Chazelle´in 7. sanata duyduğu sevgiyi yansıtan bu insancıl, dokunaklı ve öğretici film tutku, dejenerasyon, vahşi kapitalizm üzerine önemli şeyler söylüyor. Filmin tekrarlara düşen, aşırılıklarla dolu senaryosu, zorlama sahneleriyle yoran mizanseni gibi zaafları var.
‘BABYLON’
Yön. ve Sen: Damien Chazelle
Gör: Linus Sandgren
Müz: Justin Hurwitz
Kur: Tom Cross
Oyn: Brad Pitt - Margot Robbie - Diego Calva - Tobey Maguire - Li Jun Li - Olivia Wilde - Eric Roberts - Phoebe Tonkin - Lucas Haas - Jean Smart
‘Babil / Babylon’ sinemanın siyah-beyaz sessiz döneminden çıkış sürecinde, Hollywood’da birkaç oyuncunun yükseliş ve çöküş öykülerine odaklanıyor. Hollywood’un altın çağından renkli insan manzaraları sunan, Damien Chazelle’in 7. sanata duyduğu sevgiyi yansıtan, nostaljik tatlar içeren bu insancıl, dokunaklı, etkileyici ve öğretici film, aşk, hırs, aşırılık, vahşi kapitalizm, ırkçılık ve dejenerasyon üzerine önemli şeyler söylüyor.
Sınırsız hırsın ve aşırılığın hikâyesi ‘Babil’, erken dönem Hollywood’unun dizginlenemeyen çöküş ve ahlaksızlık döneminde, birçok karakterlerin yükseliş ve düşüşünün izini sürüyor. Film sinemanın sessiz döneminden çıkış sürecinde, adından söz ettiren bir aktörle gözünü yıldız statüsüne dikmiş hırslı bir aktris adayının gözünden o dönemi, Hollywood’un her manadaki aşırılığını epik bir dille anlatıyor. 1926’da başlayan, 1952’de nihayetlenen öyküsüyle bu destansı film, sansasyonel olaylara yer veren cüretkar senaryosu, gösterişli ve dinamik mizanseni, kusursuz teknik kadrosu ve görkemli oyuncu kadrosunun varlığıyla tam bir sinema şöleni.
Sessizden sesliye geçişin sancıları
İkinci uzun metrajlı filmi ‘Whiplash’ (2014) ile sinema dünyası tarafından ‘harika çocuk’ ilan edilen Damien Chazelle, bir sonraki filmi ‘Aşıklar Şehri / La La Land’ın altı Oscar Ödülüyle 2016’nın sinema olayını yaratmıştı. Kendisine En İyi Yönetmen Ödülünü getiren bu filmden altı yıl sonra Chazelle daha cesur, daha zengin, daha kapsamlı bir konuya sahip ‘Babil’ ile karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda hem komik hem de trajik olabilen filmin senaryosu, barındırdığı sansasyonel olaylarla, gösterişli ve iddialı mizanseniyle eğlendirici olabiliyor.
‘Babil’in zaaflarına gelince… Filmin yer yer tekrarlara düşen, aşırılıklarla dolu senaryosu, bazı zorlama sahneleriyle sarkan mizanseni, fazla uzun tutulmuş sahneleri var. Örneğin içki ve uyuşturucu merakı dışında çiçeği burnunda aktris Nellie’nin kumar tutkusuyla borçlandığı gangsterlerle boğuşmak durumunda kalan gizli aşkı Manny ve Tobey Maguire’in oynadığı yeraltı dünyasının liderinin, Los Angeles dehlizlerindeki ürkünç uzun sahneleri filmde yama gibi duruyor. Nellie’nin erkeklere meydan okuduğu çöldeki yılanlı bölüm bitmek bilmiyor. Film 190 dakikalık süresinin fazla olduğunu izleyiciye hissettiriyor.
Dikkatli gözlemlere ve dönemin Hollywood’unun titiz araştırmasına dayanan (belki iki filmlik malzeme içeren) senaryo, ele aldığı karakter bolluğu yüzünden, psikolojik derinlikten uzak kalıyor. Ancak Damien Chazelle dönemin ünlülerinden esinlenip senaryosuna zengin karakterler katıyor. Kim bunlar? İyi kalpli süperstar Jack Conrad için, Rudolf Valentino’nun rakibi, oyuncu-yönetmen John Gilbert’ten, Nellie LaRoy için efsanevi seks sembolü Clara Bow’dan ilham almış. Manny karakteri için Meksika sinemasının altın çağında oyuncu-yönetmen René Cardona’dan, Çinli Lady Fay Zhu karakteri için Anna My Wong’dan, yönetmen Anthony Minghella’nın oğlu Max Minghella’nın oynadığı rol için yapımcı Irwing Thalberg’den esinlenmiş.
1920’lerin sonunda Hollywood, sesli filmlere geçişle birlikte büyük bir değişim sürecinden geçmişti. Bel Air, California’da Greta Garbo’nun da bulunacağı dev bir parti hazırlıklarıyla başlayan yarım saatlik sekanstan sonra yine yarım saatlik bir çılgın parti sekansı izleriz. ‘Melekler Şehri’nin dekadans dönemini gözlere seren, alkol, uyuşturucu, orji ve tüm ahlaksızlıkları sergileyen bu sahnede filmin üç ana karakterini tanıyoruz. Az tahsilli ama çok güzel, yetenekli ve cüretli bir artist adayı olan Nellie LaRoy (Margot Robbie) davetli olmadığı halde partiye katılınca hayatının değişeceğini bilmiyordur. Bir Meksika göçmeni olan Miguel (Manny) Torres (Diego Calva), himayesine girdiği dönemin süperstarı Jack Conrad’ın (Brad Pitt) getir-götür işleriyle sinema kulislerinin sunduğu fırsatları iyi değerlendirir.
Şuh danslarıyla partidekileri büyüleyen Nellie, ertesi sabah sette alkol ve doz aşımından kendinden geçen bir oyuncunun yerini alır. Tesadüflerin yardımıyla ilk rol rüyasını gerçekleştiren Nellie sevimliliği ve cesaretiyle dönemin vamp kadın oyuncuları arasına girer. Ancak Jack gibi köklü yıldızlar, Nellie gibi yeni gözdeler için derin bir kriz yaklaşmaktadır, çünkü filmler artık konuşmak zorundadır. İzleyiciler sinemada devrim sayılan sesli filmlere olumlu tepki verir. Caz, gösterişli partiler, seks, uyuşturucu ve alkol Hollywood’u hâlâ etkisi altına alırken, sektörün büyük yıldızları kariyerlerinden endişe etmeye başlar.
Damien Chazelle ‘Babil’in senaryosunda benzer konulu Michel Hazanavicius başyapıtı ‘Artist’ten (2011) esinlenmiş. Sessiz sinema döneminin ünlü bir aktörünün sesli sinemaya geçişte, devrime ayak uyduramayarak kariyerinin sonlanmasını anlatan ‘Artist’, sönük bir kadın oyuncunun sesli sinemadaki baş döndürücü yükselişini anlatıyordu. Cannes’ın keşfettiği, tamamı sessiz bu film beş Oscar Ödülüyle taçlandırılmıştı. ‘Babil’de de modası geçen, miadını dolduran Jack Conrad acı sonunu olgunlukla karşılıyor.
Müzikler ve görsellik mükemmel
Sessiz film sektörünün replikli ve konuşmalı filmlere dönüşüm süreciyle ilgili, ‘Babil’ o dönemde sinemaya damgasını vuran kurgusal ve tarihi karakterlerin yıldızlaşmasını anlatıyor. Sesli sinemaya geçişte teknisyen ve oyuncuların karşılaştıkları zorlukları da film hiciv yüklü bir sekansla gözlere seriyor. Şöyle ki basit bir sahnenin çekiminde ses teknisyeninin ikna edilmesi ancak sekizinci denemede gerçekleşiyor. Chazelle bizlere 1930’ların sesli sinemasının iyice benimsendiği yıllardan, Stanley Donen’in klasikleşmiş ‘Singin’in The Rain’i gibi örnekler sunuyor.
Filmin görkemli final bölümünde, Chazelle 7. sanatın klasiklerinden keyifli bir resmigeçitle sinefillere görsel bir şölen sunuyor. Bütün bunlar ‘Babil’i sinema sanatına yazılmış bir aşk mektubu yapıyor. 80 milyon bütçeli ‘Babil’, sinema tarihinin Hollywood konulu ‘Sunset Bulvarı’, ‘Bir Yıldız Doğuyor’, ‘Barton Fink’, ‘Hail, Caesar!’, ‘Mulholland Drive’, ‘Bir Zamanlar Hollywood’da’ gibi ölümsüz başyapıtlarına saygı duruşunda bulunuyor.
‘Babil’de Chazelle kamerasını sinema endüstrisinin mutfağına doğrultuyor. Filmde yapımcıların, gerçek sanatçıların kişiliklerinden tavizde bulunmalarını istedikleri çarpıcı bir sahne var. Filmde sinema endüstrisinin tüm kirli ilişkilerinden etkileyici örnekler veriliyor. Kumarhane mafyasının kafasındaki uçuk fikirler üzerine film yapmak istemesine, bir sektör mensubu “Gangsterler sinema adamları kadar kötü değildir. Merak etme” yorumunu getiriyor. Film burjuvaziye de eleştiri oklarını yolluyor. Sınıf ayırımı temasını işleyen film, üst sınıfın alt sınıfı hor görmesi, küçümsemesinin örneklerini veriyor. Bir partide sosyete mensupları şöhretinin zirvesindeki Nellie LeRoy’u müşkül durumda bırakıp aşağılamak amacıyla kendisine edebi sorular soruyorlar: “Miss Julie’yi beğenir misiniz?” gibi. August Strindberg’in ünlü tiyatro oyunundan haberi olmayan starımız: “Evet, kendisini çok yetenekli bulurum” cevabını veriyor. Bir partide burnundan kıl aldırmayan burjuvaların müstehzi, alaycı, sinik soruları karşısında bunalan Nellie sonunda patlıyor: “Yozlaşmış burjuvalar, sizler benden iyi değilsiniz.”
1985’te Rhode Island’da doğan yönetmen, senaryo yazarı, oyuncu, yapımcı Damien Chazelle, Amerikan-Kanadalı profesör, yazar bir anne ve Fransız bir bilgisayar profesörünün oğludur. Kariyerindeki beş filmin dördü müzikal filmler. Küçük yaştan beri bateri çalan hırslı bir müzisyenin caz duayeni hocasıyla yaşadıklarını anlatan ‘Whiplash’, yolları kesişen iki gencin müzikal öyküsünü anlatan ‘Aşıklar Şehri / La La Land’, ‘Şerburg Şemsiyeleri’ filminden esinlenen ilk filmi müzikal dram ‘Guy And Madeline’ yönetmenin sıkı bir meloman olduğunu kanıtlıyor. ‘Babil’de film boyunca dur durak bilmeyen coşkulu müzik filme değer katıyor. Müzik konusunda uzmanlığını kanıtlamış Chazelle bu filminde mizah konusunda da iyi olduğunu gösteriyor. ‘Babil’de ‘Whiplash’ın bateristinin yerini Afro-Amerikan bir trompet ustası alıyor.
Chazelle 15 yıllık projesi olan ‘Babil’de, tüm filmlerinde iş birliği yaptığı bestekâr Justin Hurwitz’den tam verim alıyor. Yahudi balerin ve yazar bir anne-babanın oğlu olan Hurwitz’in (37) ‘Âşıklar Şehri’ ile kazanılmış, En İyi Müzik Partisyonu ve En İyi Şarkı dallarında iki Oscar’ı var. Hurwitz bu ay dağıtılan Altın Küre Ödüllerinde ‘Babil’ ile En İyi Müzik Partisyonu Ödülünü kazandı. Chazelle ‘First Man’ ve ‘La La Land’den sonra İsveçli görüntü yönetmeni Linus Sandgren ile üçüncü kez çalışıyor. ‘La La Land’ ile En İyi Görüntü Yönetmeni Oscar’ını kazanan Sandgren, 35 mm. ile çektiği filme müthiş görsellik katıyor.
‘Babil’in ilk projesinde Nellie rolü için Emma Stone düşünülmüştü. Zamanlama çakışması yüzünden rol Margot Robbie’ye verildi. Çok iyi de olmuş; sinemanın en güzel kadınlarından olan Robbie tebessümüyle perdeyi aydınlatıyor. Oyuncu kadrosu tümüyle mükemmel.