İnsanlık Ay'a dönüyor

“Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım.” Neil Armstrong

Arda EŞBERK Perspektif
23 Kasım 2022 Çarşamba

20 Temmuz 1969 tarihinde Apollo 11 ile Ay’a ilk ayak basan Neil Armstrong’un yukarıdaki sözlerinden bu yana tamı tamına yarım yüzyıl geçti. O zamandan bu zamana birçok komplo teorisinin üretilmesine neden olan, şüphe duyulması gereken bir mesafe girdi Ay ve insanoğlu arasına. Fakat bu ay zamanlaması ve misyonu araştırmaya değer bir adım daha atıldı NASA tarafından. Bu sayede 16 Kasım’da dünya tarihi için çok önemli bir eşik daha geçilmiş oldu. NASA'nın şimdiye kadar uzaya fırlatılan en büyük roketlerinin ilk serisi Artemis 1 Türkiye saatiyle 09.39'da yolculuğuna başladı. Saatte 6000 kilometre hızla dünya yörüngesinin dışına çıkan roketin görevi aralık ayında son bulacak. İnsansız olarak gerçekleştirilen bu yolculuğun hedefinin, 2025 yılında insanoğlunun yeniden Ay'a ayak basması için gerekli altyapıyı hazırlamak olduğu söyleniyor. Adını Apollo'nun kız kardeşi Artemis'ten alan roketin sisteminin geliştirilmesi ve yapımında kadınların yoğunluğu dikkat çekerken yarım yüzyıl sonra Ay’a ayak basacak kişinin de kadın olması planlanıyor. Anlayacağınız bir insan için küçük ama insanlık için dev bir adımı temsil edecek ayak izi bu sefer bir kadına ait olacak. Üstelik bu kez sadece ayak izi bırakmak için gidilmiyor. NASA’nın Houston’daki Johnson Uzay Merkezinde görevli Cathy Koerner, “Bazılarının dediği gibi sadece ayak izi ya da bayrak dikmek için gitmiyoruz. Ay yüzeyinde yapacağımız her şeyi bilim için yapacağız. Mars yolculuğu için riskleri azaltacak sistemleri deniyoruz” diyor. Yani amaç Mars’a yapılacak yolculuklarda Ay’ı bir üs olarak kullanmak. Peki, sizce Artemis adı bir tesadüf olarak mı seçildi? Ya da Ay’a insanlı ilk gidiş bize söylendiği gibi 1969’da mı gerçekleşti? Gelin bu soruların cevaplarını tarihin tozlu sayfaları arasında birlikte arayalım.

Bazı kaynaklara göre Ay’a yolculuk yapma ve oradan insanlık üzerinde hâkimiyet kurma fikrinin ilk olarak Nazi Almanya’sında ortaya çıktığı ifade ediliyor. Hatta Nazilerin II. Dünya Savaşı sonrasında Ay’da bir üs kurmuş olabileceği iddialar arasında. Bu iddianın sahiplerinden biri bilim insanı Radovan Tomovici. Tomovici’ye göre “Nazilerin II. Dünya Savaşı boyunca yüksek rütbeli SS subayı Hans Kammler tarafından yürütülen bir uzay programı üzerinde çalıştığı yetmiş yıla yakın zamandır bilinen bir gerçek. Onlar, uzayda hâkimiyet kuran ilk millet olmayı her şeyden çok istiyordu. Kammler'in savaşın sonlarına doğru Antarktika'ya giderek kayıplara karışması da amaçlarına ulaşmış olma ihtimâllerinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.” Üstelik bu iddialar sadece Tomovici ile sınırlı değil. Döneminin saygıdeğer havacılık mühendislerinden Sir Roy Fedden ise konu hakkında şunları söylüyor: “1940 ve 1950'li yıllara baktığımızda, söz konusu uçan daireleri geliştirme kapasitesi olan tek ülkenin Nazi Almanya’sı olduğunu görüyoruz. Üstelik onların bu konu üzerinde durduğu ve uzay yolculuğunu mümkün kılacak teknolojiler geliştirmeye çalıştığı da bilinen bir gerçek.” İddialara göre Alman astronotları savaşın ardından Ay'a seyahat etmiş, burada tüm dünyadan gizli bir üs kurmuşlardı. Bu üssün kendisi de Gamalı Haç şeklinde inşa edilmişti. Üstelik kimilerine göre Adolf Hitler kendisini ölü gibi göstererek Ay’daki bu üsse kaçmış, hayatının geri kalanını orada bulunan bir sığınakta geçirmişti.

9 Ağustos 2019 tarihinde vizyona giren ‘Ayın Karanlık Yüzü: Hitler’in Çocukları’ adlı film tam da bu bilgilere göre kurgulanmış. Nükleer savaş sonrası yaşanmaz hale gelen dünyada, insanlığın son sığınağı Nazilerin Ay’daki üssüdür. Ancak burada da yaşam insanlar için pek de iyi değildir. Yaşam koşullarının gittikçe daha kötü bir hal alması, insanları yeni yer arayışına sürükler. İnsanlar, son çare dünyanın merkezinde bulunan gizli bir şehre yerleşmeye karar verir. Tam da bu sırada beklenmedik bir durumla karşı karşıya kalırlar.

Bu söylemler tıpkı film gibi size uçuk gelebilir. Fakat Alman bilim adamları alanlarında o kadar ileri gitmişlerdi ki ABD, NASA’nın kuruluşunda da görev alacak Nazi kökenli bilim adamlarını ülkesine getirmek üzere ‘Project Paperclip’ adı verilen gizli bir operasyon düzenlemişti.

Nazilerin Sovyetler Birliği’ni işgal etmesini öngören Barbarossa Harekâtının başarısız olmasından sonra Almanya stratejik olarak kötü duruma düşmüştü. Almanya, 1943 baharından itibaren ordudaki tüm bilim adamlarını toplayarak araştırma ve geliştirme işlerine başlatır. Toplanan kişiler öncelikle ideolojik olarak Nazilerce rejim yanlısı olup olmamalarına göre tasnif edilecektir. Elemeyi Hannover Üniversitesi mezunu mühendis Werner Osenberg yaptığı için oluşan listeye onun adı verilir. Mart 1945’te Osenberg Listesi müttefiklerin eline geçer. ABD’deki Araştırma Geliştirme Enstitüsü Başkanı Binbaşı Robert Staver, NASA’nın en önemli roket uzmanı olacak Wernher von Braun’un da adının bulunduğu tüm bilim insanlarını ülkesine getirecek operasyonu başlatır.

Nazi roket bilimcisi Wernher von Braun’un yanı sıra NASA’nın kuruluşunda Masonların, Okültistlerin önemli etkileri olmuştu. Örneğin Mason astronot Buzz Aldrin (33. derece) ve kara büyücü Jack Parsons, NASA’nın uzay görevlerinde anahtar figürlerdendir. Parsons, Aleister Crowley'in bir öğrencisiydi ve ‘Ay Çocuğu’nun Babası’ olmak için seks büyüsü ritüelleri gerçekleştirdiği söylenmekteydi. Bu, NASA’nın Crowley'in Horus Çağı'nı uyandırmak için yaptığı gizli görevdi ve Antik Yunan’da Horus'a Apollo deniyordu. Bu nedenle NASA'nın ilk aya inişi ‘Apollo 11’ olarak adlandırılmıştır. Yeni misyonda Apollon’un mitosunun tamamlayıcısı niteliğindeki Artemis mitosundan faydalanılmıştır.

Zecharia Sitchin’e göre Mars’tan dünyaya gelen uzaylı ırklar Ay’ı bir üs olarak kullanmıştı. Şimdi’de Mars’a gitmek üzere insanoğlu (!) Ay’ı bir üs olarak kullanmayı hedeflemektedir. Tarih tekerrür mü etmektedir? Yoksa bir döngü mü tamamlanmaktadır? Siz ne dersiniz?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün