Son dönemde çok sık erteleme sorunsalı ile karşı karşıya kalıyorum. Bir tarafta benim ertelediklerim ve tabii çevremde erteleyenler! Bu yazıyı yazmayı bile erteledim. Konu enerjisini yaşatıyor ve yaratıyor; hatta o kadar ki yayın akışım bile ertelendi!
Erteleme çok derin bir mevzu.
Önce bir nefes alın çünkü hepimiz bir şeyleri erteliyoruz. Gündelik hayatta yapılacak işlerle yapılması gerekenler arasında giden yolda bir şeyler yarına, ertesi güne ve hatta başka bahara bırakılıyor. Bu hepimizin sorun yaşadığı ve bunu çözmek üzere çalışması gerektiği anlamına gelmiyor.
Eğer sık sık tekrar eden, kronikleşmiş, yaşam tarzı haline gelmiş, hayatı zorlaştıran durumlar yaşıyorsanız sizin için bir farkındalık yazısı olsun:
Ey usta erteleyiciler! (pro-procastinator*)
Dışarıdan bakıldığında üşengeçlik, tembellik, genişlik, rahatlık, vurdumduymazlık gibi birçok etiketle yaftalanmanız mümkün. Sanki durumun aciliyetinin ya da gerekliliğinin farkında değilmişsiniz gibi eleştirenler, akıl verenler ve hatta başarısız olacağınızı ima edenler…
Bir de yönetsel becerilerle ilişkilendirenler var. Zaman yönetimi, verimli çalışma, önceliklendirme gibi becerilerinizin gelişmemiş olmasından ötürü ertelediğinizi düşünenler. Hemen size haftalık bir çizelge çıkartmanızı söyleyebilir, bu konuda destek olan uygulamaların listesini verebilirler. Niyetleri destek olmak. Kabul ediyorum burası öğrenilebilir, geliştirilebilir alan.
Erteleme bir yaşam tarzına da dönüşebilir, gelişim alanı olarak çalışılması gereken alana da…
Bu konuda literatüre çok değerli kaynaklar kazandırmış olan Dr. Joseph Ferrari’nin çok sevdiğim sözü belki biraz farkındalık getirebilir: “Erteleyen birine haftalık planlayıcı satın almasını söylemek kronik depresyonda olan birine biraz neşelenmesini söylemek gibidir!”
Kişiyi bu davranışa iten ve görünür olmayan sebep(ler)e bakmak gerek.
Lütfen bu cümleleri tek tek okuyun. Sizde karşılığı olan hangisi? İçinizde titreyen?
Bulduysanız devam edelim:
Hiç içimden gelmiyor!
Düşük motivasyon harekete geçmekte zorlanmanızın sebebi gibi görülebilir. Yapmanız gereken ve motive olamadığınız şeylere bakın. Eğer bir sabah uyandığınızda motivasyonun size gelmesini bekliyorsanız kötü bir haberim var; o size gelmiyor sizin ona gitmeniz gerek! İstemeseniz de hareket etmeniz demek bu. Azıcık da olsa, minicik bir adım da olsa süreklilik içeren bir şekilde… Onu yapacağıma hiç yapmam diyorsanız belki de gerçekten hedefi gözden geçirmelisiniz!
Nasıl yapılacağını bilmiyorum…
Beceri ve yetkinliklerdeki eksikler çalışma alanlarınızı gösterir. Listeleyin. Ne, nerede, nasıl ne zaman sorularına vereceğiniz yanıtlarla bu becerilerin gelişimine odaklanın. Henüz yetersiz olduğunuz alanları yeni hedeflere dönüştürmeniz sizi hedefe bağlı tutar ve teker teker üstesinden geldikçe tutkuyla yola devam edersiniz.
Ya beceremezsem?
Başaramamaktan korkan tarafınız sizi ele geçiriyor, dikkat! Başarı tanımınızda hataya yer yoksa, olmadığı zamanları tehdit edici görüyorsanız, ertelemeniz kaçınılmaz. Sonuç olarak yapmamak ile başaramamak aynı değil! Yapmamış olmak gücü sizde tutarken başaramamış olmak ise rezil, utanç verici bir yere sokuyor. Başaramamak değil öğrenme yolculuğu olarak görmek rahatlatıcı; ancak gururunuz ve hayatta kendinizi konumlandırdığınız yer bunu zorlaştırıyor olabilir.
Bütün ‘ünlü’ ve ‘başarılı’ insanların hikayelerine yakından bakarsanız düştükleri, reddedildikleri, başaramadıkları sayısız durumu göreceksiniz. O yaldızlı parıltıların öncesindeki çamur gerçek!
Daha iyisini nasıl yapacağım?
Bu da çok başarılıların korkusu! Eğer her el attığınız işte üstün performans göstermişseniz bu pozisyonu korumanız gerektiğine dair güçlü bir inanç geliştirebilirsiniz. Birçok kişiye göre sıra dışı sayılabilecek işler, sonuçlar bile sizi kesmeyebilir, yeni ve biraz daha düşük dereceyi almak yerine eski top pozisyonu harekete geçmeyerek korumaya çalışıyor olabilirsiniz. Böylece eylemsizlik ve sonucunda erteleme kaçınılmaz!
Ne yapmalı? Bu başarıya, pozisyona veya dereceye verdiğiniz anlamı sorgulayarak başlayın. Siz sadece o başarı mısınız? O olmadan nasıl var olabilirsiniz?
Çok sıkıcı!
Evet. Kabul etmek gerek ki bazı işler sıkıcı. Tutkuyla yaptığınız şeylerin bile ‘sıkıcı’ yönleri var. Ana kaynağa o kadar bağlısınızdır ki tolere edebiliyorsunuzdur. Yoksa o sıkıcı işler bir anda eğlenceli hale gelmiyor. Dolayısıyla burada sıkıcı işleri yapmayın, size sıkıcı geliyorsa demek ki başka bir yol, hedef, vb bulmanız gerek falan demeyeceğim. Sıkıcı işlere tahammül etmenizi sağlayacak yeni bakış açıları geliştirebilirsiniz. İçlerinden delege edilebilecekleri delege etmek bile bir nefes sağlar. Haz mı görev mi? Kim istemez hazzı seçmek?
Mecbur değilim! (Beni zorlayamazsın!)
İçinizdeki isyankâr sizi ele geçirmiş olmalı! Bu bazen sisteme, bazen üst yetkiliye, bazen ebeveyne tepki olarak gelişiyor. Bir çeşit self sabotaj. Yersiz bir güç mücadelesi. Gerçekten hiçbir şeye mecbur değiliz. Ancak seçimlerimiz kendimiz destekleyecek yönde olmalı. Burada sistemin dayatmalarını, başkalarının ‘taleplerini’ sorgulayabiliriz. (ödevler, görevler, vb) Yapmanız gerekenleri yapmayınca günün sonunda ne oluyor? Sonuçları veya etkileri hemen görmediğiniz ya da görmenizin engellendiği durumlarda bu gelişiminize de balta vuracak kadar zarar verici olabilir. Gerçekten neyi seçiyorsunuz? İnat mı? İsyan mı? Keyif mi? Olmak istediğiniz versiyon mu?
Erteleme sorununa şefkatle yaklaşmak gerek. Durumu yargılamadan anlamaya, bağ kurmaya, ihtiyaca temas etmek gerek. Ruh halimizi mi düzenlemeliyiz yoksa yönetsel becerilerimizi mi? Altta yatan sebepler birbirinin içine geçmiş olabilir. O yüzden ucundan tutacak bir başlangıç noktası bulmanız içindi bu liste.
Erteleme başa çıkabileceğiniz bir durum. Kendinize koçluk yapabilirsiniz… Koçluk alabilirsiniz… Bu sorunu aşmak isteyen ve benzer zorluklar yaşayan bir yoldaş seçerek ilerleyebilirsiniz.
Mark Twain “ilerlemenin sırrı başlamaktır. Başlayabilmek ise karmaşık ve bunaltıcı görünen görevleri üstesinden gelinebilir işlere bölmektir” demiş. Çoğu zaman o karmaşık ve bunaltıcı görünen ve hissettiren ile temas edebildikçe yolda kalmayı başarıyoruz.
Son olarak size iki şarkı hediye ediyorum:
Hedeflerin var ve erteliyorsan, Fatih Erkoç söylüyor: “Ellerin bomboş yüreğinde bir sızı ateşe atılmış bir demir gibi kor hala!”
Hedeflerin var ve eyleme geçiyorsan, Sezen Aksu’dan: “Acısıyla tatlısıyla ne şahane bir şey yaşamak!”