Karikatür dünyasının duayenleri arasında yer alan Tan Oral, zihninin kapılarını bu kez yazılarıyla araladı. Oral´ın ´Hüzüntü´ kitabı kısa süre önce MD Basım etiketiyle okuyucuyla buluştu. Ünlü çizerin kitabının yayın hazırlığı ise, Hüzüntü´nün adandığı eşi Elif Aydoğdu Oral´a ait. Her konuda birbirlerini besleyen ve tanışıldığı anda dahi göze çarpan bir ahenk içinde olan Tan ve Elif Oral, ortak projelerinin doğuş hikâyesini, siyasi mizah ile başa çıkmanın zorluklarını, aşkı, kıskançlığı ve daimi dinamizmi korumanın yollarını ŞALOM´a anlattı.
‘Hüzüntü’ kitabınız raflarda yerini aldı. Takdim bölümünde “Dünya kalabalığının kesintisiz uğultusu insanı etkiliyor” ifadeleri yer alıyor. Kitabın yazarı ve ‘Hüzüntü’nün adandığı kişi olarak, bu fikrin doğuş hikâyesini nasıl anlatırsınız?
Tan Oral: Bu kitap doğal yollardan doğmuş bir yayın değil. İçinde yer alan sözler, kendimi tanıdığımdan beri aklımdan geçen, insan kalabalığından bana yansıyan ne varsa not ettiklerim. Bir deftere, kitabın kenarına, o günkü gazetenin sayfasına. 50-60 yıl içinde birikti bunlar. Sonra etrafı toparlarken bu notlar elime geçmeye başladı. Kendim yazdığım için anlam yüklemek de hoşuma gitti ve epey biriktiğini fark edince ne yapılabilir diye düşündüm.
Elif Oral: Tan, bu küçük notlarını bir araya toplayınca ben de okudum ve çok sevdim. Bana iyi geldi, kaybolup gitmesinler diye bilgisayara geçirdim. Kitap olabilir fikrini ortaya attım. Hüzüntü, bir mizahçı yazdığı için insanın zihnine küçük çengeller atabilecek bir kitap. Bu sayede zihniniz harekete geçiyor.
SİYASETÇİLER, ÇİZERLER İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞIYOR
Tan Oral çok uzun yıllardır Türkiye’nin güncel siyasetini çizgileriyle yorumluyor. Siyaset de siyasi mizah da zor, hatta bazen sıkıcı, bunaltıcı olabiliyor mu? Hayatın naif tarafına da mı bir bakmak istediniz?
TO: Hayatın her kesimindeki naiflikle daha iyi anlaşıyorum, siyasetle de yaygın olduğu anlayışla değil hem ciddiye alarak hem de ironi yaparak ilgileniyorum. Siyasetçiler, bir mizah çizeri için canla başla çalışıyor, haklarını ödeyemem. Bütün dünyadaki siyasetçiler sözlerini tutsalar, yalan söylemeseler ne karikatür çizmeye ihtiyaç duyulur ne de siyasi mizaha. Dünya çok daha keyifli bir yer haline gelir. Tabii böyle bir şey yok, olacağı da yok.
Zihin dünyanızın kapılarını bu kez çizgilerle değil, yazıyla aralarken karşılaştığınız Tan Oral, size tanıdık geldi mi?
TO: Aslında kendimi yazı yazarken bulduğumda şaşırdım. Çünkü akademide okurken çizgiyle ilgili bazı yazılar yazmaya çalışmıştım. Güvendiğim arkadaşlarımdan birine gösterdim, “Sen bunları bırak, çizgine bak. Yazı senin neyine?” dedi. Beni kırdı. Daha sonra günlük gazetelerde sorumluluk alarak çizmeye başladığımda, oturup siyasi durumu önce kendim için yazıya döküyordum. Bu beni rahatlatıyor ve kafamı düzene sokuyordu. Sonrasındaki çizim işlemleri yeni keşiflerde bulunmak gibi oluyordu. Türkiye’de yaşadıklarımız zaman içinde beni yazmak da zorunda bıraktı sanırım.
Kitaptaki cümlelerinizi alıntılayarak, daha da detaylandırmak niyetindeyiz. O yüzden cümlelerinizden örneklerle gideceğim. Mesela bir gün insan yalansız kalırsa sizce ne olur?
TO: Ürker, korkar çünkü bütün realite önüne çıkar. Dayanabilirse ne âlâ. Mesela “Benim için önemli değil, etkilenmiyorum” gibi çok rahat söylenebilen günlük yalanlarla idare ediyor insan. Büyük yalanları ise hayatınızdan kaldıracaksınız, başka çare yok. Annem, “İki alanda yalan söylemek mubahtır” demişti, savaşta ve aşkta…
EO: Çok sert bir şeyle karşılaşırız, ben yalanı illa çok kötü algılamıyorum. Günlük hayattaki küçük yalanlar bazen her şeyi yumuşatıyor ve hayatı hafifletiyor galiba. Bazı savaşları da engelliyor.
“Akıllılar gitti, yürekliler kaldı” diyorsunuz. Bugünkü Türkiye’nin durumunu açıklar mı bu cümleler? Beyin göçünün en fazla yaşandığı zamanlardan birindeyiz.
TO: Bu bana biraz doğru bir yargı gibi geliyor. Aynı sert tepkiye maruz kalan birçok insanın bir kısmı yurtdışına gitti. Bazıları ise her şeyi, her türlü eziyeti göze alarak burada kaldı. Bu iki ayrı tutum için doğru ya da yanlış deme hakkına sahip değilim, benim yaptığım bir tespit. Akıllılar yürekten yoksun anlamı içermiyor ya da yürekliler akılsız demek değil.
EO: Yürekli sözcüğü hemen bizi ele geçiriyor, ben bir yargıya varmaktan korkarım. İnsan her ikisini de yapabilir. Belki de her ikisine de ihtiyaç var. Buradaki sözler ve tespitleri insanlar kendi deneyimine ve birikimine göre yorumlayacaktır. Hüzüntü kitabının bence güzel yanı da bu aslında.
“HAYATIMIZDA DİNAMİZMİ TAN SAĞLIYOR”
“Kadınları sevmeyi iyi bilirim” ifadeleri yer alıyor Tan Oral’ın kitabının 56. sayfasında. Eşiniz de sizinle aynı fikirde mi sormak isterim. Bu ilişkinin huzur veren yanı nedir?
EO: Herhalde, burada olduğuma göre bence de iyi biliyor. Aslında huzur kelimesine takıldım, Tan huzuru pek sevmezmiş gibi geliyor bana. Hiç çaktırmaz, hep bize tembelliği ve yavaşlığı över. Onlara dair farkındalığımızı kışkırtır. Bir şey rutine dönüştüğü anda onda bir rahatsızlık sezerim. Tan bizim hayatımızdaki dinamizmi sağlıyor, hiçbir şeye alışmıyor.
TO: Dünyadaki yanlışların çoğu çalışkanlara aittir. Velhasıl 'çalış, çalış, çalış' sloganları arasında varlığımızın, bedenimizin ihtiyaçlarını da hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var.
“KISKANÇLIĞA TESLİM OLMAK, SEFALET VE FELAKETİ GETİRİR”
‘Delice’ adlı metinde sonsuz bir kıskançlıktan bahsediliyor. Kıskanma duygusu hakkında ne düşünüyorsunuz? İnsanın kontrolsüz bir tarafı mı?
TO: İnsanın buna katlanması çok zor, sizden bir şeyler götürüyor. Engellemek imkânsız gibi ama teslim olmak da sefalet ve felaketi getiriyor. Demek ki ne reddetmek doğru ne de peşinden gitmek.
EO: Kendimi bildim bileli kıskançlık duygusuyla mücadele ettiğimi hatırlarım, çevremdeki ürkütücü örnekler beni korkutmuştu. Bu konudaki karneme bakıyorum, fena olmadığımı zannediyorum. Fazlası hayatı zehir eder.
“İlgisiz değildim, saygılıydım” konusunu da tartışmaya açmak isterim. Kişisel alana saygının ilgisizlik olarak addedildiğini düşünüyor musunuz?
TO: Genelde toplum içine girdiğimde birçok kişiye oranla karşımdakine daha mahcup yaklaşıyorum. O da ilgisizlik olarak gözüküyor. O biraz saygıdan, biraz da kaygıdan. Eskiye göre biraz daha rahatım, demek eskiden daha da saygılıymışım!
Mesleğinde bu derece başarılara imza atmış, onurlandırılmış bir insanda ister istemez bir ego oluşuyor mu?
TO: Oluşmaz olur mu? Bir yerden reddediyorsan, diğer yandan savunuyorsun. Başarıyı insanlar iki türlü kullanıyor, bazıları basamak olarak… Onun üzerine çıkıp daha da yükseğe tırmanıyor. Bazıları ise başının üzerine koyuyor ve hayat boyu onunla dolaşıyor. Önemli olan bu ayırımı yapabilmek. Mesela evimize hırsız girdi, bütün ödülleri çaldı. Büyük bir rahatlama oldu, hafifledik.
EO: Belki de Tan’a olan ilgimin sebebi budur. Onun bir kere bile genç insanlarla diyalog kurarken ‘gerek’ ve ‘lazım’ sözcüklerini kullandığını duymadım.
“BU KİTAPLA İNSANLARI SOYUNMAYA DAVET ETTİM”
“Yazar kendini gizler, çizer çıplak gezer” ifadelerinizden anladığımız kadarıyla siz bu kitapla giyinmiş mi bulundunuz?
TO: Giyinmiş bulunmadım, tam tersine bir sürü insanı soyunmaya davet ettim. Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün birçok siyasinin çekinmeden denize girerken fotoğrafları var, Cumhurbaşkanı sadece kravatını açabildi şimdiye dek. Çizgime bakan mesela “Elleri titriyor, beceriksiz” diyebilir ama ben her şeyimle çıplak gerçekliği sergilemek istiyorum. Yaşar Kemal’in bir lafı aklıma geldi: “Hüner hüner değildir.”
Geçtiğimiz günlerde Uykusuz yayın hayatına son verdi, karikatürde bir kötüye gidişat mı var?
TO: Kötü, iyi gidiş nitelemesi izafidir. Ancak sıkıntıları, yakınmaları ifade etme zorluğu çeken toplumlarda mizah gündeme gelir ve işe yarar. Ne var ki, günümüzde kitle iletişim teknikleri o kadar gelişti ve yaygınlaştı ki, trolleri bile oluştu. Artık farklı bir hayat tarzı ve anlayış var. İki kutuplu dünyanın sıkıntılarıysa devam ediyor. İnsanlar düşündükleri gibi konuşamıyor, yazamıyor, çizemiyor. Sorunun çok arttığı ülkelerde daha fazla çizer var, mesela İran’da. Öte yandan dünyada harp devam ediyor. Silahların patladığı yerde mizah ertelenir. Ama yeni yaklaşımları deneyen genç, ilginç çizerler de beliriyor. Sorunlar bitmez, çeşitlenir tepki ve mizah da öyle…
Sizce siyasi hiciv kaldı mı Türkiye’de?
TO: Mevcut idare neşemizi de kırdı, ürküttü de. Gezi Olayı çok ciddi bir sebepti ve tüm toplumun mizah yönü de ortaya çıktı. Spinoza’nın bir sözünü yazmışlardı bir kepengin üzerine, “Halk korkusuzlaşınca, korkunç hale gelir” gibi.
Elif Hanım, belgesel çektiğinizi de biliyoruz. Bir Tan Oral belgeseli düşünür müsünüz?
EO: Birkaç defa niyetlendim ama Tan Oral belgeseli yapmak çok zor bence, yaparsak evde hayat da zor olur. Ben kitaplarımı yapmaya devam ediyorum. Tan’la iki kitap projemiz daha var, bakalım.
TO: Kamera korkutuyor beni, o çok başka bir iş. Yeni projem yok, şu ana kadar her şey sürpriz önüme geldi. Plan programı pek sevmem, çünkü yaptığınızda o sonuçlanana kadar esirsinizdir artık. Hayat kısa, onu esaretle doldurmak haksızlık. Hüzüntü kitabı da böyle ortaya çıktı. Grafiker Yeşim Ünal’ın önerdiği kitap tasarımı ilgi çekti hem bizim hem de okuyucunun.
www.mdallstore.com