'You've Got Mail': Bir romantik komediden daha fazlası

Aaron Cem BEHAR Sanat
16 Kasım 2022 Çarşamba

9 Mart 1776’da Adam Smith ‘Ulusların Zenginliği’ isimli kitabını yayınladı. Günümüzün liberal ve kapitalist sisteminin temelini oluşturan bu kitapta Smith, serbest piyasanın öneminden bahseder. Ona göre bir toplumun zenginleşebilmesi için, ekonomideki bütün taraflarının kendi çıkarlarını düşünmesi ve bu çıkarların devlet gibi kuruluşlar tarafından adalet adına dayatılan kurallar tarafından engellenmemesi gerekir. Zamanın İngiltere’sinin prensiplerini genişleten bu kitap, aynı yılın temmuz ayında kurulacak olan Amerikan devletinin ve sonrasında ise bütün dünyanın, ekonomik sistemlerini kurarken örnek aldığı eser olmuştur.

1998 yapımı You’ve Got Mail, büyük bir kitap mağazası zinciriyle yerel bir kitapçı arasındaki rekabeti konu alıyor. Hikaye, söz konusu zincir tarafından, küçük mağazanın bulunduğu mahallede bir ‘mega mağaza’ açılacağının anonsu ile başlıyor. Bu büyük zincirin, küçük mağazanın iflasına sebep olabileceği korkusu, küçük mağazanın, bütün mahalle ile birlikte büyük mağazayı protesto etmesine yol açıyor. Zincirin, güncel kapitalist sistemin ona sağladığı hakların kapsamında hareket etmesine rağmen filmde bu kadar tepki toplaması, serbest piyasanın limitlerini ve adil rekabetin kapsadıklarını sorgulamamıza sebep oluyor.

Filmde gösterilen noktalardan biri, bu problemin sosyal tarafı. Çocuk kitapları satan küçük kitapçının çocuklar için etkinlikler düzenlediğini ve çalışanlarının çocuk kitapları hakkında her şeyi bildiğini görürüz. Bu mağazanın sıcak bir ruhu ve mahalle ile iç içe güzel bir geçmişi vardır. Bu samimiyet, büyük mağazada eksiktir. İşin sadece alış-veriş kısmına konsantre olan büyük mağaza, oldukça tekdüze ve ruhsuzdur. Müşteri servisi olarak da şirketin boyutu sebebiyle müşterileriyle çok fazla ilgilenemeyen, ilgilendiklerinde bile onlara çok fazla yardımcı olamayan bir çalışan kadrosuna sahiptir. Küçük mağazadaki çalışan sayısının az olması ise onların hem çalışanlarını iyi seçebilmelerini hem de bu çalışanların işlerini özenle yapabilmelerini ve müşterilerine daha iyi yardımcı olabilmelerini sağlıyor.

İnsanların, ilgi duydukları ve iyi yapabildikleri işleri yapmalarının bir toplumun refahı için en önemli şeylerden biri olduğu bir dünyada, işe aldıkları insanların kalitelerine özen göstermeyerek, büyük şirket aynı zamanda önemli bu sosyal kuralı çiğniyor. İşle sadece onlara ödenecek para için ilgilenen insanları işe alarak, işe gerçekten ilgi duyan insanların haklarını çalıyor. Bu, şirketin kasıtlı olarak yapmadığı bir şey olsa da mağazanın boyutu, bu kurala uyulmasını zorlaştırıyor. Bu olay, vasıflı kişilerin istedikleri işlerde çalışamamalarından dolayı kendilerinin de tutkulu olmadıkları işlere başvurmalarına ve bir kısır döngüye yol açarak toplumun hem verimliliğinin hem de mutluluğunun düşmesine yol açıyor.

Bu olay sosyal açıdan olduğu kadar, ekonomik açıdan da oldukça sakıncalı. Büyük şirketin, risk almaya daha elverişli olması, bütün ülkeye yayılmış olması, onun bu mahallede hayatta kalmasını daha olası yapar. Bu sebeplerden dolayı fiyatları daha alçak tutabilen büyük şirket, sadece kendi sürdürebilirliğini garantilemiş olmaz, aynı zamanda bir çeşit ekonomik darvinizm örneği göstererek etrafındaki rakiplerinin çöküşlerine sebep olur. Filmde de gördüğümüz üzere, büyük mağaza açıldığı andan itibaren küçük mağaza zarar etmeye başlar ve filmin sonuna doğru kapılarını kapatmak zorunda kalır.

Bu olayın tamamen kapitalizmin kapsamında olması, büyük şirketin davranışının bir mazereti olarak kullanılmamalı, aksine, rakiplerini niteliksel sebepler yerine niceliksel güçleri ile ezmekten ibaret olan ‘liberal’ sistemi daha ağır bir şekilde eleştirmemizi sağlamalıdır.

Bir şirketin ana amacı, insanların belli bir ihtiyacını gidermek ve bir ekonomiye katkı sağlamak olmalıdır. Fakat bu filmde gördüğümüz üzere, büyük şirketin en büyük gayesi, kendi kurucularının kârlarını arttırmak ve etrafındakileri ezmektir. Küçük mağazanın amacı ise, sahibi, Meg Ryan tarafından oynanan Kathleen Kelly tarafından da dendiği gibi, “İnsanların ilerde dönüşecekleri insanları şekillendirecek” kitaplar satmaktır. Bu amaçla, kimseye zararları dokunmamaktadır, aksine, mahalle halkına iyi bir hizmet ve sıcak bir ortam sunarak onlara daha faydalı olmuşlardır. Büyük şirketin küçük şirketten üstün olduğu tek nokta, küçük mağazanın sağlayamayacağı tipten indirimler sunabilmesidir. Küçük şirketin bu indirimleri sunamamasının tek sebebi ise işlerini büyük şirketten daha ahlaklı bir şekilde yürütüyor olmasıdır.

Adam Smith’in teorisinin, bir şirketin zenginleşmesini sağlamasına rağmen bunun aynı zamanda etrafını fakirleştirip uzun dönemde mutsuzlaştırmış olmasının sebebini, kendisinin ‘Ulusların Zenginliği’nden 17 yıl önce yazmış olduğu ‘Ahlaki Duygular Teorisi’nde buluruz. Bu kitapta Smith, adaletin yoksunluğunun bir toplumda kaosa sebep olacağından bahsetmiştir. Adaletin tam olarak tanımlanmamış olmasına rağmen, bu kavramın sadece aşikar suçlara uygulanmak yerine, aynı zamanda bu filmde kanıtını görebildiğimiz gibi etik meselelere de uygulanması gerekmektedir.    

Zenginleşmenin topluma belli bir hizmet sunmaktan daha önemli olduğu bir dünyada, etik problemlerde daima para kazandıran yön seçilecektir ve bu durumdan sadece bir azınlık kârlı çıkacaktır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün