Dr. Remzi Çetin
İsrail’in yıllardır savunduğu tezler neydi? “İsrail, ırkçı (apartheid) bir devlet değildir”, “İsrail, Ortadoğu’nun tek demokrasisidir”, “İsrail, siyasi ve hukuki kurumlarıyla istikrarlı devlet olduğundan, toplumsal hoş görüyü barındırır.” Peki, Netanyahu hükümetinin yargıyı kuşatmaya yeltendiği son girişimiyle İsrail, kendi tezlerinin ayağına kurşun sıkmış olmuyor mu? Onlarca yıl savaş hâli coğrafyasında bulunan ve vatandaşlarını yüzlerce terör eylemine kurban vermiş bir ülkede hükümet, ‘istikrarlı bir hukuk sistemi’nin sürdürülmesi gerektiğinin ve hukukun ayaklar altına alındığı bir bölgede İsrail’in hukuk devleti niteliğine sahip olmasının, uluslararası alanda elini güçlendirdiğinin hiç mi farkında değil? Yüzlerce yıl, özellikle Kıta Avrupası’nda hukuksuzluğa maruz kalmış, yerinden yurdundan edilmiş Yahudiler için hukukun neyi ifade ettiği akıllara hiç gelmiyor mu? Ortadoğu’da İsrail dışında, başbakandan milletvekillerine, genelkurmay başkanlarından ordunun üst rütbeli generallerine birçok devlet insanını, ‘masumiyet karinesi’ ekseninde sorgulayıp yargılayan kaç ülke var? İsrail’de bugün, yürütme erkini rahatsız eden yapı da bu mu yoksa? Denetim? Hesap verilebilirlik? Şeffaflık? Daha da ötesi, hiçbir Ortadoğu ülkesinde görülmeyen ‘denetimin denetimi’ ilkesi mi? Hangisi?..
Bağımsızlık Bildirgesinin Mirası: “Adalet ve Barış”
‘İsrail Hukuku Yol Ayrımında’ başlıklı önceki yazımda, Yüksek Mahkeme’nin İsrail için ne derece önemli olduğunu ayrıntılı bir şekilde belirtmiştim; ancak şu noktayı biraz daha açarak vurgulamak istiyorum: Anayasası olmayan bir ülkede, Knesset’in çıkaracağı yasaların, ‘Temel Kanunlar’a aykırı olmaması gerektiği gibi; Temel Kanunların da devletin ‘Bağımsızlık Bildirgesi’yle zıtlık göstermemesi gerekiyor. İşte, yıllardır, Yüksek Mahkeme’nin tutarlı ve çetin bir şekilde Yürütme erkine karşı savunduğu başat görev, ne yazık ki İsrail’deki mevcut aşırı sağcı iktidar tarafından sınırlandırılmaya çalışılıyor. İsrail’de bugüne kadar 37 hükümet kuruldu; bu hükümetler sağdan ya da soldan olsun, Yüksek Mahkeme’nin kararları ile karşı karşıya geldi. Yüksek Mahkeme, İsrail’in bir hukuk devleti olduğunu, gelip geçici hükûmetlere çoğu zaman hatırlatıcı kararlar aldı. Konuyu dağıtmamak adına bu çok önemli kararları, başka bir yazıda ayrıca analiz edebilirim; ancak devletin yargı kurumlarının, savaş hâli coğrafyasında bulunan bir ülkede “barış ve adaleti” sağlamak adına, yoğun siyasi tartışmaların gölgesinde hayati kararlar aldığını ifade etmeliyim ki 75 yıllık İsrail Devleti’nin ortaya çıktığı ilk andan itibaren hukuka ve adalete vurgu yapılmasını, son derece önemli görmekteyim. Öyle ki David Ben-Gurion ve devletin diğer ilk öncüleri, 14 Mayıs 1948 akşamı İsrail’in bağımsızlığını ilân eder etmez Arap devletlerinin savaş uçakları, Tel Aviv semalarında bombardımana başlamadan kısa süre önce yayımladıkları bağımsızlık bildirgesinde; İsrail’in özgürlük, ‘adalet ve barış’ üzerine dayalı olacağını ve tüm vatandaşlarına sosyal ve siyasal haklarda tam eşitlik temin edeceğini ifade etmişlerdir.
İsrail Demokrasisi için Acısız Yol Yok
İsrail üzerine doktorasını vermiş naçizane bir akademisyen olarak her zaman dile getirdiğim bir tespitimi, tam da bu noktada bir kez daha belirtmek isterim. İsrail’in demokrasisi, masa başında değil sokakta doğmuştur. Diğer taraftan, hukuku ise yüzlerce yıllık toplumsal ve hukuki birikimi arkasına alıp bağımsızlık bildirgesinden çıkagelmiştir. Nihayetinde, bunların her ikisi de zamanla olgunlaşmıştır. İsrail demokrasisi ve hukukunun olgunlaşmasına dair bu tarihi arka plan görmezden gelinir ve İsrail’in elinden hukuku alırsanız, 75 yıllık İsrail Devleti’nin ‘var olma nedenleri’nin temeline dinamit döşersiniz. Örneğin, daha demokratik İsrail ve barış hedefi uğruna canından olan Yitzhak Rabin, öldürülmesine sadece birkaç dakika kala, “İsrail’in yolunun demokrasi olduğunu ve bunun ise zorluklar ve acılarla dolu bir yol olduğunu vurgulayıp İsrail için acımasız bir yolun ol(a)mayacağını” ifade etmekteydi. Bu ifade, Rabin’in, İsrail’in demokrasiye inanmış sonraki kuşakları için de güçlü bir mesajıydı.
İsrail’in Varlık Zemini Üzerinde Mücadele
Devlet kurulduktan onlarca yıl boyunca, İsrail devlet insanları her şeye rağmen, yüzü Batı’ya dönük İsrail’i, demokratik ve hukuk devleti idealleri üzerine inşa ettiler ve bu, Ortadoğu’nun iç savaşlar ve istikrarsızlık içinde yoğurulan coğrafyasında cesaret isteyici bir karardı. Bu bağlamda, 21. yüzyıl kuşağına da İsrail’in on yıllarca birikmiş ve deneyimlenmiş hukuk kazanımlarının anlatılması ve elbette aktarılması hayatidir. İsrail’in 75 yıldır var olma nedenini, gelecek kuşaklara hukuka saygı ekseninde bırakmayacaksanız eğer, rejimlerinin ve diktatörlerinin sadece heykellerinin değil; bizzat kendilerinin de sokaklarda süründürüldükleri Ortadoğu’nun otokratik ve anti-demokratik devletlerinin zihniyetinden bu gidişte ne farkınız kalır? Aklı başında her bireyden, yargıyı kuşatma girişimine şüpheyle yaklaşmalarını ve Adalet Bakanı Yariv Levin’in de belirttiği gibi “hukuku by-pass ettikten sonra siyasi iradenin çemberi içinde olacak şekilde sıranın, devletin diğer demokratik kurumlarına geleceğini” de ön görmelerini bekleriz. Sadece yeni yılın başından bugüne teröre, aralarında 6 ve 8 yaşlarında masum çocukların da bulunduğu 14 yurttaşını kurban veren İsrail, Knesset’in arkasına saklanarak yargıyı kuşatmaya çalışanların ‘yargı reformu’ adı altındaki bu çılgınlıklarını hak etmiyor. 75. yılın eşiğinde İsrail’deki hükûmetin çabaları, yargının gücünü törpülemenin dışında, “Protestocuları nasıl ablukaya alırız?” etrafında şekilleniyor. 21. yüzyıl İsrail’inden gelen görüntülere hepimiz tanık olduk değil mi? Gözaltılar, polisin orantısız güç gösterisi ve hatta kolluk kuvvetlerinin kendi insanlarına uyguladıkları şiddet… İsrail’de son üç aydır sokaklarda yüz binlerce insan, ülkelerinin ‘varlık zemini’ üzerinde hükûmetin yargı reformu inadının kırılması ve muhalefeti çevreleyen ablukayı bertaraf etmek için mücadele ediyor. İsrail, 75. yılına, tüm yurttaşları ve kurumlarıyla devleti ayakta tutan yargı erkini budamakla değil; bilakis, bölgesinde var olmasının teminatı niteliğindeki hukuk sisteminin gelişmesi yönünde adımlar atarak girebilir; ancak ne yazık ki İsrail Devletinin “var olma nedenini hatırlayabilecek” bir hükümetin, bugün Kudüs’te bulunduğunu söylemek çok güç artık…