•Hükümetindeki sağcı unsurları dengeleyerek dış politik hedeflerine ulaşabileceğini düşünen Netanyahu, “ince bir ip üzerinde yürüyor.” Ülkede yaşanan ve her geçen gün dozajı artan gerilimin Netanyahu´nun kurmaya çalıştığı dengeyi alt üst edebilecek nitelikte patlama noktasına gelmesi uzak bir ihtimal değil. Böyle bir senaryoda ise Netanyahu´nun stratejik dış politik hedeflerinin rafa kalkması, İsrail´in içine düşeceği sorunların en küçüğü olabilir. CANSU YİĞİT – www.harici.com.tr
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
“İsrail’deki yeni hükümet koalisyonu sadece aşırı sağcı değil. Koalisyonun siyasi açıdan en güçlü isimleri, aşırı sağcı ve Yahudi üstünlükçüsü olmalarının yanı sıra açıkça özgürlük ve demokrasi karşıtı. Koalisyona liderlik eden Başbakan Binyamin Netanyahu, hakkında devam eden yolsuzluk davası nedeniyle merkezden kendisine katılacak başka siyasi ortak bulamadığı için onların siyasi kaprislerinin esiri olmuş durumda. Korkarım, şu anki siyasi tutumunu en iyi yansıtan imaj; çaresiz, hırçın ve ne yapacağı kestirilemeyen yaralı bir hayvan imajıdır. Bu nedenlerle, koalisyon ortakları olan aşırı dinci, aşırı milliyetçi ve ırkçı partilerin hedefi olan laik İsraillilere ve İsrailli Araplara yönelik anti-demokratik ve ırkçı saldırıların sürmesi muhtemeldir.
Önümüzdeki günlerde ifade özgürlüğü, toplanma (gösteri) özgürlüğü ve temel toplumsal özgürlükleri ciddi şekilde baltalamayı amaçlayan uygulamaların arttığını göreceğiz. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve parti üyeleri, hükümete yönelik her türlü muhalefeti susturmak için, muhalefet liderleri Yair Lapid ve Benny Gantz'ı (geçen aya kadar başbakan ve savunma bakanı) tutuklamak ve yargılamakla tehdit ediyor. Tutuklanma ihtimalleri düşük olsa da Netanyahu'nun bu çağrılarla arasına mesafe koymaması son derece manidardır. Bu durum Netanyahu'nun zayıflığını, kindarlığını, derin ahlaki ve siyasi yozlaşmışlığını bir kez daha su yüzüne çıkarmıştır.”
Yonatan Touval
Yazı: M. Birol Güger
Economist'in iması Filistinlilere ne olursa olsun Arapların çok büyük tepki göstermeyeceği, geçmişte olduğu üzere suların durulmasını bekleyecekleri yönünde. Ariel Şaron’un bundan 22 yıl önce Mescid-i Aksa’ya girişine ve arkasında gelen intifada dalgasına referans verseler de, soruna İbrahim Anlaşmaları kolay kolay bozulmaz, olsa olsa biraz tepki gösterirler ve sonra yine işler yoluna girer diye bakıyorlar, ki bence haklılar.
Amerika etkisi ve Körfez ülkeleri üstündeki İran tehdidi var olduğu, monarşiler meşruiyetlerini stratejik yükümlülüklerinden aldıkları, paralarını sistem üstünden kazandıkları sürece tepkiler göstermelik kalır. Fakat bu şartlar altında ne Suudilerin İsrail’le resmen barışması, ne de Türkiye gibi ülkelerin İsrail’le samimiyeti ve derinliği olan ilişkiler geliştirmesi mümkün olur.
İsrail bunları önemser mi dersiniz büyük bir kısmı evet ama siyasi ve kendi açısından hukuki varoluş savaşı veren Netanyahu ve şu anki hükümeti bence önemsemez. Yine de beklememizde, Araplardan daha Arap olmamamızda yarar var. Atacağımız tek taraflı “radikal” bir adım İsrail’le olan ilişkilerde başladığımız noktaya dönmemiz kadar pek çok Arap ülkesiyle ilişkilerimizin gerilmesine de neden olabilir.
Zaten bu sorunun görünür bir gelecekte çözümü yok. Şimdiki veya bundan sonraki bir iktidarın Filistinliler için de Türkiye için de yapabileceği en iyi şey, uluslararası platformlarda statükoyu korumaya yönelik çabalara destek vermek, yeni yeni barışmaya başladığı Arap komşularıyla temas içinde sorunun yönetimine katkıda bulunmak, diplomatik kanallardan memnuniyetsizliğini dillendirmek olur gibi görünüyor…
Mensur Akgün
https://www.karar.com/yazarlar/mensur-akgun/israil-irana-mi-guveniyor-1595227
Çin’in bölgedeki yeni etkisi, yüksek enerji fiyatlarının gelirleriyle birleşerek Körfez monarşilerine ABD karşısında ekonomik siyasi dengeleri etkileyen bir manevra alanı sunarken İsrail’deki yeni faşist hükümet, Ortadoğu karmaşıklığına yeni bir istikrarsızlık unsuru ekliyor.
ABD müdahaleleri bir yana, Filistin, üzerinden Arap-İsrail çelişkisi bölgedeki en patlayıcı sorunu oluşturuyordu. ABD’nin Irak işgali, Şii-Sünni çatışması ve Suriye iç savaşı İran’a yeni bir etki alanı açınca, İsrail ve Sünni Körfez monarşileri arasında önce gizli sonra da açık yöntemlerle bir yakınlaşma süreci başlamıştı. Bu süreç Filistin sorununu arka plana atarak önemli ölçüde gelişerek resmileşti.
Ancak İsrail’de yeni Netanyahu hükümeti içinde, devletin stratejik noktalarını ele geçiren faşist partilerin hızla Filistin halkına karşı provokasyonlar düzenlemeye başlaması, (Filistin yönetiminin gelirlerine el konuluyor, inşaat ve seyahat izinleri kısıtlanıyor, Filistin topraklarında yerleşimler genişliyor; kamusal alanlarda Filistin bayrağı yasaklandı, faşist politikacılar Müslümanların kutsalı Harem El Şerif (El Aksa) alanına giriyor; İsrail ordusunun eski Batı Yakası sorumlusu komutan, şiddet olaylarının hızla artmasını bekliyor) Arap ülkelerinin Filistin sorununu arka plana atarak İsrail ile yakınlaşmaya devam etmesini çok zorlaştırıyor. Filistin yönetimi çökerken Gazze’da Hamas, Lübnan da Hizbullah tepki vermeye zorlanıyor. Bu dinamiğin Lübnan-Suriye ve Iran eksenini içine çekerek büyük bir Filistinli nüfusu barındıran Ürdün’de gıda fiyatlarından dolayı rejime karşı yükselen tepkiyle birleşme olasılığı da var.
Sonucu belirsiz bir seçim süreci içinde İsrail ile yakınlaşmaya, Suriye’deki yenilgisini gizleyecek bir çıkış formülü bulmaya çalışan, AKP Türkiyesi’nin de bu “kaygan kumların kıyısından” ayağı kaymadan geçmesi gerekiyor.
Ergin Yıldızoğlu
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/kaygan-kumlarin-kiyisinda-2020717
Netanyahu, hükümetteki ortak partilerle yaptığı ikili anlaşmalarda Batı Şeria’daki toprakların fiilen ilhakını başlatmak için yeşil ışık yaktı. Özellikle güvenlik güçlerinin başına geçirilen Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve yasa dışı yerleşim yerleri üzerinde söz sahibi olarak Maliye’yi devralan Bezalel Smotrich’in eylem ve faaliyetleri ile Filistin topraklarındaki yasa dışı yerleşim birimlerini güçlendirmek için atılan her adım Filistin’le yeni bir gerilime neden olurken İsrail’in Yahudi vatandaşları arasında da korku ve endişe yaratıyor. Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Gökhan Çınkara, Batı Şeria bölgesinde yaşayan Filistinliler için yaşam koşullarının Ben-Gvir ve Smotrich eliyle çok daha güçleşeceği görüşünde: “Batı Şeria bölgesinde (Filistin’de kalan kısmı) yaklaşık 3 milyonu aşkın kişi yaşıyor. Bu kişilerin birçoğu çalışmak için İsrail’e her gün giriş çıkış yapıyor. İsrail’den ticaret yapanlar var. Halihazırda güç olan koşulları daha da güçleştireceğini söylemek mümkündür.”
Sadece Batı Şeria değil, İsrail vatandaşı Araplar için de koşulların daha da zorlaşması öngörülüyor. Çınkara, “Ben Gvir’in pozisyonu itibariyle, güvenliği İsrail’de yaşayan Arap nüfus üzerinde kısıtlayıcı ve çevreleyici bir kaldıraç olarak kullanacağını söyleyebiliriz. İsrail’de Araplar arasında süregiden şiddet sarmalı bu güvenlikçi politikaların yoğun ideolojik içerikle formasyonunda önemli bir aşamayı oluşturuyor. Ben Gvir özellikle İsrail’in kuzeyinde yoğun yaşayan Araplar üzerinde politikalarını yoğunlaştıracağını düşünüyor” diyor.
Ülkede Filistin meselesi ve işgal konusunda yaşanan geleneksel siyasi anlaşmazlıklar, yeni İsrail hükümetinin politikalarıyla farklı bir boyut da kazandı. Yeni hükümetin kurulmasından hemen önce çıkarılan yasayla Ulusal Güvenlik Bakanlığının yetki alanının genişletilmesinin sınır polisini “Ben-Gvir’in özel ordusu” haline getirdiği eleştirileri yapıyor. Ben-Gvir’in, göreve gelir gelmez Batı Şeria ve Filistinli tutuklular aleyhine aldığı kararlar da eleştirileri haklı çıkarıyor.
(...) ABD’li Demokratlar Filistin sorunun çözümü için Tel Aviv ve Filistin’in anlaşması gerektiğini savunurken Netanyahu sorunun çözümünün diğer Arap ülkeleriyle normalleşmekten geçtiği görüşünde. Bu kapsamda önceki Başbakanlık dönemlerinde eski ABD Başkanı Donald Trump’ın arabuluculuğunda Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Sudan ve Fas ile normalleşme anlaşmaları imzalayan Netanyahu’nun yeni ve en büyük hedefi Suudi Arabistan. Son dönemde yaşanan gerilime rağmen, ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki Riyad üzerinde önemli bir ağırlığı bulunuyor. Dolayısıyla Netanyahu’nun Riyad’la anlaşmaya varması için Washington’un arabuluculuğuna ihtiyacı var. Ancak İsrail hükümetinin iç politik adımlarının Washington-Tel Aviv ilişkilerinde olası bir erozyona yol açması Riyad kapısının açılmasını zorlaştırabilir. Öte yandan Arap vatandaşlarına ve Filistinlilere zulmeden, Mescid-i Aksa merkezli statükoyu Araplar aleyhine bozan bir İsrail hükümeti ile anlaşmaya varmak Arap dünyasının liderliğine oynayan Riyad’ın kolay yanaşacağı bir çözüm olmayabilir.
Washington ile ilişkilerde yaşanacak olası bir erozyonun Netanyahu’nun, diğer bir hedefi olan İran’ın nükleere erişimini engellemede de ABD üzerindeki ağırlığını kaybedebilir. ABD’nin İsrail’den bağımsız olarak “İran tehlikesini” kendi varlığına tehdit olarak görmesine rağmen İran politikasının şekillenmesinde İsrail’in güvenliğinin öncelenmesi İsrail açısından kritik önemde. Bu önceliğin değişmesi İsrail’in güvenlik algısında önemli bir kırılma yaratabilir.
Hükümetindeki sağcı unsurları dengeleyerek dış politik hedeflerine ulaşabileceğini düşünen Netanyahu, “ince bir ip üzerinde yürüyor.” Ülkede yaşanan ve her geçen gün dozajı artan gerilimin Netanyahu’nun kurmaya çalıştığı dengeyi alt üst edebilecek nitelikte patlama noktasına gelmesi uzak bir ihtimal değil. Böyle bir senaryoda ise Netanyahu’nun stratejik dış politik hedeflerinin rafa kalkması, İsrail’in içine düşeceği sorunların en küçüğü olabilir.
Cansu Yiğit
https://harici.com.tr/netanyahu-stratejik-hedeflerine-ulasabilecek-mi/
Israel Yasama/Yurutme ve Yargi kuvvetleri arasinda tarihinin en buyuk krizlerinden birini yasiyor. Yuksek Mahkeme Baskani Ester Hayut suan yaptigi konusmada planlanan adalet reformunu demokrasinin sonu ve yargi erkinin tamamen yok edilmesi olarak ifade etti.
Ester Hayut politikacilara karsi kiliclari cekti. Bu reformu cok kolay kabul etmeyeceklerini gosteriyor. Bakalim Yasama/Yurutme nasil karsilik verecek?
Adalet Bakani hemen basin toplantisi duzenledi ve Hayut'u halki sokaga cagirmak ve onlari kiskirtmayla sucladi. Yuksek yarginin yeni bir politik parti oldugunu belirtti. Cumartesi Tel Aviv'de buyuk bir protesto var bu catisma oraya da yansir.
https://twitter.com/gbehiri/status/1613589164712415232
Israel'de halkin gundemi hayat pahaliligi ve sokak siddeti.
Fakat hem iktidar hem muhalefet gundemi degistirmeyi basardi:
-Muhalefet liderleri Lapid ve Gantz iktidarin politikalarina karsi protestolar icin halki sokaga davet etti.
-Baraj altinda kalan Meretz'den Yair Golan acikca kanunlara karsi isyan cagrisi yapti.
-Ben Gvir'in partisinden 2 MV Gantz ve Lapidi devlete isyandan dolayi tutuklamak gerektigini ifade etti.
-Iktidar kanadi kimseyi tutuklamayacaklarini ve bu soylemlerin zararli oldugunu soyledi
Bir taraf siz bizi tutuklayamazsiniz derken obur taraf zaten tutuklamayacagiz ama abarttiniz diyor. Ama kimse asil gundemi konusmuyor. Tabi ki bu aslinda iktidarin isine geliyor...
https://twitter.com/gbehiri/status/1613079455018139649
Genciyle yaslisiyla 80-100K kisinin katildigi tahmin edilen Tel Aviv'deki hukumetin adalet reformuna karşı duzenlenen protestodayim. Siddetli yagmura ragmen kalabalik Habima meydanindan yan caddelere tasmis durumda. Guvenlik onlemleri hat safhada. Her hafta yapilmasi planlaniyor.
Tel Aviv merkezindeki Habima Meydani
Raam partisi lideri Mansur Abbas da protestoya katilmis. Goz ardi edilmemesi gereken bir adim.
https://twitter.com/gbehiri/status/1614337332181704704
Al Jazeera Arapça'da daha önce yayınlanan belgeselin İngilizcesi şu an gösterimde: "Mossad'ın Türkiye'deki faaliyetlerine dair bir araştırma".
https://www.youtube.com/watch?v=3IE6F92wAOo
https://twitter.com/gcinkara/status/1614335726048395271
Biz de Türkiye’de The Beauty Queen of Jerusalem serisini izlemek istiyoruz. Ne zaman gelecek @netflixturkiye ?
Fragman👇🏻
https://www.youtube.com/watch?v=maYiqmPhU3k
https://twitter.com/TugceErsoyTugce/status/1614664076705300481
İsrail'de yargının siyasallaşmasına dair endişeler hakim ancak milli eğitimde de dönüşüm var. Haaretz başyazısına göre seküler devlet okullarının dini prensiplere göre yeniden şekillendirilmesi söz konusu.700milyon$ bütçeli birimin başında Avi Maoz var.
https://twitter.com/TugceErsoyTugce/status/1614855706439557121
📢Bildiri çağrısı! 31 Ekim 2023 tarihinde Bar-Ilan Üniversitesi'nde gerçekleşecek "Cumhuriyetin 100.yılında Modern Türkiye'de Yahudi Cemaati" konulu konferansımız için bildiri gönderim tarihi 28 Şubat ⏳ 📨👉[email protected]
Daha fazla bilgi için 👇
https://twitter.com/TugceErsoyTugce/status/1613117560454537216
İbranice içerik üretmeye devam ediyoruz. Bu sefer de canlılar aleminden kelimeleri kaleme aldık. Sadece bu kadar değil, nasip olursa devamı gelecek. Yazının giriş kısmını da okumanızı öneririm. Okurken hırıltılı harflere dikkat ederseniz çok güzel olur
https://www.ilimvemedeniyet.com/ibranice-canli-isimleri.html
https://twitter.com/DurOzan_OD/status/1612823234407432194
https://tele1.com.tr/erdogan-yonetimi-ortodoks-yahudi-lobiciyle-yola-devam-770304/
https://www.youtube.com/watch?v=IsEkS3LwQqg
https://www.youtube.com/watch?v=RW1jXb-hwPc
İsrail’in İstanbul Başkonsolosluğu Konsolosluk Şefi Ehud Eitam, Ordu santralinin iki ülke ilişkilerine olacak etkisini DÜNYA Gazetesi’ne yaptığı yazılı açıklamada şöyle değerlendirdi:
“Dünyanın en büyüğü olacağı tahmin edilen dalga enerjisi santralinin, OREN Ordu Enerji ve İsrailli Eco Wave Power ile ortaklaşa Ordu’ya kurulacak olmasından büyük mutluluk duyuyoruz.”
“Bu, sadece iki ülke ilişkilerinin daha iyiye gitmesinin ve daha da güçlenmesinin bir simgesi değil, aynı zamanda iki ülkenin de büyük bir potansiyele sahip olan temiz enerji alanında işbirliğine odaklanması gerektiğinin açık bir göstergesidir.”
“İklim değişikliği ve onun bölgemiz için sonuçları dikkate alındığında, İsrail ile Türkiye arasında yenilenebilir ve temiz enerji alanında bu tür bir işbirliği, Türk ve İsrail halkıyla [bölgedeki] diğerlerinin çıkarlarına hizmet edecektir.”
“Bu, ekonomilerimizin ve yeteneklerimizin tamamlayıcı doğasının bir başka kanıtıdır ve temiz öğretinin farklı alanlardaki işbirlikleri hepimize daha iyi bir gelecek getirecektir.”
https://www.dunya.com/sehirler/karadenizin-dalgalari-israille-iliskileri-guclendirir-haberi-681879
https://www.politikyol.com/tar-muzigin-etkisi-kibir-hirs-ve-olaganustu-oyunculuk/
https://fransizgastesi.com/2023/01/dreyfus-davasi/
https://hasturktv.net/israil-adalet-sisteminde-yapilmak-istenen-reformlar-nelerdir-rafael-sadi/
https://www.youtube.com/watch?v=A2TMFJTZxnY
Raşel Saban, anı defterinde, Mezarlıkbaşı’nda çatısı akan, duvarları teneke kutularla yamanmış o derme çatma yoksullar ve yaşlılar evinde barınan, yarı aç yarı tok hayatta kalmaya çalışan insanları, perişan haldeki evi nasıl yaşanır hale getirdiğini daha sonra yine bütün olanakları seferber ederek inanılmaz disiplinli bir çalışmayla her şeyi nasıl bambaşka ve yepyeni bir hale getirdiğini; yokluktan, yoksunluklardan el birliğiyle ve dayanışmayla pek çok güzellikler yarattığını anlatıyor. O yoksulluk ve sefalet yuvasını, yardım toplayarak, pek çok insanı ve yardım derneklerini organize ederek, nasıl temiz, düzgün ve insanca yaşanacak hale getirdiklerini anlatıyor. Sefil haldeki insanları hamamlara götürüyor; binadaki her şeyi temizletiyor, bir mimarla anlaşarak yoksullar evini yeniletip güzelleştiriyor Raşel Saban.
Torun Raşel Rakella, bu özverili ve gönüllü çalışmaların en yakın tanıklarından biridir: “Anneannemin evinde hep bir hareket vardı. Gelen, giden, telefonlar, misafirler eksik olmazdı. Herkesin her saatte rahatlıkla kapısını çalacağı bir evdi. Ve değişik tipte insanlar bulunurdu. Hahamından, Musevi cemaati başkanından, zengininden yoksulundan kendi kurmuş olduğu yoksullar evinin gönüllü kadın grubundan…Yoksullara gereken paranın sağlanması için kermes hazırlıkları, dikiş nakış günleri hep anneannemin evinde olurdu.” (s.46)
Anneanne öyle güçlü, öyle bütünleştirici bir kadındır ki zorluklardan asla yılgınlığa kapılmaz, sürekli çözüm üretir ya da çözümün bir parçası olmaya özen gösterir. Kaynak yaratmayı, yoksullara dokunmayı, onların hayatını güzelleştirmeyi bilir; ayrıca Karataş Hastanesinde gönüllü çalışarak hastanenin pek çok ihtiyacına çözümler üretir; gerektiğinde ameliyatlara bile yardım eder. Cesur ve dirençli bir kadındır.
https://oggito.com/icerikler/anilarda-kalan-Izmir-sefarad-yasami/67933
https://pazartesi14.com/2023/01/12/ladino/
Göç etmek zorunda kalan, bırakılan insanların kendi kültürlerini, gündelik yaşam pratiklerini, yemeklerini, müziklerini, ritüel ve mitlerini sürdürme gayretlerini biliyoruz. Bunların tümü bir anlamda hayata tutunma çabası aynı zamanda. Bildikleri, ait olduklarını hissettikleri yurtlarından, yuvalarından savaş veya başka nedenlerle gitmeye mecbur kalmaları geçmişlerine daha sıkı sarılmalarına neden oluyor. Bu, zamanla özlem ve nostaljiye dönüşüyor. Görmekte olduğu rüyadan aniden uyandırılan insanın düşüncelerini bir türlü toparlayamama hali gibi bir yandan. Geçmişe dönememek ama tam olarak bugüne de yerleşememek hali. Belki de bu nedenle Zimbul bu serüvenin sonunda her şeye inat “kalmayı” tercih ediyor. Belki de kalmak da bir başkaldırı, bir direniş şekli.
Haim Albukrek’in, soyadı kanunu sonrası ismiyle ise Yaşar Paker’in yaşamı elbette birçok önemli detay barındırıyor. Leyla Neyzi’nin bu uzun yaşam içerisindeki söz konusu 6 aylık dönemi görünür kılması, azınlıkların hem yaşadıkları zorlukları göstermesi hem de kentlere ve topluma dair algılarını anlamamızı sağlaması açısından nazarımda büyük önem arz ediyor. Zira, kentlerimizi tanımamızın ve anlamamızın yolu yaygın ve bilindik kaynakların dışına çıkmaktan geçiyor. Neyzi’nin kitabında ayrıca “Unutmayı hatırlamak: Türkiye’de Sabetaycılık, ulusal kimlik ve öznellik”, “1922 İzmir yangınını yeniden düşünmek”, “Ulusaşırı aileler ve parçalanmış öznellikler: Antakyalı Hristiyan Arap bir mültecinin sözlü tarih anlatısı” gibi ilgi çekici makaleler de bulunuyor.
https://www.lavarla.com/yahudi-bir-askerin-kurtulus-savasi-gunlugu-angoraya-donus/
Ancak daha güzel olan şeyler de vardı dizide…
İlki; Klasik İsrail ve Yahudi yapımlarındaki, “Biz çok acılar çektik, bizi perişan ettiler” tarzındaki ajitasyon ve arabesk öğeler yoktu. “Lütfen bizlere acıyın” gibi iğreti eden öğeler yoktu.
Keza şahsi görüşüm odur ki; Yahudilerden nefret etmem… Herhangi bir dine mensup, her fanatik cemaatten aynı derecede nefret ederim… Ayrım yapmam yani aralarında…
Ve komik propagandalar da yoktu. Akla zarar niteliğinde; “MOSSAD ajanları öyle insanlardır ki pelerinsiz uçabilirler” tarzında yorumlar yoktu. Hatta yaptıkları takımca hatalar, bireysel hatalar ve bunların neticesinde başlarına gelenler altı çizilerek işlenmişti.
Sonra; İsrail’de yaşayan Yahudi nüfusunun ilkellikleri ve barbarca anlayışları çok güzel işlenmiş. O bölge hakkında hiçbir fikri olmayan biri izlediğinde bile objektif yorumlarda bulunabilir rahatlıkla. Çünkü haklılar. Her dinin fanatiklerinde olduğu gibi orada yaşayan Yahudilerde “Yobaz ve bağnaz” Yahudi nüfusunun ne kadar ilkel olduğunu bizler ne kadar yazsak yine az kalır ama “Fauda” bunu çok güzel anlatmış.
https://ocakmedya.com/israil-yapimi-fauda-dizisi-ve-dusundurdukleri/
Ronaldo’nun Filistin’e dair bir meseleyle tek yan yana gelişi, Real Madrid PR ekibinin mahareti. Temmuz 2015’te işgal altındaki Batı Şeria’nın Duma köyünde Filistinli bir aileye düzenlenen saldırıdan sağ kurtulan 5 yaşındaki Ahmed Davabşa, Real Madrid formasıyla dikkatleri çekmişti. 2016’da Ahmed Davabşa Madrid’e davet edildi, stadı gezdi ve oyuncularla tanıştı. Filistin Futbol Federasyonu Başkanı Cibril Racub kulübe teşekkür etti. Olayın hiçbir politik içeriği yoktu nitekim aynı yıl Ronaldo, İsrail’de HOT TV Network’ün reklamlarında oynadı.
https://www.evrensel.net/yazi/92285/herkesin-inanmak-istedigi-yalan-c-ronaldo-ve-filistin