"BİNA BİNA HİKAYELERİ" - 14

Neşe Binark, yazmakta olduğu "İlk Türk Yahudi Fantastik Romanı" Bina Bina Hikayeleri´nin bir bölümünü her hafta yayınlamaya devam ediyor.

Neşe BİNARK Perspektif
23 Kasım 2022 Çarşamba

Tefrika No: 14

                                                        ALTINCI BÖLÜM

 

1

 

LİMONCU KUZENLER

 

23 KASIM 2022- 11.00 – HAHAMBAŞILIK- MORDEHAY-AKASYA BİNA-DAVİD


-        Kamera kayıtlarında da yazıyor işte! 25 Aralık 2022. Kameraya bakarak demişim ki: “Aralık ayında İngiltere ruhumu titretiyor”.

-        Çok mu soğuktu. Kalın giyinseydin.

-        Tedbirliydim kuzen ama tuhaf bir rüzgârı var Britanya’nın, bilirsin. Sonra Kolyenin diğer parçasını bulup bendekiyle eşleştirmeden önce Profesörün sözlerini hatırladığım iyi oldu.

-        Niye? Hangi sözleri?

-        Anlattım ya kuzen hani demişti ya: “Derin bir nefes alın ve önce eski kumaşla kaplı kutuyu açın yeni kutuyu sonra!.. Ve şunu bilin ki Akasya Bina artık hayatınızda hiçbir şeyi bıraktığınız yerde bulamayacaksınız. Tüm gerçekleriniz yer değiştirecek. Kendinize biraz zaman tanıyın ve sakin olun”.

-        Hatırlıyorum anlattığını kuzen düşündürdü beni bu söz o anda hatta ne demek bu dedim “Hayatınızda hiçbir şeyi bıraktığınız yerde bulamayacaksınız. Tüm gerçekleriniz yer değiştirecek”?

-        Hah işte tam da onun ne demek olduğunu sana anlatmak için geldim kargalar kahvaltısını etmeden Hahambaşılığa Mordehay, gülme!..

-        Kargalar kahvaltı yapalı çok oluyor Bina Bina saat olmuş 11.00 Hahambaşı teşrif edecekler neredeyse anlat şunu yoksa meraktan çatlatmak mı kuzenini niyetin?

-        O kadar oldu mu saat? Allah Allah ne çabuk geçti, sabah 8’den beri mi konuşuyoruz seninle kuzen? Ne bulduk bu kadar konuşacak?

-        Havadan sudan Akasya Bina, bir türlü sadede gelemediğin için…

-        Eh aşk olsun ama kuzen laf lafı açıyor sonra da dağılıyorum.

-        Bak yine dağıldın dur toplayayım seni. Eski kadife kutuyu açmak üzereydin Bina Bina.

-        Üzereydim evet ve açtım. Eski kadife kutudan madalyonumun diğer parçası çıktı. Gözlerime inanamadım.

-        Tabii hemen yan yana getirdin. Parçalar eşleşti öyle mi?

-        Öyle değil işte kuzen! Şu anda tam da sadede gelmiş durumdayım hatta sadedin tam üzerine bastım dikkat edersen ayağımı kaldırdım. Aman! Ne kötü espri yaptım. Esefle kınıyorum kendimi.

-        Akasya Bina! Bak artık sert konuşacağım. Yahu anlatsana şunu! Ayrıca bu vasat esprileri de sana hiç yakıştıramıyorum!

-        O-hoo! Kuzenler arası dayanışma nerede kaldı? Sen de böyle konuşursan bana…

-        Tamam peki, hemen de alınır. Gönlü kırılır. Bak sabırla dinliyorum seni anlat bakalım.

-        Senin de beklediğin gibi ister istemez iki parçayı yan yana getirmek üzereydim ki yanındaki minik not kağıdını gördüm ve iyi ki tam zamanında gördüm.

-        Eee? Ne yazıyordu not kağıdında?

-        “Akasya Bina! Sakın parçaları birleştirme. Bekle! Önce diğer kutuyu aç. Anahtarı al. Banka kasasındaki Akabin Kayıt Defterini al, senin için yazılanları oku! Kayıtlar sana ne yapman gerektiğini söyleyecek”.

-        Aaa! Uyarıları dikkate aldın mı? Zinhar inanmam kuzen! Yorum hakkımı kullanıyorum ve sen yapma dedikleri için daha çok merak edip yaklaştırmışsındır diyorum ben!

-        Saygıdeğer kuzenim Mordehay Beyefendi! Kısa süredir birbirimizi biliyor olmakla birlikte zat-şahaneniz beni aliyyülâlâ tanıdınız, maşallah! Kendimi zor tuttum ama tuttum, yapmadım.

-        Aferin sana! Sonra ne yaptın?

-        Eh bankaya gittim kuzen. Diğer kutudan çıkan anahtarla kasayı açtım. 530 yıllık “Akabin Kayıtları” nın yazılı olduğu defteri kasadan aldım. Otele döndüm ve yazılanları okumaya başladım.

-        Ne? Nasıl? Sen ne İbranice ne de Aramice bilirsin, nasıl okudum diyorsun kuzen?

-        Bravo kuzen güzel yakaladın. Beni dikkatle takip ediyorsun, anladım. Tamam kızma latife ettim. İçinde İngilizce olarak bana yazılmış birkaç sayfa not vardı onu okudum. Zaten vakit de yok, uçağa yetişeceğim.

-        Özetle ne diyordu notta?

-        Al kendin oku! Dur sonra okursun önce ben anlatayım. Diyor ki sonunda: “Madalyon parçalarını birleştirirken hangi tarihi sesli söylersen o tarihe gidersin”.

-        Ne? Ne demek bu? Ne diyorsun sen Akasya Bina?

-        Açıklıyorum: “Madalyon parçalarını birleştirirken hangi tarihi sesli söylersen o tarihe gidersin” demek şu: “Boynumdaki madalyonun kırık parçası ile eski kadife kaplı kutudan çıkan antik parçayı yan yana getirip birleştirmeden önce bir tarih söylüyorsun. Madalyonun parçalarını birleştiriyorsun. Ben yaptım da gördüklerimi anlatıyorum. İçine yerleştirilmiş mıknatıs taşlarından ötürü parçalar birbirine doğru çekiliyor zaten, olağanüstü kuvvetli bir güçle hem de. Bir mesafeden sonra asla gücün yetmiyor ayırmaya kuzen. İki parça birbirini tamamladığında ise tırık diye bir ses çıkıyor. Madalyonun içinde saat çarkları gibi çarklar var, tıkır tıkır dönüyor bu çarklar ve hem ses hem de ışık yayıyor çevresine madalyon. Fakat uyarı var tam bu noktada. Parçalar birleştiği anda zaman kilitleniyor.

-        Ne?

-        Dikkat et! Gittiğin zamandan geri ancak bir kez dönebilirsin. O da zamanı ilk kırdığın noktaya geri gelirsin. Bir sonraki zaman kırılmasını oluşturabilmek için aynı noktada mecburen yedi gün geçirmen gerekir nokta. Yeni kırılmada olaylar, insanlar ve zamanın işleyişi tamamen değişecek yazıyor o kâğıtta ve işte bu nedenle diyor nerede ve ne zaman zamanı kıracağına sonra da kilitleyeceğine doğru karar vermelisin.

-        Yani AB madalyonu ki şu anda boynunda taşıyorsun ve hiç çıkarmıyorsun, bir zaman makinesi öyle mi? Çok değerli bir şey bu! Biz daha Akabin kayıtlarını çözümletme aşamasındayız. İbranice ve Aramice bilen Akabin üyeleri üzerinde çalışıyor. Henüz bu bilgiye gelmiş değiller. Demek ki ilerleyen tarihlerdeki kayıtlarda geçiyor. Bak merak ettim şimdi ne zaman yapılmış bu madalyon yani zaman makinesi, hangi tarihte? Geçmişte mi gelecekte mi?

-        Mordehay ben biliyorum ama söylemeyeceğim.

-        Notta yazıyorsa okuyacağım zaten öğrenirim.

-        Notta yazmıyor. Ben araştırarak buldum.

-        Aaa! Nasıl?

-        Anlatırım sonra kuzen. Devamını dinle şimdi hiç mi merak etmiyorsun bu kolye birleşti de sen hangi tarihe gittin diye?

-        Evet. Çabuk anlat kuzen, gıdım gıdım anlatma!

-        Ben kuzenimi kırar mıyım? Hemen anlatıyorum. Okudum. Londra’daki oteldeyim. Tarih 25 Aralık 2022. İstanbul’a dönmek üzere yola çıkacağım.

-        Parçaları birleştirip hangi tarihe gittin Bina Bina? Oldu olacak arkasına gerilim müziği döşe de tam olsun. Akasya anlatır mısın lütfen aaa?

-        Şöyle yaptım Mordehay:” Havaalanına gittim. Uçağa bindim ve İstanbul’a döndüm”.

-        Eee? Madalyonu ne zaman ve nerede birleştirdin? Hangi tarihe gittin?

-        Madalyonu Yeni İstanbul Havalimanı’nda birleştirdim. Tekrar madalyonu ayırmam gerekirse kendimi Londra’da değil de kendi ülkemde bulayım diye! Bir de yedi gün aynı yerde beklemem gerekiyor. Bakacağım artık duruma!

-        Havaalanında yedi gün nasıl kalırsın kuzen ne yaptın?

-        Bırak Mordehay onu o zaman düşünürüm. Asıl önemli olan madalyon çalıştı mı çalışmadı mı?

-        Çalışmadı mı yoksa? Bir aksilik çıktı ve çalışmadı değil mi? Boşuna konuşuyoruz bir saattir değil mi kuzen?

-        Çalıştı kuzen çalıştı.

-        Aa! Hangi zamana gittin, nasıl döndün?

-        Gittim ama dönmedim çünkü dönmem gerekmedi. 25 Aralık 2022’de Türkiye’ye döner dönmez gece 24.00’da madalyonu birleştirip zamanı kırdım ve kilitledim. 25 Ekim 2022’ye yani iki ay öncesine döndüm. Yaşanacakları biliyor olmam gerekirdi normalde ama…

-        Geçmişe mi döndün? Zaten yaşadın o günleri neden bunu yaptın? Aynı günleri tekrar yaşamak için mi?

-        Hayır kuzen, kırılan ve kilitlenen zaman tamamen değişiyor. Ben sadece iki ay daha ve hayatın farklı versiyonunu yaşamış olarak kârdayım.

-        İnanılmaz! Neden bu tarihi seçtin?

-        Moshe Amca için. Moshe Amca’ya ölmeden önce İngilizce notta yazılı olan bilgileri vermek ve kendimi de tanıtmak için. Akabin teşkilatı için, sizler için. Köklerime beni ulaştırması için ve ölmeden önce huzuru bulması için.

-        Moshe Bey nasıl öldü ilk yaşadığında hatırlıyor musun?

-        Elbette hatırlıyorum, ancak farklı öldü. Moshe Amcanın ölümünden iki gün öncesine geri döndüm. Tamamlanmış madalyonu kendisine gösterdim. Madalyonun işlevinden haberdardı. Benim seçilmiş Akasya Bina olduğumu kendisine ispat etmek için Akabin Kayıtlarında geçen Avram Besim Efendi’nin Besim Amcanın en büyük dedesi ve Moshe Efendi’nin de Moshe Amcanın en büyük dedesi olduğu bilgimi söyledim ve kendisi de teyit etti. Bu çakışmadan sonra bir kez daha her şey değişti. Moshe Amca bana madalyonu birleştirip hangi tarihe gittiğimi sordu. İki ay öncesine döndüğümü söyledim ve nedenini sordu. Önce tereddüt ettim ancak ısrar edince anlattım. Öleceği günün sabaha karşısında oğlu Dani ile mektubu Hahambaşılığa göndermesinin nedeni bu işte!

-        Senin Akabin lideri Akasya Bina olduğunu onayladı ve görevini yerine getirdi. Ruhu şad olsun.

-        Huzur içinde uyusun.

-        O gece neler yaptınız birlikte.

-        Kayıt defterini inceledik malum İbranice de Aramice de biliyordu. Emanet Rambam’ı inceledik ve inanılmaz bir keşifte bulunduk.

-        Nedir o?

-        RamBam’ı da defteri de size bıraktım. İnceliyorsunuz. Henüz bulamadınız mı?

-        Neyi bulamadık mı?

-        Kripto belgeyi?

-        Efendim?

-        Bulamamışsınız. Moshe Amca ile bulduk. Sana göstereceğim. Rambam’la Akabin Kayıtlarını getirtebilir misin?  İkisinin de olması gerekiyor.

-        Hahambaşı gelmeden olmaz. Kasada kilitli.

-        Peki.

-        Bütün bunlar kulağa ne kadar inanılmaz geliyor Akasya Bina.

-        Evet kuzen ama asıl inanılmaz olan Torquemada tarikatı denen manyaklar çetesinin yaşamım boyunca beni yok etmek  için peşime adam takmış olmaları. Ben her dakika peşimi kollamak zorunda mıyım?

-        Zorundasın kuzen! Sen artık sadece gazeteci Akasya Bina değilsin. Elbette bugüne gelene kadar da olağanüstü değerlere sahip bir insandın. Ancak bundan sonra Akabin teşkilatının sorumlu liderisin. “Dünya Yahudilerinin geçmişinden gelen, bugününün sağlamasını yapacak geleceğinin ise güvencesi olacak seçilmiş kişisin sen Akasya Bina”. Zayıf olabilme lüksün yok. Bu hafta işlerini hallet, haftaya senelik iznini al. Seni kampa alacağız.

-        Ne kampına? İzciliğimi yaptım ben. Diyet ise zaten bir şey yemiyorum.

-        Hayır kuzen, güçlendirme ve eğitim kampı. Allahtan kemiklerin sağlama benziyor.

-        Kendimi savunma sanatını öğreneyim de Torquemada’nın elinde kalmayayım, onu istiyorum ben!

-        Kalmazsın. Peşinde 24 saat korumaların var ama tabii senin de kendini korumayı öğrenmen şart. Bunu çözeceğiz. Önümüzde daha büyük bir sorun var. Bize bir çöpçatan lazım!

-        Ne? Bu söylediğine inanamıyorum kuzen başımı bağlamak mı istiyorsunuz?

-        Ne yapsaydık Akasya Bina, sende tık yok. Eh sevgilin de yok. Akabin’i devam ettirecek bir kız evladının olması gerekiyor.

-        Olmazsa ne olacak?

-        Olmazsa olmaz.

-        Ne diyorsun sen kuzen bu öyle çöpçatanla olacak bir şey değil. Gönül işi kalp işi duygu işi.

-        Bu dediklerin elbette önemli Akasya Bina biz senin özel hayatına karışıyor değiliz. Akabin gerçeğini hatırlatıyorum sana. Neyse şimdilik kapatalım bu konuyu seni incitmek istemem.

-        Teşekkür ederim Mordehay. Akabin’in ilk toplantısı ne zaman?

-        Bu gece yarısından sonra!

-        Nerede?

-        Sen bilme! Ben seni alıp götüreceğim. Balat’a eve mi geleyim gazeteden mi alayım seni?

-        Beni tiyatrodan alırsın. Bu gece prova var kuzen.

-        Hah, gel David. Önce Akasya Hanım’ın kahvesini sunalım. Dili damağı kurudu geldiğinden beri.

-        Aşk olsun kuzen içtiğim kahveleri mi sayıyorsun. Topu topu bu sekizinci kahvem. Sakızlı ve limonlu değil mi David?

-        Akasya Bina Hanım sizden bir şey rica edebilir miyim?

-        Elbette David söyle!

-        Size her kahve servisi yaptığımda sakızlı ve limonlu mu diye sormasanız? Zira artık öğrendim sakızlı Türk kahvesi, sade ve limonlu içiyorsunuz. Kendi fincanınızı da getirdiniz. (İyice yerleştiniz Hahambaşılığa, yakında bohçanızı kapar gelirsiniz artık) Fincanınız 4XL ölçüsünde olduğu için de bir tam limonu olduğu gibi sıkıyoruz içine. Doğru anlamış mıyız?

-        Teşekkür ederim David, biraz titizim rutinlerim konusunda.

-        (Biraz mı?) Afiyet olsun efendim. Siz de sakızlı kahvenizi buyurun Mordehay Bey, bu da limonlu sodanız.

-        Teşekkürler David. Bak ben sormuyorum sana sakızlı mı diye?

-        Siz de soruyordunuz da Akasya Bina Hanım teşrif ettikten sonra artık sormaz oldunuz. Kilolarca sakızlı kahve stoklarımıza güvenerek sanırım. Sizin fincanınız da son zamanlarda büyüdü, gelişti maşaallah. Yakında bar mitzvasını yaparız artık fincanınızın. (Mutfak size çalışıyor tabii kuzenler, bir de gülüyorlar, ya sabır!)

-        David! Rica etsem bir pipet daha getirir misin? Kuzenimin limonlu sodasının tadına bakacağım.

-        Size de hemen hazırlayayım efendim.

-        Yok yok! Bu günlük kuzenimin sodasından bir fırt çekeceğim. Beğenirsem bundan sonra ben de isterim.

-        Emredersiniz efendim.

-        David, pipetler iki olsun. Ben de Akasya Bina’nın limonlu kahvesinin tadına bakacağım.

-        Emredersiniz Mordehay Bey. (Oğlum David. Bundan sonra on dakikada bir iki limonlu kahve ve iki limonlu soda hazırlamaya hazır ol. Ellerimin limondan buruş buruş olması da cabası! Tabii, David’in limon ağacı emrinizde. Gideyim de iki kasa limon aldırtayım Hahambaşılığa. Bu kuzenler yakında üzerine limon sıkmadan baklava bile yemeyecekler anlaşılan!) Buyurun efendim pipetleriniz.

-        Teşekkürler David. Sayın Hahambaşı geldiler mi?

-        Az önce geldiler Mordehay Bey.

-        Rica etsem kendisine bildirir misin? Kahvelerimiz bittiğinde kendisini ziyaret etmek isteriz. Müsait olurlarsa tabii.

-        Derhal söylüyorum efendim afiyet olsun Akasya Bina Hanım, Mordehay Bey.

-        Teşekkürler David.

-        Teşekkürler David.

-        (El alemin ocağına incir ağacı dikilir. Bu kuzenler bizim ocağımıza limon ağacı dikecekler zaar! Vah vah!)

2

 

“TİYATROKÜP”TEKİ TILSIM

 

23 KASIM 2022- 23.00 – TİYATROKÜP- NESİM SAVAN-SAVAY KILIÇAŞ-GÜNEY YAKAR-AYBAR-AKASYA BİNA-MORDEHAY

-        Nesim Bey! Size kardeşim Aybar’ı tanıştırayım. Siz “mavi sakal” da diyebilirsiniz. Çekinmeyin deyin! Aybar fotoğraf sanatçısı ve aynı zamanda foto muhabiridir. Tanıtım için sahne fotoğraflarımızı çeksin diye çağırdım bu gece provaya. Yalnız, Aybar konuşmaz Nesim Bey. Aybar, bu karşındaki Nesim Bey, “Tiyatroküp” ün sahibi ve Genel Sanat Yönetmeni.

-        Hoş geldiniz Aybar ya da “Mavi Sakal”. Ağabeyiniz sizden ve fotoğraf tutkunuzdan söz etti. Yeni oyunumuzun tanıtımı için fotoğraflarımızı çekecek olmanıza çok teşekkür ederiz. Arkadaşlar herkes burayı dinlesin! Bir duyuru yapacağım. Sonra provaya geçeceğiz. Meyhaneci Kadın’ı oynayacak arkadaşımız doğum iznine ayrıldı malumunuz! Benim çok sevdiğim ve oyunculuğunu da çok beğendiğim bir arkadaşım bu rolü oynayacak. Çok yetenekli ve güzel bir oyuncudur. Sağ olsun beni kırmadı. Kabul etti. Birazdan tiyatroda olacak. Mavi Sakal, arkadaşım da sizin kulvarda çalışıyor. Gazeteci, yazar. Hem de oyuncu. Hah! Geldi işte! Hoş geldin Akasya Bina!

-        Geç kalmadım ya Nesim? Hoş bulduk canım.

-        Olur mu? Her zamanki gibi tam vaktinde geldin. Seni bugün prova alacağımız değerli oyuncularımız ile tanıştırayım. Gel sahneye çık! Sen seversin İtalyan sahneyi.

-        Sevmez miyim? Bayılırım. Geldim.

-        Arkadaşlar! Gyula Hay’ın At oyununu Akasya Bina’nın önerisiyle seçtim. Kanaatimce çok isabetli bir seçim oldu. Yeni sezonda bu oyunumuzu da diğerleri gibi gümbür gümbür oynayacağız biliyorum. Akasya Bina’ya ne zamandır ısrar ediyorum, gel beraber oynayalım diye bir türlü yakalayamıyorum. Yerinde durmuyor ki fellik fellik geziyor. Eh yay burcu ne de olsa! Yine onu zor ikna ederdim de asla iyilik yapma fırsatını kaçırmaz. Tereddüt etmeden yardıma koşar Akasya Bina, hep böyle olmuştur.

-        Cansın Nesim’ciğim, seninle aynı sahnede oynamaktan gurur duyarım.

-        O gurur bana ait canım arkadaşım. Sahneye öyle çok yakışıyorsun ki güzelliğin, zarafetin. İyi ki varsın iyi ki buradasın. Seni değerli oyuncularımızla tanıştırayım. Usta oyuncumuz Güney Bey, Güney Yakar. Oyunda Egnatius karakterini oynuyor. Güney Bey, Akasya Bina Hanım.

-        Memnun oldum. Aramıza hoş geldiniz. Nesim Bey oyuncu eksperidir. Çok donanımlı bir yönetmen ve iyi bir oyuncudur. Sizden bizlerle oynamanızı rica ettiyse mutlaka sizin oyunculuğunuzdan da emindir.

-        Emin olmaz mıyım eminim tabii. Bu rolle Tiyatroküp’e ısınsın Akasya Bina, kadroya alacağım onu. Kaçamaz artık!

-        Güvenin için teşekkür ederim Nesim’ciğim, içimdeki tiyatro aşkını en iyi sen biliyorsun. Neden olmasın? Dünyama yeni düzenlemeler getirdiğim bir dönemdeyim. Güney Bey, ben de çok memnun oldum. Benim oyunculuk hocalarımdan birine öyle çok benziyorsunuz ki!

-        Öyle mi? Bu benzetmenizden mutluluk duydum. Sizin gibi bir öğrencim olsaydı mutlaka hatırlardım.

-        Bina Bina’cığım. Pardon bunu size açıklamam gerek arkadaşlar. Akasya Bina hanıma yakın arkadaşları “Bina Bina” derler. Duyunca şaşırmayın. Bu da Savay Bey, Savay Kılıçaş. Savay Bey çok özgün, kendine has bir görüntüsü ve tarzı olan bir oyuncumuzdur. Güney Bey’in de yakın arkadaşıdır. Savay Bey, Akasya Bina Hanım.

-        Çok memnun oldum Akasya Bina. Ne kadar değişik bir isminiz var! Ne kadar unique! Şimdiye kadar hiç duymadım.

-        Ben de memnun oldum Savay Bey, evet ismim biraz özeldir.

-        Madalyonunuz. Ne kadar etkileyici! Size kardeşimi tanıştırayım. Aybar sahneye gelir misin? Orada seyirci koltuklarının arasında karanlıklara sığınmış kaybolmuşsun. Akasya Bina Hanım bu da kardeşim Aybar, fotoğraf sanatçısı ve foto muhabiridir.

-        Aa! Aybar! Kardeşinizi tanıyorum Savay Bey, aynı gazetede birlikte çalışıyoruz Mavi Sakal’la. Ay pardon!

-        (Demek sen o AB’sin ha! Şimdi yakaladık seni!) Deyin Akasya Bina Hanım deyin. Ben de ona mavi sakal diyorum. Biraz uçuk kaçık bir kardeşim var.

-        Uçuk kaçık ve dilsiz. Savay Bey, kardeşiniz hep böyle konuşmaz mı?

-        Konuşmaz Akasya Bina Hanım. Bu yaşına kadar sesini duymadım. (Yalanını yesinler Tomas, dikkat et de açık verme!) Biraz Huysuzcadır, siz de fark etmişsinizdir.

-        Biraz mı?

-        Tamam birazdan fazla! Sıkıntıya da hiç gelemez. Yahu dursana Aybar bak yine gidiyor karanlığa doğru. Hah! Kapüşonu da çekti kafaya tam oldu.

-        Kardeşiniz karanlık bir tip Savay Bey tekinsiz mi biraz?

-        Yalnızlıktandır o görüntüsü, bu yaşta aynı evde yaşıyoruz. Birini bul artık evlen diyorum bakın Güney de şahit.

-        Evet Akasya Bina Hanım, Savay Benim uzun yıllardır en iyi arkadaşım en yakın dostumdur. Kardeşi Aybar için çok üzülür. Hep onun iyi olmasını ister. Çok sever kardeşini.

-        (Abartma Güney, AB şüphelenecek şimdi. Zaten ruhuma kadar görür gibi bakıyor. Tedirgin oldum bakışlarından. Hiç hoşlanmadı benden. Ah beceriksiz Alvar ah!” Güney’ciğim sağ olasın. Ağabey olmak böyle bir şey işte!

-        Mavi Sakal neden burada Savay Bey, provanızı mı seyrediyor?

-        Ah Hayır Akasya Bina Hanım, Nesim Bey rica etti provada sahnede oyuncuların fotoğraflarını çekecek. Rahatsız olmazsınız değil mi?

-        Neden rahatsız olayım canım! Nesim diyorsa artık mecburen katlanacağım.

-        Bina Bina’cığım fotoğraf çektirmeyi hiç sevmez ama beni de kıramaz değil mi canım arkadaşım?

-        Elbette Nesim’ciğim, tek çektirmem ama grupla çekilsin yeter.

-        Tamam canım sen nasıl istersen? O da benim işime yarar. Tanıtım için kullanacağım. Evet, baylar, sayın bayan. Sohbetimiz bittiyse provaya geçelim. Güney Bey sizin tiradınızı alalım. EGNATİUS, buyursunlar.

-        Kudretin Tanrısı, aklın Tanrısı…

-        Pardon Güney Bey, burada tirada girmeden önce biraz duraklamanızı rica edebilir miyim?

-        Tabii Nesim Bey yönetmen sizsiniz. …  Kudretin Tanrısı, aklın Tanrısı, yiğitliğin tanrısı olarak insanlık sizden bir şey diler. Tanrılığının büyüklüğü içinde zavallı kullarını bir sözünle mutlu kıl…

-        Teşekkürler Güney Bey, harikuladeydiniz. Savay Bey, sizin tiradınızı alalım. CALİGULA. Buyursunlar…

-        Ben imparatorum. Ben tanrıyım. Kendime yakarırım. Kendi çevremde dönen bir dünyayım ben. Ne? Neden dönüyorum? Ben imparatorum, tanrıyım ben? Ben olmayınca ben kimim? Zavallı insanların tapması mı beni tanrısallaştırıyor? Hayır, tanrısal varlık bana yaklaşıyor. Tek tanrı… Bütün kuşkuların üstünde olan tek tanrı benim. Evet ben. Tek değerli olan benim… Buraya tahtıma çıktığım zaman…

-        Savay Bey, bölüyorum kusura bakmayın. “Buraya tahtıma çıktığım zaman” derken tahtı işaret etmek yerine tahta zıplayarak çıkabilir misiniz? Evet işte böyle! Fit ve dinamiksiniz zaten kolayca yaptınız. Buradan devam edelim.

-        Buraya tahtıma çıktığım zaman! Buradan insancıkları kabul ettiğim zaman…

-        Savay Bey, tam burada Caligula’nın yüzünde küçümser, büyüklenir, manyak ifadeyi görelim. Evet işte tam böyle! Bravo! Akasya’cığım şimdi senin tiradını alalım.

-        (Savay Bey! Savay Bey! Tomas onun adı. Tomas Torquemada, bir Amalek o! Benim gibi. Ben Alvar Fernandez Torquemada, Amaleklerin şahı. Caligula imiş. Tomas Caligula’dan daha manyak, daha egosu yüksek, insanları aşağılayan bir adamdır. Çocukluğumdan beri beni aşağılamasına dayanıyorum, yetmez mi? Sen dur sen! Tomas Torquemada. Ben kara keşişim. Oxford Üniversitesi’nde kıymetli kan sodalı seçildim ben. Özel olarak bu günler için yetiştirildim. Cani miyim? Senden daha fazla sevgili ağabeyciğim. Katil miyim? Elime su dökemezsin katletmek konusunda. Nefret dolu muyum? Hayır. Nefretin ta kendisiyim ben. Ezeli ve ebedi düşmanımız Yahudilerden nefret ediyorum. Benimkisi kapkara bir nefret Tomas, senin gibi sevdiğin işle ilgilenerek keyfini sürmüyorum. Bileniyorum… Sürekli bileniyorum ve parlıyorum. Kendimi nefretin ışığı ile karartıyorum, karanlığın ışığıyla parlatıyorum. Sen Akasya Bina! O kolyeyi iyice görüp inceleyecek kadar yakından bir fotoğrafını çekeyim senin, bir tespit edelim. Senin dünyanı değiştirmene ben yardımcı olacağım merak etme! “Dünyama yeni düzenlemeler getirdiğim bir dönemdeyim” diyor, bak sen bak bak! Akasya Bina Hanıma da bak! Ensendeyim kızım! Şu kolyeyi görelim kene gibi yapışacağım sana! Kara bir hayır mavi bir vampir gibi ensendeyim. Kanının son damlasını boşaltana kadar sivri dişlerimi geçireceğim sana! Gör bak bakalım mavi sakal kimmiş o zaman! Senin o sol yanından kalınca örüp salıverdiğin sarı uzun saçların var ya! O yaz kış kafandan çıkarmadığın Fransız berelerin var ya! Yanımdan geçerken burnuma gelen o Yahudi kokan kokun var ya! Tüm bu sinir olduklarımla dünyana yeni düzenlemeler getireceğim senin! O zaman karşımda da kendinden bu kadar emin ve dik durabilecek misin bakalım! Bak bak! Şunun havalarına bak! Zannedersin ki kırk yıllık oyuncu! Yine o bere kafasında! Sanırsın ki tepesi kel!)

-        Evet Akasya Bina’cığım. Meyhaneci Kadın “gem satışı” sahnesi. Buyursunlar efendim!

-        Bayanlar, baylar! Buyurun bakın son Roma modasına!

-        (Buyurduk baktık, kafandakı kara bere ile yerle bir ettiğin son Roma Modasına! Ah oğlum “Mavi Sakal” kulağına fısıldayan şeytanı dinlesen, diyor ki: Tut şu Akasya Bina’nın soldan salıverdiği tek saç örüğünden, çıkart o kafasındaki Yahudi beresini, at yere! Çık üzerine tepin babam tepin! O sarı örüğünü dola bileğine, evire çevire döndür. Kafasını da… Hayır Alvar Fernandez Torquemada, böyle düşünüp düşünüp aklından uygulamaya geçiyorsun. Gerçek hayatta icraata geçmek gerekince tık yok sonra, neden? Çünkü aklından geçti, gitti, bitti de ondan! Tiradın devamını dinle Alvar! Konuş AB hanım, konuş!)

-        Altından, gümüşten! Her türlü ağıza her türlü yem torbasına uyan minicik zarif gemler.

-        (Takacak o yem torbasının gemini senin zarif ağzına Mavi Sakal, altından mı olsun gümüşten mi? Aa ama dur! Sen gümüş seversin. O sol elinin bileğindeki Yahudi Yıldızı, o sol elinin yüzük parmağındaki menorah biçimli yüzük, boynundaki o uğursuz AB kolyesi, hepsi de gümüşten değil mi? Buyurunuz gelinin kan düşmanından geline gümüş bir gem, alkışşşş…)

-        İncitatus’un gemlerinden örnek alınmıştır. Bundan sonra Roma halkının ağızlarına gem vurulacaktır.

-        (O gemi senin ağzına Mavi Sakal vuracak tatlım az sabret! Aa, göz ucuyla da bana bakıyor. Bak bak! İyice tanı kanını emecek mavi vampiri! Sahnede de pek güzel görünüyor beah! Hop! Bu düşüncelerini Tomas duyarsa yandın dilinden, sus! Amma tırsak oldum ben de Tomas’tan, düşüncelerimi bile susturuyorum, yok artık!)

-        Sabırsızlığa, huzursuzluğa karşı bire bir.

-        (Sensin sabırsız, sensin huzursuz. Beş dakika yerinde duramayan, kıpır kıpır kedi yavrusu seni! Evdeki canavar kedim Oğluş’u üzerine salsam seni haşat eder be! Mavi sakalın mavi kedisi Oğluş! İsterdim Oğluş’un tüylerini de sakalım gibi maviye boyayayım ama zarar görür diyorlar. Hayattaki tek dostumun sağlığı önemli benim için. Mavi tasma taktım yeter işte! Tasmaya da “Mavi Sakalın Kedisi Oğluş” diye yazdırdım ya mavileşti oğlum. Canavar yetiştiriyorum onu canavar! Bu gece de onu eldivenle çalıştırayım, köpek olsa böyle şiddetli saldıramazdı. Aferin mavi oğluşum beah!)

-        Gemleri kemirerek mutlu olma sanatını öğrenecek Romalılar! İhihihihihihi!

-        (Kişniyor mu o? Eh pes artık! Sahnede olmak için şaklabanlıklar da yapıyor. Ne türlü bir sahnemanyadır bu? Ben de eğer mavi sakalsam yani Alvar Fernandez Torquemada, Amalek intikamını alırken seni bu sahnede son bir kez kişnetmeden cehenneme göndermeyeceğim. Tutkularına saygı duyuyorum Akasya Bina! Gerçekten! Bak bak bak! Tomas’a da bak! Nasıl da hayran hayran bakıyor kıza. Oyunculuk delisi Tomas, unuttu bak her şeyi unuttu! Evde verdiği vaazları unuttu. Sen kim Torquemada’nın başına oturmak kim? Alacağım o ölüm pelerinini, o t yüzüğünü senden Tomas Efendi! Alır almaz da basacağım t mührünü alnının ortasına, üzerimde ölüm pelerinini giymiş olarak hem de. Ritüel her şeydir.)

-        Mutlu musunuz? Geminizle oynayın. Hayal mi kuracaksınız? Geminizi yalayın. Cesur ve atak mısınız? Geminizi ısırın!

-        (Bu oyunun yazarı da ayrı manyak. Ne tuhaf tirat bu? Hay tiyatro aşkınıza sizin! Çok şükür bitirdi. Hazırlayayım fotoğraf makinemi. Kalk oğlum Mavi Sakal, çık sahneye. Çek şu kolyenin fotoğrafını, çok uzadı bu iş!

-        Evet, kestik! Prova sona ermiştir arkadaşlar. Hepinize çok teşekkür ederim. Harikaydın Akasya Bina’cığım. Bak ısrar ediyorum, uzun yıllardır amatör tiyatro yapıyorsun. Gel “tiyatroküp” sahnesine çık, profesyonel oyna! Sahneye çok yakışıyorsun. Gel katıl “tiyatroküp” ailesine, profesyonel olarak tiyatro yap! Gel nefesimizi birlikte alalım.

-        Canım Nesim’ciğim, bana cenneti vaat ediyor gibisin. Bu teklifin o kadar değerli ki benim için! Ciddi ciddi üzerinde düşüneceğim. At oyunun prömiyerine kadar bana zaman ver. O gün sana cevabımı söyleyeceğim.

-        Benim gizem dolu arkadaşım, teklifim ciddidir. Olumlu cevabını prömiyere kadar bekleyeceğim. Hem bak sana reddedemeyeceğin başka bir teklif daha yapıyorum. Bunu düşündüğümde Bina Bina bunu asla reddetmez dedim kendi kendime! “Tiyatroküp” ailesine katılıp oyunculukta profesyonelleşmek, bizlerle aynı nefesi almak istersen sana Virginia Wolf’un” Kendine Ait Bir Oda”sını oynatacağım.

-        Ne diyorsun Nesim’ciğim. Her zaman derim çok zeki bir insansın diye! Biliyorsun Virginia Wolf sevdiğimi, cevabım evet olsun diye inanılmaz bir gayret içindesin.

-        Ne yapayım Akasya Bina? Hepimiz seviyoruz seni, bir kişi de hakkında olumsuz düşünsün, yok! Ester gibi kadınsın. Çok sevdiğim arkadaşımsın. Kıvrak zekanı tiyatro için çalıştırmanın zamanı gelmedi mi? Bırak şu muhabirliği artık! Yine yazarsın gazeteye, köşe yazarsın, araştırma dosyası yazarsın. Aldığın üç kuruş para zaten. İso’ da sevinir merak etme! Gel “tiyatroküp”e, yazdığın oyunları da getir, çeviri oyunlarını da getir. Senaryolarını da getir. Kafa kafaya verelim, harika projelere imza atalım. Senin yerin “tiyatroküp” kızkardeşcağazım.

-        Nesim’ciğim, gel seni bir kucaklayayım. Bu samimiyetini bu içtenliğini çok seviyorum. Benim için çok değerlisin. Söz veriyorum üzerinde çok ciddi düşüneceğim. Kararımı At oyununun prömiyerinde suare sonrası söyleyeceğim.

-        Selamdan sonra sana sahnede seyirci önünde sorarım ama!

-        İnanılmazsın Nesim’ciğim, tamam ona da peki! Sana hayır diyebilmek mümkün mü? Şirinlik abidesi seni…

-        Senin kadar değil Bina Bina’cığım, cansın.

-        Canım Nesim’ciğim.

-        (Bak bak bak! Hallere bak! Arkadaşlık, sevgi pıtırcıklarına bak! Mucuk mucuk. Mavi sakal burada on dakikadır dikiliyormuş kimin umurunda! Tomas’ın kafası da zaten high! Sahne üzerinde kendini kaybediyor adam! Bak hiç bakar mı? Tomas, baksan bir bu tarafa. İçimden sesleniyorum sana! Tamam baktı. İşaret edeyim de fotoğraf için konuşsun. Anladı, şükür.

-        Nesim Beyciğim, artık fotoğraflarımızı çeksin mi kardeşim?

-        Tabii Savay Bey, kusura bakmayın sizi de beklettik Aybar Bey. Akasya Bina ile uzun senelerdir arkadaşız. Birbirimizi gördük mü böyle paralize olur, kilitleniriz.

-        (Orası malum! Mucuk mucuk, arkadaşımlar, dostumlar havada uçuşuyor. Akasya Bina’da az değil ha! Ne zamandır peşinde takipteyim, gazetede birlikte çalışıyoruz. Bir benimle şöyle samimi arkadaş olmadı! Aa kıskanıyor muyum ben onu haydi bakalım mavi sakal, ayıkla pirincin taşını. Tomas duymasın, gevezelik edeyim deme sakın!)

-         Önce grup halinde fotoğrafımızı çekelim Aybar Bey zira Akasya Bina erken ayrılacak tiyatrodan, sonra her birimizi tek tek çekersiniz. Anlatabildim mi?

-        (Kafamı sallayayım da anladığımı anlasın Nesim Bey, bu konuşmamak da ne zor şey? Ne çekiliyor bu Akasya Bina, grupla verilen poz için arkalara arkalara? Bak sen tedbirli AB’ye de bak! Fotoğrafını çektirmek istemiyor.

-        Akasya Bina gitme öyle arkalara, benim yanıma gel ama!

-        Geldim Nesim’ciğim dur koluna gireyim.

-        Gir, gir. Arkadaşlar hepimiz gülümseyelim lütfen! Tiyatroküp’ün şanına yaraşır şekilde verelim pozlarımızı.

-        (Hay aksi! Nesim’in koluna girdi ki kolyeyi biraz daha saklasın diye! Mavi sakal biraz daha yakına gir, yok olmuyor. Madalyonu göstermemek için her şeyi yapıyor. Bu fotoğrafı çekeyim bitsin de buradan çıkmadan bir çaresini bulayım. Neyse bitti.)

-        Teşekkür ederiz Aybar Bey, teşekkür ederim Akasya Bina’cığım.

-        Ben teşekkür ederim Nesim’ciğim. Bakayım kapıya doğru kuzenim geldi mi? Beni almaya gelecekti. Gelmiş. “Mordehay, sahneye gelir misin?”

-        (Bu toplum yöneticisi Mordehay değil mi? Kuzen mi dedi o? Ne demek bu? Düşün mavi sakal düşün. Köklerini arıyordu AB ve buldu mu? Aradığımız Akabin lideri o demek oluyor o zaman! Bak Tomas’a bak hiç ilgileniyor mu? Varsa yoksa Güney’le tiyatro konuşmalar filan. Aklını kaybetti tiyatro için! Ne olursa olsun madalyonun yakından fotoğrafını çekmeliyim. Düşün. Düşün… Tamam buldum.)

-        Mordehay gel bak seni can arkadaşım Nesim Savan ile tanıştırayım ve tabii ortak aşkımız tiyatroküp’ün sahibi ve genel sanat yönetmenidir. Yetenekli bir oyuncu, donanımlı bir yönetmen, programcı, on parmağında on marifet olan bir tiyatrocudur. Benim can dostumdur. Mordehay’da benim kuzenim Nesim’ciğim…

-        Mordehay Beyi hepimiz tanıyoruz Akasya Bina’cığım, Yahudi toplumumuzun değerli yöneticilerindendir. Sizin kuzen olduğunuzu bilmiyordum, sonra konuşalım bunu Akasya Bina’cığım. Hoş geldiniz Mordehay Bey, sizi tiyatromda gördüğüm için çok mutluyum.

-        İyi geceler Nesim, ben de seni gördüğüme sevindim. Nasıl gidiyor yeni repertuvarınız?

-        Akasya Bina’nın da rolünün olduğu Gyula Hay’ın At oyununu sahneye koyuyorum.

-        Sen yaparsın da harika olmaz mı Nesim’ciğim. Müsaade edersen Akasya Bina’yı bu gecelik kaçırayım.

-        Tabii, elbette. İyi geceler yine bekleriz. Bina Binacığım, iyi geceler.

-        Arayacağım seni Nesim’ciğim, Nişantaşı’nda aynı kafede buluşur konuşuruz. Şimdi bize müs…Dur! Ne yapıyorsun Aybar? Fotoğrafımı mı çektin sen? İzin verdim mi Mavi Sakal? Hayrola bu ne cüret? Mordehay!

-        Sizden fotoğraf çekmenizi rica ettiğimizi sanmıyorum. Siler misiniz Akasya Hanım’ın fotoğrafını, çekilmesini istemiyor. Silin lütfen! Göreceğim.

-        Aybar Bey, Mordehay Bey haklı! Benim tiyatromda istemeyen kimsenin fotoğrafı çekilmez. Silelim o fotoğrafı. Ne kadar ısrarcısınız siz böyle!

-        Sil gözümün önünde yarın seni İso’ya şikayet ederim Mavi Sakal, yakarım çıranı. Göster bakayım. Tamam. Bir daha da ben istemeden on metre yakınımda istemiyorum seni. Gidelim kuzen, hoşça kal Nesim’ciğim.

-        Güle güle Akasya Bina’cığım. İyi geceler tekrar. Üzgünüm bu olanlar için! Aybar Bey dilimizi anlamıyor musunuz? Size çekmemenizi söyledik. Performansınız için teşekkür ederim. Bu zarfta ödemeniz var. Yarın fotoğrafları zarftaki notta yazılı ajansa gönderin lütfen! Arkadaşlar paydos! Herkese iyi geceler!

-        İyi geceler Nesim Bey, Güney bekle! Evine seni ben bırakacağım.

-        Tamam Savay, dışarıdayım.

-        Geri zekalı ne yaptın sen? Yakalandın beceriksiz. Sildirdiler fotoğrafı da madalyonu göremeyeceğiz. O ne be?

-        Yedekledim silmeden önce.

-        Aslan Mavi Sakal, yürü eve gidiyoruz. Perdeye yansıtıp inceleyelim madalyonu.

-        Yolda markete uğrayalım, mavi oğluşuma kedi maması alacağım.

-        Yetiştirdiğin canavarın zıkkımlansın da bizi ısırsın, tırmalasın diye mi? Suratınız birbirine benziyor zaten mavi meymenetsizler. İyi tamam. Yürü düş önüme, Güney’i fazla beklettik. Ağaç oldu arkadaşım.

-        (Tomas Torquemada, senin de tiyatrocu arkadaşın Güney’in de canı cehenneme! Sen dur sen! Geliyor gelmekte olan…) 

3

 

BOĞAZDA DEĞİL KORDONDA YÜRÜYELİM AKASYA BİNA

 

24 KASIM 2022- 11.00 –İSTANBUL-BÜTÜN GAZETESİ-AKASYA BİNA-SEDAT BEY-AYBAR

 

-        Sana diyorum Mavi Sakal anlıyorsan kafanı salla! Nelerle uğraşıyorum yahu? İndir şu kapüşonunu. Amaan kenafir gözlü, tak yine kapüşonunu görmeyeyim o manyak bakan mavi gözlerini. Tanrım beni kimlerle sınıyorsun böyle? Duyuyor musun huu?

-        (Konuşmuyorum diye sağır mıyım sanıyor bu adam beni, tabii ki duyuyorum. Ne tuhaf adam bu ya!)

-        Ha kafanı salla tamam. Şimdi diyorum ki, ne bağırıyorum yahu hâlâ, diyorum ki sanayici adam gazeteye dün tam sayfa ilan verdi. Bugün yeni tesisi açılıyor. Gidiyorsun, fotoğraflarını çekip dönüyorsun. Ok?

-        (Akasya Bina gazeteye gelmeden şuradan şuraya gitmem.)

-        Ne bakıyorsun kapıya? Ne işaret ediyorsun? Akasya Bina’yı mı bekliyorsun? Gelmeyecek o, onun başka işi var. Başka muhabir gönderdim oraya. Yarım saat var açılışa koş ancak yetişirsin. Arabayla gidin, şoförün haberi var. Zaten trafik var, bak hala oyalanıyor. Şişli’den Taksim’e yetişemezsen kovarım seni. (Zaten kovacak yer arıyorum.) Haberin olsun mavi sakal, haydi bakayım yallah! Bak hala bakınıyor, ne Akasya Bina’ymış yahu? Yürüsene be adam! Şimdi kovayım istersen. Yok mu, haydi yola koyul o zaman.

-        (Hay aksi! Bu İso beni kovarsa Akasya Bina’yı takip edemem. Mecburen dediğini yapmak zorundayım. Yola koyul Alvar. Acele edeyim biraz. Gece tiyatrodan dönüşte madalyonun fotoğrafını perdeye yansıttık. Tartışmasız bu o! Akabin teşkilatı lideri bu Akasya Bina. Âri katolikliği tesis edebilmek için önümüzdeki engel AB. Onu döndüğümde takip edeceğim artık, bitmiyor bu İso’nun emirleri bitmiyor. Dur sana da hesabını soracağım bunların İso Efendi).

-        Gel Akasya Bina, günaydın.

-        Günaydın Sedat Bey.

-        Sedat Bey değil İSO diyeceksin İ-S-O. Bu da ne böyle sanayii odası der gibi her neyse! Diyen dedi bir kere inadından değiştirmedi de öyle kaldı. Athos’la mı geldin Akasya Bina?

-        Evet Sedat Bey, akşam servisinizi mi çekeyim?

-        O nasıl söz öyle Akasya? Arabayı servise bıraktım da bu akşam eve beni sen bırakabilir misin diyecektim?

-        Bisiklet kullansanıza, sağlık için. Tamam elbette götürürüm Sedat Bey, benden biri yardım isteyecek de hayır mı diyeceğim. Siz rahat olun. Ayrıca bugün keyfim yerinde.

-        İnşallah az sonra keyfin bozulmaz.

-        Ne dediniz? Anlamadım.

-        Dur söyleyeceğim şimdi kahvemden bir fırt çekeyim.

-        Aa ben de sabah kahvemi içmedim, söyler misiniz bana da?

-        Sade, sakızlı, limonlu Türk Kahvesi değil mi?

-        Evet. Artık yanında su yerine limonlu soda da içiyorum.

-        Tamam ikisini de söylüyorum. “Bu kızın içinde de limon ağacı yeşerecek yakında! Limonun kilosu kaç para senin haberin var mı? Neyse mecbur söyleyeceğiz artık.)

-        Önümüzdeki hafta hava durumu pek iç açıcı değil. Dün sabah da 04.08’de Düzce merkezli 6 şiddetinde deprem oldu. Hissetiniz mi?

-        Alo! Dediğim gibi işte yanında limonlu sade soda. Yok Akasya Bina, uyuyordum hissetmedim.

-        Nasıl yani? Cümle alem uykudan uyandı. Ne derin uykunuz varmış sizin.

-        Top patlasa uyanmam.

-        O top yerin altından patladı ona bile uyanmadınız eh bravo size. Hava diyorum daha da serinleyecekmiş. Gazetenin kaloriferlerini artık açtırsanız mı?

-        Gelin Yeliz Hanım, koyun şöyle sehpanın üzerine kahveyle sodayı. Teşekkürler çıkabilirsiniz. Kapıyı da kapatın ki oda soğumasın. Doğalgaz kaç para oldu senin haberin var mı?

-        Nasıl yani? Kış günü takırdatacak mısınız bizi? Yok artık. Hiç şaşırmam buna! Dikkat edin elinizden kaçırabilirsiniz beni, iş teklifi aldım. İki haftam var düşünüp kararımı vereceğim.

-        Ne diyorsun sen Akasya Bina, izin vermem, yok öyle gitmeler falan.

-        Kaloriferleri açtırın öyleyse.

-        Şansını fazla zorlama!

-        Bugün erken çıkıp Boğaz’da bir yürüyüş yapmayı planlıyorum Sedat Bey. Ne diyecekseniz dinliyorum, yazacak yazım var.

-        Boğazda değil Kordon’da yürüyüşünü yapmaya ne dersin?

-        Anlamadım.

-        Yarın sabah ilk uçakla İzmir’e uçuyorsun.

-        Niye gidiyorum? İzmir’imi sevmediğimden değil niye gönderiyorsunuz beni?

-        Göndermiyorum, birlikte gidiyoruz.

-        Ne? Hayatta olmaz. Sizi yolculuk boyunca çekemem ben!

-        Ne demek? Patronun iş buyuruyor kabul mü etmiyorsun? Ben geliyorum çünkü konuşma yapacağım, İzmir’de bir çalıştay var. Sen geliyorsun çünkü haberini yazacaksın ve özellikle Hahambaşılık seni de götürmemi istedi. Aynı uçakta toplum liderlerinden bazıları da var.

-        Kimler var mesela?

-        Mordehay Bey var.

-        Tamam geliyorum. Kaçta uçak?

-        Sana göndereceğim bilgilerini.

-        Ben de 4. Sefarad Kültür Festivali için gönderecekseniz daha vakti var diyecektim. 18 Aralık ile 26 Aralık arası bu senenin festivali.

-        Biliyorum festival ne zaman, tamam yine sen gideceksin festivali izlemeye?

-        Pardon? Bir dakika önce halletmemiz gereken bir konu var. Tamam İzmir’ime aşığım, tamam festival komitesinde çok değerli insanlar emek vererek harika işler üretiyorlar. Besim Bey ve Ekibi muhteşem bir festival düzenliyorlar ama bu sene ben gidemem sayın Sedat Bey.

-        Niyeymiş o sayın Akasya Bina Hanım, patron gideceksin diyorsa gi-de-cek-sin. Nokta.

-        Git-me-ye-ce-ğim. Nokta. Çünkü Sedat Bey geçen sene kendi cebimden harcamaları yaptım hala masrafımı alamadım gazeteden. Bugün yarın, bugün yarın hala tık yok ödemeden.

-        Bırak şimdi onu halledilir? Birazdan talimat veririm muhasebeden verirler paranı. Amaan Akasya Bina, ayıp böyle para pul hikayeleri.

-        Ne? Pardon? Nasıl ayıp? Benim cebimden harcama yaparken ayıp değil. Önce ödememi alayım sonra düşüneceğim.

-        Tamam uzatma artık. Ödenecek dedim. İzmir’deki çalıştaydan söz edeceğim bir türlü edemedim.

-        Sedat Bey buyurmaz mısınız?

-        Nereye?

-        Sadede.

-        Tuhaf bir biçimde sabırsızsın patronun konuşuyor yahu!

-        Çalıştayı biliyorum. Tamam geliyorum da dedim başka neyi dinlemem gerekiyor acaba?

-        Dur bir şey soracağım. Sen niye Hahambaşılık kimi gönderiyor diye sordun? Mordehay Bey’i deyince hemen kabul ettin. Hayrola? Tanıyor musun toplum yöneticimiz Mordehay Beyi?

-        İsmini duydum nereden tanıyacağım? Haddime mi düşmüş üst düzey bir toplum yöneticisini tanımak ayrıca Akasya Bina da kim ki? Bitti mi? O zaman bana izin verin eve erken gideyim, yolculuğa hazırlanayım.

-        Ne? Yapacak işin yok mu gazetede?

-        Yarım saatlik işim var. Yazımı yazıp vereceğim, sonra çıkacağım.

-        Hani eve götürecektin beni?

-        Bir zahmet taksi çağırıverin ya da şirket arabası götürsün. Bugünlük kusura bakmayacaksınız artık.

-        İyi çık! Giderken de muhasebeye uğra! Söylüyorum şimdi ödesinler masrafını.

-        Aaa? Hangi dağda kurt öldü?

-        Yürü git işine, haydi! Performansını düşürme! Ne o öyle patronla iki saat lak lak. Parayla dönüyor bu gazete Akasya Hanım parayla. Çalışacaksınız, çalışacaksınız, çalışacaksınız.

-        Konuşmalarınıza da reklam alıyorsunuz bakıyorum Sedat Bey, merak etmeyin ben de yaşamak için para eziyorum, şeker değil.

-        İlla her lafa verilecek bir cevabı var yahu! Kapat arkandan kapıyı çıkarken oda soğumasın. Ellerim hiç gitmiyor ama açayım telefonu da vereyim şu talimatı muhasebeye! Eh be Akasya Bina, ocağıma incir ağacı diktin. Yok. Limon ağacı daha uygun. Alo muhasebe mi?

………..

-        Tamam Mordehay anladım. Yazımı bitirdim çıkıyorum. Bari uçakta yanıma sen otur. İso mu oturacak? Ooof of! Peki, neyse bir saat dayanacağım artık. Kitap okurum ama o bırakmaz beni okumaya, mutlaka konuşur. Ben patronumu tanıyorum. Ya sabır! Çıkıyorum. Balat’ta Dani’nin sahafta buluşalım. Sen geç oraya, geliyorum, konuşuruz.

………..

-        Gel Aybar gir içeri, kapıyı da kapat oda soğuyor. Çektin mi fotoğrafları? İyi, tamam. Yazsın muhabir haberi de getirsin göreyim, malum önemli adam. Bu zamanda tam sayfa ilan bulmak kolay mı? Neyse! Ne oynatıyorsun kaşını gözünü? Hayır, yok. Akasya Bina az önce çıktı. Beni de ortada bıraktı. Sözüm ona eve götürecekti. Ne soruyorsun ha bire Akasya Bina’yı? Senin göbeğin ona mı bağlı?

-        (Susmuyor bu İso’da bir türlü, evet bağlı, ne yapacaksın? Hay aksi, yakalayamadım. Neyse yarın burada olur. Bir daha da gözden kaçırmam.)

-        Bana bak Mavi Sakal! Akasya Bina yarın burada olmayacak, İzmir’e gidiyor. Tasalanma diye söyledim. Aşık mıdır nedir bu da? Bakışlara bak, mavi mavi? Derin derin düşünmeler filan!

-        (Eyvah! Bu ne şimdi? Peşinden İzmir’e mi gitmeliyim yoksa sabredip dönmesini mi beklemeliyim?)

-        Duydun mu söylediklerimi aloo? Gece eve beni sen götüreceksin tamam mı?

-        (Başımı sallayayım da sussun! Evet, tamam. Seni eve gölgen götürsün İso, derhal gazeteden çıkmalıyım. Tomas’ı bulayım.)

-        Bak nasıl açık bıraktı kapıyı çıkarken Mavi Sakal. Parayla ısınıyor bu gazete parayla! Bayağı soğudu hava yahu, elektrik ocağını nereye koydum ben? Masanın altında yakayım da kimse görmesin.

Tefrika No: 14’nin Sonu

Tefrikanın önceki bölümlerini okumak için:

https://www.salom.com.tr/haber/123078/bina-bina-hikayeleri-1

https://www.salom.com.tr/haber/123110/bina-bina-hikayeleri-2

https://www.salom.com.tr/haber/123209/bina-bina-hikayeleri-3

https://www.salom.com.tr/haber/123266/bina-bina-hikayeleri-4

https://www.salom.com.tr/haber/123312/bina-bina-hikayeleri-5

https://www.salom.com.tr/haber/123389/bina-bina-hikayeleri-6

https://www.salom.com.tr/haber/123426/bina-bina-hikayeleri-7

https://www.salom.com.tr/haber/123522/bina-bina-hikayeleri-8

https://www.salom.com.tr/haber/123579/bina-bina-hikayeleri-9

https://www.salom.com.tr/haber/123633/bina-bina-hikayeleri-10

https://www.salom.com.tr/haber/123699/bina-bina-hikayeleri-11

https://www.salom.com.tr/haber/123775/bina-bina-hikayeleri-12

https://www.salom.com.tr/haber/123836/bina-bina-hikayeleri-13

 https://www.salom.com.tr/haber/123974/bina-bina-hikayeleri-15

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün