Bu ay bana ayrılan köşede, parçası olmaktan büyük bir mutluluk ve heyecan duyduğum bir projeden bahsetmek istiyorum. Yalnızca başlığı bile benim için derin bir anlam ifade ediyor: ‘(Un)Stranger Neighbours: Listen, Connect and Build / Yabancı (olmayan) Komşular: Dinle, Bağlan ve İnşa Et.’
Bu başlığı bulurken aslında farklı ama çok da farklı olmayan ‘komşuların’ bir araya gelip oluşturdukları beraber olma halini düşünmüştüm. Bunu yaparken öncelikli olarak karşılıklı dinleme eylemi (ve bununla beraber gelen saygı), belirli bir seviyede bağ kurabilmeleri ve beraber inşa ettikleri ortaklıklar aklıma gelmişti. Hayal ettiğim toplumsal vizyon böyle olmalıydı.
Etrafta denk geldiğimiz, duyduğumuz, bilgi sahibi olduğumuz birçok proje, sosyal yarar adına güzel işler yapan birçok kurum var. Hepsi kendi içinde oldukça değerli davaları olan, büyük emeklerle kurulmuş projeler. Peki, bizimkini onlardan ayıran, farklı bir soluk getiren taraf ne diye sorabiliriz…
Bu projeyi düşünürken her katılımcının kendinden bir parça bulduğu, yüzeysel tanışmaları geçip sahici bağlar kurdukları bir alan yaratmak istedik. Bunu bir nebze başarabilmiş olmayı umuyorum.
Projeden bahsedecek olursam: İlk kısmı İzmir’de 29 Ekim – 3 Kasım tarihleri arası gerçekleşti. Katılımcılar arasında İzmir’den Yahudi gençler, İstanbul’dan Rum gençler ve Almanya’dan Türkiye kökenli gençler vardı. Yaşları 16 ila 20 arasında değişen gençlerin beraberinde getirdiği kültürel ve toplumsal farkların yanında, 21. yüzyılda genç olmanın getirdiği birçok benzerliği de gözlemek mümkündü.
Proje ile ulaşmak istediğimiz ana hedef, çeşitlilik içeren bir toplumda bir ‘azınlığın’ kimliği üzerine düşünmektir. Genel olarak, gençler ‘azınlık olmak’, ‘kimlik ve çeşitlilik’, ‘stereotipler’ ve ‘önyargı’ gibi konuları tartışacakları ve keşfedecekleri iki farklı değişimde bulunuyorlar. Projenin ikinci kısmı için ise 24-29 Aralık tarihleri arasında Almanya’nın Frankfurt ve Heidelberg şehirlerinde buluşacağız.
Projeyi finansman ve danışmanlıkla destekleyen Gençlik Köprüsü’nün (Jugend Bruecke) yanı sıra, katılımcılara da buradan projeye inandıkları ve ilgi gösterdikleri için müteşekkir olduğumuzu tekrardan belirtmek isterim.
Gençlik Köprüsü, adından da anlaşılacağı gibi, Türkiye ve Almanya arasında okul ve gençlik değişimleri yoluyla bir ‘köprü’ kurmayı hedefler.
Projemiz, KIgA e.V. ve İzmir Musevi Cemaati Vakfı ortaklığında gerçekleşiyor.
Siz “Kiga ne?” diye sormadan hemen söyleyeyim. Açılımı Kreuzberger Initiative gegen Antisemitismus e.V. (Antisemitizme karşı Kreuzberg Girişimi) olan ve Berlin, Kreuzberg merkezli; göç toplumunda antisemitizmin pedagojik olarak incelenmesi için yenilikçi kavramlar geliştiren bir eğitim kurumu. Eğitim odaklı olup, pedagojik yaklaşımlar ve materyaller vasıtasıyla birçok farklı projeyi hayata geçiriyor.
Ve proje ekibi gururla sunar: Kiga’yı temsilen Emrah Gürsel ve bendeniz Liza Cemel ile İzmir Musevi Cemaati Vakfı’nı temsilen Jacob Ceki Hazan, Belin Benezra Yensarfati, Barış Özcan.
İzmir’de neler yaptık? Neleri tartıştık?
Köklü tarihi ve birçok farklı kültüre ev sahipliği yapması nedeniyle İzmir bizim için tam bir buluşma noktası oldu. Doğal dokusundan gelen yönleriyle aslında yaratmaya çalıştığımız birçok alanı bize sunuyordu zaten.
İbadet yerlerinden Tarihi Asansör’e, Dario Moreno Sokağından Balık Pazarına kadar birçok mekândan geçerek şehrin sosyokültürel yapısını bizzat deneyimleme fırsatı yakaladık.
Duyularımızı aktif bir şekilde harekete geçirdiğimiz bu birebir deneyimlemenin yanı sıra, farklı dini ve etnik geçmişlerden gelen gençlerin tartıştığı konular azımsanmayacak derecede faydalı ve kıymetliydi. Öz kimlik ve grup dinamiği üzerine düşündüğümüz, Kentsel Adalet ve Eşitlik Şube Müdürlüğü’nde bir arada yaşama konusunda beyin fırtınası yaptığımız, kendi kültürlerimize özgü tarifleri beraber hazırladığımız, Bulut Öncü Gençlik Merkezi’nde İzmir’deki göçmen nüfus hakkında bilgi aldığımız etkinliklerimiz oldu.
Katılımcıların önemli toplumsal konulara yaklaşımlarını, farklı bakış açılarını dinlemiş olabilmek, bununla beraber bir grup halinde öğrenme ve paylaşma ortamı yaratmış olmanın da sevinci içerisindeyim.
2 sinagog, 2 camii, 2 kilise…
Bikur Holim (diğer adıyla Çaves Havrası), Algazi Sinagogu, Şadırvanaltı Camii, Hisar Camii, İzmir Aziz Yuhanna Katolik Kilisesi, Aya Fotini Rum Ortodoks Kilisesi (eski haliyle Felemenk Protestan Kilisesi)…
İzmir Kent Merkezi Kültür Mirası Turu olarak adlandırdığımız ve gün boyunca çeşitli mekânları ziyaret ettiğimiz süre zarfında İzmir’in çeşitliğini tam anlamıyla yaşadık.
Özellikle Bikur Holim’in tarihçesinin etkileyici bir yönü vardı. 1724 yılında Salamon de Ciaves adında Portekiz kökenli, Hollanda göçmeni, bir İzmirli Yahudi, İkiçeşmelik Yolu üzerinde geniş bahçesi olan evlerinden birini sinagog olarak kullanılmak üzere bağışlamış ve bitişiğindeki bazı ev ve dükkânları, gelir sağlaması için sinagoga vakfetmişti.
Bikur Holim, İbranice hasta ziyareti anlamına gelmesinin nedeni de bu sinagogun bodrum katının, kentte sık sık görülen veba veya kolera salgınlarında hastane olarak kullanılmasıdır. 1772’de yanan sinagog 1800 yılında, aynı aileden Manuel de Ciaves tarafından yeniden inşa edilmişti.
Algazi Sinagogu, kapısındaki kitabeden de anlaşıldığı gibi 1724 yılında, önemli din adamları yetiştiren Algazi Ailesi tarafından kurulmuştu. Önemli bir başka isim de Bülbüli lakabıyla bilinen Solomon Algazi ve oğlu İshak ben Solomon. Ziyaretimiz sırasında bir parçasını dinledik; 20. yüzyılın başlarında en meşhur Sefarad müzisyeni olarak kabul edilmesine şaşmamalı.
Belki de tahmin edilenin aksine İzmir’deki Yahudiler o dönemde oldukça yoksuldu. Dini bir topluluk olmasıyla da bilinen İzmir Yahudileri zamanla Alliance İsraelite vasıtasıyla da yeni diller öğrenip biraz daha adapte olmuşdı.
Benim için bir diğer etkileyici kısım Şadırvanaltı Camiisindeki inanılmaz el işçiliği ve kubbedeki tasarım oldu.
Aya Fotini’ye ulaştığımızda ise katılımcılar ve Patrik arasında Yunanca kelimeler duymaya başladım. Öğrendiğim birkaç kelimeyi sohbete katmaya çalışırken bir yandan Rum arkadaşlarım ve Patrik arasındaki konuşmaya dikkatle kulak verdim. İzmir’deki az nüfusu rağmen ibadethanenin yaklaşımı ilgimi çekti.
Dolu dolu geçirdiğimiz sürenin sonunda her güzel anı bu sınırlı bölüme sığdırmam imkânsız, ama o anlar benimle beraber serüvenime eşlik edecek.
Son olarak “Dünden Bugüne İzmir’de Yahudiler” beni entelektüel bir meraktan öte duygusal olarak düşündürdü ve farklı hisler içinde olmamı sağladı. İzmir’in kıymetli ve çok tatlı, yaşça büyük hanımlarıyla Portekiz Sinagogu’nda buluştuğumuz aktivitede gruplara ayrılıp gerçekten ‘karşı’ tarafı tanımaya çalıştık. En özeli de seçtiğimiz temalar üzerinden farklı dillerde oluşturduğumuz anahtar kelimeler oldu.
- Na eísai ánthropos (να είσαι άνθρωπος), Mensch sein, Lihiyot Adam (אדם להיות), Etrin Bon Person, Bona Persona, İnsan Olmak
- Gámos (γάμος), Hochzeit, Hatuna (חֲתוּנָה), Boda, Düğün
- Diaforá (διαφορά), Differenz, Evdel (הֶבדֵל), Differencia, Farklılık
- Oikogéneia (οικογένεια), Familien, Mishpacha (מִשׁפָּחָה), Familia, Aile
Ve evet, gel gelelim gerçek dünyaya… Başarmayı çalıştığımız şeyi ne kadar gündelik hayatımıza aktarabiliyoruz?
Her gün yeni bir felakete uyandığımız ve bazen kötülükleri duya duya dengemizin şaştığı zamanlardayız. Kötümser felsefesiyle meşhur Arthur Schopenhauer’dan biraz sıyrılıp, görmek ve yaşamak istediğim bir dünya ve toplum hayal edeceğim. Bu gayede beraber çalışmak dileğiyle!:)