Sami Kohen´in 1951 yılında Tel Aviv, Maariv Gazetesi editörü Dr. A. Carlebach´a Türk Yahudi Cemaatinin durumu ile ilgili mektubun Türkçe tercümesi…
1951’de Yahudi Cemaatinin durumu
Size bu mektubumdaki bir makalemle, Türkiye Yahudi Cemaati’nin şimdiki durumu ve sorunları ile ilgili bilgi vermekle memnuniyet duymaktayım.
Saygılarımla,
Geçen yüzyıllarda dünyanın en gelişmiş Yahudi cemaatlerinden biri olan Türk Yahudi Cemaati, günümüzde ancak 50 bin dolaylarında bir nüfusa sahiptir; bunun temel nedeni, üç yıl önce başlayan yurt dışına göçtür. Bu göç, esasen 1950’de duraklamıştır. Başlıca Yahudi Cemaati, 37 bin kişilik nüfusuyla İstanbul'dadır. Diğer önemli merkez İzmir’dedir ve orada 4.500 Yahudi yaşamaktadır. İsrail’e yönelik kitlesel göç, özellikle Bursa, Edirne, Çanakkale gibi Yahudi dini ve geleneklerinin uygulamasının güçlü olduğu taşra kentlerinden gerçekleşti. Geçmişte parlak cemaatler olarak bilinen bu topluluklar, bugün ağırlıklı olarak, daha yaşlı kişilerden oluşmaktadır. Çünkü gençler, İsrail’e yerleşti. Bununla birlikte, İstanbul’daki Yahudi Cemaati, göçler nedeniyle fazla etkilenmemiş tek Yahudilik merkezi olma niteliğini korumaktadır.
Şimdi Yahudi Cemaati, çeşitli sorunlarla karşı karşıyadır; bunların arasında cemaat formasyonu, dinsel, iktisadî ve siyasal konular yer almaktadır.
Türkiye'deki Yahudi cemaati yaşamı bir koordinasyon yoksunluğundan mustariptir. Genişçe cemaatlerde Yahudilikle ilgili işler iki değişik bünyede toplanmıştır: dini konsey (ki bu da dinsel konularla ilgilenen bir hahamlık kurumudur) ve Laik Konsey (bu da; zekȃt kültür... seküler konular ile ilgilenir).
1931 yılından beri ve geçen yıla dek, İstanbul’daki her iki konseyde seçimler yapılamamıştı; bunun nedenleri arasında, ölümler, istifalar ve göçler yer alıyordu ve koltukların çoğu, hep boş kalmıştı. Cemaat bireylerinin baskısı ile, geçen yıl nihayet yeni seçimler yapıldı. Ama bunlar beklendiği gibi genel seçimler olmayıp; sadece boşalan yerleri doldurmayı amaçlıyordu. Üstelik adayların isimleri Laik Konsey tarafından temin edilmişti ve sonuçta bu seçimler kimsenin de dikkatini çekmedi. Yeni Laik Konsey’in başkanı şimdi Dr. S. Abravaya’dır.
Bu arada yıllardan beri ilk kez olarak İstanbul’daki Cemaat Konseyi’nin seçimleri de gerçekleşti. Bunlar; sinagogların, yardım kuruluşlarının ve okulların -yörelerine göre- idaresinden sorumluydular. Ancak bu seçimlere katılım yüzdesi düşük oldu ve birçok durumda oylar genç elemanların lehine kullanıldı.
Günümüzde Türk Yahudi Cemaati’nin karşılaşmış olduğu başlıca sorunlardan biri, dini lider noksanlığıdır. Dini Konsey giderek küçülmektedir ve son 20 yıldan beri Türkiye’nin tümü, bir hahambaşıdan yoksun kalmıştır. Bunun nedeni, kanuna göre Türk vatandaşı olan ve tartışmalı bir konumu olmayacak bir kişinin bulunamamış olmasıdır.
Ancak İstanbul’daki Başhahamlık Kurumu, Dini ve Laik Konseyleri bünyesinde bulundurmak sıfatı ile ve Rum ve Ermeni cemaatlerinin daha önceleri Türk vatandaşı olan fakat halen yabancı bir ülkede yaşayan kişilerden bir ruhanî lider atamış olmaya yetkili kılınmış olmalarından cesaret alarak Mısır’da, İskenderiye’de önceleri başhaham olan Dr. Moşe Ventura’yı Türkiye Hahambaşısı olarak atamaya son zamanlarda karar vermiş bulunuyor. Ancak bu karar henüz gerçekleşmemiştir ve başhahamlık kurumu, henüz resmi makamlara bu adayın kabulü için başvurmamıştır. Bu arada İstanbul’daki ve özellikle taşradaki Yahudi cemaatleri de hahamlara, şohetlere (dini usullere göre kesim yapan kişi) ve moellere (sünnetçilere) ihtiyaç duymaktadır.
Yahudi cemaatinin iktisadî durumu tatminkârdır ve Yahudilerin çoğunluğu daha öncesine nazaran daha iyi durumdadırlar. Nitekim 1942’de hükümetin azınlıklara uygulamış olduğu yıkıcı Varlık Vergisi nedeniyle, geçirmiş oldukları ekonomik krizden 1944 yılından itibaren süratle kurtulmuşlardır.
Türkiye Yahudileri, ticarette ve sanayide faaldir ve onların ekonomi ortama katkıları kayda değer. İstanbul’da ve diğer kentlerde ithalat-ihracat kuruluşlarının ve mağazalarının çoğu ve hatırı sayılır sayıdaki fabrika, Yahudilere aittir. Yahudilerin arasında yüksek sayıda serbest meslek sahibi olan ve müesseselerde istihdam edilen birey vardır. Az sayıda Yahudi işçi vardır ve ziraatta ise, hiçbir Yahudi çalışmamaktadır.
Salamon Adatto
Son yıllardaki önemli olay
Son yıllarda Yahudiler için çok önemli olan bir hadise de, Türkiye’nin demokratik bir yaşam tarzına geçişidir. Cumhuriyet döneminin ilk çeyreğinde, hükümet, sıklıkla tüm vatandaşlara tam hak ve özgürlüklerin güvencesini veren Anayasa’nın sözlerine ve ruhuna aykırı hareket etmişti. Ancak Ⅱ. Dünya Savaşı’ndan sonra hükümetin politikaları, yeni dünya olaylarının ışığında değişmeye başladı. 1945’ten sonra antisemitizm ve ayrımcılık, Türkiye'de artık bir tehlike arz etmekten uzaktır. Demokrat Parti’nin Mayıs 1950’de iktidara gelmesiyle beraber, Yahudilere ve diğer azınlıklara karşı tutum daha da olumlu oldu. Nitekim makamına geçmesinin hemen akabinde Dahiliye Vekili, icra mekanizmasının tüm birimlerine bir mesaj göndererek, ‘vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmamanın, hükümetin amacı olduğunu ve yasanın demokratik maddelerinin tatbikata sokulacağını’ belirtti. Daha sonra da 1942’de devreye sokulan ayrımcı vergi yasası, ilk kez olarak parlamentoda tartışıldı. Kabinenin bakanları ve milletvekilleri, bu konu ile ilgili olarak samimiyetle, daha önceki hükümete yüklendiler… Mahallî toplantılarda Demokrat Parti, daha önceleri el konulmuş olan para ve malların iadesi için acele edilmesine karar verdi. Parlamento’nun yegâne Yahudi üyesi Bay Salamon Adatto, (Parti’nin kendisi, İstanbul seçimlerindeki başarısını kısmen ona borçluydu.) Parlamentonun Çalışma Komisyonu Başkanlığı’na atandı. Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren, bu, bir Yahudi’nin ulaşmış olduğu en yüksek pozisyondu. Bay Adatto, birçok vesile ile vatandaşlar arasında eşitlik ilkelerinin gerçekleşmesi için teşebbüste bulunmuştu. Diğer bir Yahudi, Bay Y. Salmona da, Demokrat Parti’de aktif bir rol üstlendi ve İstanbul Belediye Meclisi’nin bir üyesi oldu.
Antisemitizm ve ayrımcılık
Günümüzde Türkiye’de antisemitizm ve ayrımcılık bulunmamaktaysa da, ayrımcı bir uygulama olarak devam eden husus, Yahudilerin ve diğer azınlıkların, devlet memuriyetlerinde görev alamamalarıdır.
Türkiye’de bir Yahudi kültürel etkinliğinden bahsetmek olanaksızdır. Yahudiler, Türk, Fransız ve Anglo-Sakson kültürleri ile özümlenmişlerdir ve pek azı, İbranice dili ve Yahudi kültürü konularına vakıftırlar. Türkiye Yahudilerinin yaşlı kesiminin -ki bunların yüzde 90’ı Sefaradi ve sadece yüzde 10’u Aşkenazdır- hâlâ ‘Ladino’ (Yahudi İspanyolcası) konuşmaktadırlar. Üç Yahudi yayını bulunmaktadır. Bunların ikisi Ladino ve biri Fransızca dillerinde olmak üzere İstanbul’da yayınlanmakta. İstanbul ve İzmir Yahudi cemaatlerinin bünyesinde bazı okullar bulunmaktadır. Mecburi ders olmayan İbranicenin haricinde, bunların müfredatında Yahudilik ile ilgili konular bulunmamaktadır. Yahudiler; Fransız, Amerikan ve İngiliz okullarını tercih etmektedirler. Talebe sayısının azalmakta olması nedeniyle, yakın bir zamana dek B’nai B’rith tarafından yönetilen ve kötü bir idareden yakınan Yahudi Lisesi, bazı üst sınıflarını kapatmaktadır.
Bir Türk yasası, herhangi bir grubun veya organizasyonun, yabancı bir ülkedeki herhangi bir organizasyonla birleşmesini yasaklamaktadır. Bu yasa, Türkiye Yahudi toplumunun, yurtdışındaki örneğin Alliance Israélite Universelle, The World Jewish Congress, B’nai Brith ve Siyonist Organizasyonlarla yakın ilişkide bulunmasına ve birleşmesine engel olmuştur.
Yahudi Cemaatinin sorunları
Günümüzün Türkiye Yahudi Cemaati’nin çok yönlü sorunları bulunmaktadır. En fazla sıkıntısı duyulan, Batılı bir zihniyete sahip, becerikli ve enerjik cemaat liderlerinin yoksunluğudur. İyi bir cemaat organizasyonunun kurulmasıyla birlikte, bunu Türkiye Yahudi Cemaati’nin rehabilitasyonu da izleyecektir. Ve böyle bir rehabilitasyon; organizasyonel, dinsel, kültürel ve eğitimsel alanlar için bir gerekliliktir.
Bu değişik alanlardaki temel sorunlar arasında ise,
1) 1880’lere dek giden hahambaşılığın mevcut nizamnamesinin değiştirilmesi. 2) Bir hahambaşının tayin edilmesi ve çeşitli cemaatlere deki ruhanî liderlik sorununun çözümlenmesi.
3) Ülkedeki değişik Yahudi cemaatlerinin bir federasyon içine dâhil edilmesi için gerekenin yapılması.
4) Yahudi bireylerinin, Yahudilik ile ilgili mahallî konulara duydukları ilgisizliğe karşı mücadele edilmesi.
5) Yahudi kültürel hareketinin yüreklendirilmesi ve Yahudi okullarının organize edilmesi. İbranicenin okullara ve kültür merkezlerine dahil edilmesi.
6) Yabancı Yahudi cemaatleri ile bir temasın sağlanması.
Bütün bu sorunların çözümlenmesi adına ilk adım olarak, Yahudilere karşı takdire değer bir sempati ve anlayış göstermiş olan resmî makamlara ciddi bir yaklaşım sağlanmalıdır. Türkiye Yahudi Cemaati’nin rehabilitasyonu işte böyle bir girişimi gerektirmektedir.
Sam Cohen
P.K. 1067
Galata, İstanbul
Tel Aviv