığına dikkati çeken Milstein, şunları kaydetti:
"Eğer son seçimlerdeki (Arap) oylarının hepsini sayarsak, sonuç önceki seçimler gibi aynı çıkar. Ama bu sefer bölünme yüzünden durum o kadar kötü ki örneğin Beled baraj altında kalmasaydı 3 veya 5 sandalye alacaktı. Bu yüzden bugün aslında Arap oyunun karşılığı olan 13 ila 15 sandalye kazanılması mümkün iken Raam (Birleşik Liste) ve Hadaş-Taal'in (Ortak Liste) aldığı 10 sandalyeden bahsedebiliyoruz."
Araplar arasında kendi liderlerine özellikle seçime tek başına girerek baraj altında kalan Beled'e karşı öfke olduğuna işaret eden Milstein, "Çünkü örneğin Araplar arasında bir bölünme olmasaydı ve (sol partilerden) İşçi ve Meretz tek bir listede birleşseydi, bugün sanırım iki blok için 60-60 gibi bir denklemden bahsediyor olurduk." dedi.
Arap kamuoyuna göre mevcut durumun kendileri açısından "oldukça olumsuz olduğunu" vurgulayan Milstein, "Koalisyondan çıktılar, karar mekanizmasının dışındalar, elbette hükümetin de dışındalar. Beled ise tamamen Meclis dışında kaldı. Araplar arasında, Netanyahu'nun galibiyet elde etmesine neden olan Beled'in tutumuna karşı sert bir söylem var. Bugün Araplar ile Yahudiler ve İsrail'deki rejim arasındaki durum çok ama çok gergin." diye konuştu.
Bu yabancılaşmanın, İsrail'deki Yahudi ve Arap Müslüman toplulukları arasında giderek yükselen çatışmalara yol açmasından endişe ettiğini dile getiren İsrailli uzman, şöyle devam etti:
"Umarım bir sonraki hükümet, yeni hükümet, iç olumsuz gelişmeler yaşanmaması için bu ortamı alevlendirmeyecek ve halkı, politikacıları sakinleştirecek kadar akıllı olacaktır. Geçen yıl 21 Mayıs'ta yaşanan olaylardan bahsetmiyorum. Aslında daha büyük olaylar da olabilir. Çok gergin bir atmosfer olduğu açık. Ve yeni hükümetin bu sorunu çözmek için çok duyarlı, çok akıllı olması gerektiğini düşünüyorum."
https://hasturktv.net/israil-koalisyonu-nasil-gorunecek-rafael-sadi/
https://www.perspektif.online/levant-bolgesinin-yeni-yahudi-devleti/
VVK uygulaması sonucunda gayrimüslimlere ait birçok gayrimenkuller, menkuller, fabrikalar satılmak suretiyle piyasa değerlerinin çok altında fiyatlarla yeni Müslüman Türklerin mülkiyetine geçecekti. VVK yeni Türk-Müslüman burjuvaziyi zenginleştirirken, Gayrimüslimleri de hükümete karşı yabancılaştıracaktı.
VVK’nın üzerinden 80 yıl geçmiş olmasına rağmen gayrimüslim azınlıkların hafızasında ve kamuoyunda halen, 6-7 Eylül olayları gibi bir travma olarak tazeliğini korumaktadır. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşilecekler arasında” VVK ve 6-7 Eylül olayları kurbanlarını sayması, bu savı doğrulamaktadır. Kanımızca böyle bir olayın tekrarlanmaması için yapılması gereken, VVK uygulamasından dolayı gayrimüslim azınlıklardan özür dilenmesi ve mümkünse uğranılan zararların tazmin edilmesi olacaktır.
https://www.karar.com/gorusler/80inci-yilinda-varlik-vergisi-faciasi-1704177
https://m.bianet.org/bianet/yasam/269843-dr-suheyla-yildiz-azinliklar-kagit-uzerinde-vatandas
https://www.youtube.com/watch?v=oZESFpXh4tI