Tiyatronun iki efsanesinin sahnede bir araya geldiği ender rastlanır bir oyun bu. Dilek Türker Tiyatro AYNA Sarah Bernhardt rolüyle seyircisini yeniden selamlıyor. John Murell´in yazıp Hakan Altıner´in yönettiği ´Bu Bir Efsane Sarah Bernhardt´ adlı oyun, Fransa´nın itibarlı tiyatrosu Comédie Française´in en dikkat çekici aktrisi olmuş Sarah Bernhardt´ın yaşamından bir kesit sunuyor. 500. Yıl Vakfı himayesinde, oyunun prömiyeri 17 Ocak´ta…
Sahnede geçirdiği bir kaza sonucu sağ bacağı kesilmiş olan Sarah Bernhardt'ın, uşağı Pitou ile geçirdiği bir geceyi anlatan iki kişilik oyunda uşak Pitou rolünde Tayfun Yılmaz yer alıyor. Tüm hayatını tiyatroya adamış olan dünyaca ünlü aktrist, oyunda geçmişi ile hesaplaşıyor. Bu hesaplaşmada Pitou, aktriste hayatına yön veren olaylarda önemli yer edinen karakterlere bürünüyor. Tiyatronun kraliçesi Dilek Türker, Sarah Bernhardt’ın duygu geçişlerini usta oyunculuğu ile sahneye taşırken Tayfun Yılmaz da birbirinden farklı karakterleri canlandırırken oyunculuk hünerlerini başarıyla gözler önüne seriyor. Oyunun kostüm ve dekor tasarımı Sadık Kızılağaç’a ait. Dekor tasarımına R. Onur Duru, Mısra Candanadam tarafından video mapping tekniği ile hazırlanan görsel şölen eşlik ediyor. 500. Yıl Vakfı himayesinde “Bu Bir Efsane Sarah Bernhardt” oyununun prömiyeri 17 Ocak tarihinde (Fulya Sanat) Süleyman Seba Kültür Merkezi’nde gerçekleşiyor. İkinci prömiyer de 6 Şubat’ta aynı mekanda olacak.
D.Türker: “Benim için Bernhardt, tiyatro sanatında insan evriminin sembolü”
Değerli sanatçı Dilek Türker bizi kırmadı; evine konuk etti ve Şalom okurlarına, yeni oyunu ‘Bu bir Efsane Sarah Bernhardt’ hakkında duygularını aktardı:
Aşk hayata anlam katar ama yaşamın belli bir döneminde yaşanan aşktan söz etmiyorum; hayatınız boyunca size verdiği enerji ve tutkuyla devam ettiğiniz, hayatı anlamlandırdığınız aşktan bahsediyorum. İşte bu bendeki tiyatro aşkıdır. Sarah Bernhardt’ı oynama isteği de bu aşkın bana gösterdiği yol, ittiği yerdir. Ancak yönetmen koltuğunda değerli dostum Hakan Altıner olmasaydı bu rüya gerçek olmazdı. O çok kıymetli bir yönetmen, gerçek bir entelektüeldir. Onun rejisine müteşekkirim. Hakan’ın Tiyatro Ayna’nın sürdürülebilmesinde çok büyük payı ve emeği vardır. Bu yeni oyunumuz için de çok güzel bir reji yaptığına inanıyorum. Farklı coğrafyalarda 56 yıl boyunca tüm oyunlarımı büyük bir heyecanla oynadım. Ancak, Dilek Türker’i ve onun tiyatro sanatını kabul ettirmiş biri olarak, sanırım en güzeline ulaşma çabası, bana Sarah Bernhardt’ı işaret etti. 13 yıl evvel de sahneye koyduğum Sara Bernhardt bugüne kadar benim içimde hep gelişti, hep büyüdü. Kendi içimde yarattığım Soytariçe ile özdeşleşti. Onlar o kadar tanıdıktı ki, öyle iyi anladılar ki birbirlerini, benim artık bunu yeniden sahneye koymam ve birilerinin buna tanık olması gerektiğine inandım. Benim için o, büyük bir insan hikâyesi, büyük bir başarı öyküsü, tiyatro sanatında insan evriminin sembolü ve insanlık tarihinde tek olan bir meslektaş. Onu kimse aşamamış ancak felsefemiz, insana olan inancımız, hayatı anlamaktaki, güzeli aramaktaki inadımız ve bundan vazgeçmeyişimiz aynı. Sarah Bernhardt’ın hikâyesi, umutlarımın kırıldığı zamanlarda bana umut verendi. Bacağı kesildikten sonra on yıl boyunca çektiği acılara rağmen vazgeçmeden son nefesine kadar hayata sahip çıktı. Hayata sahip çıkmak zorundayız. Nazım’ın da dediği gibi “Yok öyle karanlıklarda savrulmak; aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak.” İşte Sarah Bernhardt bunu kanıtlamış. Oscar Wilde ile beraber kendisini “Biz 19. yüzyıl romantikleriyiz” diye tanımlamış. Oscar Wilde da şöyle demiş: “Biz ölmemeliyiz; dünya güzeldi çünkü biz vardık.”
Eşsiz oyuncu, 1923 yılında vefat etti. Cumhuriyetimizin 100. yılı, ne tesadüftür ki Sarah Bernhardt’ın da 100. ölüm yılıdır. Ancak yönetmenimin de dediği gibi, gerçek efsaneler ölmez. Bu efsane isimlerin, güzel enerjilerin, hafızalarda tazelenmesini sağlamak ve onları yaşatmak da boynumuzun borcudur.
Acıyı bal eğlemiş bir insan portresidir Sarah Bernhardt. Benim de beslendiğim acılarım olduğu gibi. Annemle ilişkim, yalnızlığım gibi… Yaşadığı ülke Fransa’da ve tüm dünyada o zamanki şartlarda bu kadar sevilen ve hayran olunan birisi yok. Amerika’ya beş defa turne yaptı; adına tren yapıldı. Roosevelt ve Wilson ile konuştu; Edison ile sohbet etti. Bu kadar geliştirmişti yani kendini. Oscar Wilde arkadaşıydı. İşte bu kadar sahici birini oynamak istiyorum. Ben Rosa Luxemburg’u da oynadım, o da büyük bir başarı öykümdür. ‘Aşk Kalıcıdır’daki Rosa Galante de çok severek oynadığım bir karakterdi. Ancak Sarah Bernhardt benim çok yakın arkadaşım; sanatçı olarak kendimi de mesut edecek bir iş yapmak istedim. Sansürsüz, beğenirler mi, anlarlar mı diye endişelenmeden. Bunun için de Miryam Şulam’a başta çok müteşekkirim çünkü o karanlıkta otururken elime parlak ışıklı bir feneri verdi; hadi buradan yürü artık dedi. Silvyo Ovadia aracılığıyla, 500. Yüzyıl Vakfına da müteşekkirim.
Bizim tüm gücümüz ustalık, yoktan var etmek ve güzeli bulmaya yardımcı olmak. Altında incelikli felsefesi olan, içinde sevgi taşıyan, aşk taşıyan her sanat ürünü insan ruhu için şifadır. Sarah Bernhardt rüyasını gerçekleştirmekte bana yardımcı olan birlikte çalıştığım çok kıymetli sanatçılar var. Daha önce dediğim gibi, en başta yönetmen Hakan Altıner geliyor. İki sezondur, pandemi sonrası birlikte sahneyi paylaştığım ve iki kişilik oyunumuz olan Türk’ün ‘Ateşle İmtihanı’ndan sonra ‘Bu Bir Efsane Sarah Bernhardt’da da benimle başrolü paylaşan Tayfun Yılmaz, çok incelikli ve değerli bir aktör. Ona gösterdiği sevgi, sadakat ve dostluğu için, ayrıca Sadık Kızılağaç’a, tüm yönetmen yardımcılarımıza, genç arkadaşlarımıza, cast’ta yer alan herkese teşekkürü borç bilirim.
S.Ovadya: “Büyük emeklerle sahneye konan bu oyunun Dilek Türker’e ne denli yakıştığını oyunu izlerken anlayabileceksiniz”
500. Yıl Vakfı Başkanı Silvyo Ovadia’nın oyunun sahnelenmesinde yaşanan gelişmeleri ve vakıf olarak desteklerini anlattı:
Aylardan temmuz, telefonum çaldı. Zarif sesi ve güzel Türkçesiyle karşımdaki hanımefendi, Silvyo Ovadia ile görüşmek istediğini söyledi. “Kimsiniz?” dedim. Devlet Sanatçısı Dilek Türker idi arayan. İtiraf etmeliyim ki, tiyatronun kraliçesinin adını çok duymama rağmen, o güne dek hiçbir oyununu seyretmemiştim. Kendisiyle Hahambaşılık binasında yüz yüze ilk kez görüştüğümüzde, bana, büyük bir heyecan ile Sarah Bernhardt’ın hayatından bir kesiti sahneye uyarlamak istediğini söyledi ve özellikle bu oyun için, seyircisinden tutun tüm organizasyonuna, benim bir proje insanı olarak kendisine destek olacağıma olan inancı tamdı. Her ne kadar zaman fakiri olsam da, beni yüzde yüzlük bir oranla etkilemeyi başardı. İlk olarak Türk Yahudi Toplumu eş başkanlarından biriyle görüştüm ve okulumuz yararına böyle bir etkinlik düzenlemenin uygun olup olamayacağını sordum; yanıt olumluydu.
Aynı günlerde ablamı kaybettim. Dilek Hanım tüm nezaketiyle, ablamın Kilyos Mezarlığındaki cenaze törenine katıldı. O denli çarpıcı bir şahsiyet ki, tören esnasında bu ela gözlü hanımefendi, baston yardımıyla ve tüm ihtişamıyla yürürken, herkesin dikkatini çekmeyi başardı. Merak edip soranları, “bir dost” diye yanıtladım. Ve o günden sonra çalışmalar hızla ilerledi. 17 Ocak tarihinde, oyunun prömiyeri Beşiktaş Belediyesi Süleyman Seba Kültür ve Sanat Merkezi’nde (Fulya Sanat) gerçekleşecek. Sahnedeki olağanüstü performansı ile sizi de etkisi altına alacak Dilek Türker’in yeni oyunu ‘Bu Bir Efsane Sarah Bernhardt’ için, toplumumuz önemli kurumlarından biri olan okulumuzu da desteklemeye vesile olacak bu anlamlı sanat etkinliğine lütfen en az iki davetiye alarak katılın. Davetiye için 0535-3500778 no’lu telefondan Emel Benbasat’a ulaşabilirsiniz.
Oyunun sanatsal değerini değerlendirmek bana düşmez; ancak Dilek Hanım ile kısa bir süre dahi beraber olursanız, varlığıyla, duruşuyla, sözleriyle, insanları ne denli etkilediğini görebilirsiniz. Büyük emeklerle sahneye konan bu oyunun Dilek Türker’e ne denli yakıştığını oyunu izlerken anlayabileceksiniz. Haydi 17 Ocak akşamı, Dilek Türker’i, Sara Bernhardt’ı, koltuklarımızdan kalkıp hep birlikte ayakta alkışlayalım.
Yönetmen H.Altıner: “Dünya tiyatrosunun en büyük efsanesi”
Yönetmen Hakan Altıner de oyunla ilgili duygu ve düşüncelerini paylaştı:
Bir yanardağ kadar alevli, bir coşkun akarsu kadar saf, bir inci tanesi kadar duru, bir gerdanlık kadar görkemli… Kimdir bu kişi? a) Sarah Bernhardt b) Dilek Türker c) Her ikisi de. Dilek Türker’i provada izlerken, kendime zaman zaman bu soruyu sordum ve hep aynı yanıtı aldım: c) Her ikisi de.
Dünya tiyatrosunun en büyük efsanesi Sarah Bernhardt’ın yaşam öyküsünden kesitlerinin anlatıldığı oyunu sahnelerken, Türk tiyatrosunun gerçek efsanesi Dilek Türker’in de yaratıcılığına, gayretine ve zekâsına bir kez daha hayran kaldım. Bu oyunu, yıllar önce ilk kez sahneye koyarken sevgili Erol Keskin’in canlandırdığı ‘Pitou’yu bu kez Tayfun Yılmaz’ın incelikli oyunculuğuna teslim ettiğim için de içim çok rahat. Sizleri Sadık Kızılağaç’ın zevkli dekor tasarımı ve kostümleriyle karşılarken ilk oynanışın dekor ve kostüm tasarımcısı sevgili Osman Şengezer’i rahmetle anmak boynumuzun borcudur. Gerçek efsaneler zaten ölmez ancak kuşaktan kuşağa aktarılırlarsa yeniden doğarlar. Oyunumuz dünya tiyatrosunun bir büyük efsanesine saygı duruşudur. Yıllar sonra, bu saygı duruşunu seyircilerimizle bir kez daha yaşamak büyük bir mutluluk olacak.