Charlotte Wells ilk filmi ´AFTERSUN´ ile bir ailenin hayatından duygusal bir kesit sunuyor.
11 yaşındaki bir kızın zihninden izlediğimiz, kayıp duygusunu yansıtan film, küçük nüanslar aracılığıyla yüreklere dokunan, insanın içini ısıtan bir öykü anlatıyor. Baba karakteri, özgüvenini kaybetmiş, depresyonunu yenmeye çalışan, çıkışsızlığın pençesindeki bir erkek. Çocukluk travmasıyla ilk filminde yüzleşme cesaretini gösteren Wells lirik, incelikli dramasıyla iyi bir başlangıç yapıyor. Film MUBİ’de izlenebilir.
‘AFTERSUN’
Yön ve Sen: Charlotte Wells
Gör: Gregory Oke
Müz: Oliver Coates
Kur: Blair McClendon
Oyn: Paul Mescal - Frankie Coreo- Cecilia Rowlson-Hall - Sally Messham - Ayşe Parlak - Spike Fearm
Cannes Film Festivalinde keşfedilen ve buradan Eleştirmenler Haftası Jüri Ödülü ile ayrılan ‘Güneşten Sonra / Aftersun’ı, Antalya Film Festivali’nin bir gece seansında izledim. Günün dördüncü filmi olarak, serin bir gecede açık hava sinemasında izlediğim bu filmin, günün yorgunluğu üzerimde olduğu için tam tadına varamamıştım. MUBİ’deki ikinci izleyişimde, filmin bazı hasletlerini daha iyi değerlendirme fırsatını buldum.
Melankolik, şiirsel film
Charlotte Wells’in senaryosunu yazıp yönettiği ‘Aftersun’, Britanya Film Enstitüsü Sight And Sound tarafından 2022’nin En İyi Filmi seçildi. ‘Aftersun’ı “duygusal olarak otobiyografik filmim” diye nitelendiren Charlotte Wells, genç bir ebeveyn ile kızı arasındaki ilişkide, 2015 tarihli ilk kısa metrajlı filmi ‘Salı / Tuesday’de keşfettiklerinden ‘farklı bir dönemi’ araştırmaya çalıştı. (‘Salı’yı da MUBİ’de izlemek mümkün). ‘Aftersun’, ödüllü kısa metrajlı filmler ‘Blue Christmas’ ile ‘Laps’in genç yönetmeni Charlotte Wells’in (35) ilk uzun metrajlı çalışması.
Cannes Film Festivalindeki başarısından sonra ‘Aftersun’, başrol oyuncusu Paul Mescal’in performansı ve yenilikçi tarzıyla hem eleştirmenlerin hem izleyicilerin beğenisini kazandı. ‘Normal People’dan tanıdığımız Paul Mescal Oscar’ın En İyi Erkek Oyuncu adayları arasına girme başarısını gösterdi. Ebeveynliğe sevgiyle yaklaşan ‘Aftersun’, yıllarca akılda kalacak olan mutluluk anlarını yakalayan bir baba-kız draması.
Çocukluk travmasıyla kariyerindeki ilk filminde yüzleşme cesaretini bulan Charlotte Wells, hüzünlü, incelikli, hassas ve lirik draması ile sinemada iyi bir başlangıç yapıyor. Steven Spielberg ‘The Fabelmans’da aynı şeyi (anne- babasının ölümünden sonra) kariyerinin 50. yılında yapabildi. ‘Aftersun’ bir baba ile kızı arasındaki güçlü bağın yürek burkan öyküsünü anlatan, keskin hatlara sahip şiirsel, düşündürücü, zarif bir film. Filmin senaryosu sevdiklerimizle ile ilgili anılarımızla gerçekten kim oldukları arasındaki kesişime yönlendiriyor.
Charlotte Wells’in İngiliz sinemasının son yıllardaki en umut verici yeni seslerinden biri olduğunu söyleyen eleştirmenler oldu. Film, parlak bir melankoliyi çağrıştırıp, ustaca düzenlenmiş, empatik ve dürüst bir karakter çalışması olarak nitelendirildi. Charlotte Wells’in senaryosunda titizlikle çizdiği baba karakteri, özgüvenini kaybetmiş, geleceğine endişeyle bakan, depresyonunu yenmeye çalışan, hayata tutunmanın formüllerini arayan, çaresizlik ve çıkışsızlığın pençesindeki bir erkek.
1990’ların sonunda bir tatil beldesinde 11 yaşındaki Sophie (Frankie Coreo), çok fazla vakit geçirmediği sevgi dolu ve idealist babası Calum (Paul Mescal) ile çıktığı tatilin keyfini çıkarır. Boşanmış ebeveynlerin çocuğu olan bir kızın, babasıyla Türkiye’de yaptığı tatili konu eden film, Fethiye Ölüdeniz’deki bir otelde geçiyor. Zeki, meraklı ve dikkatli bir kız olan Sophie tatilde tüm yaşadıklarını kamerasıyla kaydetmeye ve sesiyle yorumlamaya takıntılıdır. Orta direk bir İskoç ailesinin baba-kızı, ‘her şey dâhil’ bir tatil turuna yazılıp, yanı başında inşaatı süren, gürültülü, telefonu bile olmayan bir otele gelmişlerdir. Kolunu kırdığı için tatile alçılı koluyla çıkan Calum’u, Sophie bekârlık hayatında yaşadığı gönül ilişkilerini anlatması için sıkıştırır. Babası Sophie’yi oteldeki çocuklarla kaynaşması için teşvik eder. Sophie kendisine aşkını ilan eden yaşıtı bir oğlan ile ilk dudaktan öpüşme tecrübesini yaşar. Bunu babasına anlatacak kadar açık sözlü, dürüst bir kızdır.
Baba-kız çamur banyosu da yapar, hatıra bir kilim de satın alır. Antik bir oditoryum ziyaretinde Sophie tüm grubun babasına doğum günü şarkısının söylenmesini sağlar. Genç kız otelde gençlerin cinsel ve romantik faaliyetlerde bulunup tartıştıklarını gözlemlerken, büyüme ve ergenlik çağının başlangıcındaki filizlenen duygularıyla boğuşur. Calum, tatil boyunca bir memnuniyet görüntüsünü koruyarak, kızından saklamaya çalıştığı depresyon belirtileri sergiler. Sophie’nin annesinden dostane bir şekilde ayrılmıştır ve mesleki, mali dertlerle uğraşmaktadır. Sophie babasıyla arasındaki mesafeyi kapatmaya, babasını rahatlatmaya çalışır, ancak başarısız olur.
Hassas, zarif bir dram
Havaalanındaki sekans, tatillerinin bittiğinin sinyalini verir. Calum kızını uçakla evine annesinin yanına gönderir. Filmin kısa final bölümünde, 20 yıl aradan sonra Calum’u (Cecilia Rowlson - Hall) evinde görürüz. Türk halısı yerdedir, ancak Calum artık hayatında değildir. Şimdilerde yeni bir ebeveyn olan 31 yaşındaki Sophie, babasıyla birlikte Fethiye’de yaptığı geziyi, seyahat esnasında çektiği DVR kayıt görüntüleriyle hatırlar. Bir video kaydıyla başlayan ‘Güneşten Sonra’ bir video kaydıyla noktalanır. Zaman geçtikçe anlamı derinleşip güçlenen bir tatilin neşesini, hüznünü ve sıcaklığını aktaran film, bir ailenin hayatından duygusal kesitler sunuyor.
Filmde Sophie ergenliğe yaklaşırken, Calum’un da kendi içinde babalık dışındaki sorumluluklarla mücadelesini izleriz. Sophie 20 yıl önceki tatilde tanıdığı babasıyla tanımadığı adamı uzlaştırmaya çalışırken, gerçek ve hayali anılar arasındaki boşlukları doldurur. Paul Mescal, çocuk aktris Frankie Corio, Charlotte Wells’in etkileyici çıkış filminde çizdikleri baba-kız portresiyle akıllara kazınıyor. Yetişkin Sophie’nin zihninden izlediğimiz, kayıp duygusunu yansıtan film küçük nüanslar aracılığıyla yüreklere dokunan, insanın içini ısıtan bir öykü anlatıyor.
Minimal bir anlatıya sahip filminde Charlotte Wells, ayrıntılı ve iyi yazılmış baba-kız karakterleri yanı sıra (hiç göstermediği) anneyi senaryosunda devre dışı bırakıyor. Filmin gücü, senaryo yazarı-yönetmenin bu tercihinden kaynaklanıyor. Annenin varlığı ‘Güneşten Sonra’yı bambaşka bir film yapardı. Sophie babasını tanıdığını düşünse de yıllar sonra hatırladıklarıyla gerçekliğin arasında boşluklar kalır. 20 yıl evvel babasıyla geçirdiği tatilin unutulmaz anılarını geçmişe duyduğu melankoliyle anar.
‘Güneşten Sonra / Aftersun’ ile akrabalık taşıyan konusuyla Hirokazu Kore-Eda, ‘Yaşamdan Sonra / After Life’ (1998) adlı filminde yakınlarını kaybeden insanlardan, sonsuza dek saklayabilecekleri bir anı seçmelerini istiyordu. ‘Güneşten Sonra’ istikbali parlak bir çocuk oyuncuyu keşfediyor. Sophie’yi canlandıran Frankie Corio 800 aday arasından seçildi. İki haftalık prova döneminde Corio ile Mescal, dinamiklerini daha gerçekçi kılmak için bir tatil beldesinde vakit geçirdiler.
26 yaşındaki İrlandalı oyuncu Paul Mescal, kariyerinin üçüncü filmiyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar Ödülüne aday gösterilme başarısını gösterdi. İlk filmi Maggie Gyllenhaal’in ‘Karanlık Kız / The Lost Daughter’inde (2021) Paul Mescal, bir Yunan tatil beldesinde, müşterilerden tatminsiz bir genç kadınla aşk yaşayan plaj görevlisi Will’i canlandırdı. İkinci filmi psikolojik drama ‘Tanrının Yaratıkları / God’s Creatures’da (2022) annesiyle (Emily Watson) sorun yaşayan genci oynadı.