Yehuda Wallis, Polonya’nın Pavenitz şehrinde doğmuştu.
Polonya Yahudileri tek tek toparlanıp, hayvanların taşındığı yük trenleriyle ölüm kamplarına götürüldüğünde, genç Yehuda, Dachau Kampına götürülmüştü. Bir sabah kampta, iki Nazi subayının arasında idama götürülen bir Yahudi mahkûm, kenarda durup onları izleyen Yehuda ile göz göze geldi ve koynundan çıkardığı kumaş bir torbayı Yehuda’ya doğru fırlattı. Ölüme gitti. Yehuda elinde torba, çaresiz ve üzgün bir şekilde arkasından bakakalmıştı.
Yehuda aslında bu torbanın içinde bir parça ekmek olduğuna dair umutlanırken, torbayı açınca gözleri fal taşı gibi açıldı. Torbadan bir çift tefilin çıkmıştı. Yehuda dehşet içinde torbayı gömleğinin altına saklayıp barakasına girdi ve ranzasının ince şiltesi altına torbayı sakladı. Huzuru kaçmıştı, çünkü ensesinde ölümün soğuk nefesini hissediyordu. Eğer tefilin bulunursa anında infaz edileceğini iyi biliyordu.
Birkaç gün sonra Nazilerin sabah içtimaında, Yehuda’nın numarası okundu. Binlerce Yahudi arasında korkunç bir panik vardı. Naziler bir şey buldukları için sabahın bu kör saatinde, ayaz altında, bütün Yahudi mahkûmları, içtimaa çekmişlerdi. Subay yüksek sesle Yehuda’nın numarasını tekrar okudu. Delikanlının öne çıkmaktan başka çaresi yoktu. Alman subay tefilini elinde sallayarak Yehuda’ya, “Köpek! Bunları taktığın için seni halkın önünde asılarak, idama mahkûm ediyorum” diye haykırdı.
Yehuda darağacının önüne getirildi, bir tabureye çıkartıldı ve boynuna ilmek geçirildi. Asılmadan önce infaz eri alaycı bir dille “Köpek, son dileğin nedir?” diye sordu.
Yehuda soğukkanlı olmaya çalışarak, “Tefilin’imi son kez olarak takmak istiyorum” dedi.
Herkes donmuş bir biçimde sessizce olanları izlerken, infaz eri şaşkınlıkla tefilini Yehuda’ya uzattı. Yehuda tefilinin bir parçasını, başının üzerine alnına, iki gözünün arasına yerleştirdi. Sonra dua ederek diğer tefilini ağır hareketlerle sol koluna sarmaya başladı. Tefilini parmaklarından başlayarak koluna doğru sararken şu dini ayetleri okudu: “Ve’irastih li le’olam, ve’irastih li betsedek uve mişpat, uvhessed, uvrahamimi, ve’irastih li beemuna, veyodaat et Haşem/ Benimle sonsuza dek nişanlan, adaletle, kanunla, iyilik ve merhametle nişanlan Benimle imanla ve Tanrı’yı tanıyarak nişanlan.”
Bu Yahudi’yi boynunda bir ilmekle, başında ve kolunda tefilinle hayal etmek çok zor olmalı. Ama bunu yapmaya cüret eden Yahudi’nin yaklaşmakta olan infazını beklerken, tüm kampın izlemek zorunluluğunda olan bir sahneydi. Tefilin takma kuralını yasaklayan ölüm kampında o, cesaretle buna cüret etmişti.
Bitişik kamptaki kadınlar bile, onları erkeklerden ayıran dikenli tellerin arkasında sıralanmış ve bu korkunç manzarayı izlemeye zorlanmıştı.
Yehuda, sessiz kalabalığı izlemek için döndüğünde, birçok insanın gözlerinde yaşlar gördü. O anda gördüklerinden şok geçiriyordu. Yahudiler ağlıyordu!
Kamp komutanı sinirle darağacının altına gelerek bağırdı; “Köpek kolay ölmeyi hak etmiyorsun. O’nu oradan indirin ve can verene kadar kırbaçlayarak öldürün!” diye haykırdı. Yehuda sürüklenerek götürülürken, komutana “Sana bu zevki tattırmayacağım” diye bağırdı. Yerlerde sürüklenerek götürülürken “Yahudiler, kazanan benim! Anlamıyor musunuz? Kazanan benim” diye haykırıyordu.
25. kırbaçta Yehuda bilincini kaybetti ve ölüme terk edildi. Daha sonra, onu bir ceset yığınına doğru sürüklediler. Cesetler bir hendeğe fırlatılıp yakılıyorlar, bu görevlerin tümü de kamptaki Yahudi mahkûmlara yaptırılıyordu. Onlardan bir Yehuda’nın ölmediğini fark etti. Onu belli etmeden kenara itti ve canlı olduğunu anlamasınlar diye başını bir bezle örttü. Genç adamın bilinci tam olarak yerine gelince, onu en yakındaki barakalardan birine doğru sürükledi. Delikanlı kendi normal gücünü kazanıncaya kadar, onu bir ranzanın altına sakladı ve gizlice besledi.
İki ay sonra, hayatta kalan bütün mahkûmlar serbest bırakıldı.
Yahuda darağacındayken ve kırbaçlanırken, 17 yaşındaki genç bir kız, çitin kadınlar tarafından bütün olayı izlemişti. Kurtuluştan sonra Yehuda’nın yanına yürüdü ve ona seslendi; “Herkesi, bütün ailemi ve sevdiklerimi kaybettim. Artık yalnız kalmak istemiyorum. O gün infaz memuru seni asmak üzereyken, ne yaptığını ve cesaretini gördüm. Benimle evlenir misin?” dedi.
Yehuda ve genç kız birlikte Rabbi Klausenberger’e giderek, onları evlendirmesini rica etti. Kiduş Aşem’in efsane ismi Rabbi Klausenberger, kendi hafızasından, elle bir ketuba yazdı ve genç çifti evlendirdi. O el yazısı Ketuba, günümüzde, İsrail Arachim’in yöneticisi Haham Yosef Wallis’in elinde. Rabbi Yosef Wallis, tefilin takarak Nazilere meydan okuyan Yehuda Wallis ve o genç kızın oğludur.
Not: Tefilin, 13 yaşına gelmiş her Yahudi erkeğinin, sabah duası olan Tefila sırasında, başına ve sol koluna takması gereken deriden yapılmış kayışlardır. Sadece Şabat günü yapılan tefila sırasında tefilin takılmaz.
Kiduş Aşem, Tanrının Adı’nın kutsallaştırılması anlamına gelir. Yahudiliğin bir kuralıdır. Rabinik kaynaklarda ve modern devirde, Yahudi halkı üzerinde kötü olmak yerine, iyiliği yansıtan özel ve toplumsal davranışlara atıfta bulunur.