İstanbul, günü birlik ya da bir hafta sonunda gezilebilecek, kültürüyle, mimarisiyle, mutfağıyla ziyaretçilerini memnun bırakacak birçok şehir ve yöre ile çevrili… Asırlarla ifade edilen zengin tarihini hala sokaklarındaki birçok eserle gösteren Edirne de bu şehirlerden biri…
Kültür gezilerini sevenler için hafta sonu kaçamağı yapılabilecek, İstanbul’a birkaç saat mesafedeki yakın yerlerin tüyolarını vermek istiyorum. Bizans ve Osmanlı izlerini görebileceğiniz, tarihiyle, doğasıyla, kültürüyle, adeta markası olmuş kestanesiyle, Marmara Bölgesinin en önemli kayak merkezine sahip Uludağ’ı ile Bursa’yı tavsiye ederim. Farklı zamanlarda, sayacağım ilçe ve yöreleri gezmeye giderseniz, her birinden ayrı keyif alacağınızdan hiç şüphem yok. Örneğin, çinileri ile meşhur, Hıristiyanlıkla ilgili önemli kararların alındığı (ve 7. Konsilin toplandığı Ayasofya Kilisesi ki 1331’de Orhan Gazi burayı camiye çevirmiş) İznik’i, Avrupa’nın en iyi belediyesi seçilen Nilüfer’i, Mudanya, Gölyazı ve buralara bağlı şirin mi şirin köyleri Cumalıkızık ve Trilye’yi sayabiliriz.
Yine Marmara Bölgesinin diğer bir şehri Kocaeli’ne gidip Maşukiye’de piknik alanında yanınızdan akan derenin şırıltısıyla ormandaki kuş cıvıltıları eşliğinde harika köy kahvaltınızı yaptıktan sonra mevsim uygunsa Kartepe’ye çıkıp kayak yapabilir, kar mevsimi değilse buradaki otelde mis gibi dağ havasının oksijenini içinize çekerken, kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Bir başka uzaklardaki yakın şehrimiz de yazımın başlığına konu olan Trakya Bölgesinin sınır şehri Edirne… Bu saydığım yerlere günü birlik gidebileceğiniz gibi bir gece - iki günlük güzel bir hafta sonu tatili, yabancıların tabiriyle harika bir ‘weekend’ yapabilirsiniz. Madem asıl konumuz Edirne, o halde biraz daha detaylı, tarihiyle, coğrafyasıyla, yapılarıyla, mutfağıyla bu şehrimizi anlatmaya çalışayım.
KISA TARİH TURU
Edirne’nin ilk çağlarda Orta Asya’dan göç edip buraya yerleşen Traklar tarafından kurulduğu biliniyor. Büyük İskender buraları Makedonya İmparatorluğunun uçsuz bucaksız sınırları içine katmış. Daha sonra Romalıların hâkim olduğu bu topraklar 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Bizans’ın oldu. Şehir, 1361 yılında I. Sultan Murat tarafından fetih edilerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun taht (baş) şehri oldu ve 1453 yılında İstanbul fethedilinceye kadar 92 yıl payitaht (başkent) olarak kaldı. Bu yıllar içinde de tarihinin en görkemli günlerini yaşadı.
Edirne, Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli bir eğitim ve kültür merkeziydi. Aynı zamanda üniversite şehri olarak tanınmaktaydı. 1745 ve 1751 yıllarında çıkan iki büyük yangın Edirne’ye ciddi zararlar verdi, şehir neredeyse yok olma durumuna geldi. Edirne, 1800’lü yılların başıyla 1920’li yıllar arasında zaman zaman Rusların, Bulgarların, Yunanlıların işgaline sahne oldu. Bugün yurdumuzun karayoluyla Avrupa’ya açılan sınır kapılarına sahip Edirne şehri, 25 Kasım 1922 tarihinde düşman işgalinden kurtarıldı. Kısaca tarihçesine şöyle bir göz attıktan sonra, şimdi yavaş yavaş kültür turumuza çıkabiliriz.
Selimiye Camii
ZİYARET EDİLMESİ GEREKEN YERLER
Edirne, Anadolu’yu Avrupa’ya birleştiren bir konumda olması nedeniyle zengin bir kültüre de sahiptir. İl genelinde Osmanlı Türk kültürünü yansıtan 612 tarihi eser bulunur. Bu eserlerden bir bölümü (Selimiye Camii, Üç Şerefeli Cami, Kervansaray, Meriç Köprüsü, Eski Cami) sağlamlığını korumakta olup halen kullanılmakta. Bunlara benzer bir bölüm tarihi yapı da günümüzde restore ediliyor. Ayrıca il genelinde 29 sit alanı mevcut. II. Bayezid Külliyesi ve Sağlık Müzesi, Edirne Sarayı (Kırkpınar Er Meydanı Güreş Alanı), Kaleiçi Evleri ve Büyük Sinagog, Arasta Çarşısı, ayrıca Hıristiyan kültürüne ait İtalyan Katolik Kilisesi, Kıyık’ta bulunan St. Georgi Bulgar Kilisesi ve Kirişhane’de bulunan St. Konstantin- Elena Bulgar Kilisesini sayabiliriz.
Edirne Büyük Sinagogu
Arasta Çarşısı
Şehrin simgesi olarak Selimiye Camini belirtebiliriz. Caminin yapımına 1568’de Sultan II. Selim’in emriyle başlandı. Mimar Sinan’a yaptırılan cami 1575 yılında açıldı. Mimar Sinan’ın 90 yaşındayken yaptığı ve ‘ustalık eserim’ diye adlandırdığı bu eser Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından biridir. Caminin imamı bize eser hakkında çok geniş bilgiler verirken bizler de muhteşem yapıyı hayranlıkla izliyorduk. Buradan çıktığımızda çarşının içine doğru yol aldık. Tipik bir taşra şehir merkezi görünümünde olan çarşıda, esnaf bizleri güler yüzle karşılarken, İstanbul’dan gelen Museviler olduğumuzu duyduklarında eskiden komşuluk yaptıkları Musevi dostlarını anlattılar.
Şehir turunda sıra Edirne Büyük Sinagogunu ziyarete gelmişti. Yapımına 1909 yılında başlanan sinagogun Avrupa’nın en büyük üçüncü sinagogu olduğunu öğrendik. Zaman içinde bakımsızlıktan çökme durumuna gelen bu tarihi eseri toplumumuz yönetimi, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve belediyenin katkılarıyla birlikte yeniden eski görkemli haline getirdiler. Sinagog şu an yarı müze, yarı ibadet merkezi... Hatta restorasyondan sonra bu özel mekânda bir de düğün gerçekleştirildiği ve zaman zaman dua için açıldığını öğrendik. Zamanında Osmanlı musikisinden etkilenen, Yahudi mistik müziği olan Maftirim bu sinagogda icra edilmeye başlamış, daha sonra İstanbul’a gelmiş. Sefarad kültürü için çok önemli bir şehirdi Edirne. Bu bilinçle günümüzde Aydemir Ay ve Dr. Yılmaz Seçim ‘Edirne Yahudi Yemekleri’ kitabını, Türkçe, İngilizce ve Ladino dilinde basarak, gastronomi literatürüne çok önemli bir eser kazandırdılar.
Yemek demişken Edirne mutfağı denince akla gelen birkaç yemeği saymadan da geçemeyiz. Ciğer sarma, elbasan tava, mutancana, zirva Osmanlı mutfağının bu şehre mirası olarak sayılabilir… Tatlıları ise zerde, cevizli oturtma ve Sefarad Yahudilerinin İspanya’dan gelirken beraberinde getirdikleri badem ezmesi (masapan) sıralanabilir. Şehirle özdeşleşen, Edirne deyince akla ilk gelen ise incecik doğranmış ciğerlerin önce una bulanıp daha sonra kızgın yağda kızartılıp soğan piyazı eşliğinde sunulan tava ciğeridir.
Bu tarihi şehirdeki yemeğimizin ardından, Sarayiçi bölgesindeki tarihi Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alanı gezdik. Ardından Meriç Nehri kıyısındaki çay bahçesinde tavşankanı çayınızı yudumlarken günü birlik de olsa bu şehri ziyaret etmekle ne kadar isabetli bir şey yaptığınızı düşündük. Sizin de aynı düşüncede olacağınıza eminim…
Bir Tutkudur Seyahat…