2022 pop kültür alanında Yahudilik bağlamında yaratıcılığın zirveye çıktığı bir sene oldu. Birçok platformda özellikle Yahudiliğin vurgulandığı yapımlar yer aldı. 2022´nin bu açıdan en akılda kalan film, dizi ve tiyatrolarına göz atalım.
The Fabelmans
Paul Dano, Mateo Zoryna Francis-Deford ve Michelle Williams Steven Spielberg’in ailesi rolünde
Bu yıl iki film yönetmenin kendi hayatlarını anlattıkları iki yapım Yahudi aile yapısını tam olarak gözler önüne seren cinstendi.
‘The Fabelmans’, Steven Spielberg’in 1950’lerdeki çocukluğundan başlayarak yönetmenliğe tutkusunu ve kariyerini anlatıyor. Üç Oscar ödüllü olan Spielberg senaryoyu çok sevgili dostu, ‘West Side Story’deki ortağı Tony Kushner ile yazdı. Yahudi aile yaşamına ve okulda yaşanan antisemit örneklere yer veren film, açılış sahnesinden itibaren caddede Noel ışıkları olmayan tek ev oluşunun altının çizilmesiyle bolca Yahudi unsura rastlayacağımızın ipucunu veriyor. Filmin bir sahnesinde, aile Hanuka mumlarını yakıyor ve Şabat sofrasında hala ekmeği dahil olmak üzere geleneksel yemeklerin olduğunu görüyoruz. Otobiyografi olarak değerlendirilecek bu filmin tohumları ilk olarak 2005’te atılmış. Kushner ile birlikte senelerce konuştukları bu proje COVID’in vurduğu 2019 Mart ayına kadar rafta kalmış. İşte o belirsizlik ve korku iklimi içinde Spielberg, hayatta miras olarak bırakmak istediğini bildiği bu filmi bitirmeye karar vermiş.
Armageddon Time
Yönetmen James Gray’in Reagan dönemine denk gelen çocukluğunu anlatan otobiyografisinde Queens’de yaşayan Yahudi bir ailenin Hıristiyan orta sınıf beyaz Amerikalıların içinde var olma çabasına tanıklık ediliyor. Siyah bir arkadaş edinen altıncı sınıf öğrencisi Paul’un etrafında dönen hikayede bolca antisemitizm örneği, ırkçılık ve sınıf çatışmaları bulunuyor. Filmde beyaz ten rengine sahip olmanın ayrıcalığını yaşayan Yahudilerin soyadlarını da değiştirerek Amerikan rüyası peşinde sınıf atlamak pahasına asimile olmayı tercih ettikleri gerçeği perdeye yansıtılıyor. Somonlu bagel, Şabat sofrası, Kiduş kadehi, dedenin tarihte Yahudilerin uğradığı zulümlerden bahsetmesi filmde gözden kaçırılması imkânsız Yahudi unsurlardan birkaçı.
‘Tar’ ve teşuva
Cate Blanchett, hayali bir orkestra şefini oynadığı ‘Tar’ adlı filmde bir Yahudi’yi canlandırmıyor ancak filmde açıkça Yahudi unsurlar işleniyor. Filmin henüz ilk dakikalarından itibaren Tar’ın idolü müzik dehası Yahudi Şef Leonard Bernstein’a ve Yahudi kültüründe önemli yer tutan ‘teşuva’ (dönmek, günah işlediğini kabul edip pişmanlık duyma) ve ‘kavana’ (niyet, duaya yoğunlaşma) kavramlarına uzun uzadıya değiniliyor. Tar’ın orkestrasını bu iki kavramla bağdaştırarak yönetmesi onu zamanının en başarılı şefi olarak ayrıştırıyor. Film boyunca ayrıca müzik tarihinde antisemitizme ve Yahudilerin rolüne parmak basılıyor. Tar’ın bir başka müzik dehası olan Yahudi asıllı Mahler’in Nazilerce yasaklanmış olan No.5 adlı eserini icra etmesi filmin düğümü olarak karşımıza çıkıyor.
The Rehearsal
Realite şovun yaratıcısı Nathan Fielder ve bar-mitzva öğretmeni Miriam Eskenasy
HBO’da altıncı bölümü ile sona eren realite şov, ‘The Rehearsal’, 0-18 yaşlar arasında ebeveynlik yapmayı prova eden Yahudi bir baba (Nathan Fielder) ve inançlarına bağlı Hıristiyan bir annenin (Angela isminde) gündelik yaşam mücadelelerini ekrana getiriyor. Çocuğun her yaşının farklı oyuncular tarafından canlandırıldığı fakat onun dışında oyuncuların bir senaryoya bağlı olup olmadığının bilinmediği ve kendi istedikleri gibi oynadıkları şov farklı inanç evliliklerini mercek altına almış oluyor. 13 yaşına gelen oğullarına gizlice gerçek bir İbranice öğretmeni olan Miriam Eskenasy’den ders aldıran Fielder, partneri ile gerçek olması muhtemel münakaşalara giriyor. Seyircinin kesinlikle neyin oyunculuk neyin gerçek hayat olduğunu bilmediği hatta şova katılanların bile tam olarak neyin içine bulaştıklarını anlamadıkları bu realite şov ABD’de çok ses getiren ve benzersiz bir yapım.
ABD ve Holokost
Ken Burns’un PBS için çektiği tarihi belgesel II. Dünya Savaşı boyunca ABD’nin Yahudilere olan yaklaşımını derinlemesine irdeliyor. Belgeselin Yahudi olan ortak yönetmenleri, Burns ile birlikte Amerika’nın kuruluş değerlerini yeniden mercek altına alıyor. Altı saatlik bir dizi olarak yayınlanan belgesel Şoa Vakfının iş birliği ile yaratıldı. Ken Burns bugünün Amerika’sına bir ders niteliğinde olan belgeselin hayatında yaptığı en önemli iş olduğunu ve bunun ötesine hiçbir işinin geçemeyeceğini belirtiyor. Belgeseli seslendirenler arasında Meryl Streep ve Liam Neeson gibi ünlü isimler yer alıyor.
The Patient
Laura Niemi ve Steve Carell dizide evli Yahudi çifti oynuyor
Hulu’da yayınlanan ‘The Patient’ dizisinin bir bölümünde Reformist ebeveynlerle daha muhafazakar olan çocukları arasındaki çatışma gözler önüne seriliyor. Psikolojik gerilim tarzındaki u dizide bir seri katil tarafından kaçırılan Yahudi psikoloğu canlandıran Steve Carell, katilin empati duygusunu geliştirmesini sağlamak için kendi Yahudi yaşamından anekdotlar anlatıyor. Bunlardan biri de sonradan Ortodoks bir kadınla evlenen ve bu mezhebin gerektirdiği katı kuralları izlemeye başlayan oğulları ile ilgili. Aslen Yahudi olmayan Carell’in baştan sonra Kadiş duasını okuması ise dizinin en akılda kalan sahnelerinden biri…
Ramy
Müslüman bir Amerikalı olan Ramy Yusuf’un kendisini oynadığı ödüllü dizisi ‘Ramy’ üçüncü sezonunda Ortodoks Yahudi karakterlere geniş yer verdi. Büyük bir bölümü İsrail’de çekilen sezon Amerikan Yahudileri tarafından beğenilerek izleniyor. Mücevher işine giren Ramy kendine ortak olarak Ortodoks bir Yahudi seçiyor. Bu da Yahudilerden pek haz etmeyen ve kendi de mücevher işinde olan sofu amcasını sinirlendiriyor. Dizi Müslüman-Yahudi dostluğuna yer vererek kalpleri ısıtıyor.
Russian Doll
Natasha Lyonne’un zamanda seyahat ettiği Netflix dizisi ‘Russian Doll’ birinci sezonuna kıyasla ikinci sezonunda çok daha fazla Yahudi unsuru barındırıyor. Her şeyden önce bu sezon baş karakter Nadia, Nazi dönemine dönüyor ve Macaristan’da ailesinin geçirdiği travmalarla baş etmeye çalışıyor. Nazilerin büyükannesinden çaldıkları altınların peşine düşen Nadia, Macar bir rahipten yardım alıyor. 1944’te Macaristan Nazi işgaline uğradıktan sonra Yahudilerin değerli mallarına el konularak bir trene doldurulmuştu. ABD zafer kazandıktan sonra ‘altın tren’deki tüm mallar ABD’ye geçmişti. Bunların Holokost kurbanlarının ailelerine geri verilmesi için 50 yılı aşkın süren davalar sonucunda halen ABD’nin ailelere hakkını verip vermediği sorgulanıyor. Altın trenin değerinin iki milyar dolar olduğu belirtiliyor.
BROADWAY’DEN…
Funny Girl
Lea Michele ve Beanie Feldstein
Barbra Streisand ile hayat bulan Yahudi komedyen Fanny Brice’ın etrafında dönen ‘Funny Girl’ müzikalinin sahne arkasında dramatik gelişmeler yaşandı. En başta ana rolün verildiği Beanie Feldstein sert eleştirilere maruz kalınca ve bilet satışları beklentileri karşılamayınca, Feldstein rolünü Glee dizisinden tanınan Lea Michele’e vermek zorunda kaldı. Michele Glee’de ‘Funny Girl’ün en bilindik şarkılarından biri olan ‘Don’t rain on my parade’ şarkısını büyük bir başarıyla seslendirmişti. Kariyeri boyunca bu rol için çalıştığını çekinmeden söyleyen Sefarad asıllı Michele 6 Eylül’den beri dahil olduğu bu müzikali hakkettiği yere getirebilecek mi zaman gösterecek.
Leopoldstadt
Bugün 85 yaşında olan, ünlü ve etkili tiyatro yazarı Tom Stoppard bugüne dek kendi Yahudi geçmişini sahneye taşımamıştı. Yahudi olduğunu ve Avusturya kökenli ailesinin geniş bir bölümünü Holokost’ta kaybettiğini öğrenen Stoppard’ın hayatının sahnelendiği dokunaklı Broadway yapımı izleyicileri gözyaşlarına boğan finaliyle çokça alkışlanıyor. Amerikan Yahudilerinin asimilasyon uğruna silmeyi tercih ettikleri geçmişleri etkileyici bir şekilde antisemitizm, Siyonizm ve Freudizm konuları ile birlikte ustaca harmanlanıyor.
Kaynak: JTA