Yunan sinemasının İzmir Holokost'u iddiası: Smyrna

Yılın son yazısında güzel şeylerden bahsetmeyi planlıyordum ancak skandal bir filmden bahsetmek durumda kaldım: Yunanistan sinemasının bugüne kadarki en pahalı prodüksiyonu Smyrna´dan. Filmin ifade ettiği gibi, ´İzmir´in Türkler tarafından işgal edilip, yakılıp yıkılmasını ve İzmir´de yaşayan Yunanlıların katledilişlerinin 100. yılı anısına´ çekilen bu film tarihe yanlı bakmakla kalmayıp, gerçeklerle alakası olmayan bambaşka bir tarih yazması bakımından çarpıcı bir örnek.

Bahar AKPINAR Perspektif
21 Aralık 2022 Çarşamba

Film Midilli Adasına botlarla yaklaşan Suriyeli mültecilerin adaya alınmasıyla başlıyor. Sahilde hani nerdeyse bir ‘Hoş geldiniz’ komitesi var. Öyle bir misafirperverlik... Mültecilere maddi yardımda bulunan Yunan kökenli Amerikan vatandaşı yaşlı Filio Baltatzi ile torunu arasındaki söyleşiden Filio’nun hikayesine, 1916’nın (Yunan işgali altındaki) İzmir’ine geçiyor, yalnızca Smyrna’da görebileceğiniz bir İzmir’i seyretmeye başlıyoruz. Yüzyıllardır mutlu mesut yaşayan kalbur üstü Yunanlılar, Yunan kültürü, operalar, davetler, danslar, aşklar ve derken Türklerin gelişi, şehri ele geçirmesiyle kan, vahşet, soygun, tecavüz ve finalde büyük yangın.

Tanıtım bülteninde yaşanmış olaylara dayanılarak çekildiği belirtilen film “Bir zamanlar ‘Doğu'nun İncisi’ olarak bilinen, dünyanın en büyük şehirlerinden birini yok eden yürek burkan 1922 felaketini ayrıntılarıyla anlatan olağanüstü bir sinema eseri” olarak tanımlanmış. Yetmemiş, “Yunanlılar savaş, şiddet ve zulüm nedeniyle anavatanlarını terk etmek zorunda kalırken, bugün dünyamızın karşı karşıya kalmaya devam ettiği mülteci krizine dikkat etmemizi istiyor” diye bir misyon da üstlenmiş. Bugüne kadar Ege Denizinde birçok mülteci botu Yunanistan tarafından batırılmışken, mülteci krizine nasıl dikkat çekmek istediklerini ben şahsen pek anlayamadım. Ama filmi seyrettikten sonra konuya vakıf oldum. Smyrna, Yunan ordusu ve yerleşik Rumlardan bazılarının Türklere yaptıklarından zerre bahsetmezken, başka insanların acılarını kendi politik ajandasına uygun şekilde kullanıyor. Tıpkı açılış sahnesindeki mültecilere yaptığı gibi.

Bu sömürünün bir diğer örneğini filmin tek Ermeni karakteri Takoui’de görüyoruz. 1915 Ermeni tehcirinde ailesini kaybettiği öğrendiğimiz Takoui’nin hikayesini bilmiyor, acısını hissetmiyoruz. Tıpkı açılış sahnesindeki mülteciler gibi Takoui de filmin politik ajandası için gerekli, hepsi bu. Takoui’nin, Baltazis Ailesinin evlerinde çalıştırdıkları Müslüman Türk kâhya ve şoföre ne kadar iyi davrandıklarını görünce onları ikaz etmek, Türklerin bir gün İzmir’e de geleceklerini ve tüm Hıristiyanları öldüreceklerini söylemek gibi bir görevi var. Filmin sonunda haklı çıkan tabii ki o oluyor. 1915 Ermeni olayları ile Ege Denizini geçmeye çalışan mültecilerin ruhu, 1922’de İzmir’deki Yunan katliamında diriliyor. Hıristiyan olduğu için öldürülenlerle, canlarını kurtarmak için kayıklara doluşanlar. Diğer taraftan filmde kozmopolit olmasına vurgu yapılan İzmir’in önemli halklarından Yahudiler ile İtalya kökenli Levantenlerini göremiyoruz. Zira iki halkın da filmin amacına uygun, sömürmeye müsait felaket hikayeleri o gün için yok.

Filmde bir Ermeni karakterin olmasının ve 1915 Ermeni tehcirinin sürekli konu olarak geçmesinin asıl nedeni, Yunanistan’ın sözde Yunan soykırımı iddialarını 1915 olaylarına dayandırması. Yunanistan, Türklerin Kurtuluş Savaşı’nda Ermenileri, Yunanlıları, Süryanileri kapsayan büyük bir Hıristiyan soykırımını yapmış olduğunu öne sürüyor. Dahası, bu iddiasını günden güne kabul ettiriyor. Soykırımı iddiası 1994’te Yunan parlamentosunda kabul edildikten sonra, diasporanın sağladığı kaynaklarla zaman içinde Amerika’nın çeşitli eyaletleri, Kıbrıs Rum kesimi, İsveç, Hollanda, Ermenistan ve Avrupa Parlamentosunda kabul edilmiş durumda. Bu zaman zarfında Yunanistan’ın soykırım konusunda attığı bir diğer adım bu iddiasını akademiye taşımak oldu. Son on yıldır Yunanistan’da ve Avrupa’nın bazı üniversitelerinde, olmayan Yunan soykırımı üzerinde araştırmalar yapılıp konferanslar veriliyor. Karşısında Türkiye’den hiçbir akademik çalışma olmadığından Yunanistan tamamen kendi kurduğu bir oyunu, kendi kurduğu biçimde oynuyor. Smyrna’da mültecilerin ve Ermeni Takoui’nin acılarını kullandığı gibi, bu alanın hoşuna giden terimlerini de kendi çıkarına hizmet edecek şekilde kullanıyor. İşte burada işler karışıyor. Zira Yunanistan’ın kullandığı terimler arasında Holokost ve Ölüm Yürüyüşleri de var.  

Bu terimleri 2010’da ‘The Greek Genocide Resource Center’ adı altında bir merkezin web sitesinde görüyoruz[1]. Bu merkez ‘Alliance Against Genocide’ adında 31 ülkede ofisi olan ve 100 farklı organizasyonla birlikte çalışarak, gerektiğinde Birleşmiş Milletler’e baskıda bulunarak temsil ettiği soykırımın, uluslararası politik dünyada kabul ettirilmesi amacını güdüyor[2]. The Greek Genocide Resource Center’ın internet sitesinde, Atatürk’ün soykırım suçlusu olarak gösterildiği kısmın hemen altında The Smyrna Holocaust başlıklı bir bölüm var[3]. Yurtiçinde ve dışında Holokost alanında çalışan bir akademisyen olarak uluslararası bir toplantıya böyle bir başlıkla gelmeye kalksalar, toplantıya kabul edilme ihtimalleri bile yokken, böyle bir başlık atmaları utanç verici. Dahası bu bir Holokost suiistimali. Ufak bir Google araştırması ile Anglo – Helenic League tarafından basılan, Charles Dobson’ın yazdığı ‘The Smyrna Holocaust’ adlı bir kitap olduğu da gördüm. Konu üzerinde detaylı çalışma yapılıp akademik makaleler taransa nelerle karşılaşacağız kim bilir. Anlayacağınız Yunanistan sözde soykırım iddialarının akademik adlandırmalarını da tıpkı Smyrna’da olduğu gibi işine gelen acıyı, işine geldiği şekilde kullanarak belirliyor. Başka bir acayiplik: Soykırımda katledildiği iddia edilen Yunanlı sayısı yaklaşık bir milyonken, dillere destan The Greek Genocide Resource Center’ın kurtulanların ifadelerinin olduğu ‘Testimonies’ kısmında sadece 25 kayıt var; onların da yarısı kitaplardan alıntı.

Hal böyleyken, bu savlarını desteklemek amacıyla çektikleri Smyrna, Bafta ödül törenlerinin mabedi olan Princess Anne Theatre’daki gösteriminden sonra altı dakika alkışlanmış. 2022 Los Angeles Yunan Filmleri Festivali’nde ödül alan filmin önümüzdeki aylarda politik ajandasının kesiştiği başka festivallerden ödülle dönmesi olası. Smyrna, 11 Ocak 2023’de Avrupa Parlamentosunda gösterime girecek. Türkiye’nin üniversitelerde Holokost ve soykırım bölümleri açması politik bir zorunluluk halini almış durumda. Dilerim en kısa sürede gerekli adımlar atılır.

Holokost ve soykırım çalışmaları tanıdığınız değil, hiç tanımadığınız insanlar için yaptığınız bir çalışmadır. Onların duyulmayan sesi olabilmek için kendi nefesinizi, emeğinizi, zamanınızı verir, yeri geldiğinde sağlığınızı kaybedersiniz. Bu alanda çalışmak ya da Smyrna gibi filmler çekmek, o acıları insan onuruna yakışan şekilde, hiçbir çıkar beklemeden büyük bir titizlik, ağırbaşlılık ve haysiyetle taşımayı gerekli kılar. Sosyal bilimlerin başka hiçbir alanı sizden bunları talep etmez. Holokost ve soykırım çalışmaları da talep etmez. Siz bunları yerine getirmeye gönüllüsünüzdür. Bu nedenle gerek bir yazar gerek bir akademisyen gerekse bir İzmirli olarak bu filmin yapılmasına emek verenleri kınıyorum. Yunan halkına sevgilerimi gönderiyorum. Hanuka Bayramınızı kutluyor, hepinize güzel bir yıl diliyorum.

Not: Film ve konu hakkında ayrıntılı makalemi Gerçek Gündem sitesindeki SMYRNA yazımda bulabilirsiniz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün