New York Times gazetesinin önde gelen köşe yazarlarından, dünya çapında tanınan Thomas Friedman, 28 Şubat tarihli yazısında, İsrail´de son dönemlerde yaşananları değerlendirdi.
İsrail şimdilerde içindeki basıncın çok fazla arttığı bir buhar kazanını andırıyor; cıvataları bir anda her tarafa fırlayabilir.
Bir yanda Filistinli gençlerin İsraillilere yönelik ölümcül saldırılarıyla aynı zamana denk gelen İsrail yerleşimlerinin genişlemesi ve yerleşimciler tarafından Filistin köylerinin ateşe verilmesi, diğer yanda Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yargı yetkisini ele geçirme isteğine karşı halkın ayaklanması. Bunlar bir araya gelince İsrail daha önce hiç görülmemiş bir yönetim çöküşü tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.
Durum o kadar ciddileşti ki ülkedeki en saygın kamu görevlilerinden olan Mossad'ın eski başkanlarının bazıları Netanyahu'nun yargı darbesini kınadı. Bunların sonuncusu Danny Yatom oldu. Haaretz'in haberine göre Yatom geçtiğimiz cumartesi İsrail'in Channel 13 haber kanalına verdiği demeçte, eğer Netanyahu İsrail Yüksek Mahkemesi’nin bağımsızlığını fiilen ortadan kaldırma planlarını sürdürürse, savaş pilotlarının ve özel kuvvet görevlilerinin hükümetten gelen emirlere yasal olarak uymayabileceklerini belirtti.
Yatom ifadesinde, "Onlar demokratik bir ülkeyle bir anlaşma imzaladı. Fakat, Allah korusun, ülke diktatörlüğe dönüşürse ve onlar da kanun dışı bir devletten emir alırlarsa, bence buna karşı gelmek yasal olur" dedi.
Bu boş bir spekülasyon değil. Times of Israel gazetesinin haberine göre geçtiğimiz günlerde Askeri İstihbarat Özel Harekât Bölümünden yaklaşık 250 subay, hükümetin otokratik yargı revizyonuna devam etmesi halinde ‘göreve gelmeyi durduracaklarını’ belirten bir açık mektup imzaladılar. Böylece onlar da seslerini ‘benzer mektuplar yazmış olan pilot, tankçı, denizaltıcı, denizci ve diğer özel kuvvet gruplarına’ eklemiş oldu.
Daha önce hiç yaşanmamış ayaklanmalar
İsrail daha önce hiç aynı anda Filistinlilerin ayaklanmasını, Yahudi yerleşimcilerin ayaklanmasını ve İsrailli vatandaşlarının yargı ayaklanmasını yaşamamıştı. Ancak Netanyahu'nun aşırı sağcı hükümeti göreve geldiğinden beri ortaya çıkan durum bu oldu.
Geçtiğimiz pazar günü Filistinli bir suikastçı, birkaç gün önce 11 Filistinlinin İsrail kuvvetlerinin elindeyken ölmelerinin intikamını almak için Nablus yakınlarında iki İsrailli Yahudi'yi öldürdü. Daha sonra yerleşimciler İsraillilerin öldürüldüğü bölgedeki dört Filistin köyündeki en az 200 binayı ateşe vererek etrafa zarar verdi. Bütün bunlar Netanyahu'nun kabinedeki bakanlarına "Onlara [yani protestoculara] vurmanız için size bir yumruk vermek istiyorum" şeklindeki konuşmasının ardından cumartesi akşamı yaklaşık 160 bin İsraillinin Tel Aviv sokaklarına çıkıp Netanyahu'nun yargı darbesine itiraz etmesinden sonra gerçekleşmişti.
İsrailli yerleşimciler ve Filistinliler arasındaki şiddet olayları yeni değil. Ancak bu şiddet olayları İsrail tarihindeki en aşırı milliyetçi, ultra-Ortodoks hükümetle aynı döneme denk geldi. Hedefi tüm Batı Şeria'yı ilhak etmek olan bu hükümet şu anda polis kuvvetleri ile finansal ve askeri makamları kontrol altına almış, yerli toplumların haklarını ve devamlılığını savunan yobaz fanatikler tarafından yönlendiriliyor. Normalde bu tür olaylara dur diyen, sınır koyan geleneksel, alışılagelmiş makul İsrailli bakanların yerini sınırları tamamen kaldırmak isteyenler aldı.
Yargı bağımsızlığına darbe planı
Ancak İsrail demokrasisini gerçekten paramparça edebilecek yeni etken, Netanyahu'nun ‘yargı reformu’ adı altında İsrail Yüksek Mahkemesi’nin bağımsızlığını özünde sona erdirme planı. Halkın çoğunluğunun yargının ele geçirilmesine ve kontrol altına alınmasına karşı olduğunu gösteren anketleri görmezden gelen, eski İsrail ve Amerikan başkanlarının bu konuda ulusal bir diyalog ortamı oluşturulana kadar değişiklikleri erteleme çağrılarına kulak tıkayan Netanyahu ve aşırılık yanlısı müttefikleri, önümüzdeki birkaç hafta içinde Knesset’te bu değişiklikleri geçirmeye hazırlanıyor.
Netanyahu her ne kadar ısrarla yabancı liderlere ve gazetecilere yapmaya çalıştığı şeyin İsrail Yüksek Mahkemesi’ni ABD, Kanada ya da Fransa’daki Yüksek Mahkemeler düzeyine getirmek için birkaç masum teknik değişikliği meclisten geçirmek olduğunu söylüyor olsa da yaptığı manevraların baş döndürücü hızı aslında onun sahtekarlığını ortaya çıkarıyor.
Yalnızca birkaç masum teknik değişiklik mi, gerçekten mi? Kendinize şu soruyu sorun: Hangi İsrailli lider kendi ülkesinde bir iç savaş çıkması, dünyanın dört bir yanındaki Yahudi demokratlarla onarılamaz bir fikir çatışması oluşması, Amerika ile ilişkilerde kopuş yaşanması ve İsrail'in yüksek teknoloji mucizesine önemli düzeyde zarar verilmesi riskine girer? Hatta İsrailli birliklerin bir diktatörlüğü korumak için ölmeyeceklerine dair açıkça konuşmaya başlamalarına neden olur? Hangi İsrailli lider tüm riskleri yalnızca yargıda birkaç teknik düzeltme için göze alır?
Netanyahu tüm bu riskleri ancak çok büyük, önemli ve çok kişisel bir şey için göze alırdı. Ve bu da güveni kötüye kullanma, rüşvet ve dolandırıcılık suçlamalarıyla yargılandığı, sonunda hapse atılma ihtimalinin olduğu davayı sonlandıracağını umduğu bir ‘yargı reformu’.
Bu yargı reformu ayrıca Netanyahu’nun sağcı koalisyonuna herhangi bir yerde herhangi bir yerleşim inşa etme, Filistinlilere ait herhangi bir toprağı ele geçirme ve öğrencilerinin matematik, fen ya da edebiyat değil, sadece Tevrat çalıştığı ve sonrasında askerlik yapmadığı Ortodoks Yahudi dini okullarına halkın vergilerini akıtma konusunda sınırsız güç verecekti.
Bir başka deyişle bu yargı reformunun hiçbir yönü samimi değil. Bu sadece Netanyahu’nun elinin tek hamlesiyle, sadece Knesset’teki oy çoğunluğuyla Yüksek Mahkeme’nin kararlarını geri döndürecek bir güce sahip olmak istemesi. Yargı darbesine karşı protesto hareketlerinin gittikçe güçlenmesinin nedeni bu. İsrail, liderlerinin otokrasiyi halkına yutturduğu bir Macaristan değildir. Geçtiğimiz cumartesi gecesi, Tel Aviv’in merkezinde oldukça yoğun bir kalabalık aralarında geçmiş dönem Başbakanı Ehud Barak’ın da bulunduğu isimleri dinlemek için toplandı. Barak bu reformun İsrail’in var oluşu için ne kadar önemli bir an olduğunu bundan açık anlatamazdı.
Barak’tan açıklama
Barak, “Önümüzdeki birkaç haftada Netanyahu’nun koalisyonu diktatörlüğün yeni yasalarını meclisten geçirmeyi başarırsa Yüksek Mahkemece yasadışı olarak iptal edilecektir. Böyle olduğunda ise hükümet Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin bazılarını; İsrail güvenliğinin dört anahtarı ordunun genelkurmay başkanının, Mossad’ın, Şin Bet’in ve polisin başkanlarının kimden emir almaları gerektiğini hükümsüz kılmak için adımlar atacaktır. Bu da ciddi bir anayasal krize neden olacaktır” açıklamalarında bulundu.
Barak, “Eğer eşik aşılırsa ve diktatörlük kanunları harekete geçirilirse, sorumluluk artık bizde, bu ülkenin vatandaşlarında olacak. 80 yıl önce Hindistan’da tesis edilen geleneğin, 60 yıl önce Martin Luther King’in ABD’de yaptığı gibi şiddet içermeyen bir sivil toplu direnişin takipçisi olmak zorunda kalacağız. Bu, hükümetin oyunun kurallarını bozacak şekilde, ülkenin temel değerlerine ve ilkelerine aykırı hareket etmesi halinde vatandaşların hakkı hatta görevidir” dedi.
Sonuç olarak daha önceden hiç tanık olmadığım korkutucu bir gerçek İsrail’in en gözde start-up’larından birinden geldi.
Geçtiğimiz pazartesi bulut güvenlik start-up’ı Wiz’in kurucularından ve başkanı Assaf Rappaport şirketin 300 milyon dolarlık D serisi fonunu 10 milyar dolar değerine yükselttiğini açıkladı. Aslında bu haber İsrail için iyiydi ancak Rappaport ülkede olanları şirketinin görmezden gelemeyeceğini ifade etti.
Rappaport, “Son günde sevdiklerini kaybeden ailelerin kederlerini paylaşıyoruz ve her iki tarafta hızla çürüyen güvenlikten dolayı endişe duyuyoruz. Maalesef yargı darbesinin altında bu topladığımız para İsrail’e girmeyecek. Endişeli yatırımcıların ve girişimcilerin gizlice paralarını ülke dışına transfer ettiklerini duymamızın yanı sıra çalışanların da ülkedeki gelecekleri hakkında tasalandıklarını biliyoruz. Wiz olarak biz İsrail’deki eşi bulunmaz ekosistem sayesinde başarılı olduk ancak şimdi varoluşsal bir tehditle karşı karşıyayız. Hükümetin önceliğinin vatandaşlarının emniyeti ve güvenliğini sağlamak, şimdi yaşanan durumun daha da vahim hale gelmesini önlemek için yasama kurulunun adımlarına son vermesi olmalıdır” ifadelerini paylaştı.
Bu kazara olmuş değil. Eğer Ukrayna Putin’in kucağına düşerse ve İsrail Macaristan gibi sahte bir demokrasi olursa dünya yanlış bir uca gider. İsrail Ortadoğu’da bağımsız yargısıyla tek gerçek demokrasi. Ukrayna özgür pazar, insan hakları, demokratik ilkeleri ve kanunun dev lokomotifi AB’yi, her ne kadar her AB ülkesi bu ilkeleri tamamen kucaklamadıysa bile savunuyor. Eğer demokrasi AB ve İsrail’de baltalanıyorsa bu demektir ki dünyanın her yerindeki demokrasi tehlike altındadır.
Kaynak: New York Times, 28 Şubat 2023