Hayatımızın 2022 yılına ayrılan sürenin sonuna geldik. Siz bu yazıyı okurken 2023 kapıyı aralamış ve hazır bekliyor olacak. Yeni yıl, yeni umutlar falan gibi dilekler insanların moraline katkı sağlıyor mu bilmiyorum. 31 Aralık’ta nasıl yattıysanız 1 Ocak’ta da öyle kalkacaksınız. 2022’de ne yaptıysanız 2023’te de öyle yapacaksınız. Her şeye rağmen insan umutla yaşıyorsa her yeni yılın da bir umudu olabilir. Elbette ne yaparak başaramadıysan artık farklı yöntemler bulmak şartıyla.
Spora dönelim...
2022 yılı başlarken, dünyada COVID salgını aslında devam ederken fakat hayat da mecburen normale dönmek için çabalarken tenis dünyası sezonun ilk Grand Slam’i Avustralya Açık ile gerçeklerle yüzleşti.
Dünya 1 no Novak Djokovic aşı karşıtı (ve tabii aşısız) olduğu için Melbourne sınır kapısından içeri giremedi. Halbuki salgın dünyayı kasıp kavururken 2020 ve 2021’de bu turnuvayı hiç sorun çıkmadan oynamış ve kazanmıştı. Aynı şekilde 2021’de Londra ve Paris’te de şampiyon olmuş ve kimse de “aşı olmadan asla” dememişti. Üstelik Melbourne kapısına gelmeden 20 gün önce de COVID geçirmiş ve Avustralya Tenis Federasyonu davetiyle tıbbi muafiyet alacağını düşünmüştü. Evdeki hesap bazen çarşıya uymuyor. Uzatmayalım, kapıdan içeri sokmadılar, karantinaya aldılar ve sonra da sınır dışı ettiler. Sırp tenisçi de fazla uzatmadı ve “aşı karşıtlığım nedeniyle turnuvaları kaçırmak, ödemeye hazır ve göze aldığım bir bedel” dedi. Tabii aşılı olsa da turnuvadaki oyuncuların bazıları testlerde pozitif çıktı, turnuvayı bıraktı, karantinaya girdi ve evine döndü ama olsun Avustralya kurallara uydu, Djokovic’i içeri sokmadı, aşı karşıtlarına okkalı bir ders verdi! Djokovic yokluğunda Rafael Nadal finalde Rus Daniil Medvedev ile karşılaştı. Nadal 21. major şampiyonluğunu alıp rakipleri Federer ve Djokovic’in bir adım önüne geçmek istiyordu. Medvedev de 2021 Amerika Açık ardından peş peşe iki major kazanan ilk Rus tenisçi olmak istiyordu. 5 saat 24 dakika sonunda tarih Rafael Nadal’ı istedi...
Turnuvanın kadınlar şampiyonu da ev sahibi ülkenin dünya 1 no oyuncusu Ashleigh Barty oluyor fakat iki ay sonra 26 yaşındaki sporcu tenisi zirvede bırakıyordu. Neden bıraktı sorularının birçok açıklaması var aslında; uzun uzun yazıldı ve yine bir gün tenis sporunun mental zorlukları üzerine analizler yapılırken yazılacaktır. Barty tenise daha önce de ara verip kriket oynamıştı. Birkaç ay sonra evlendi. Hala kriket oynuyor mu bilmiyorum ama “Wimbledon kazanmak hayalimdi, kazandım” diyerek tenisi bırakınca bana göre bir daha dönmeyecektir. Kriket de hobi olabilir ancak.
2022 sezonunda Avustralyalı Kyrgios ve Alman Zverev’in şiddet gösterileri de büyük ilgiyle izlendi! Zverev’in şubatta Meksika Açık çiftler maçını kaybedince çizgi hakeminin kararını beğenmeyerek sandalyesine raketle vurması, Kyrgios’un martta ABD’de Indian Wells sırasında sinirle yere fırlatmasıyla seken raketin top toplayan çocuklardan birinin yüzünü sıyırması tepkilere neden olurken korttaki agresifliğiyle ünlü McEnroe bile “Ne oluyor yahu, biri bu şiddeti durdursun, cezasını versin kardeşim” diyordu.
Tarih yazan yazana…
Kadınlar klasmanında Barty tenisi bırakınca zirvenin yeni adı Polonyalı genç sporcu Iga Swiatek oldu. 21 yaşındaki Swiatek böylece tarihteki ilk Polonyalı 1 no olarak yerini aldı.
Avustralya oynayamayan Djokovic geçen yılın şampiyonluk puanı da silinince 1 no koltuğunu 26 yaşındaki Rus Medvedev’e bıraktı. Medvedev de böylece bir tarih yazıyordu. Görüldüğü gibi tarih yazan yazana. Bizim sporcular henüz bu sayfalarda yer bulamıyor ama olsun umutları tüketmeyelim. Neyse Medvedev dünya 1 no olup hevesini aldıktan 2 hafta sonra Indian Wells üçüncü turda yenilince, hala seyahat kısıtlamasında olan Djokovic koltuğunu geri aldı. Indian Wells Masters 25 yaşındaki Amerikalı Taylor Fritz’in finalde Nadal’ı mağlup etmesiyle sona ererken İspanyol tenisçinin de Avustralya ve Meksika Açık serilerindeki zaferine nokta koyuyordu. Nadal için artık tek bir hedef vardı: Roland Garros. Ne de olsa kendisi ‘toprak ağası’ olarak biliniyordu, değil mi?
Tam dünya COVID’le mücadelede aşıyla yol aldı, ortalık sakinledi, ekonomiler kendine gelmeye başladı, hayat normale dönüyor derken şubatın son günlerinde Rusya kalktı komşusu Ukrayna’yı işgal etti. Dünyada ortalık karıştı. Rusya’nın petrolü ve doğal gazı vardı, Ukrayna Avrupa’nın tahıl ambarıydı (eskiden bizdik ama artık o koltuğu da devrettik). Dünyanın ekonomisi karışıp Rusya’ya ambargo üstüne ambargo ve seyahat yasakları başladı. Spor da tabii ki bundan geri kalmamalıydı; Rusya ile müttefiki Belaruslu sporcuları da hazır elimiz değmişken aradan çıkaralım dediler. Arayıp taradılar, kafa kafaya verdiler ve dediler ki Rus ve Belaruslu sporcular tenis turnuvalarında ülkelerinin bayrağı altında yarışamazlar. E ne olacak o zaman? Yarışmasına yarışsınlar ama adlarının yanında ülkelerinin ismi ve bayrak olmasın. Yani vatansız olarak yarışacaktı bunca sporcu. Bunlar sporcuydu, savaşa karşıydı elbette. Rus Rublev işgal başlarken Dubai turnuvası yarı final maçını kazandıktan sonra kameraya “Savaşa Hayır” yazıyor, birçok yıldız Rus ve Belaruslu sporcu peş peşe savaş karşıtı açıklamalarda bulunuyordu fakat hiçbiri çıkan kararı durduramadı. Mart ayındaki Miami Open üçüncü turunda wc ile katılan genç Çek Fruhvirtova ile karşılaşan Belaruslu eski dünya 1 no Azarenka ikinci setin başında çekiliyor, göz yaşları içinde moralinin çok bozuk ve baskı altında olduğunu, kortlarda olmak istemediğini söylüyordu. Sonra da bütün sosyal medya hesaplarını kapatıyor ve bir süre ara veriyordu. Fakat henüz bitmemişti ve arkası gelecekti.
Mayıs demek Roland Garros demek
Mayıs dünya tenisinde Roland Garros, temmuz da Wimbledon demektir.
Fransa Djokovic’e kapılarını açacağını ilan etti ama Sırp yıldız ancak çeyrek finalde kortun diğer tarafında Nadal’ı görebiliyor ve ezeli rakibi de devamında bu toprakta bir şampiyonluk daha kazanıyordu. Rus sporcular Medvedev dördüncü turda veda ederken, Rublev, önceki turda vatandaşını eleyen Hırvat Marin Cilic’e çeyrekte kaybediyordu. Fikstüre göre iki Rus’un final oynaması ihtimali yoktu ama ya biri finale çıksaydı ve kazansaydı ne olacaktı? Rusya bayrağı göndere çekilmeyecek, milli marşı okunmayacak mıydı?
Bu soruların cevabını Wimbledon verdi ve kestirip attı: Rus ve Belaruslu sporcular İngiltere sınırları içinde turnuva oynayamaz! Tabii böyle söylemedi ama bu iki ülkenin vatandaşlarına seyahat kısıtlaması konunca sporcular da ülkeye giremedi. ITF, WTA ve ATP ayağa kalktı. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Sportif rekabete aykırı bir durumdu, oynayanlarla oynayamayanlar arasında klasman sorunları ile eşitsizlik olacaktı. Onlar da oturup düşündü, taşındı ve dedi ki “Madem sen bu çocukları oynatmıyorsun, o zaman ben de senin turnuvalarını puansız yapıp klasman dışı bırakıyorum.” Hoppala işler karıştı. Puansız Wimbledon demek 52 hafta sonunda silinen puanların yerine konamaması ve klasmanda geriye düşmek demekti. Fakat kimse bunu umursamadı çünkü Wimbledon’da oynamak hepsinin hayaliydi. Wimbledon’da bulunmak tenisin mabedinde olmak demekti. İngiliz Tenis Federasyonu da bunu karşılıksız bırakmadı; toplam ödül miktarını önceki yıla göre yüzde 15 artırıp 40 milyon Sterlin yaptı. COVID, seyahat yasağı falan da yok, herkes gelsin dedi. Elbette Djokovic geldi, Nadal geldi, Federer sakatlığı devam ediyordu henüz emekli olmamıştı gelemedi ve tabii Ruslar ile Belaruslular da gelemedi. Her şey güzel gidiyordu; belki de bir Nadal-Djokovic finali olacaktı, Avustralya’da olamayan karşılaşma neden Londra’da olmasındı ki olamadı. Nadal yarı finalde Nick Kyrgios maçına sakatlığı nedeniyle çıkamayınca finalin adı Djokovic - Kyrgios oldu. Novak ile Hilmi’nin maçından Sırp yıldız galip çıktı ve geçen yılın şampiyonu olduğu için bütün puanları silindi, yerine de konmayınca tepetaklak 8 numaraya kadar düştü.
Puansız oynanan bir Grand Slam tarihte görülmüş değil ve bundan zarar gören sporcular oldu. Bazıları silinen puanları yüzünden sert düşüşler yaşarken bazıları da ilk 100 dışına bile çıktı.
Wimbledon’22 kadınlar turnuvasında Kazak Rybakina ülkesi adına tarih yazarken aslında dünya tenis kamuoyu 28 yaşında Faslı bir tenisçiyle tanıştı: Ons Jabeur. Junior yıllarında Grand Slam’lerde finaller oynamış Jabeur nedense tenis medyasının gözüne girememiş, hala da ne kadar ilgi görüyor bilinmez. Coğrafya kader midir acaba? 2022 yılına 10 numara olarak giren Faslı yıldız Wimbledon ile ilk 5 içine yerleşiyordu ama onun yolculuğunda zirve vardı, hem de okyanus ötesinden...
Ağustos sonu başlayıp eylülden iki hafta alan sezonun son major turnuvası Amerika Açık için heyecanla beklenen haber geçen yıl finalde Rus Medvedev’e kaybeden Djokovic’in bu yıl rövanşı alıp alamayacağıydı ama öyle bir şey olamadı tabii. ABD hükümeti aşısız kişilere seyahat kısıtlamasına devam etti, istisna yapmadı ve Djokovic yola bile çıkmadı, turnuvadan çekildi. Rusya-Ukrayna savaşında Rusları sevmeyen Amerikan hükümeti İngiltere’den daha insaflı davranıp sporculara kapısını açıyordu. Fakat Rusların morali mi bozulmuştu acaba? Medvedev 4, Rublev çeyrek ve Kachanov yarı finalde veda ettiler. Geçen yılın şampiyonu Medvedev için hayal kırıklığıydı. Erkekler finali iki genci, Norveçli Casper Ruud ve İspanyol Carlos Alcaraz’ı sahneye çıkardı. Bu tabirleri kullanıyorum çünkü bir Grand Slam finali dünya tenisinin vitrinidir. Yoksa hem Ruud hem de Alcaraz tanınan, bilinen sporcular. Fakat 19 yaşındaki Alcaraz 2022 sezonuna 31 no olarak başlayıp Amerika Açık zaferi ardından dünyanın 1 no koltuğuna oturuyor. 24 yaşındaki Ruud daha istikrarlı, sezona 8 no başlayıp 2 no ile kapatıyor. Amerika Açık finali işte bu iki gencin kariyerine büyük bir dokunuş yaptı.
Kadınlar turnuvası ise dünya 1 no Polonyalı Swiatek ile 5 no Faslı Ons Jabeur’u karşı karşıya getirirken şampiyonluk Polonya’ya gidiyor. Ama galip sayılır bu yolda mağlup sözü yerine oturuyor ve Faslı da vitrinden payını alıp 2 no’ya yerleşiyor. Turnuva değerlendirilirken gözler geçen yılın şampiyonu İngiliz Emma Raducanu’yu arıyordu ama 20 yaşındaki sporcu New York kortlarına ilk turda veda etmişti. Bu yıl Stuttgart Porsche ve Washington Citi Open turnuvalarındaki çeyrek finalleri dışında iki tur geçemeyen Raducanu için “Ne yapmak ve nereye varmak istemektedir?” gibi özlü bir soru sorulabilir.
Veda Yılı
2022 biraz da veda yılıydı. En önemli iki yıldızın emekli olduğunu gördük. Tenis tarihinin gelmiş geçmiş belki de en büyük yıldızı İsviçreli Roger Federer, eylülde Londra’da oynanan Avrupa ile Dünya Takımları şampiyonası Laver Cup sonunda kortlara veda ettiğini açıkladı. Avrupa Takımı kadrosunda son kez kortlara çıkan 41 yaşındaki efsane tenisçi ezeli rakibi ve ebedi dostu Rafael Nadal ile çift maçı oynadı. Amerikalı Jack Sock/Frances Tiafoe takımına kaybettiler ve gözyaşları içinde tenis dünyası son kez Federer’i seyretti.
Bir başka emekli olan ama olmadığı anlaşılan yıldız da Amerikalı Serena Williams.
8 Ağustos 1981 doğumlu Roger Federer ile 26 Ağustos 1981 doğumlu Serena Williams.
Junior ve gençlik yıllarında kim bilir kaç turnuvada aynı ortamda bulundular, belki sohbet ettiler, belki birbirlerinin maçını izlediler, desteklediler, bilmiyoruz. İkisi de dünya tenisinin zirvesinde altın plakete isimlerini çaktılar. Roger sakatlıklara dayanamadı bıraktı. Serena Amerika Açık’ta bırakma işaretleri verdi ama ‘henüz değil’ dedi. Avustralya Açık 2023 kendisine wc verdi. Kim bilir, belki de son turnuvasıdır.
Her zaman söylediğim bir şey var. Tenis bireysel bir spor ama işin bir takım tarafı da var. Aynı takımda olmak, aynı ülkenin vatandaşı olmak zorunda değilsiniz. Aynı dönemde kimlerle mücadele ettiğiniz önemlidir. Bugün Federer, Nadal ve Djokovic ile mücadele eden sporcular, yakın zamanda önce Nadal sonra da Djokovic’i yolcu edecek ve Zverev, Medvedev, Alcaraz, Ruud, Rublev gibi oyuncular başbaşa kalacak. Kadınlarda ise böyle bir yapı yok. Williams kardeşler, Sharapova ve Klijsters gibi bir jenerasyon ardından zirveye bugün kurulan Swiatek, Jabeur, Pegula, Sabalenka ve Sakkari gibi sporcular aynı heyecanı yaşatmıyor. Belki 18 yaşındaki Coco Gauff 2023 yılına hareket getirebilir.
Sonuçta gelen gideni aratır derler ama gelenlerle gideceklerin bir arada geçirecekleri zaman ne kadar uzun olursa sert kalite düşüşleri yaşanma ihtimali de o kadar düşük olur.
Biz yine de enseyi karartmayalım, mutlu ve sağlıklı olacağımız yeni bir yıl dileyelim. Milli Piyango’ya para kaptırmayalım ama hayatta bir şeylerin de bu yıl bize çıkabileceğini unutmayalım.
Yani ya çıkarsa…