3 bin Yahudi bebeği hayata getirten ebe: STANISLAWA LESZCZYNSKA

Polonyalı ebe Stanislawa Leszczynska, Auschwitz´deki iki yıllık tutukluluğu sırasında, kampta dünyaya gelen 3 bin bebeği düşünülemez koşullarda doğurttu.

Sara YANAROCAK Kavram
18 Ocak 2023 Çarşamba

Auschwitz en kötü ölüm yeri olarak bilinir. En az 1,1 milyon insanın öldürüldüğü düşünülen, türünün en büyüğü, cehennem gibi bir imha kampı. Bu yüzden kampı aynı zamanda bir yaşam yeri olarak düşünmek biraz garip. Stanislawa Leszczynska adlı bir kadın bunu başardı. Polonyalı ebe, Auschwitz’deki iki yıllık tutukluluğu sırasında, kampta 3 bin bebeği düşünülemez koşullarda doğurttu. Hikâyesi Polonya dışında, çok az bilinmesine rağmen, onun yaptıkları, mahkûmlara yardım etmeye kararlı küçük bir grup kadının direnişinin kanıtıdır.

Leszczynska’nın başkalarına yardım etme arzusu, ilk etapta onu Auschwitz’e getiren olguydu. Stanislawa 1896’da Lodz’da doğdu ve ilk yıllarını nispeten barış içinde geçirdi. Evlendi, ebe sertifikası için eğitim aldı ve kendisi de çocuk sahibi oldu.

1939’da Naziler Polonya’ya girince her şey değişti. Stanislawa, kendini birdenbire işgal altındaki bir Polonya’da buldu. Doğduğu şehir Lodz, nüfus yoğunluğu olarak Polonya’nın ikinci büyük Yahudi şehriydi. Şehrin üçte birini oluşturan Yahudiler, Naziler tarafından yapılan bir gettoya tıka basa kapatıldı. Bu kişiler Naziler için çalışmaya zorlandı.

Gettodaki yaşam koşullarını görerek dehşete düşen Stanislawa ve dört çocuğu da dâhil olmak üzere ailesi, Yahudilere yardım etmeye karar verdiler. Büyüyen Polonya direnişinin bir parçası olarak gettodaki Yahudilere sahte belgeler temin ettiler ve yiyecek kaçakçılığı yaptılar.

Auschwitz’de yaşam

1943’te ailenin yaptıkları keşfedildi ve Gestapo tarafından sorguya çekildiler. Stanislawa’nın kocası ve en büyük oğlu kaçmayı başarsa da, küçük çocuklar ve anneleri tutuklandı. Stanislawa, zorunlu çalışma için farklı kamplara gönderilen oğullarından ayrıldı ve tıp öğrencisi kızıyla birlikte Auschwitz’e gönderildi. Kocası Nazilerle savaşmaya devam etti, ancak 1944’teki Varşova Ayaklanması sırasında öldürüldü. Onu bir daha hiç göremedi.

Stanislawa kampa vardığında bir Alman doktor buldu ve ona ebe olduğunu söyledi. Kampın ‘doğum koğuşu’nda, hamile kadınlara bakmaktan çok, onları ölüme götüren pis ve mikrop dolu barakada çalışması için görevlendirildi.

Auschwitz’deki çoğu hamile kadın gaz odalarına gönderilirdi. Kampta hamile olduklarını öğrenen kadınlara, bazen yüzlerce kadının doğum yapmasını engelleyen Yahudi Doktor Gisella Perl tarafından kürtaj edilirdi. Çoğu zaman, kadınların hamile oldukları ortaya çıktığında hemen idam edilirlerdi.

Diğerleri, hamileliklerinin geri kalanını berbat koşullarda beklemek üzere hastane barakasına gönderildi. Bir çocuğu öldürdüğü için kampa gönderilen bir ebe olan ‘Rahibe Klara’, ‘Sister Pfani’ adlı bir kadınla barakayı denetlerdi. Koğuşta doğan bebekleri ölü olarak ilan etmekten, sonra onları su dolu kovalarda, genellikle yeni doğum yapmış annelerin önünde boğmaktan sorumluydular. Rahibe Klara’nın rolü ölü bebekleri teslimatçılara vermekle son buluyordu.

Stanislawa, ürkütücü doğum koğuşunda kendisinden ne beklendiğini duyduğunda bunu hemen reddetti. Tüm kampı denetleyen doktora götürüldüğünde yine reddetti. Stanislawa’nın oğlu Bronislaw 1988’de “O zaman neden onu öldürmediklerini kimse bilmiyor” demişti.

Hayat kurtarmak için olanca gücüyle çalıştı

Klara’nın tehditlerine ve dayaklarına rağmen, Stanislawa annelere bakmaya ve bebeklerini doğurtmaya başladı. Doğurttuğu bebeklerin birçoğunun birkaç saat içinde öleceğini bilmesine rağmen, elinden geldiğince çok sayıda annenin hayatını kurtarmak için çalıştı. Bu neredeyse imkânsız bir işti. Akan temiz su yoktu, birkaç battaniye vardı, çocuk bezi yoktu ve yemek çok azdı. Stanislawa, doğum yapan kadınların barakaların ortasındaki nadiren yanan tuğla sobaya uzanmasını sağlardı. Orası taşıdığı hafif sıcaklık yüzünden bir lohusaya yapabileceği tek yardımdı. Yağmur yağdığında, litrelerce suyla dolan doğum barakasında bitler ve hastalıklar yaygındı.

Kızı ve diğer mahkûmlar tarafından desteklenen Stanislawa, daha sonra Auschwitz’de iki yıl boyunca 3 bin bebek doğurttuğunu açıkladı. Tekrarlanan emirlere rağmen, bebekleri öldürmeyi reddetti ve ‘Ölüm Meleği’ Dr. Josef Mengele’ye karşı bile geldi.

Her bebek hemen öldürülmedi: 1943’ten itibaren, bazıları yalnızca Polonya’da 100 bin bebeği kaçıran Nazi Almanya’sının Lebensborn Programı kapsamında ‘aryan’ bebekler olarak Nazi çiftlerine verilmek üzere alındı. Stanislawa ve yardımcıları, daha sonra teşhis edilip annelerine kavuşacakları umuduyla alınan bebeklerin dövmelerini yapmak için ellerinden geleni yaptı. Diğer kadınlar bebeklerini Nazilere teslim etmektense kendileri öldürdü.

Yahudi olmayan bazı kadınların bebeklerini tutmalarına izin verildi. Ancak kamptaki koşullar nedeniyle genellikle yaşayamadılar. Ancak, onlara ne olduğu belli olmasa da, birkaç Yahudi bebeğin yaşamasına izin verildi. Tarihçi Zoe Waxman’ın sözleriyle, “Bir çocuğun hayatta kalmasına izin verildiyse, bu muhtemelen belirli bir amaç ve belirli bir süre için olacaktı.”

Stanislawa, doğurttuğu bebeklerin öldürülmesini veya açlıktan ölmesini, annelerinin emzirmesinin yasak olduğunu izlerken çaresiz hissetti. Ama çalışmaya, Hıristiyan bebekleri vaftiz etmeye ve kışladaki kadınlara elinden geldiğince özen göstermeye devam etti. Ona ‘anne’ lakabını taktılar.

Tıp tarihçileri Susan Benedict ve Linda Sheilds, Stanislawa tarafından teslim edilen 3 bin bebekten yarısının boğulduğunu, diğer bininin açlıktan veya soğuktan hızla öldüğünü, 500’ünün başka ailelere gönderildiğini ve 30’unun kamptan sağ çıktığını yazıyor. Aslında tüm annelerin ve yeni doğan bebeklerin tamamının doğumdan sağ çıktığını yazıyor.

1945’in başlarında, Naziler Auschwitz’deki mahkûmların çoğunu kamptan başka kamplara ‘Ölüm Yürüyüşü’ yapmaya zorladı. Stanislawa ayrılmayı reddetti ve kurtarılana kadar kampta kaldı.

Stanislawa’nın mirası, Auschwitz’in kurtarılmasından çok sonra yaşamaya devam etti. Hem bebeklerini onurlu bir şekilde dünyaya getirtmeye çalıştığı, hayatta kalanlarının anılarında, hem kamptan sağ çıkan birkaç çocuğun hayatlarında, hem de kendi öz çocuklarının çalışmalarında anlam kazandı. Savaştan sağ çıkan ve kendileri de doktor olan o bebekler, onun mirasının takipçileridir.

1980’lerde Stanislawa’nın, bebeğini dünyaya getirttiği Maria Saloman, “Bugüne kadar, yavrum Liz’im hayatını Stanislawa’ya borçlu. Gözlerimden yaşlar dökülmeden onu düşünemiyorum” dedi.

Stanislawa savaştan sonra Lodz’da ebelik mesleğine geri dönerek, normal hayatına devam etti. 1957’de emekli olduğunda Auschwitz’de yaşadıklarını ve gördüklerini anlatarak, tartışmaya açtı.

1974 yılında yaşama veda etti. Polonya’da hâlâ saygıyla anılıyor. Katolik kilisesinde azize olması için aday gösterildi. Azize seçilmemesine rağmen, kendisi, yaşayan bir cehennemde melek olmaya çalışarak zaten Tanrı katında azize sayılabilir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün