İsrail´de adalet sistemi değişikliği gündemdeyken ve hükümet karşıtı protestolar tüm yoğunluğuyla devam ederken ünlü tarihçi ve yazar Yuval N. Harari´nin ´İsrail´de demokrasi felaketi kapıda´ başlıklı bir makalesi Ynet sitesinde yayınlandı.
Harari makalesinde şöyle yazıyor:
“Bu kez demokrasiyi tasfiye girişimi başarılı olamasa da iki yıl, beş yıl, on yıl sonra tekrar deneneceği muhtemeldir. Mücadele uzun, zorlu olacak ve eğer başarısız olursa, basitçe ve dürüstçe - muhtemelen burada kalmayacağım. Benim gibi liberal İsrailliler yıllardır İsrail'deki demografik eğilimlerin, ultra-Ortodokslara yol açacağını biliyordu. Böylece ülkede dindar ve geleneksel olmak, çoğunluk haline gelmekte. Ancak bu kitlenin tam siyasi güce sahip olduklarında ne olacağı belli değildi. ‘Dini Blok’tan olanlar da dâhil bazı arkadaş ve tanıdıklarım, ‘Dini Blok’ ülkeyi yönetse bile, demokrasiyi koruyacağına ve İsrail'de liberal bir toplumun varlığının devam etmesine izin vereceğine inanıyordu. Diğerleri, ‘dini bloğun’ İsrail demokrasisini ve liberal toplumu ortadan kaldıracağına ve hatta belki de İsrail'i İran tarzı bir teokrasiye dönüştürmeye çalışacağına dair korku senaryoları hayal etti. Kimin haklı olduğunu anlamak zordu. Şimdi hakikati görüyoruz: Yeni hükümet, yargı sisteminin bağımsızlığını ve özellikle yargının hükümeti dizginleme, azınlıkların haklarını koruma gücünü ortadan kaldıracak yasaları çıkarmak için adeta koşarcasına çalışıyor.
Bu sadece ilk adım. Yüksek Mahkeme'nin önündeki engel kaldırıldığında, bu koalisyon -veya gelecekteki başka bir koalisyon- hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin temel insan haklarına, medeni kanunlara zarar verecek yasalar çıkarabilecek. Oluşan dini mahkemelere geniş yetkiler verilmesi yoluyla kadınların, LGBT bireylerin ifade özgürlüğüne ve haklarına zarar verilmesinden, Arap partilerinin seçimlere katılamamasına kadar her konu görüşülmek üzere masaya yatırılmış durumda. Knesset, sadece 61 oyla seçim sistemini istediği zaman değiştirebilir veya ‘hain’ olarak tanımladıkları kişilerin seçilme hakkını reddedebilir. Bu gerçekleşirse gelecekteki herhangi bir seçimde mevcut koalisyonu değiştirmek de imkânsız olacaktır. Hükümet söylemlerinde, demokrasiye karşı çıkmadığını, aksine bu darbenin ‘gerçek demokrasi’nin kurulmasını sağlayacağını iddia etmekte. Ancak, bu hükümet demokrasiyi çoğunluğun diktatörlüğü olarak tanımlamakta. Ayrıca hükümet, mevcut yasaları, azınlık haklarını korumaksızın, istediği şekilde yorumlama hakkını kullanacak. Yeni yasal rejim altında mevcut hükümetin veya gelecekteki hükümetin, muhalif gazeteleri kapatan, işçilere grev hakkını reddeden, akademik özgürlüğü ortadan kaldıran, eşcinselliği suç sayan, Arap partilerini yasaklayan yasalar çıkarmasını neyin engelleyeceği belirsiz.
Hükümetin görevi kötüye kullanmasının önüne nasıl geçileceği sorulduğunda, koalisyon üyeleri “Niyetimiz iyi. Bize güvenin” diyor. Bu cevap, tarihteki her tiran, gangster ve istismarcı eşin kurbanlarına tanıdık gelen, kanı donduran bir cevaptır. Diktatörler her zaman “Bize güvenin; sizi koruyacağız. Size kötü bir şey olmasını istemiyoruz. Ama dikkat edin iyi niyetimizi kaybettirmeyin” der. Darbeyi destekleyen insanlarla karşılaştığınızda, sorulması gereken en önemli soru şudur: “Yeni rejimde hangi mekanizmanın iktidarın gücünü kısıtlayacağını ve azınlıkların haklarını koruyacağını lütfen açıklayın.”
Antidemokratik bir darbe
İsrail hükümetinin Yüksek Mahkeme'yi yeniden elden geçirme girişimi bir yargı reformu değil, daha çok antidemokratik bir darbeye benziyor. İki aydan daha kısa bir süre önce iktidara gelen aşırı sağcı koalisyon, son derece tartışmalı bir dizi yasayı son hızla yasalaştırıyor. Anlamı ‘hükümet istediği herhangi bir yasayı çıkarma gücüne sahip olacak.’
Çoğu demokraside, hükümetin gücü kontrol edilir ve azınlık hakları; anayasa, bağımsız bir Yüksek Mahkeme, federal bir sistem ve uluslararası mahkemelerin tanınması gibi bir dizi mekanizma aracılığıyla korunur. Bu mekanizmaların hiçbiri önerilen yeni İsrail yasal rejiminde geçerli değil ve olmayacak.
İsrail kutuplaşmış bir toplum. İktidardaki aşırı sağcı koalisyonun üyeleri sık sık azınlık gruplarını küçümsediklerini ifade etti. Nitekim bu hafta Knesset'te yeni yasa görüşülürken, Yahudi Gücü Partisinden Almog Cohen tartışmayı canlı yayınladı ve Arap partilerin üyelerini canavara benzeterek, haklarında ırkçı yorumlar yaptı. Soruyorum size: Araplar ve diğer azınlıklar, temel insan haklarını Cohen gibi insanların iyi niyetine ne ölçüde emanet edebilir? Tehdidin büyüklüğü, güçlü bir direniş hareketinin yükselişine yol açtı. Ülkenin ekonomik motoru olan yüksek teknoloji sektörünün bazı bölümleri bile acil durum ilan ederek çalışanlarına sokaklardaki protestolara katılmaları için izin verdi. Uluslararası yatırımcıların, milyarlarca doları ülkeden kaçarken, teknoloji patronları, bağımsız bir yargı ve demokratik bir toplum olmadan tüm sektörlerinin tehlikede olduğunu belirtti.
Hükümetin neden tüm kartlarını bu şekilde ortaya koymayı seçtiğini anlamak zor.
Sofistike ve uzun vadeli bir oyun oynamak, demokrasinin temellerini yavaş yavaş aşındırmak, direnmek için çok geç olana kadar muhalefeti uyutmak ve ancak o zaman öldürücü darbeyi vurmak daha akıllıca olmaz mıydı? Belki de hükümet, aşırıcı destekçilerini memnun etmek için çok hızlı koştu. Belki de Netanyahu'yu yargılanmasından kurtarmanın gerekliliğinden böyle davrandı. Belki de sadece gösteriştir. Bir tarihçi olarak yorumum, bunun gerçekten bir darbe olduğunu gösterdiği yönünde... Devrimciler yavaş ve kurnazca hareket etmek istemez. Herkesin bir devrimin gerçekleştiğini bilmesini isterler. Nedeni ne olursa olsun, karşı tarafın demokrasiyi ortadan kaldırmak istediğini düşünüyorum. Hiçbir şey beni, yanıldığımı öğrenmek kadar mutlu edemez. Bazıları, mevcut hükümet demokrasiyi ortadan kaldırmayı amaçlasa bile, ona oy veren milyonlarca İsraillinin niyetinin bu olmadığını iddia ediyor. İktidarı seçen kitleler arasında çoğunluğun hamleleri desteklediği, diğerlerinin ise olan bitene kayıtsız kaldığı ya da ne olduğunu anlamadığı görülüyor. “Doğru yol bu değil” diyen epey ses var ama bu nihai hedefle değil, yalnızca “Biz de demokrasiyi ortadan kaldırmayı kabul ediyoruz, ancak ölçülü, kademeli yollarla” anlamına geliyor. Likud, Şas, Tevrat Yahudiliği ve Dini Siyonizm'e oy veren halktan gelen sesleri elimden geldiğince dinledim ve “Yoldaşlar, delirdiniz mi, istediğimiz bu değil. Sizi bu yüzden seçmedik” demelerini bekliyorum. Seçmenler arasında böyle düşünenler varsa, yüksek sesle konuşun ve hemen şimdi konuşun, çünkü sonra çok geç olacak...
Post-demokratik İsrail tam olarak neye benzeyecek?
Demokratik kampın direnişi İsrail'de benzeri görülmemiş eylemler yarattı. Şu an için en etkili yol bu darbeyi durdurma ve demokrasiyi kurtarma yolu. Asıl sorun uzun vade içindir.
Bugün karşı tarafın ne istediğini biliyoruz. Bazıları tüm bunların sadece Mapai Partisinin tarihi adaletsizliklerinin veya kopuşunun sonucu olduğunu söylüyor. Sonuç olarak, hükümet demokrasiyi ortadan kaldırmak için kararlı adımlar atarken, şu ana kadar İsrail vatandaşlarının sadece küçük bir kısmı gerçek bir muhalefet gösterdi. Şimdi olmazsa hükümet uzun vadede yeniden deneyecektir. Mücadele uzun ve zor olacak ve sonucun ne olacağını kimse garanti edemez.
Mücadelemiz başarısız olursa ne olacak?
Demokrasinin sonunun geleceğini düşünmüyorum. İsrail Devleti'nin sonu olmaz ama bence demokrasi olmadan Siyonizm de olmaz.
Yıllar boyunca ultra-Ortodokslar, yerleşimciler, Araplar ve işgalcilerle yan yana yaşamak zihni keskin tuttu ve buradaki söylemler verimli ve büyüleyiciydi. Ancak ifade özgürlüğü ve azınlıkların korunması olmadan yaşamanın, demokratik olmayan rejimlerin uyguladığı sansür konusunda bunu ilk elden bilecek kadar acı deneyimim var. Azınlık hakları korunmadan sadece Siyonizm değil, gerçek bir akademi de olmaz, yeni ve cesur fikirler geliştirme yeteneği de olmaz.
Başkaları adına konuşamam, bu yüzden sadece kendimden bahsedeceğim. Çocukken her gün Hayfa'da okula gider ve 63 numaralı otobüsle Kiryat Ata'daki evime dönerdim. Oldukça kısa boylu bir çocuktum ve otobüsün ziline zor yetişirdim. Bazen zili zamanında çalamadığım için ineceğim istasyonumu kaçırdığım oldu. Bu yüzden şimdi zili vaktinden önce çalıyorum. Bu muhtemelen hayatımın en zor kararı. Her kişinin farklı bir istasyonu vardır. Her insanın başka yükümlülükleri, başka tehlikeleri, olasılıkları, değerleri vardır. Daha önceki duraklarda inenler de var, seçimsizlikten ya da coşkulu bir inançla her durumda otobüste kalacak olanlar da var. Bazıları kalacak ve başlarını öne eğecek, diğerleri kalacak ve ortalığı karıştıracak. Kişisel bir notla bitirmem gerekirse, İsrail'den ayrılmayı hiçbir zaman ciddi olarak düşünmedim.
Pek çok kişi, darbeyi durduramazsak kişisel olarak ne yapmayı düşündüğümü sordu. O yüzden açık ve net söylüyorum ki bu otobüs bana yabancı olan bölgelere doğru çılgınca ilerliyor ve eğer durmazsa az sonra durağıma varacağız ve ben de orada ineceğim.”
Ynet 24/02/2023