Can Gümüşgerdan
18 yıllık bir çabanın ardından İngiliz filmci David Wilkinson, üç saatlik belgeselinde, Holokost suçluları için detaylı bir iddianameyi gözler önüne seriyor. Wilkinson, “büyük cezasızlık” başlığı altında, kitle katliamlarının yaşanmasını mümkün kılan Alman savaş suçlularıyla, Alman olmayan işbirlikçilerine odaklanıyor. Uzun yıllar Netflix gibi dijital platformlar ve küresel yayıncılardan istediği desteği göremeyen Wilkinson, tüm bu olumsuzluklara rağmen tamamladığı ‘Getting Away With Murder(s) / Cinayet(ler)den Paçayı Kurtarmak’ filminde, suçluların sorumlu tutulmaktan nasıl kaçabildiği sorusuna yanıt aramaya çalıştı.
“Holokost kurbanlarının hakkettikleri adaleti görememeleri, insanlık tarihine geçmiş en büyük hatalardan biridir” diyen Wilkinson, “Dünya bunu bilmeli” sözleriyle, filmini yapma sebebini açıklıyor.
40 yılı aşkın kariyerinde yaklaşık 125 film yapan ve dağıtan Wilkinson, ‘Getting Away With Murder(s)’ için “Bu belgesel zor, zahmetli ve güç bir yolculuktu” yorumunu yaptı. Film, Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü olan 27 Ocak’ta, ABD’deki bazı platformlarda yayınlandı.
David Wilkinson, filmin masraflarının büyük kısmını eşiyle birlikte kendisi karşıladı. Eşi, Amy Roberts, Netflix’in ilgiyle izlenen dizisi ‘The Crown’un kostüm tasarımcısı… İsrailli yayıncıların bile belgesele destek vermek konusunda hevesli olmadığını belirten Wilkinson, film için düşündükleri ilk ismin ‘Jews Don’t Count /Yahudiler Sayılmaz’ olduğunu belirtti.
Berlin Film Festivali tarafından bile reddedilen ‘Getting Away With Murder(s)’ sonrasında İngiliz eleştirmenlerin dikkatini çekti ve film Claude Lanzmann’ın ünlü ‘Shoah’ belgeseli yerine tercih edilen bir eser oldu. Wilkinson bu durumu “Özgür basının gücü olarak” açıklıyor ve devam ediyor: “Onlar olmasaydı, filmim tamamen görmezden gelinecekti…”
Tarihçilere göre, Holokost’un gerçekleşmesi için, Avrupa çapında 750 bin ile 1 milyon arasında kişi rol oynadı. Ancak bu işbirlikçilerin 600’den azı, savaştan sonra ağır ceza aldı.
“İşbirlikçilerinin çoğu, toplu katliamlara imza atan kişiler olarak bilinmelerine rağmen, savaştan sonra uzun ve güzel bir hayat yaşadı” diyen Wilkinson filmde, suçluların cezadan nasıl kaçtıklarını açıklamak için modern zaman Nazi avcılarıyla röportajlar gerçekleştirdi. Filmde tanıklığına başvurulan isimlerden biri de hayatta olan son Nuremberg savcısı, 100 yaşındaki Benjamin B. Ferencz.
Filmin üzerinde çalıştığı yıllar boyunca David Wilkinson, şu gerçeği ortaya çıkardı: Kamuoyunun çoğu, Alman savaş suçlularının en azından yarısının cezalandırıldığını düşünüyor. Ancak gerçekte, Almanya’nın savaş suçları için sadece birkaç bin kişi sorumlu tutuldu; bu miktar Nazi savaş suçlarının sadece yüzde 1’ine denk düşüyor.
II. Dünya Savaşı sonrasında Baltık ülkelerinden, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Nazi işgali altındaki diğer ülkelerden en az 400 işbirlikçinin Britanya’ya taşındığını belirten Wilkinson, belgeselinde bu durumun hükümet ve yasa yapıcılar çevresinde gayet iyi bilindiğini ancak bu konuda hiçbir şey yapılmadığını vurguluyor.
“Bazı İngilizler, ülkelerinin savaş sırasında Yahudilere, düşündükleri kadar iyi davranmadıklarını gösterdiğimizde gücendiler. Ancak asıl şoku, ülkelerinde yaşayan katillere karşı yasal hiçbir hareket alınmamış olduğunu öğrendiklerinde yaşadılar” diyen Wilkinson bu iddiasını örneklerle kuvvetlendiriyor: “Katillerden biri Edinburg’da, Yahudi kapı komşusuyla birlikte yaşıyordu.”
18 ay boyunca on farklı ülkede çekim yapan Wilkinson, toplu katliamların yapıldığı sayısız yerin drone’larla görüntülerini çekti. En büyük ölüm merkezi Auschwitz-Birkenau’dan Baltık Denizi sahilindeki az bilinen toplu kıyım lokasyonlarına kadar, birçok yer ekranlara geliyor.
Çekim yaptığı ülkelerin bazılarında olumsuz tepkilerle karşılaştığını belirten Wilkinson özellikle Litvanya’da yerel halkın kendisini yalanlar üzerine film yapmakla suçladığını dile getirdi. “Bu ülkelerde katliamlara uğrayanların hatırları hala etrafta olmasına rağmen, önemli sayıda Holokost inkarcısı bulunuyor.”
Holokost’ta Litvanya’daki bazı katliamlar, Alman birlikler tarafından değil yerel halk tarafından başlatıldı. Ünlü Kaunas Pogrom’unda, karnaval benzeri bir ortam yaratan yerel halkın, Yahudi komşularını katlettiği biliniyor. Wilkinson, bu ülke halklarının filmi seyretmelerinin bu nedenle önemli olduğunun altını çiziyor.
Holokost inkarının daha çok eğitimsiz ve bilgisiz kesimde rastlandığını belirten İngiliz filmci “Bu insanlar Soykırım’ın yaşandığını biliyor, bilmemeleri için garip derecede aptal olmaları gerekir çünkü kanıtlar ortada. Bence inkarcılar, söylemlerini Holokost kurbanlarını ve çocuklarını sinirlendirmek için dile getiriyorlar, amaçları acıyı devam ettirmek.”
İnkarın tehlikesine dikkat çekmek isteyen Wilkinson, filmin kapanış sahnesi için de Nazi avcısı Simon Wiesenthal’in şu sözlerini uygun görmüş: “Geçmişin cinayetlerini görmezden gelenler, geleceğin cinayetlerinin yolunu döşemiş olur.”
Kaynak: Times of Israel