•Netanyahu´yu bekleyen zorluk; Yüksek Mahkeme´nin kararlarını feshetme yetkisinin Knesset´e verilmesi, iki devletli çözümün reddi, kadının konumu, eşcinsellere yönelik yaptırımlar gibi hususlarla diğerlerinin de yaşam tarzına müdahale eden, azınlık haklarını ve kişisel özgürlükleri sınırlayan, geneli ilgilendiren hususlarda dini kuralları dayatan yaklaşımları nasıl yöneteceğine yönelik. Bu açıdan Netanyahu, bir taraftan kutuplaşmış haldeki ülkede iç dengeleri korumaya çalışırken öte yandan uluslararası arenada İsrail´in "insan haklarına saygılı" imajının zedelenmemesi için uğraşmak zorunda. DOÇ. DR. ELDAR HASANOĞLU – www.aa.com.tr
Herschel Grynszpan, 17 yaşında bir Alman mülteciydi. Polonyalı Yahudi bir ailedendi. Fransa’ya göç edeli henüz iki yıl olmuştu. Annesi ile babasının binlerce Yahudi ile birlikte trenlere konup sınırdışı edildiğini öğrendiğinde çok ama çok üzüldü. Adolf Hitler’in 1933’te iktidara gelişiyle şiddetlenen Yahudi düşmanlığından bıkmıştı. 7 Kasım 1938 sabahı Paris sokaklarında yürürken elinde tabancası, kafasında intikam düşüncesi vardı.
Alman Büyükelçiliği'ne gitti. Büyükelçi günlük yürüyüşü için dışarıda olduğundan müsteşar Ernst vom Rath ile görüşmek üzere içeri alındı. Grynszpan, vom Rath'a "Seni pis Alman. Bu kurşunlar zulüm gören 12 bin Yahudi için" diye bağırarak beş kurşun sıktı. Hitler’in özel doktorunu göndermesine rağmen vom Rath birkaç gün sonra, kurtarılamayarak öldü.
O zamana kadar, derler, Yahudileri süren, işlerinden eden ama şiddete başvurmayan Naziler bu olayı onlara kıyım için bahane yaptılar. Hemen belirteyim, Grynszpan bu eylemi gerçekleştirmeseydi de Naziler soykırım yapmak için başka bahaneler bulabilirdi. Bu eylemi soykırımın başlamasına gerekçe kabul etmek, Nazilere haklılık kazandıran yanlış bir tutum olur.
Bahanenin "en iyisini" bulmuştu Naziler, bu doğru. Nazi propaganda Bakanı Joseph Goebbels hemen eyalet polis karakollarına, gizli servis merkezlerine, Yahudi mülklerine yönelik büyük bir saldırının organize edilmesi talimatını verdi. Bunların içinde Yahudi ibadethanelerinin, işyerlerinin, evlerinin yakılması da vardı. Binlerce Yahudi gözaltına alındı, 30 bin kadarı toplama kamplarına dolduruldu. İtfaiyecilere, Ari ırktan olanların, yani Almanların mülklerini tehdit etmeye başlamadığı sürece yangınları durdurmak için hiçbir şey yapmamaları söylendi.
Almanya ile Avusturya'daki Naziler, 9 Kasım 1938 gecesi geç saatlerde başlayıp ertesi güne kadar, 1.000 sinagogu ateşe verdi, binlerce Yahudi evini, okulunu, işyerini tahrip etti. Yaklaşık 100 Yahudi öldürüldü. İşte tüm bu Nazi vahşeti Ulaş’la önünden geçtiğimiz sinagogda başladı. O geceye Yahudi işyerlerinin camlarının kırılarak tüm caddeleri kaplaması nedeniyle Almanca "kristal gece" anlamına gelen Kristallnacht dendi. Naziler gecenin tüm hasarını Yahudilere ödetti. Vom Rath suikastı dahil işledikleri "iğrenç suçlar" için Almanya’daki Yahudilere 400 milyon dolar tutarında ceza kesildi. Herman Göring alçağı saldırıları "domuzların bir daha cinayet işlememesini sağlayacağı" için övdü. Ölümünden bir hafta sonra, vom Rath'ın Nazi gamalı haç bayrağına sarılı tabutu da Düsseldorf sokaklarında dolaştırıldı.
Grynszpan, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Nazi işgaline kadar Fransa'da hapishaneden hapishaneye nakledildi. Ardından Almanya'ya iade edilerek bir toplama kampına hapsedildi. Kesin olarak akıbetinin ne olduğu hala bilinmez. Nazi alçakların katlettiği 6 milyon Yahudi’nin arasında olması pek mümkün.
Mustafa K. Erdemol
https://halktv.com.tr/makale/bir-berlin-anisi-o-sinagogun-onunden-gecerken-707155
Binyamin Netanyahu usta bir şoför ve koalisyon ortakları ile 3 haftadır pazarlıklar ile uğraşıyor. Aslında pazarlık Yahudi sporunun bir bölümü, bir yaşam şeklidir. Al-ver olursa bunun keyfi çıkmaz. Koalisyon pazarlıklarında da aynen ayakkabı fıkrasındaki (Aslında hepsi fıkra değil. Ayakkabıcı Yorgo Usta Tahtakale Caddesindeki baba dostu ayakkabıcımızdı) gibi pazarlık usulü ile hareket etmekte ve sona kalan ŞAS partisi liderine de istediği bakanlıkların yarısını vererek işi bağlamayı becermiş gibi duruyor. Tabii ki bu Smotrich'e uyguladığı ROTASYON patentinin bir başka versiyonu idi. Bakanlıkları 4 senelik değil de 2 senelik veriyor yani yarısını; diğer iki senede de başka bir bakanlık ile değiştireceğinin sözünü veriyor.
Hoş, son 10 senede iki sene dayanan bir hükümet olmadığını alıcı da satıcı da biliyor bu nedenle de “ne alırsak kâr” misali anlaşma sağlanıyor.
Hem hükümet krizi çıkartabilmek için de bir altyapı hazır oluyor. İki sene sonra önerilen bakanlık kabul edilmezse yeni seçim yapılabilecek.
Şaka mı değil mi göreceğiz. Netanyahu'nun hükümet kurmak için aldığı süre Cumartesi çıkışı sona eriyor ve Devlet Başkanı Herzog'tan ek süre alması gerekmektedir. Bu olası bir durumdur ve genellikle Başkan bu talebi getiren Başbakan adayına verir 15 gün ek süre sıfır ile 15 gün arası bir ek süre verme hakkı mevcuttur. Tabii Başbakan adayının hükümeti kurmaya yakın olduğunu ve hangi nedenle ek süre istediğinin izahatını vermesi gerekir.
Hükümet kurma konusunda olası engellerin başında sıralarsak :
Olan zorluklar kısaca bunlar ama zorluk aranırsa tabii ki daha çok zorluk mevcut ve bu hükümetin işi oldukça zor ama önce hükümetin kurulup görev alması gerekecektir.
Rafael Sadi
https://www.odatv4.com/makale/israil-siyasetinde-tahtakale-kurallari-261592
İsrail ile 2009 başında bozulmaya başlayan ve kademe kademe daha da kötüleşen ikili ilişkilerin Şeyh Cerrah olayları sırasında liderler arasında bir söz düellosu şekline dönüşmesine rağmen 2022 yılında hızla normalleşmesi iki ülke arasında bundan sonra nelerin yapılmaması gerektiğini taraflara öğretmiş olmalıdır. Örneğin Türkiye, Filistin meselesinin kendisi açısından bir politika veya dava değil kardeş Filistinliler başta olmak üzere Arap devletlerinin/toplumlarının bir mücadele alanı olduğunu ve bu alana doğrudan dahil olmak yerine onların belirleyecekleri politikalara veya İsrail ile varacakları uzlaşmaya siyasi, diplomatik destek vereceği bir konu olarak görmesi gerektiğini anlamış olmalıdır. Tel Aviv ise Türkiye’yi dışlayarak ve hatta Yunanistan ve Rumlarla Ankara karşıtı bir blok oluşturarak Doğu Akdeniz’de pek fazla bir şey yapılamayacağını kavramış bulunmalıdır. İsrail’de Netanyahu’nun yeniden ve aşırı sağcı bazı grupları da koalisyona alarak başbakan olması bu normalleşme sürecini etkilemeyecektir.
Prof. Dr. Hasan Ünal
Cumhurbaşkanı ile görüşüp görev almadan önce Netanyahu gayrı resmi şekilde koalisyon görüşmelerine başlamış, 6 Kasım’da sağ kampın parti liderleriyle bir araya gelmişti. Buradan hareketle, kurulacak hükümetin sağcı, aşırı sağcı özellikte olacağı tahmin ediliyor. Netanyahu’nun işaret edilen vaadini gerçekleştireceği kolay görünmüyor ve aşırı sağcı partilerin taleplerini karşılamada zorlanacağı da kesin gibi duruyor. Bu talepler; din okulları öğrencilerine ayrıcalıklar, okullarda seküler müfredatın sınırlandırılması, yönetim erkinde kendilerine daha çok alan açılması, ayrılan bütçeden daha çok pay almak gibi radikal dincilerin sadece kendi refahlarını yükseltmek ve olanaklarını arttırmakla sınırlı değil. Bunun ötesinde Netanyahu'yu bekleyen zorluk; Yüksek Mahkeme’nin kararlarını feshetme yetkisinin Knesset’e verilmesi, iki devletli çözümün reddi, kadının konumu, eşcinsellere yönelik yaptırımlar gibi hususlarla diğerlerinin de yaşam tarzına müdahale eden, azınlık haklarını ve kişisel özgürlükleri sınırlayan, geneli ilgilendiren hususlarda dini kuralları dayatan yaklaşımları nasıl yöneteceğine yönelik. Bu açıdan Netanyahu, bir taraftan kutuplaşmış haldeki ülkede iç dengeleri korumaya çalışırken öte yandan uluslararası arenada İsrail'in "insan haklarına saygılı" imajının zedelenmemesi için uğraşmak zorunda.
11 Aralık, Netanyahu’nun koalisyon kurması için son gün. Buna iki haftalık bir süre daha eklenebilir. Bu süre zarfında Netanyahu sağ kamptaki parti liderleriyle görüştü. Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği partileri koalisyona katılacaklarını deklare ettiler. Dindar Siyonist Parti de onlara katıldı ama 20 Kasım’da bu partideki fraksiyonlardan Otzma Yehudit/Yahudi Kudreti ve Noam Partisi'nin koalisyon bağlarını sonlandırdıklarını deklare etmeleri sonrasında Netanyahu’nun onlarla ayrı ayrı anlaşması gerekti. Her ikisi de en uçta yer alan, LGBT düşmanı, Arap karşıtı, kadının toplumdaki konumunu sınırlayan, koştukları dini şartlarla Geri Dönüş Yasası’nın işleyişini zora sokan, radikal köktendinci söylemleriyle ünlü bu partilerin taleplerinin Netanyahu’yu özellikle sıkıştıracağını tahmin etmek zor değil.
Fraksiyon ortakları gibi Dindar Siyonist Parti lideri Betzalel Smotriç de radikal köktendinci söylemleriyle biliniyor. Seküler nitelikte olan Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin sınırlandırılması ve İsrail’in dini kurallarla yönetilmesi gerektiğini savunan Smotriç'in, beklediği Adalet Bakanlığı pozisyonuna geçtiği takdirde bu doğrultuda adımlar atacağı düşünülebilir. Bu durum, İsrail’in siyasi bürokratik doğasının değişeceğinin, toplumsal huzurun bozulacağının ve yaşanan sorunun yakın ve uzun vadede İsrail’deki toplumsal fay hatlarını giderek daha da keskinleştireceğinin habercisi olarak görülebilir.
...
Netice olarak, milletvekili sayısı itibariyle hükümet kurmasında bir engel görülmeyen Netanyahu’nun iktidarı süresince diken üzerinde olacağı söylenebilir. Bir yandan kendi kampı lehine belli tavizler vermesi ülke genelinde toplumsal huzursuzluk yaratabilecek öte yandan ise dış dünyaya olumlu imaj vermek için ciddi bir çaba göstermesi gerekecek.
Doç. Dr. Eldar Hasanoğlu
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/netanyahunun-diken-ustunde-denge-siyaseti/2756477
Nihal Atsız, faşist bir çizgiden Atatürk’e, İnönü’ye ve Cumhuriyet’e ağır hakaretlerde bulunan yobaz bir Hitler hayranıydı. Bunlar gayet somut gerçekler. Türkiye Nazilerin uydu devletine dönüşse belki işbirlikçilerin başında gelecekti. “Merkez-sağa yürüyen parti” böyle olunmuyor.
https://twitter.com/KBuyukyuksel/status/1602018742732525568
Buyurun efendim, kitabımın 2. baskısının kapağı... Çok yakında raflarda yerini alacak. Satın aldığınız her bir kitap, bir üniversitelinin öğle yemeğini karşılayacak. Hem naçizane bilgilerimi okuyun hem de sevgili öğrencilerimizin hayatlarına dokunun. Keyifli okumalar!
https://twitter.com/remzzicetin/status/1601246426498940928
El Orfelinato olarak da bilinen Ortaköy Yahudi yetimhanesi. Yapı, Kulüp adlı dizide tekrar gündeme gelmişti. Ancak yetimhane mekanı olarak burası değil, aklımda yanlış kalmadıysa Moda Mahmut Muhtar Paşa konağı kullanılmıştı. Uzun zamandır kapalı.
#İstanbul #ortaköy
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1600686586035068929
Brandt'ın Yahudi Anıtı Önünde Diz Çöktüğü Gün
7 Aralık 1970 tarihi, 20. yüzyılın en ikonik fotoraflarından birinin çekildiği gün. O dönemin Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın, Polonya'nın başkenti Varşova'yı ziyareti sırasında Naziler'in öldürdüğü Yahudiler'in anısına yapılan "Yahudi Anıtı" önünde diz çökmesi, tüm dünyada büyük yankı bulan ve bugüne kadar unutulmayan anlardan biri oldu.
Bu unutulmaz karede Alman medyasında çıkan yazı ve yorumlarda, Brandt’ın simgesel hareketi "demokrasi ve insan haklarının sembolü" olarak tanımlanıyor ve sosyal demokrat siyasetçinin, bugün bile başka ülkelerin siyasetçilerine, kendi geçmişleriyle yüzleşme konusunda örnek olduğu belirtiliyor.
https://twitter.com/NataliAVAZYAN/status/1600401433475526656
Büyük mutlulukla ve gururla,İsrail Çalışmalarına giriş teşkil edecek çalışmamızın yayın sürecinde sona geldik.Uzmanlığımı üzerine inşa ettiğim,yıllardır çalıştığım ülke hakkındaki ilk başvuru kitabını ortaya çıkarmak kişisel tarihim için bir dönüm noktası,duygularım tarifsiz 🥹
https://twitter.com/TugceErsoyTugce/status/1602010952811044865
#Hannukah bu yıl @OurCommons Tepede Hanuka 🕎 ile biraz erken başladı.
Tüm Kanada federal parti temsilcilerinin, atalarımızın anavatanı ve ebedi başkentimiz Kudüs'te bir Yahudi dini ve siyasi egemenlik festivali olan Hanukkah'ı kutladığını görmek çok güzel. 🇮🇱
#HappyHannukkah
https://twitter.com/EliLipshitz/status/1600092477498720260
İsrail 1 Kasım seçimlerine hangi faktörler, hangi siyasal gelişmelerle geldi? Binyamin Netanyahu'nun geri dönüşünün İsrail siyasetinde ne gibi yansımaları olabilir? Netahyahu'nun merkez aktörlerle işbirliği yapma ihtimali nedir?
Siyasi analist Dr. Gökhan Çınkara, "Ortadoğu" programının ikinci bölümünde Şalom gazetesi yazarı Denis Ojalvo ile bu sorulara yanıt arıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=Cqv4UE65OmI
Meskûn Zaman ise beni o çok sevdiğim semte götürdü sürekli. Ankara’da yaşadığım yıllarda nerelisin dediklerinde “İzmir, Karantina” derdim. Refleks gibiydi bu yanıt. O güzel mahalleleri her an içimde taşıma çabası belki. Yazarda bu refleksi gördüm.
Bitmeyen çocukluğun mekanı anlatının asıl kahramanı olmuş. Zimbul ile
Makbule ise rehberimiz. Bizi gezdiriyorlar, eğlendiriyorlar, doyuruyorlar,
hüzünlendirip, kızdırıyorlar…
Bir noktaya takıldığımı hissediyorum. Beth İsrael Sinagogu’nda Madam Amati’ye neden bir kısım ayrılmadı? En ilginç anılardan birini okuyabilirdik bence. Rita Ender’in bir kitabı var ama daha çok konunun ilgilileri için. Karataş ya da Elence isimlendirmesiyle “Deftera Cudea” bence Madam Amatisiz olmaz. Hatta Zimbul ile Makbule’nin Madam Amati ile oturup kahve içmesini istedim. Çünkü mahalleden İsrail’e göçenlerin iç kavgalarıyla Madam Amati’nin cemaatten ayrı kalma isteğinin aynı noktadan hareket ettiğini düşünüyorum niyeyse; özgür olma ihtiyacı.
Karataş’ın üstünde bir hayalet dolaşıyor ama bu iyi yönlü bir değişime götürmek yerine yıkıma ve unutulmaya dair bir değişime iteliyor bizi.
Meskûn Zaman ise buna bir itiraz benim gözümde. Unutmakla sorunu olanların da bunu yapması gerekirdi.Raşel Meseri’nin buradaki emeği de buna uygun.
İki güzel novellayı öncelikle İzmir aşıklarının okumasını öneririm.
Tarihimizin güzelliklerle öne çıkmasını dileyerek, Raşel Meseri’ye de emekleri için teşekkür edeyim. Sağolsun ince yanımızdan yakaladı…
https://www.gazetepencere.com/kut-oynayan-kadinlar-ve-meskun-zaman/
https://hasturktv.net/turkiye-yahudi-cemaatinin-yeni-gorunurlugu-francois-azar/
Lut Gölü kıyısından yamaca doğru tırmanan dar bir yoldan ulaşılan Ein Gedi’ye gelince sanki çok iyi düzenlenmiş tropikal bir yerleşmeye girmiş gibi olduk. Dünyanın dört bir yanından gelen belediye başkanları ve belediye yöneticileri büyük bir şaşkınlık içinde, ağaçların gölgesinde dolaşıyor ve böylesi bir yerleşme alanı yaratan insanlara imreniyorduk. Üzerinde plaket olan bir “Baobab Ağacı” bizi hayretlere düşürdü. Yaklaşık yirmi-yirmi beş metre yüksekliğindeki ağacın altında 1980 yılında dikildiğini belirten bir açıklama bulunuyordu. Kibbutz alanının gerek yakın gerekse uzak çevresi tümüyle çorak, kayalık alanlardan oluşuyordu. Bakıldığı ve özen gösterildiğinde yirmi beş yıl içinde bir ağacın nasıl bu büyüklüğe eriştiğini gördük görmesine ama aramızdaki çoğu insan bunun altında yatan başarı duygusunu anlamakta güçlük çekti. Ein Gedi Kibbutzu’nda hayranlıkla gezdiğimiz uluslararası üne sahip büyük bir botanik parkı da bulunuyordu. Bu parkta dünyanın her yerinden getirilmiş 900’den fazla bitki türü olduğunu söylediler. Kibbutz aynı zamanda güneş ocakları, gri su gibi sürdürülebilir teknolojilerin eğitim merkezi olarak da hizmet vermekteydi. Altı üstü yüz dönümlük kayalık alan, elli yıl gibi kısa bir zaman zarfında sanki cennetten bir köşe hâline getirilmişti. Ağaçların altındaki gölgelik alanlara yapılan evlerde insanlar mutlu bir şekilde yaşıyor, çocuklar koşturuyorlardı.
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/sinan-genim/aklimizi-kullanip-calisirsak-ufkumuz-acilir-6870191
https://www.egetelgraf.com/kose_yazilari/bir-ihanet-hikayesi-max-brod-franz-kafka-dostlugu/
İstanbullu belgesel yapımcısı ve müzikolog Ömür Şenol’un hazırlamış olduğu, ilk gösterimi 2022 yılı Nisan ayında yapılan ‘Sefarad Müziği’ belgeselinin tamamını ve Ömür Şenol ile yaptığımız röportajı bu sayfa içerisindeki videolardan izleyebilirsiniz.
https://www.izmirjcc.org/sefaradmuzigi